HARUN YİĞİT / VADANDAS OSMAN'IN YERINE HOS GELDiNiZ
  SEN VARSIN
 

 

SEN VARSIN 

                                                              (HECE ŞİİRLERİ)

                                                               HARUN YİĞİT

 

 

 

ARAMA

 

Özünü görecek ayna arama

İnsandır insanın gerçek aynası

Ahret dediğinde hani nerede?

Budur canlıların gerçek dünyası

 

Söyle yolcu ne taşırsın küfende

Ot olup gelirsin giysen kefende

Gerçek ile yalan senin kafanda

Kimler görüp yemiş cennet meyvesi

 

Cennetle cehennem sağken yaşanır

Fikri olan insan gibi düşünür

Dönmek için Yiğit, bir gün taşınır

Beni getirecek narı ayvası…

 

 

 

 

 

 

 

TADI OLMAZ

 

Dikensiz gül neye benzer?

Batmayınca tadı olmaz

Gönül nazlı yâri özler

Yatmayınca tadı olmaz

 

Ağaçlarda bolur yemiş

Seven canlar neler demiş?

Aşk zehiri acı imiş

Yutmayınca tadı olmaz

 

Yiğit kime yâren olsam

Kuş misali gönlüm salsam

Gül dalına varıp konsam

Ötmeyince tadı olmaz...

 

 

 

EFENDİM

 

Dünyanın ötesi berisi yoktur

Yaşayıp gördüğün kardır efendim

Cennet, Cehennemi dünyada gördüm

Yaşarken ikisi vardır efendim

 

Eyvallah etmezken Ali, Veli'ye

Takılan çoğaldı yolda deliye

Bin yıldır mezarda yatan ölüye

El açıp yalvaran kördür efendim

 

Elinde tespih başında fesi

Kendine üfürür tutsa nefesi

Hakikat insanda ilmin ötesi

Zifiri karanlık dardır efendim

 

Kendi düşünmeden ellere kanan

Kim acep sıratta kurbana binen

Bildiği her şeyi etinde sanan

Beynindeki namus ardır efendim

 

Alın teri ekip emeğin biçip

Yiğit gibi sevda zehiri içip

Şu dünyaya birçok pencere açıp

Düşünmesin bilen hürdür efendim.

 

 

 

 

KIZILIRMAK BOYLARLINDA BİR ŞEHİR

"İhsan Güvercin'e Nazire"

 

Sivas'ın tarihi kanla yazıldı

Dalındaan kırılıp güller ezildi

Gökyüzüne kara duman süzüldü

Kızılırmak boylarında bir şehir..

 

Kubilay’ı Menemen'de kesenler

İçlerinden kinlerini kusanlar

Hani nerde seyredip de susanalr

Kızılırmak boylarında bir şehir..

 

Otuz beş aydını o gün yakana

Yakanları savunan pis bakana

Ne diyelim fitneliği ekenle

Kızılırmak boylarında bir şehir..

 

 

 

 

 

DURANLARDAN OL

 

Sen kendini ellerde ne ararsın

Kendi ekseninde duranlardan ol

Hem Yunus’a özenir hem kırarsın

Hataya göz yumup saranlardan ol

 

Gidenler gidiyor ağlamak boşa

Kimse bakmaz gözden döktüğün yaşa

Yumruğunu vurup durma be döşe

Bir yaraya elin sürenlerden ol

 

Kamili’nin yüreğini dağlamış

Çok Yiğit’in basireti bağlamış

Sevmeyi bilmeden coşup çağlamış

Dost bağında güller derenlerden ol

 

 

 

 

 

 

 

BİLİM İLE

 

Şehirlerden inip köye

Derelerden akıp çaya

Donatalım boydan boya

Bilim ile bilim ile

 

Yiğit özler yıkayalım

Ana dilden okuyalım

Nakış, nakış dokuyalım

Kilim ile kilim ile

 

 

 

 

GETİRDİM

 

Unutmayım diye o gül yüzünü

Çevirip çevirip dünü getirdim

Bugün yine kara üzüm gözünü

Çocuk bayramından yeni getirdim

 

Alev alev yanan ateşi sardım

Geçtiğin yollarda dolaştım durdum

Ayak izlerine kokunu sordum

Senden gizli gizli seni getirdim

 

Gülüşüne şahit olurum diye

İliğime kadar solurum diye

Damlanın içinde bulurum diye

Almanya'dan sana Ren'i getirdim

 

Yollar ıradıkça içim yanıyor

Yüreğim ateşten zehre banıyor

Kuş kafeste çırpınarak dönüyor

Et kemik üstünde gönü getirdim

 

Yıllar Yiğit'ime çabucak bitti

İçim yanar iken dışım buz tuttu

Bir saygı bekledim, fırlatıp attı

Yüreğim avcumda beni getirdim

 

 

 

 

 

 

GİBİ

 

Ağaçlarda yaprak gibi

Hem solandım hemi yaştım

Eleklerde toprak gibi

Hem elendim hemi şaştım

 

Gökyüzünde yeller gibi

Kıvrım, kıvrım yollar gibi

Boz bulanık seller gibi

Hem bulandım hemi taştım

 

Bahçelerde güller gibi

Yar yüzünde çiller gibi

Dost önünde diller gibi

Hem dalandım hemi coştum        

 

Dert dinleyen hancı gibi

Harun Yiğit kolcu gibi

Şu dağlardan yolcu gibi

Hem dolandım hemi aştım.

 

 

 

 

 

GÖRDÜN MÜ

 

Kalıcı mı sandın? bir bak aynaya

Güzelliğin solup gider gördün mü?

Düne kadar benzerdi gül yüzün aya

Zaman seni çalıp gider gördün mü?

 

Ben çeker oldum aşk denen suçumu

İçimde taşırım sevda göçümü

Bir bakışın eritirdi içimi

O gözlerin dalıp gider gördün mü?

 

Her an eğilmiştim sevdan önünde

Yok mu Yiğit, bir kez olsun anında

Benim gibi yavaş yavaş senin de

Vaktin artık dolup gider gördün mü?

 

 

 

 

 

 

 

KIRILIR

 

Söğüdün dalları eğik olurmuş

Çok gevrektir dostum basma kırılır

Yeni testi suyu soğuk olurmuş

Kulpundan tutup da asma kırılır

 

Senin yaptığını yapar mı Mervan

Böyle geldi diye gitmez ki devran

Bahçeye dalarsan dikkatli davran

Üzümü çok olan asma kırılır

 

Bana doğru olur gördüğün eğri

Sen sen ol, karnına düşürme ağrı

Eğer rüzgâr isen dostluğa doğru

Sakın fütursuzca esme kırılır

 

Çalıp çarpıyorsan kimse görmesin

Güvendiğin kişi çorap örmesin

Yalını verdiğin boşa ürmesin

Köpeğin boynunda tasma kırılır

 

Yiğit’i mayalayıp saldın hamura

Altın yine altın, atsan çamura

Namusu satarsan bir ton kömüre

Duysa, yoldan geçen yosma kırılır

 

 

 

 

 

 

 

SES

 

Duyduğum en güzeli

Şırıl şırıl su sesi

Ona giden bu yolda

Özlemiştim bu sesi

 

Yanan günün içinde

Kırk bin sevda göçünde

Rüzgâr olsam saçında

Püfür püfür esesi

 

Benim gibi sürünüp

Bin bir dona bürünüp

Hayalime görünüp

Düşlerime düşesi

 

Çölüme oldu vaha

Arzum çıktı ol şaha

Duyar mıyım bir daha

Kulağımda şu sesi

 

Sular onsuz akmıyor

Od Yiğit’i yakmıyor

İz bıraktı çıkmıyor

Yanağımda bûsesi

 

 

 

 

 

SEVDİĞİM

 

Özleminle arşa çıktı ateşimin dumanı

Yollar uzak olsa bile varayım mı sevdiğim?

İki lebin arasından bal dökülen dilini

İzin ver de bir kez olsun sorayım mı sevdiğim?

 

Acım burda ahım arşta, satır satır yazıldı

Ebemkuşağı renginde gök kubbeye kazıldı

Gel de bak bir vücudumda bütün genim bozuldu

Görmen için şu göğsümü yarayım mı sevdiğim?

 

Taş mı sandın, bu bağrıma vura vura çağlarsın?

Can evimi, ciğerimi, bakışınla dağlarsın

Ordan ora sürükleyip, gönlüme ip bağlarsın

Şu başımı taştan taşa vurayım mı sevdiğim?

 

Gönül pınarından, bana çevir akan suyunu

Hasretliğin dayanılmaz, gel de boz bu, oyunu

Hayalimde binlerce kez süslemişim boyunu

İnce belin, bir kez olsun sarayım mı sevdiğim?

 

Yiğit yanmış ateşinde, kara bağrın açıyor

İnsanoğlu dertten, gamdan, duvar nemde

                                                       göçüyor

Yıllar takvim yaprağında birer birer uçuyor

Yol bitiyor, gideyim mi, durayım mı sevdiğim?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SOR BENİ

 

Güneyden başlayıp kuzeye doğru

Ilgıt ılgıt esen yele sor beni

Sol yanıma saldın derin bir ağrı

Bağımda bülbüle, güle sor beni

 

Turna kanadında haber salarım

Günden güne çiçek gibi solarım

Her gecenin şafağında dolarım

Hayali gönlümde bele sor beni

 

Gedavet yelidir, başa esende

Sorgusuz sualsiz darda asanda

Yanan günün suyu, ırgat Hasan’da

Türküler çığıran dile sor beni

 

Cehennemi baştanbaşa yürüdüm

Ateşler içinde ayak sürüdüm

Şekilden şekle girip eridim

Dikenler içinde yola sor beni

 

Yıllar yılı hasret kalır yurduna

Koyun olup meler durur ardına

Nice türkülerin derman derdine

Mızrabın vurduğu tele sor beni

 

Birçok derdi yorgan gibi örtüne

Ektiğin rüzgârlar oldu fırtına

Eğilip de bir bak ayak altına

Çiğneyip sardığın çula sor beni

 

Yiğit’ler gönlünde yanan bir hârım

Menekşe, gül, sümbül, lalede sarım

Doğadaki bütün çiçekte varım

Hem arıya hem de bala sor beni

 

 

 

 

 

 

TEBESSÜM

 

Tebessüm var, yelken açar engine

Bir acıdan bin mutluluk getirir

Tebessüm var, kanat açar dengine

Dert, tasayı senden alır götürür

 

Tebessüm var, deler geçer içini

Tebessüm var, yola verir göçünü 

Tebessüm var, görmez gönül suçunu

Dertli başın günden güne bitirir

 

Tebessüm var, granitten sert olur

Tebessüm var, nicesine yurt olur

Tebessüm var, çok Yiğit'e dert olur

Günden güne yataklara yatırır

 

 

 

 

 

 

 

 

 

YATIRIN TENİMİ AÇIN DÖŞÜMÜ

 

Yatırın tenimi, döşümü açın

Milyar, milyar olup canda yaşarım

Yaşarım bugünü, ezelim için

Ahirî zamanda arar şaşarım

 

Şaşarım kavgaya, boşa dövüşmem

Göğsüne değmeden asla sevişmem

Seni, senin ile asla değişmem

Ateşler içinde yanar pişerim

 

Pişerim ocakta mahir elinde

Yana, yana şiir oldum dilinde

Sürüklenip durdum sevda selinde

Karıncanın gölgesiyim, koşarım

 

Koşarım Acem’e bazen Yemen’e

Yerin göğün sahibiymiş kime ne

Ne gerek var ‘Gel yanıma’ demene

Bulut olup dağdan dağa aşarım

 

Aşarım engeli sana varmaya

Sevdanın önünde secde durmaya

Gerek var mı kapı kapı sormaya?

Yol içinde nice yola düşerim

 

Düşerim peşine kuzu gibiyim

Yaşlanmış ağacın özü gibiyim

Teknede hamurun tuzu gibiyim

Fırında ateşe salsan şişerim

 

Şişerim ırahmet yağarken yere

Aşk, aşk ise eğer bakılmaz sere

Kırk yılı sığdırıp ölsem bir kere

Bulanarak, durularak coşarım

 

Coşarım, doğrusu gelse odunun

Kırk bin manası var Elif adının

Kölesi olurum seven kadının

Geçeceği yola güller döşerim

 

Döşerim adını halı, kilime

Türkü ettim elif kızı dilime

Eğer ki gelmezse benim ilime

Yurdumu yuvamı ora taşarım

 

Taşarım acıdan, bazen tatlıya

Derdimi dökmüşüm kara bahtlıya

Gülce’mi sorsam gelen atlıya

Otuz üç avradım olsa boşarım

 

Boşarım, bekarın avradı gibi

Sağa sola çevir yanmasın dibi

Vız geliyor bana gelse de nebî

Dostu bilmem için derdin eşerim

 

Eşerim dertleri, yanarak piştim

Çürük bir gemiyle deryalar aştım

Ekmek olup çakal karnına düştüm

Aslanın karnını yarar deşerim

 

Deşerim toprağı ekmeğim için

Mekik dokudum duydun mu niçin

Meğer Yiğit olmak imiş tek suçun     

Kime nedir söylen, benim başarım

 

27 Eyl. 2008

Hannover / Köthenwald

 

 

 

 

 

 

 

HANGİ DAĞIN ARDINDASIN

 

Hangi dağın ardındasın sevdiğim

“Kırk yıl oldu arıyorum nerdesin?”

Hangi canan yurdundasın sevdiğim

Kimi görsem soruyorum nerdesin?

 

Bazı zaman Leyla oldun gözümde

Zaman oldu yaktın kendi közümde

Madem görünürdün benim yüzümde

Sana ömür veriyorum nerdesin?

 

Harında yanan od’una döndüm

Mazlum dilde Ali adına döndüm

Yunus’un elinde oduna döndüm

Yine kalpler kırıyorum nerdesin?

 

Kâinatın aynasını ver bana

Yolda yalnız kaldım artık er bana

Aşk dediğin acı ise sür bana

Günden güne eriyorum nerdesin?

 

Yüreğime saplanan bir acısın

Seven Yiğit’lerin gönül tacısın

Söyle bana kimsin, acep necisin?

Dönmez yolda yürüyorum nerdesin?    

 

 

İÇİNDE

 

Ne ararsın kızıl kanda

Can taşırım ben bu donda

Hak Adem'de Adem bende

Yürüyorum nur içinde

 

Dört kapıya çoktan vardım

Dördünde de kendim gördüm

Kırklar meclisine girdim

Duruyorum dâr içinde

 

Ne sınıfım ne sınırım

Yoktur benim bir kenarım

Dört maddeyle ruhta varım

Eriyorum sır içinde

 

Nicesini çöle saldım

Nicesini yakın kıldım

Gönüllere vuslat oldum

Yanıyorum yâr içinde

 

Bir bakarsın geçmiş zaman

Geç kalınca olma pişman

Nefistir, öz cana düşman

Her insanın var içinde

 

Kâmili'yi Yiğit saydım

Her lokmada ayrı paydım

Var olalı Sina'daydım

Dönüyorum tur içinde...

 

 

 

İNSANIM BEN

 

Damarımda kızıl kanda

Can buluyor beden canda

Âdem bende ben âdem de

İnsanım ben insanoğlu

 

Gerçek bende yalan bende

Ne ararsan vardır gende

İşte geldim ben bu donda

İnsanım ben insanoğlu

 

Tevrat Zebur İncil Kuran

Dört kitapta hakka varan

Korkusuzca dâra duran

İnsanım ben insanoğlu

 

Yürüyorum yüküm ağır

Cahillerin gönlü sağır

Sesin çıksın biraz bağır

İnsanım ben insanoğlu

 

Soyum kulluk etmiş kula

Haram yendi bile bile

Dönüş yoktur çıktık yola

İnsanım ben insanoğlu

 

Can tartacak dara bende

Sonsuzluğu ara bende

Deşme Yiğit yara bende

İnsanım ben insanoğlu

 

 

 

 

 

RUBAÎ 1

 

Bir elimde ateş diğerinde su

Yol bulup toprağa akar giderim

Ne zaman bir serap görürsem çölde

Hasretle semaya bakar giderim.

 

 

 

 

 

 

BENDE

 

Yerdegezen karıncayla buluştum

Zerredeki emek bende hâl bende

Arı olup çiçek çiçek dolaştım

Altın sarı, sırrı olan bal bende

 

Yere damar damar saldım kökleri

Taşır oldum doğadaki yükleri

Yükselerek arşın arşın gökleri

Kucaklayan yeşil yaprak dal bende

 

Yüce dağın dumanıma özenen

Börtü, böcek, kurdu, kuşu bezenen

Hayat bulur yaprağıma uzanan

Hakikate doğru giden yol bende

 

Satır satır bir Yiğit'te göründüm

Buram buram kokuları süründüm

Doğadaki bütün renge büründüm

Sarı bende yeşil bende al bende...

 

 

 

BENDE GİZLİ

 

Âdem’le başlayıp geldim bugüne

Dört kapıyı açan sır bende gizli

Kırklar meclisinde pirler önünde

Divana durduğum dâr bende gizli

 

Düşümde gördüğüm o nazlı yâra

Aşk badesi içtim yüreğim yara

Yetiş ya erenler düşmüşüm dara

Ezelden ebede yar bende gizli

 

Biri doğduğumda, birisi demde

İki kere sevdim yaşarken hem de

Senin görmediğin gönül bahçemde

Erik, elma, ayva, nar bende gizli

 

Haksızlığa karşı hakkın önünde

Ali olup göründüm aslan donunda

Eyüp'ün çilesi nedir yanında

Türlü türlü dertler var bende gizli

 

Karşıdan karşıya sevgiyle bakıp

Arayıp yolunu içine akıp

Gönülden gönüle kıvılcım yakıp

İçimdeki ateş har bende gizli

 

Kucakladım pamuk gibi bağları

Yiğit'çe sarmışım koca dağları

Söndürsün diyerek yanan sağları

Gözün görmediği kar bende gizli...

 

 

 

 

 

 

 

GARDAŞ

 

Sis düşerse gören olmaz başını

Sakın yükseklerde olma ha olma

Dumanlı dağların kurdu ç’ğolur

Mazlumun ahını alma ha alma

 

Acı söyler yine, bal sürsen dile

Sırrını verme dost bildiğin ele

Bülbül bile aşık kırmızı güle

İkilik kokusu salma ha salma

 

Hep var olur sanma gülen dostların

Yanmaya başlarsa içinde harın

Sana yanan biziz düşersen yarın

Öz gardaşı düşman bilme ha bilme

 

Her zaman bu abdest suyla alınmaz

Elde değil, öl deyince ölünmez

Arap gezmeyinen hacı olunmaz

Boş yere namazlar kılma ha kılma

 

Kâmili söylerse sözler ok olur

Yiğit olmayanlar darda yok olur

Varsıllıyken taşıyanın çok olur

Ellerin suyuyla dolma ha dolma

 

 

 

 

BEN İDİM GÖRÜNEN

 

Tur Dağında Hûda ile buluşup

Ben idim âlemde ulu görünen

Gökyüzünde bulut bulut dolaşıp

Ben idim yağmurla dolu görünen

 

Türlü nebat ile toprağa serip

Hayvanın postunda şekile girip

Kendi suretini balçığa verip

Ben idim aslanda Ali görünen

 

 

Kan kalesi denen şehiri kurup

Kâmilin yanında kemâle erip

Eyüp'ün derdine sabrını verip

Ben idim nebîde veli görünen

 

Ne olduğun görüp kendin bilmişe

Özüne bürünüp dersin almışa

Gecenin sonunda darda kalmışa   

Ben idim Hızır’ın eli görünen

 

Yetmiş iki millet insan dininde

Hem zalimin hem mazlumun yanında

Hacı Bektaş, Abdal Musa donunda

Ben idim o Kızıl Deli görünen

 

Yiğit'e virane gönül köşküyle

Neyzen'in elinde tas tas içkiyle

Bir ateş düşürüp Leyla aşkıyla

Ben idim Mecnun'a çölü görünen.

 

 

 

 

 

 

 

AÇTIĞI YARANIN İZİ DURUYOR

 

Ele gönül vermiş zalimin kızı

Açtığı yaranın izi duruyor

Beni yakar durur attığı ateş

İçimde sönmeyen közü duruyor

 

Alıp beni dertten dertlere salan

Kaybettim kendimi var mıdır bulan

Hayali aklımda yadigâr kalan

Güzelin gözümde yüzü duruyor

 

Oturup benimle hayal kurmuştu

Çıplak bedenimi nasıl sarmıştı

Yeminler edipte sözler vermişti

Kulağımda hala sözü duruyor

 

Bu acılar bezdiriyor canımdan

Güzellikler geçmez oldu yanımdan

Gönlümde damlayan kızıl kanımdan

Alnıma yazdığı yazı duruyor

 

Nasıl geçer bilmem bensiz gecesi

Tüter m-ola Yiğit’imin bacası

Ne zor imiş ayrılığın acısı

Yüreğimde hala sızı duruyor

 

 

 

 

ÂŞIK REYHANİ’YE

 

Türküler olmuştun lâl olan dile

Tohum saçtın çorak toprağa bile

Doğadaki binbir çiçekler ile

Gönül bahçemizde açtın Reyhani

Aşkın badesini içtin Reyhani

 

Varıp bir ağaçta sende dallandın

Yel estikçe ince, ince sallandın

Çiçek olup arı ile ballandın

Kovandan kovana uçtun Reyhani

Aşkın badesini içtin Reyhani

 

Dersler verdin birçok sağcı, solcuya

Kafa tutun peşindeki kolcuya

Karanlıkta kalmış nice yolcuya

Güneş olup ışık saçtın Reyhani

Aşkın badesini içtin Reyhani

 

Yiğit’ce geçerdin çağlayan çayı

Yetmiş dört seneye sığdırdın payı

İki bin altının Aralık ayı

Bu dünyadan gelip geçtin Reyhani

Aşkın badesini içtin Reyhani...

 

 

 

 

 

 

 

ÂŞIK HAYDARİ’YE

 

Uçurumdan atlayacak sürü çok,

Atlayanlar sağ kalır mı Haydâri?

Özgürlüğe düşkün olan kurda bak

Hiç dumansız dağ olur mu Haydâri?

 

Topladılar meydanlara yağcıyı,

Gözden çıkartmışlar solcu, sağcıyı.

Yürüdüler dövmek için bağcıyı

Hiç bağbansız bağ olur mu Haydâri?

 

Sahip çıkmaz isen kendi iline,

Acı biber sürecekler diline.

Bakamazsın ay yıldızlı alına

El çaputu tuğ olur mu Haydâri?

 

İçten kırılsan da yüreğin tunçtan,

Kopmadığın, biliyorum amaçtan.

Gürültüyle düşmek için yamaçtan

Kar yağmazsa çığ olur mu Haydâri?

 

Bir azınlık Yiğit’leri ezerken,

Zamansızca söylenecek söz erken.

Kimili’yim hak yolunda ölürken

Hiç döneksiz çağ olur mu Haydâri?

 

 

 

 

RUBAÎ 2

 

Kime ne diyeyim dönen dünyada

İnsanı insanla tartanı gördüm

Bir fiskeyle yıkılıyor dostluklar

Kusuru kusurla örteni gördüm...

 

 

 

 

 

BAL DUDAKLIM

 

Ey sultanım fidan boylum

Tay bakışlım kısrak huylum

Kovaladım yordum seni

İpek saçlım, bal dudaklım

 

Seviyorum güzüm gibi

Sevdan bende özüm gibi

Yesem seni üzüm gibi

İpek saçlım, bal dudaklım

 

Dolaşırım serap gibi

Saracağım turap gibi

İçsem seni şarap gibi

İpek saçlım, bal dudaklım

 

Karşı dağın karı gibi

Ak döşünde arı gibi

Yansam gönül harı gibi

İpek saçlım, bal dudaklım

 

Sanma gurbet ırak gibi

Sensiz Yiğit kurak gibi

Sarsam belin orak gibi

İpek saçlım, bal dudaklım

 

 

 

 

BANA EL OLUP KÜSTÜN MÜ?

 

Söyle canım söyle hele derdini

Bana el olup da küstün mü yine

Rüzgâr olup yüce dağdan aşağı

Savrula savrula estin mi yine

 

Daim gönlümdeki köşkte yatardın

İçimden tasayı gamı atardın

Gül bahçemde bülbül gibi öterdin

Ne oldu diline sustun mu yine

 

Gönlünün karası dışa mı vurdu

Söyle canım seni eller mi kırdı

Yüklenmişsin yine olanca derdi

Gülüm gül yüzünü astın mı yine

 

Şimdi sensiz kaldı canım yuvası

Çekilmiyor artık gurbet havası

Lânet olsun böyle acı parası

Benden bir selamı kestin mi yine

 

Sönüyor içimin sana ziyası

Maviyi yitirmiş ulvî seması

Yiğit’in içinde büyür humması

Karanlık geceler dostun mu yine

 

 

 

 

 

 

BEN BENİ ARADIM

 

Ben beni aradım yüce dağlarda

Yüksekte aradım enginde gördüm

Karanlık geceye saldım gönlümü

Kendimi şarabın renginde gördüm

 

Arının yaptığı çiçek tozunda

Gönül hara düşer aşkın közünde

Fitnelik fesatlık insan özünde

Güzeli kalplerin denginde gördüm

 

Acıdır bakışlar eritir taşı

Dertten kurtulmuyor insanın başı

Gizli gizli akar içine yaşı

Acıyı öfkeyi bungunda gördüm

 

Yiğit’im yalnızlık dostumdur benim

Geceye karışır güneşli günüm

Etten yapılı şu gönlümü canım

Yanan ateşlerde yangında gördüm

 

 

 

 

 

 

 

BİZİM ELLER

 

Parmak ile sayılır mı?

Teker, teker bizim eller

Yaban elde doyulur mu?

Özlem kokar bizim eller

 

Fitneliği içten atıp

Belaları baştan satıp

Gönülleri açık tutup

Ordan bakar bizim eller

 

Gurbet elde içim yara

Gönül düştü ah-ı zâra

El sallayıp ardı sıra

Hasret çeker bizim eller

 

Kartal gibi yüksek uçup

Binbir çeşit çiçek açıp

İçimize sevda saçıp

Türkü yakar bizim eller

 

Tohum saçtık çorak yere

Umut ettik yüz bin kere

Nice Yiğit gönüllere

Sevda eker bizim eller...

 

 

 

 

 

BU DÜNYADA

 

Şu sırtımda dert yükü çok

Hiç bir şeyde kısmetim yok

Sevdan bende gel de bir bak

Solmayacak bu dünyada

 

İçerimde yanar közüm

Ağla artık bre gözüm

Bir kez olsun benim yüzüm

Gülmeyecek bu dünyada

 

Bıraksam da birçok anı

Taşır oldum kuru canı

Bundan sonra kimse beni

Görmeyecek bu dünyada

 

Çektim derdin hepisini

Viran olmuş yapısını

Gülüm gönül kapısını

Çalmayacak bu dünyada

 

Yiğit gönül bağlayanım

Benim ile çağlayanım

Ölsem bile ağlayanım

Olmayacak bu dünyada.

 

 

 

 

 

ÇİNGENE KIZI

 

Çıkısını açmış havuz başına

Kehribar gözlüydü Çingene kızı

Sordum, henüz değmiş yirmi yaşına

Kehribar gözlüydü Çingene kızı

 

Yüzüne yansımış gönlünün rengi

Bilemedim acep kimlerin dengi

Yakar durur beni kısır bir döngü

Kehribar gözlüydü Çingene kızı

 

Havuzun içinde balıklar yüzer

Sarı saçlarından örgüyü çözer

Gönlümün içinde yol bulmuş gezer

Kehribar gözlüydü Çingene kızı

 

Bir daha görmedim onu burada

Ermedi gözlerim daha murada

Gönlümü gezdirdim iki arada

Kehribar gözlüydü Çingene kızı

 

Kâmili’yi sevda yağmuru tuttu

Gözüme görünüp sır oldu gitti

Bütün umutları balıklar yuttu

Kehribar gözlüydü Çingene kızı.

 

 

 

KOCA TAŞ DİKTİ ÜSTÜME

 

Çeke, çeke yorulmuştum derdinden

Bunca yıllık sevda yüktü üstüme

Şu zalimin kızı, içimde yanan

Ateşi alıpda döktü üstüme

 

İnsan dediğiyin görünmez dibi

Sır değil çözene gönüller kabı

Sanki çektiklerim yetmezmiş gibi

Sevdiklerim, gamı ekti üstüme

 

Bostana vardım da bostan hış olmuş

Duydum son günlerde dostluk tuş olmuş

Sonbahar gelmeden mevsim kış olmuş

Dağların dumanı çöktü üstüme

 

Sızılıyor yaralarım, ta için, için

Dost zehrini bade yerine için

Sırtımdan indirdim dinlenmek için

Tutup çiziğini çekti üstüme

 

Yiğit'lik zamanı geldi diyerek

Benden önce çok şey bildi diyerek

Can dediğim dostum, öldü diyerek

Koca bir taş alıp dikti üstüme...   

 

02.10.2007. 22.50

Hış: iki ayrı anlamda kullanılıyor. 1. Çokluğun ifadesi 2. Yerle bir olma, mahvolma anlamı.

 

 

 

 

 

GÜLSÜZ OLMUYOR

BAĞLAR SEVDİĞİM

 

Attığın kor, ateşlerde yandıkça

Erir vücudumda yağlar sevdiğim

Gülüm diye senin adın andıkça

Hayalim, düşüm ağlar sevdiğim

 

Lebden akıp sormak için dilini

Neler vermem sarmak için belini

Senden şifa almak için yolunu

Gözlüyor hastalar sağlar sevdiğim

 

Ahh, ölmeden dünya gözüyle görsem

Bir canım var onu yoluna sersem

Yüreğimden söküp acımı versem

Yerinden yıkılır dağlar sevdiğim

 

Kendisine küskün hayat yorgunu

Yaşıyorum artık gönül sürgünü

Aşkın limanında yedim vurgunu

Yaralı yüreğim çağlar sevdiğim

 

Kâmili bahtımız karaya çalar

Başımı oradan oraya çalar

Bıçaklar açtığın yaraya çalar

Gülsüz olmuyor ki bağlar sevdiğim

 

 

 

 

DUYDUN MU BENİ

 

Dün gece düşümde gördüm sevdiğim

Bir yanım yanıyor, duydun mu beni

Bilemezsin içimdeki acıyı

Yaram çok kanıyor, duydun mu beni

Közüne banıyor duydun mu beni

 

Doğan güneşimsin kara geceme

Şiir gibi takılırsın heceme

Selam olsun benim gönül eceme

Yaram çok kanıyor, duydun mu beni

Közüne banıyor duydun mu beni

 

Düşünerek günü güne eklerim

Bir resmin var bakar, bakar saklarım

Deli gönlü senin için yoklarım

Yaram çok kanıyor, duydun mu beni

Közüne banıyor duydun mu beni

 

Doğum günlerinde haber sal bana

Nice, nice yıllar dilerim sana

Dilerim yaşarsın hep kana, kana

Yaram çok kanıyor, duydun mu beni

Közüne banıyor duydun mu beni

 

Durup uzaklardan bakar durursun

Yiğit’in içine akar durursun

Bilesin, içimi yakar durursun

Yaram çok kanıyor, duydun mu beni

Közüne banıyor duydun mu beni.

 

 

 

 

ELİF

 

Yürek yangın volkan bende

Elif közüm sarar seni

Her geçtiğin yolda neden

Elif gözüm arar seni

 

Ateş düştü içim yanar

Acılarım durmaz kanar

Bu can artık iyce bunar

Elif sazım sorar seni

 

Bir meyvenin yarısıyım

Çiçeklerin arısıyım

Çekilmeyen birisiyim

Elif nazım yorar seni

 

Satır satır okusam da

İlmik ilmik dokusam da

Bülbül gibi şakısam da

Elif hazım kırar seni

 

Acıtırım acım ile

Kıyamam ben açan güle

Lânet olsun kıran dile

Elif sözüm burar seni

 

Yiğit açsam gonca gonca

Gökyüzünün yıldızınca

Toz olursun ince ince

Elif özüm ırar seni...  

 

 

 

 

ELİF DİYE

 

Hayalin gezer peşimde

Özledim gel yat döşümde

Kucaklayıp hep düşümde

Sarıyorum Elif diye

 

Yetin dersen eğer azla

Gelmelisin cilve nazla

Her gün biraz daha fazla

Arıyorum Elif diye

 

Ateş düştü senden bana

Kül olurum yana, yana

Yolda kimi görsem ona

Soruyorum Elif diye

 

Unutturdun bana dini

Ne olursun anla beni

Hayalimde daim seni

Kuruyorum Elif diye

 

Gonca, gonca güllerimle

Çağırırım dillerimle

İpek saçı ellerimle

Tarıyorum Elif diye

 

Akıttığım kanlı yaşa

Yiğit kurban hilal kaşa

Bu başımı taştan taşa

Vuruyorum Elif diye.

 

 

 

 

 

GİDERİM 2

 

 

Hain, gönül kapın kilitleme boşa

Bir yolunu bulup çıkar giderim

Boşuna bent olma gönül yoluma

Bir coşarsam eğer yıkar giderim

 

Karanlık olup da üstüme akma

Cennet senin olsun hayalim yıkma

Cehennemde bile karsıma çıkma

Yaktığın ateşle yakar giderim...

 

 

 

 

 

 

GELDİK BUGÜNE

 

Toprağın özünden, suyun geninden

Süzüle, süzüle geldik bu güne

Hayvandan insana daha dönmeden

Büzüle, büzüle geldik bu güne

 

Yaz ayında güneş yaktı kavurdu

Sel aldı emeği yeller savurdu

Doğa bizi dinden dine çevirdi

Üzüle üzüle geldik bu güne

 

Sömürenler miras gibi kaldılar

Elimizden nice değer aldılar

Emek verdik, alın teri çaldılar

Ezile ezile geldik bu güne

 

Benlik aşılmadı bize saldırdık

Nice değerleri ite çaldırdık

İsteyen herkese etek kaldırdık

Dizile dizile geldik bu güne

 

Hak yolunda nice cenkte vuruştuk

Kavgalarda Yiğit’lerle yarıştık

Çirkinliğe bile bile karıştık

Bozula bozula geldik bu güne

 

 

 

 

 

♣♣♣

 

 

Okyanustan süzülerek semaya

Şu âlemi baştanbaşa dolaştım

Yağmur oldum, dolu oldum, kar oldum

Tohum olup toprak ile buluştum

 

 

 

 

 

GÖ NÜL GÖZLÜM

          

Gözlerinle can evime

Bakıyorsun gönül gözlüm

Bakışınla her gün biraz

Yakıyorsun Gönül gözlüm

 

Sol yanıma girdi ağrı

Dövüyorum kara bağrı

Irmak oldun bana doğru

Akıyorsun gönül gözlüm

 

Hak yolunun izi gibi

Bulutsuz gökyüzü gibi

Binbir çiçek özü gibi

Kokuyorsun gönül gözlüm

 

Gün dönümü kuraklara

Aldırmadan çoraklara

Gönlümdeki doruklara

Çıkıyorsun gönül gözlüm

 

Bülbül gibi şakır diller

Senin ile açtı güller

Saçlarına karanfiller

Takıyorsun gönül gözlüm

 

Ak göğsüne bir kez akış

Ne güzeldir sana bakış

Yiğit’imi nakış nakış

Dokuyorsun gönül gözlüm.

 

 

 

 

GÖR BENİ

 

Nere baksan ordayım

Aç gözünü gör beni

İlmik oldum nakışta

Al saçına ör beni

 

Önce göze bakarım

Gönüllere akarım

Bin çiçekte kokarım

Ak göğsüne sür beni

 

Gölgedeki serine

Gel de uzan birine

Kuru soğan yerine

Ekmeğine dür beni

 

Dizlerini döversen

Küçülürsün översen

Malı mülkü seversen

Bir tüccara ver beni

 

Kanatlanıp uçmazsan

Yiğit gibi kaçmazsan

Gönül gözün açmazsan

Göremez ki kör beni.

 

 

 

 

 

HER DİLDE BİR ANNELERİN AĞITI

 

Anneliğin tarifi ve dengi yok

Her dilde bir anaların ağıtı

Gözlerinden akan yaşın rengi yok

Her dilde bir anaların ağıtı

 

Bütün ana, anasından ders alır

Ana, elbet söyleyecek söz bulur

Seslerinin yanıklığı ayn-olur

Her dilde bir anaların ağıtı

 

Feryat edip yüreğinin közünü

Ağlayarak söyler birçok sözünü

Ağıtlarla gelin eyler kızını

Her dilde bir anaların ağıtı

 

Davulla, zurnayla asker uğurlar

Askerini mani ile ağırlar

Duyamaz feryadı gönlü sağırlar

Her dilde bir anaların ağıtı

 

Törelere kurban giden kızına

Çırpınır da yetişemez tozuna

Ellerini vura, vura dizine

Her dilde bir anaların ağıtı

 

Ana acısına dayanmaz dağlar

Acıya dayanır karalar bağlar

Haykırır dilleri Yiğit'çe çağlar

Her dilde bir anaların ağıtı...

 

 

 

 

 

KULUN OLDUM GÖZLERİNDE

 

Esersin başımda kavak yelleri

Ebemkuşağında gördüm alları

Şerbet, şeker, bala değmiş dilleri

Pulun oldum, sözlerinde güzelim

 

Eğildim öpmeye elma yanaktan

Abıhayat diye kiraz dudaktan

Korktum inan, kirpikteki şu oktan

Kulun oldum, gözlerinde güzelim

 

Elinden tutup da girsem koluna

Abdal oldum yanağının alına

Sarmadan belini serdin yoluna

Çulun oldum, tozlarında güzelim

 

En anlamlı gülücükler saçtığın

Ebedi gönlüme kanat açtığın

Görmeden halimi gelip geçtiğin

Yolun oldum, izlerinde güzelim

 

Ekildin gönlüme tohumlar gibi

Öbek, öbek bittin, kök saldı dibi

Kırmadan Yiğit'i sensin sahibi

Dolun oldum, güzlerinde güzelim...

 

 

 

 

 

 

LUTWİGSHAFEN AĞITI

 ‘’Utan insanlık ‘’

 

Alıştılar artık insan yakmaya

Utanma zamanı, utan insanlık

Koşarak geldiler seyre bakmaya

Utanma zamanı, utan insanlık

 

Gece değil, güpegündüz yaktılar

Yanıp duran dört ocağı yıktılar

Sağ kalanlar Almanya’dan bıktılar

Utanma zamanı, utan insanlık

 

İlyas, Kenan, Kamil küçük oğuldu

Karanfil’cik dumanlarda boğuldu

İnsanlık onuru göğe dağıldı

Utanma zamanı, utan insanlık

 

Dilara tutuştu önce saçından

Ağlayıp bağırmak geçti içinden

Öldü gitti Türk olmanın suçundan

Utanma zamanı, utan insanlık

 

Döne gelin yaşamaya doymadı

Utanıp, Azrail bile kıymadı

Canavar Döne’yi rahat koymadı

Utanma zamanı, utan insanlık

 

Kim unutur senin cefakâr kadın

‘’Eşim kurtulsun ben ölürüm’’ dedin

Herkes iyi bilsin Hülya’ydı adın

Utanma zamanı, utan insanlık

 

Ey Ankara uyan artık baksana

Torunlarla yandı Medine ana

Acı düştü, insan olan her cana

Utanma zamanı, utan insanlık

 

Solingen haini başıboş gezer

Ludwigshafen yandı, uzaktan süzer

Devlet maaşlıdır, bizleri üzer

Utanma zamanı, utan insanlık

 

‘’Olmasın bir daha’’ desem olacak

Irkçı hain yeni mazlum bulacak

Yiğit’im temenni ile kalacak

Utanma zamanı, utan insanlık…

 

Almanya / Bad Pyrmont

 

 

NE FAYDA

 

Kulak verip beni bir kez anlamadın ne diyem

Gezen mezar, kuru ceset olsun sana hediyem

Bundan sonra yar olmazsın, yaren olsan ne

                                                                 fayda

 

Soldurursun ellerimle sunduğum dost gülünü

Zehir gibi akıttığın sözden sonra dilini

Bundan sonra şeker şerbet bala sürsen ne

                                                                fayda

 

Söyle canım söyle neden, yokuş ettin düzümü

Pare, pare paraladın yüreğimi özümü

Bundan sonra yüz bin kere gönül alsan ne

                                                                fayda

 

Ak ellerde altın idim, çamurlara batırdın

Diri, diri ellerinle tabutlara yatırdın

Bundan sonra kadir kıymet artık bilsen ne fayda

 

Hayatımı döndürürsün sahnedeki drama

Yanındayken aramadın, gidersen de arama

Bundan sonra kaybettiğin beni bulsan ne fayda

 

Kurak ettin içimdeki bereketli yazıyı

Sen düşürdün ciğerime, ateş ile sızıyı

Bundan sonra ben ağlarken kendin gülsen ne

                                                                   fayda

 

Kırdın kolum kanadımı, dört yanımdan kuşattın

Kâmili’yim dolu idim beni döküp boşalttın

Bundan sonra tıka basa artık dolsan ne fayda…

 

 

 

 

 

NEREDE

 

Bir ağaç misali toprağa sardım

Yeşil yaprak dal verdiğim nerede

İnsanın önünde huzura vardım

İnsan bilip yol verdiğim nerede

 

Beş milyar insandan biri de benim

Bir yalan sevdayla yanıyor canım

Damardan çekildi kurudu kanım

Göğsüm açıp el verdiğim nerede

 

Dostlukla düşmanlık dürüstçe olsun

İnsan olan herkes kendini bilsin

Gönülden sevenler buyursun gelsin

Can’gönülden gül verdiğim nerede

 

Yiğit’im yazmadan önce okuyup

Her bir sözü nakış nakış dokuyup

Gönül bağın gül dalından şakıyıp

Bülbül gibi dil verdiğim nerede…

 

 

 

 

 

ÖMRÜM OLDU

 

Dert üstüne yeni derdi

Alan yine ömrüm oldu

Belalardan belalara

Dalan yine ömrüm oldu

 

Acı varken acı yedim

Dert yükledim gıdım gıdım

Biraz eksileyim dedim

Dolan yine ömrüm oldu

 

Şu gönlümün talancısı

İçerimde var sancısı

Gerçek olan aşk acısı

Yalan yine ömrüm oldu

 

Kan damlarsa bir aşına

Üzülürüm gözyaşına

Şu dünyada tek başına

Kalan yine ömrüm oldu

 

Biçemedim yoncaları

Çeker oldum sancıları

Bahçemdeki goncaları

Yolan yine ömrüm oldu

 

Nazlı yârde vardı ahtım

Ne karaymış benim bahtım

Yıktı saray ile tahtım

Talan yine ömrüm oldu

 

Çorak topraklarda bittim

Yiğit olup kendim güttüm

Bülbül gibi figan ettim

Solan yine ömrüm oldu

 

 

 

 

 

ÖYLESİNE DOLDUM SORMAYIN

 

Öylesine doldum sormayın dostlar

Kabımdan taşıp da akacak oldu

Alev alev olmuş içim yanıyor

Gizlendiğim dağı yakacak oldum

 

Gelinmez bir yola bakar dururum

İçimde bir ışık yakar dururum

Bilmem kaç zamandır akar dururum

Dolduğum bendimi yıkacak oldum

 

İflah olmam ben bu dertten ölürüm

Ben cananım için candan olurum

Beklerim yolunu gelmez bilirim

Yine de yollara bakacak oldum

 

Aka aka bir gün denize değdim

Buharlaşıp artık buluta ağdım

Şimşekler çakıp da gürleyip yağdım

Olunmadık yerde çakacak oldum

 

Yiğit; im yanarım yangınım sönmez

Yaram derindedir nedense dinmez

Yüksekte uçarım engine inmez

Taşıdığım tenden çıkacak oldum...

 

27.01.2007

 

 

 

 

 

RABİA SULTAN

 

Acı tatlı nice günler yaşadık

Bazı zaman yandık bazen üşüdük

Otuz dokuz yılı böyle taşıdık

Başımın tacısın Rabia Sultan

 

İncittiğim günler olmaz olaydı

Özür diliyorum ondan dolayı

Bundan sonra def edelim belayı

Başımın tacısın Rabia Sultan

 

Yağmurun altında ıslanma vakti

Ben sana sen bana yaslanma vakti

Yaş kemale erdi uslanma vakti

Başımın tacısın Rabia Sultan

 

Bakma bana öyle akşamlar dardır

Bir nefesin bile değeri vardır

Yalnızlık çekilmez hem de çok zordur

Başımın tacısın Rabia Sultan

 

Gönlümüz uğramaz olsun talana

Kolay erişilmez güzel olana

Selam olsun bizden dimdik kalana

Başımın tacısın Rabia Sultan

 

O gül yüzünde güller açılsın

Gül kokusu dört bir yana saçılsın

Mutluluk yolları senden geçilsin

Başımın tacısın Rabia Sultan

 

Yiğit'sin bilirim dik durur başın

Mutluluktan başka akmasın yaşın

Tadı eksilmesin yediğin aşın

Başımın tacısın Rabia Sultan...

 

 

 

 

SEVDİKLERİM

 

İkiyüzlü göründüler

Sözde seven sevdiklerim

Diri diri yaktı beni

Közde seven sevdiklerim

 

Gülen yüzle geldim aşka

Görmeseydim böyle keşke

İçi başka dışı başka

Yüzde seven sevdiklerim

 

Konuşurken gümbür gümbür

Sırtlarında gördüm kambur

Edaları tadı binbir

Nazda seven sevdiklerim

 

Bir çırpıda alıp attı

Dünkü eş dost çabuk sattı

Hani nerde nere gitti

Özde seven sevdiklerim

 

Yalan sözle dağlar aşmış

Yalancıyla yolda koşmuş

Benliğine yenik düşmüş

Hazda seven sevdiklerim

 

Bilmem Yiğit kimin dengi

Yakar beni kısır döngü

Bilemedim dostlar hangi

İzde seven sevdiklerim...

 

 

 

 

♣♣♣

 

Ne gezersin bu yollarda

Ayağını baş yürütür

Kimi zaman bir bakış

Göz üstünden kaş yürütür

 

 

 

 

TÜRKÜM

 

Diyar gurbet elde gezdim

Güzel olsun diye türküm

Deftere kalemle yazdım

Güzel olsun diye türküm

 

Geze geze geldim bura

Hasta gönlüm oldu yara

Bu ellerde düştü dara

Güzel olsun diye türküm

 

Yaban eller salmaz oldu

Bütün dertler beni buldu

Gözlerime yaşlar doldu

Güzel olsun diye türküm

 

Güzel için yazamadım

Başka eller gezemedim

Hiç kimseye kızamadım

Güzel olsun diye türküm

 

Kâmili’yim yandım gittim

Bir güzele kandım gittim

Herkesi dost sandım gittim

Güzel olsun diye türküm

 

 

 

 

VARDIM

 

Ozan Baks'la başlamışım

Dedem Korkut işlemişim

Yesevi'yi düşlemişim

Kopuz ile tara vardım

 

Nesiminin derisinde

Hallacı'nın gerisinde

Ateşlerin birisinde

Yanmak için kora vardım

 

Kılıç bile çıkmaz kında

Açlar doyar bizim handa

Hacı Bektaş semahında

Pir önünde dâra vardım

 

Cemreler düştüğü anda

Hak bededir benim donda

Mevlana'nın dergâhında

Döne döne hâra vardım

 

Kan kalesi yapısında

Taptuk Emre kapısında

Yunus gördüm hepisinde

Et kemikle nura vardım

 

Siyah, beyaz, kızıl, sarı

İçimize düştü hârı

Pir Sulat'ın isyanları

Neredeyse ora vardım

 

Paylaşalım yârdan gayrı

Dedi Bedrettin denen biri

Bu uğurda verdi seri

Vermek için dara vardım

 

Kılıçları çıktı kından

Kizir oğlu hazır dünden

Köroğlu'nun kıratından

Ala paça dora vardım

 

Anlayana benim sözüm

Karacoğlan çalar sazım

Aşk yaşarım iki gözüm

Güzel gördüm dura vardım

 

Dağlar yeşil yaprak dedim

Veysel ile toprak dedim

Kazma vurdum öyle yedim

Ayva, kiraz, nara vardım

 

Mızrabı tellere vurdum

Katillerden hesap sordum

Mahzuni'de çok şey gördüm

Yangınlarda zora vardım

 

Yiğit olup ateş yaktım

Reyhani'de reyhan koktum

Nefret duvarını yıktım

Namus, iffet âra vardım...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

VARDIR

 

Dünya gözü ile dıştan gördüğün

Yüzüne mi kandın karalar vardır

El için ağlayıp boşa yorduğun

Gözüne mi yandın zaralar vardır

 

Susarsan alırlar elinden payı

Ovalar, çöllerle ulu deryayı

Dağları taşları koca dünyayı

Düzüne mi sandın dereler vardır

 

Aklın fikrin varsa azıcık düşün

Teknoloji derken gidiyor işin

İçerinde yanan harlı ateşin

Közüne mi bandın yaralar vardır

 

Sözünün erini Yiğit bilmiştik

Güzellikler için candan olmuştuk

Maymundan insana yeni gelmiştik

Özüne mi döndün nâralar vardır

 

 

 

 

 

 

YARIN YİNE GELİRİM

 

İnsanın donunda geldim dünyaya

Bugün gider yarın yine gelirim

Ben can taşıdıkça ölür bellemen

Bugün gider yarın yine gelirim

 

Nereden gelip de nere gidişim

Çok mu önemliydi mezarda taşım

Ben de bilmiyorum kaç milyar yaşım

Bugün gider yarın yine gelirim

 

Toprak deseler de sudandır genim

Benden önce gelen bilmem kaç benim

Vatansız Yiğit'im sevgidir dinim

Bugün gider yarın yine gelirim...

 

 

 

 

 

YORGUN

 

Bıktım artık taşımaktan ben beni

Gönül yorgun beden yorgun can yorgun

Çok uğraştım tanımaya kendimi

Gönül yorgun beden yorgun can yorgun

 

Anam babam giydirmişler bu donu

Doğduğumdan beri taşırım canı

Ayırdılar grup grup al kanı

Gönül yorgun beden yorgun can yorgun

 

Yana yana bir sevdaya dolandım

Her sevene parça parça bölündüm

Eleklerde süzülerek elendim

Gönül yorgun beden yorgun can yorgun

 

Kıymet olup elden ele dolaştım

Ekmeğimi açlar ile bölüştüm

En sonunda insan ile dalaştım

Gönül yorgun beden yorgun can yorgun

Yiğit idim Kâmilî'ye dönüştüm

Yıllar sonra kendim ile barıştım

Aka aka bir ummana karıştım

Gönül yorgun beden yorgun can yorgun...

 

 

 

 

 

FARK ETMEZ

 

İnsan olan kişi doğrudan şaşmaz

Gönlüne gözüne kötülük düşmez

Zulüm görmeyince bozası pişmez

Özü güzel olsun soyu fark etmez

 

Özledim tadını soframda balda

Arasam yârimi sardığım dalda

Yılda olsun bir kez vardığım elde

Ülkemde içtiğim suyu fark etmez

 

Sözlerin özünden gelir bilirim

İnce dostluğuna kurban olurum

Mutlak bir gün sana çıkar gelirim

Şehir, kasabası, köyü fark etmez

 

İçime düştü de gurbet sızısı

Ne haldedir acep Konya yazısı

Özledim, demeyin ana kuzusu

Hala, teyze, emmi, dayı fark etmez

 

Halaya girip de atalım nâra

Elimi uzattım varmıyor yâra

Gönlü güzel canlar düşmesin dâra

Mangal yürek olsun boyu fark etmez

 

K^ömili’yim geldim Adem donunda

Paslansın öfkemiz Yiğit yanında

Kavgaya girince er meydanında

Sonunda olacak zây-ı fark etmez...

 

 

 

 

 

İÇİMDEKİ SIRRA EREMEZ KİMSE

 

Hançer saplı durur yanan döşümde

Neler, neler gizli göremez kimse

Sahte dost kılıcı döner başımda

İçimdeki sırra eremez kimse

 

Dost dedim mi bir kez, her şeyim ayan

Bana lazım değil yerinde sayan

Günden güne, için, için kanayan

Yarama elini süremez kimse

 

Çiğnemekten toz eyledim yolları

Ne edeyim konuşmayan dilleri

Kadir bilmez, dost bağından gülleri

Benim gibi candan deremez kimse

 

Yaban olup uzaklardan bakarsa

Çıkar için gül bağını yakarsa

Can deyip de can evimi yıkarsa

Gönül duvarını öremez kimse

 

Türlü türlü dertler varmış hallerde

Yiğit boşa öttü kuru dallarda

Dostlarımı gözlediğim yollarda

Kaybettiğim anı veremez kimse.

 

 

 

 

GÜLLER AÇARMOLA

 

Dolaşırım kara kışta

Karda güller açarm’ola

Gezdirseydim seni düşte

Narda güller açarm’ola

 

Koparmaya kıymam dalda

Dilim dönmez görsem yolda

Bir bahçede yaban elde

Burda güller açarm’ola

 

Kâmili’yim başım darlı

Güzel gördüm türlü türlü

içimdeki ateş harlı

Derde güller açarm’ola...

 

  11.09.2007

 

 

 

 



 

 

 

 

 

 

ÜSTÜNDE

 

Zaman öyle kötü oldu

Suç yatıyor suçüstünde

Asırlardır döner durur

Koca Dünya baç üstünde

 

Acılarım aşka dürdüm

Söylemekten kendim yordum

Yürüyen çok mezar gördüm

Atlas libas taç üstünde

 

Olanları sağır duymuş

Sırtımızdan kimler doymuş

Bu milleti soyan soymuş

Tok yatan var aç üstünde

 

Dağ başında kurtlar ulur

Dört yanımız duman bürür

Yiğit yalın ayak yürür

Kızgın alev saç üstünde...

 

 

 

 

GÖRÜRSÜN

 

"Nar-ı hasretine firkat yandığım"

Bir damlacık suyu çok mu görürsün

Acı deryasında derde kandığım

Ateşler içinde yok mu görürsün

 

Yıllar yılı geçti bilmedim kini

O dinden bu dine çevirdin beni

On bir ay aç yattım beklerken seni

Ramazan günleri tok mu görürsün

 

Başı pare duman, dağın var iken

Yâd ellerde kaldın bağın var iken

Yiğit'in gönlünde açanı diken

Gözde kirpiğini ok mu görürsün

 

 

 

 

 

PİRİ GÖRDÜM

 

Düşümde dün Piri gördüm

Beni elden geri gördü

Selam verip gönlün aldım

Can çıkmış bir deri gördü

 

Destur alıp huzra vardım

Karşısında divan durdum

Elimi eline sürdüm

Tırnağımda kiri gördü

 

Dedim güldür bu derdiğim

Göğsüm açıp da gerdiğim

Hakkım için can verdiğim

Sır uğruna seri gördü

 

Pirin sözü yüce, yüce

Aşk kokuyor hece, hece

Yaşayacak nice, nice

Bu Kâmili Piri gördü…

 

 

 

 

KEREM EYLE GÜLÜM

 

Kıblem oldun yüzüm sana çevirdim

Kerem eyle gülüm seversen beni

Seni Kâbe bilip secdeye vardım

Kerem eyle gülüm seversen beni

 

Dikenli yollarda çıplak yürüdüm

Ardından ayağım kanlı sürüdüm

Bütün benliğimi senle bürüdüm

Kerem eyle gülüm seversen beni

 

Harlı ateşlerde yandım aşkından

Bana yer var mı gönül köşkünden

Paylaşayım sevinç ile coşkundan

Kerem eyle gülüm seversen beni

 

Şu dünyanın içi sevgisiz boştur

İnsanın insana saygısı hoştur

Sen de Yiğit gibi birazcık koştur

Kerem eyle gülüm seversen beni...

 

 

 

GİDERİM

 

Geçip gider koca ömrüm yel gibi

Ardım dönüp baka, baka giderim

Önümdeki gelen zaman yol gibi

Derdim alıp büke büke giderim

 

Zaman yol almış da yoktur korkusu

Nedense geçmişin çoktur sorgusu

Sevginin gönlüme yüktür sargısı

Yardan olup çeke çeke giderim

 

Bu ömür bitecek ne zaman bilmem

Sıratın köprüsü olsa da yılmam

Kula kul olmadım daha da olmam

Erdem kalıp aka aka giderim

 

Yiğit sever güzelliğin hasını

Her giden kişinin tutmam yasını

Dostlardan aldığım has kokusunu

Her dem salıp koka koka giderim...

 

 

 

 

 

BİLMECESİN SEVDİĞİM

 

Her bakışta gözlerinin içine

Fırtına var yüzemedim sevdiğim

Kime ait bilmediğim gönlünde

Neler gizli sezemedim sevdiğim

 

Çok yakınsın demiryolu ray gibi

Elim ermez uzaktasın ay gibi

Daim benden kaçar oldun tay gibi

Yine sana kızamadım sevdiğim

 

Yıllar yılı gözler oldum yolunu

Kokun bana alıp gelen yelini

Çok özledim fidan boyda belini

Doyasıya süzemedim sevdiğim

 

Ben Yiğit'im bir başkası olamam

Ölüm acı senin için ölemem

Bundan sonra ötesini bilemem

Bilmecesin, çözemedim sevdiğim...

 

 

 

 

 

DOST BEN GELDİM

 

İster yârim ol istersen yarenim

Yüzüne yüzümü sürmeye geldim

İnsanlık adına içinde yanmış

Közüne közümü sermeye geldim

Dost bahçenden güller dermeye geldim

 

İnsan sırasında yerini bilen

Candan gülüşünle yüreğim delen

Yalansız dolansız içinden gelen

Sözüne sözümü örmeye geldim

Dost bahçenden güller dermeye geldim

 

Aradım cevheri arifte buldum

Bunca yıldır artık iyice doldum

Harun Yiğit olup kapını çaldım

Özüne özümü vermeye geldim

Dost bahçenden güller dermeye geldim...    

 

 

 

 

 

 

TAMER DOĞUM GÜNÜN

KUTLU OLSUN

 

(T)utunma ey oğul çürük dallara

S(A)na, senin gibi olan yaraşır

Sa(M)imi olmadan çıkma yollara

Özd(E) yollarını bulan yaraşır

Sana (R)üzgârını salan yaraşır

 

(D)emir gibi ol ki kötüden arıl

D(O)ğrulardan şaşma özüne sarıl

Ça(Ğ)ını öğrenip araştır, yorul

Ha b(U) gerçek ile dolan yaraşır

Sana (M)üjdeleri salan yaraşır

 

(G)üneşin yönüne çevir yüzünü

Y(Ü)rü, emin adımla bul izini

Se(N) sen ol ki, esirgeme sözünü

Bu y(Ü)kle deryaya dalan yaraşır

Sana (N)efesini salan yaraşır

 

(K)alp kapısını aç, içini görek

K(U)ru kalabalık neyine gerek

Ça(T)lasın filizler, açılsın yürek

Ame(L)i düzgün,saf kalan yaraşır

Sana (U)fukları salan yaraşır

 

(O) gül yüzün daim gülerken görsem

‘’A(L) senindir’’ diye özümü versem

Bu(S)eyle yüzümü yüzüne sürsem

Sun(U)lan yüreği alan yaraşır

Sana (N)amı, şanı salan yaraşır…

 

 

 

GÜLÜM DOĞUM GÜNÜN

KUTLU OLSUN

 

(G)ül resimlerinden yapsam katalo(G)

G(Ü)nden güne sana hasretim büy(Ü)r

Ye(L) estikçe bana kokular ge(L)ir

Her (S)eher vaktinde gözlerim g(Ü)lüm  

Seni (EN) derinden özlerim gülü(M)

 

(D)oğumun dünyama neşe getirdi

B(O)ğdu karanlığı orda bitirdi

Ça(Ğ)ladı ırmağım derdi götürdü

Yol(U)na bakıyor gözlerim gülüm

Özle(M)le beklerken özlerim gülüm

 

(G)önür içim, başı dumanlı dağım

G(Ü)lüşünle her an yeşerir bağım

Se(N) benim güneşim, ışık kaynağım

Büy(Ü)dü içimde nazlarım gülüm

Aşkı(N)la avunur, özlerim gülüm

 

(K)ederli yüreğim durmaz kınında

B(U) güzel gününde olsam yanında

Tu(T)unsam bir dala rüzgâr önünde

Gön(L)ümde savrulur tozlarım gülüm

Burk(U)ldu içerim, özlerim gülüm

 

(O)radan buraya çabuk gelesin

E(L)lerin yurdunda daim gülesin

Ha(S)retin burnumda tüter bilesin

Doğ(U)m günün için sözlerim gülüm

Baba(N) kurban sana, özelerim gülüm

 

 

 

 

SEVESİM GELDİ

 

Yıldızlar altında dalgın gezerken

Bir güzel gördüm sevesim geldi

Süzgün bakışlarla beni süzerken

Elma yanaklarından öpesim geldi

 

Bilmem ki sezdi mi o niyetimi

Şöyle dokununca yaktı etimi

Buldu bencileyin garip yetimi

Dolaştı ayağım, düşesim geldi

 

Başımda eser yel, bu can uçucu

Huri mi, melek mi, bilmem ki neci

Öyle çok güzel ki inatçı keçi

Tutup saçlarını yolasım geldi

 

Saçları kumraldı, bacaklar lale

Gözleri menekşe kaşları hale

Acılar içinde düştüm ne hale

Yıldızsız gecede ölesim geldi

 

Hemen uzaklaştım kaçtım oradan

Nasıl da yaratmış yüce yaradan

Bu şaşkın Yiğit’im çıktı aradan

İnan ki kendimi dövesim geldi

 

 

 

♣♣♣

 

 

Ödünç kalem yazar sanma

Her sergiyi pazar sanma

Sarhoş olan çabuk göçer

Uzun uzun gezer sanma

 

 

 

 

 

SENİNLE GİTTİ

 

Örümcekler sardı şu kovanımı

Bal yapan arısı seninle gitti

Renklerin siyahı bir bana kaldı

Al, yeşil, sarısı seninle gitti

 

Yıllar yılı selam bekledim, gelmez

Talih dedikleri nedense gülmez

Bedenime artık elbise olmaz

Üstünde derisi seninle gitti

 

Gönlümün kuzeyi ateşler yaktı

Dumanı süzülüp doruğa çıktı

Gözlerimden yaşlar bulandı aktı

Suyumun durusu seninle gitti

 

Bir haber sal bana, hoş olsun gönlüm

Sana kanatlanan kuş olsun gönlüm

Öyle iyi ol ki tuş olsun gönlüm

Aklımın yarısı seninle gitti

 

Yaralı gönlüme neşteri çalan

Yiğit'in başını dertlere salan

Sermayemdi hayat, elimde kalan

Onunda gerisi seninle gitti

 

 

 

 

 

ÇEVRİLDİ

 

Karanlık geceme bir ışık düştü

İki gün dünyamı nura çevrildi

Umut doldu gönül delice coştu

Sevdam sevinciyle yara çevrildi

 

Yüreğim acıdı yandı kavruldu

Duman, duman olup göğe savruldu

Koca çınar gibi yere devrildi

Işık ateş olup kora çevrildi

 

Umudum, ışığım söndü de gitti

Artık dayanacak takatım bitti

Cehennem azabı canıma yetti

Yana, yana içim hara çevrildi

 

Kâmili'yim, dertler Yiğit’i yıktı

Ol aşkın ateşi özümü yaktı

Dermanım yok, bu can bedenden bıktı

İçim yandı gönlüm dara çevrildi...

                                                     

 

 

 

 

SEN VARSIN

 

Seyreyledim şu âlemi, yüzlerinde sen varsın

Sevdalanan gönüllerin gözlerinde sen varsın

Çok sır varmış kovandaki altın sarı içinde

Araştırdım çiçekleri özlerinde sen varsın.

 

Koyma beni ah-ı zarda hasret ile canımı

Ol vuslata eremeden viran etme hanimi

Karanlıkta sana döndüm, ışık eyle yönümü

Evliyanın, enbiyanın izlerinde sen varsın

 

Kamili’ye yaşanacak acıları ekersin

Kazanlarda kaynatıp da çok odlarda yakarsın

Gözlerimden gönlümdeki ateşe su dökersin

İçimdeki cehennemin közlerinde sen varsın

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İÇİNDEKİLER

 

Arama…

Tado Olmaz

Efendim

Kızılırmak Boylarında Bir Şehir

Duranlardan Ol…

Bilim İle

Getirdim

Gibi

Gördün Mü?...

Kırılır…

Ses…
Sevdiğim…

Sor Beni

Tebessüm

Yatırın Tenimi Açın Döşümü

Hangi Dağın Ardındasın…

İçimde

İnsanım Ben

Rubaî 1

Bende

Bende Gizli

Gardaş

Ben İdim Görünen

Açtığı Yaranın İzi Duruyor

Aşık Reyhani’ye

Aşık Haydari’ye

Rubaî 2
Bal Dudaklım…

Bana El Olup Küstün mü?

Ben Beni Aradım

Bizim Eller

Bu Dünyadan

Çingene Kızı

Koça Bir Taş Dikti Üstüme

Gülsüz Olmuyor Bağlar Sevdiğim

Duydun mu Beni?...

Elif

Elif Diye

Geldik Bugüne…

 

♣♣♣

Sana

Gönül Gözlüm

Her Dilde Bir anaların ağıtı

Kulun oldum gözlerinde

Lutwigshafen Ağıtı

Ne Fayda

Nerede

Ömrüm Oldu

Öylesine Doldum Sormayın

Rabia Sultan

Sevdiklerim

 

♣♣♣

Türküm
Vardır

Yarın Yine Gelirim….

Farketmez

İçimdeki Sırra Eremez Kimse

Güller Açar’mola

İçinde

Görürsün

Piri Gördüm

Kerem Eyle Gülüm

Giderim

Bilmecesin Sevdiğim

Dost Ben Geldim

Tamer Doğum Günü

Gülsen Doğum Günü

Sevesim Geldi

 

♣♣♣

Sen Gittin

Çevrildi

Sen Varsın

 

 
   
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden