SEN VARSIN
(HECE ŞİİRLERİ)
HARUN YİĞİT
ARAMA
Özünü görecek ayna arama
İnsandır insanın gerçek aynası
Ahret dediğinde hani nerede?
Budur canlıların gerçek dünyası
Söyle yolcu ne taşırsın küfende
Ot olup gelirsin giysen kefende
Gerçek ile yalan senin kafanda
Kimler görüp yemiş cennet meyvesi
Cennetle cehennem sağken yaşanır
Fikri olan insan gibi düşünür
Dönmek için Yiğit, bir gün taşınır
Beni getirecek narı ayvası…
TADI OLMAZ
Dikensiz gül neye benzer?
Batmayınca tadı olmaz
Gönül nazlı yâri özler
Yatmayınca tadı olmaz
Ağaçlarda bolur yemiş
Seven canlar neler demiş?
Aşk zehiri acı imiş
Yutmayınca tadı olmaz
Yiğit kime yâren olsam
Kuş misali gönlüm salsam
Gül dalına varıp konsam
Ötmeyince tadı olmaz...
EFENDİM
Dünyanın ötesi berisi yoktur
Yaşayıp gördüğün kardır efendim
Cennet, Cehennemi dünyada gördüm
Yaşarken ikisi vardır efendim
Eyvallah etmezken Ali, Veli'ye
Takılan çoğaldı yolda deliye
Bin yıldır mezarda yatan ölüye
El açıp yalvaran kördür efendim
Elinde tespih başında fesi
Kendine üfürür tutsa nefesi
Hakikat insanda ilmin ötesi
Zifiri karanlık dardır efendim
Kendi düşünmeden ellere kanan
Kim acep sıratta kurbana binen
Bildiği her şeyi etinde sanan
Beynindeki namus ardır efendim
Alın teri ekip emeğin biçip
Yiğit gibi sevda zehiri içip
Şu dünyaya birçok pencere açıp
Düşünmesin bilen hürdür efendim.
KIZILIRMAK BOYLARLINDA BİR ŞEHİR
"İhsan Güvercin'e Nazire"
Sivas'ın tarihi kanla yazıldı
Dalındaan kırılıp güller ezildi
Gökyüzüne kara duman süzüldü
Kızılırmak boylarında bir şehir..
Kubilay’ı Menemen'de kesenler
İçlerinden kinlerini kusanlar
Hani nerde seyredip de susanalr
Kızılırmak boylarında bir şehir..
Otuz beş aydını o gün yakana
Yakanları savunan pis bakana
Ne diyelim fitneliği ekenle
Kızılırmak boylarında bir şehir..
DURANLARDAN OL
Sen kendini ellerde ne ararsın
Kendi ekseninde duranlardan ol
Hem Yunus’a özenir hem kırarsın
Hataya göz yumup saranlardan ol
Gidenler gidiyor ağlamak boşa
Kimse bakmaz gözden döktüğün yaşa
Yumruğunu vurup durma be döşe
Bir yaraya elin sürenlerden ol
Kamili’nin yüreğini dağlamış
Çok Yiğit’in basireti bağlamış
Sevmeyi bilmeden coşup çağlamış
Dost bağında güller derenlerden ol
BİLİM İLE
Şehirlerden inip köye
Derelerden akıp çaya
Donatalım boydan boya
Bilim ile bilim ile
Yiğit özler yıkayalım
Ana dilden okuyalım
Nakış, nakış dokuyalım
Kilim ile kilim ile
GETİRDİM
Unutmayım diye o gül yüzünü
Çevirip çevirip dünü getirdim
Bugün yine kara üzüm gözünü
Çocuk bayramından yeni getirdim
Alev alev yanan ateşi sardım
Geçtiğin yollarda dolaştım durdum
Ayak izlerine kokunu sordum
Senden gizli gizli seni getirdim
Gülüşüne şahit olurum diye
İliğime kadar solurum diye
Damlanın içinde bulurum diye
Almanya'dan sana Ren'i getirdim
Yollar ıradıkça içim yanıyor
Yüreğim ateşten zehre banıyor
Kuş kafeste çırpınarak dönüyor
Et kemik üstünde gönü getirdim
Yıllar Yiğit'ime çabucak bitti
İçim yanar iken dışım buz tuttu
Bir saygı bekledim, fırlatıp attı
Yüreğim avcumda beni getirdim
GİBİ
Ağaçlarda yaprak gibi
Hem solandım hemi yaştım
Eleklerde toprak gibi
Hem elendim hemi şaştım
Gökyüzünde yeller gibi
Kıvrım, kıvrım yollar gibi
Boz bulanık seller gibi
Hem bulandım hemi taştım
Bahçelerde güller gibi
Yar yüzünde çiller gibi
Dost önünde diller gibi
Hem dalandım hemi coştum
Dert dinleyen hancı gibi
Harun Yiğit kolcu gibi
Şu dağlardan yolcu gibi
Hem dolandım hemi aştım.
GÖRDÜN MÜ
Kalıcı mı sandın? bir bak aynaya
Güzelliğin solup gider gördün mü?
Düne kadar benzerdi gül yüzün aya
Zaman seni çalıp gider gördün mü?
Ben çeker oldum aşk denen suçumu
İçimde taşırım sevda göçümü
Bir bakışın eritirdi içimi
O gözlerin dalıp gider gördün mü?
Her an eğilmiştim sevdan önünde
Yok mu Yiğit, bir kez olsun anında
Benim gibi yavaş yavaş senin de
Vaktin artık dolup gider gördün mü?
KIRILIR
Söğüdün dalları eğik olurmuş
Çok gevrektir dostum basma kırılır
Yeni testi suyu soğuk olurmuş
Kulpundan tutup da asma kırılır
Senin yaptığını yapar mı Mervan
Böyle geldi diye gitmez ki devran
Bahçeye dalarsan dikkatli davran
Üzümü çok olan asma kırılır
Bana doğru olur gördüğün eğri
Sen sen ol, karnına düşürme ağrı
Eğer rüzgâr isen dostluğa doğru
Sakın fütursuzca esme kırılır
Çalıp çarpıyorsan kimse görmesin
Güvendiğin kişi çorap örmesin
Yalını verdiğin boşa ürmesin
Köpeğin boynunda tasma kırılır
Yiğit’i mayalayıp saldın hamura
Altın yine altın, atsan çamura
Namusu satarsan bir ton kömüre
Duysa, yoldan geçen yosma kırılır
SES
Duyduğum en güzeli
Şırıl şırıl su sesi
Ona giden bu yolda
Özlemiştim bu sesi
Yanan günün içinde
Kırk bin sevda göçünde
Rüzgâr olsam saçında
Püfür püfür esesi
Benim gibi sürünüp
Bin bir dona bürünüp
Hayalime görünüp
Düşlerime düşesi
Çölüme oldu vaha
Arzum çıktı ol şaha
Duyar mıyım bir daha
Kulağımda şu sesi
Sular onsuz akmıyor
Od Yiğit’i yakmıyor
İz bıraktı çıkmıyor
Yanağımda bûsesi
SEVDİĞİM
Özleminle arşa çıktı ateşimin dumanı
Yollar uzak olsa bile varayım mı sevdiğim?
İki lebin arasından bal dökülen dilini
İzin ver de bir kez olsun sorayım mı sevdiğim?
Acım burda ahım arşta, satır satır yazıldı
Ebemkuşağı renginde gök kubbeye kazıldı
Gel de bak bir vücudumda bütün genim bozuldu
Görmen için şu göğsümü yarayım mı sevdiğim?
Taş mı sandın, bu bağrıma vura vura çağlarsın?
Can evimi, ciğerimi, bakışınla dağlarsın
Ordan ora sürükleyip, gönlüme ip bağlarsın
Şu başımı taştan taşa vurayım mı sevdiğim?
Gönül pınarından, bana çevir akan suyunu
Hasretliğin dayanılmaz, gel de boz bu, oyunu
Hayalimde binlerce kez süslemişim boyunu
İnce belin, bir kez olsun sarayım mı sevdiğim?
Yiğit yanmış ateşinde, kara bağrın açıyor
İnsanoğlu dertten, gamdan, duvar nemde
göçüyor
Yıllar takvim yaprağında birer birer uçuyor
Yol bitiyor, gideyim mi, durayım mı sevdiğim?
SOR BENİ
Güneyden başlayıp kuzeye doğru
Ilgıt ılgıt esen yele sor beni
Sol yanıma saldın derin bir ağrı
Bağımda bülbüle, güle sor beni
Turna kanadında haber salarım
Günden güne çiçek gibi solarım
Her gecenin şafağında dolarım
Hayali gönlümde bele sor beni
Gedavet yelidir, başa esende
Sorgusuz sualsiz darda asanda
Yanan günün suyu, ırgat Hasan’da
Türküler çığıran dile sor beni
Cehennemi baştanbaşa yürüdüm
Ateşler içinde ayak sürüdüm
Şekilden şekle girip eridim
Dikenler içinde yola sor beni
Yıllar yılı hasret kalır yurduna
Koyun olup meler durur ardına
Nice türkülerin derman derdine
Mızrabın vurduğu tele sor beni
Birçok derdi yorgan gibi örtüne
Ektiğin rüzgârlar oldu fırtına
Eğilip de bir bak ayak altına
Çiğneyip sardığın çula sor beni
Yiğit’ler gönlünde yanan bir hârım
Menekşe, gül, sümbül, lalede sarım
Doğadaki bütün çiçekte varım
Hem arıya hem de bala sor beni
TEBESSÜM
Tebessüm var, yelken açar engine
Bir acıdan bin mutluluk getirir
Tebessüm var, kanat açar dengine
Dert, tasayı senden alır götürür
Tebessüm var, deler geçer içini
Tebessüm var, yola verir göçünü
Tebessüm var, görmez gönül suçunu
Dertli başın günden güne bitirir
Tebessüm var, granitten sert olur
Tebessüm var, nicesine yurt olur
Tebessüm var, çok Yiğit'e dert olur
Günden güne yataklara yatırır
YATIRIN TENİMİ AÇIN DÖŞÜMÜ
Yatırın tenimi, döşümü açın
Milyar, milyar olup canda yaşarım
Yaşarım bugünü, ezelim için
Ahirî zamanda arar şaşarım
Şaşarım kavgaya, boşa dövüşmem
Göğsüne değmeden asla sevişmem
Seni, senin ile asla değişmem
Ateşler içinde yanar pişerim
Pişerim ocakta mahir elinde
Yana, yana şiir oldum dilinde
Sürüklenip durdum sevda selinde
Karıncanın gölgesiyim, koşarım
Koşarım Acem’e bazen Yemen’e
Yerin göğün sahibiymiş kime ne
Ne gerek var ‘Gel yanıma’ demene
Bulut olup dağdan dağa aşarım
Aşarım engeli sana varmaya
Sevdanın önünde secde durmaya
Gerek var mı kapı kapı sormaya?
Yol içinde nice yola düşerim
Düşerim peşine kuzu gibiyim
Yaşlanmış ağacın özü gibiyim
Teknede hamurun tuzu gibiyim
Fırında ateşe salsan şişerim
Şişerim ırahmet yağarken yere
Aşk, aşk ise eğer bakılmaz sere
Kırk yılı sığdırıp ölsem bir kere
Bulanarak, durularak coşarım
Coşarım, doğrusu gelse odunun
Kırk bin manası var Elif adının
Kölesi olurum seven kadının
Geçeceği yola güller döşerim
Döşerim adını halı, kilime
Türkü ettim elif kızı dilime
Eğer ki gelmezse benim ilime
Yurdumu yuvamı ora taşarım
Taşarım acıdan, bazen tatlıya
Derdimi dökmüşüm kara bahtlıya
Gülce’mi sorsam gelen atlıya
Otuz üç avradım olsa boşarım
Boşarım, bekarın avradı gibi
Sağa sola çevir yanmasın dibi
Vız geliyor bana gelse de nebî
Dostu bilmem için derdin eşerim
Eşerim dertleri, yanarak piştim
Çürük bir gemiyle deryalar aştım
Ekmek olup çakal karnına düştüm
Aslanın karnını yarar deşerim
Deşerim toprağı ekmeğim için
Mekik dokudum duydun mu niçin
Meğer Yiğit olmak imiş tek suçun
Kime nedir söylen, benim başarım
27 Eyl. 2008
Hannover / Köthenwald
HANGİ DAĞIN ARDINDASIN
Hangi dağın ardındasın sevdiğim
“Kırk yıl oldu arıyorum nerdesin?”
Hangi canan yurdundasın sevdiğim
Kimi görsem soruyorum nerdesin?
Bazı zaman Leyla oldun gözümde
Zaman oldu yaktın kendi közümde
Madem görünürdün benim yüzümde
Sana ömür veriyorum nerdesin?
Harında yanan od’una döndüm
Mazlum dilde Ali adına döndüm
Yunus’un elinde oduna döndüm
Yine kalpler kırıyorum nerdesin?
Kâinatın aynasını ver bana
Yolda yalnız kaldım artık er bana
Aşk dediğin acı ise sür bana
Günden güne eriyorum nerdesin?
Yüreğime saplanan bir acısın
Seven Yiğit’lerin gönül tacısın
Söyle bana kimsin, acep necisin?
Dönmez yolda yürüyorum nerdesin?
İÇİNDE
Ne ararsın kızıl kanda
Can taşırım ben bu donda
Hak Adem'de Adem bende
Yürüyorum nur içinde
Dört kapıya çoktan vardım
Dördünde de kendim gördüm
Kırklar meclisine girdim
Duruyorum dâr içinde
Ne sınıfım ne sınırım
Yoktur benim bir kenarım
Dört maddeyle ruhta varım
Eriyorum sır içinde
Nicesini çöle saldım
Nicesini yakın kıldım
Gönüllere vuslat oldum
Yanıyorum yâr içinde
Bir bakarsın geçmiş zaman
Geç kalınca olma pişman
Nefistir, öz cana düşman
Her insanın var içinde
Kâmili'yi Yiğit saydım
Her lokmada ayrı paydım
Var olalı Sina'daydım
Dönüyorum tur içinde...
İNSANIM BEN
Damarımda kızıl kanda
Can buluyor beden canda
Âdem bende ben âdem de
İnsanım ben insanoğlu
Gerçek bende yalan bende
Ne ararsan vardır gende
İşte geldim ben bu donda
İnsanım ben insanoğlu
Tevrat Zebur İncil Kuran
Dört kitapta hakka varan
Korkusuzca dâra duran
İnsanım ben insanoğlu
Yürüyorum yüküm ağır
Cahillerin gönlü sağır
Sesin çıksın biraz bağır
İnsanım ben insanoğlu
Soyum kulluk etmiş kula
Haram yendi bile bile
Dönüş yoktur çıktık yola
İnsanım ben insanoğlu
Can tartacak dara bende
Sonsuzluğu ara bende
Deşme Yiğit yara bende
İnsanım ben insanoğlu
RUBAÎ 1
Bir elimde ateş diğerinde su
Yol bulup toprağa akar giderim
Ne zaman bir serap görürsem çölde
Hasretle semaya bakar giderim.
BENDE
Yerdegezen karıncayla buluştum
Zerredeki emek bende hâl bende
Arı olup çiçek çiçek dolaştım
Altın sarı, sırrı olan bal bende
Yere damar damar saldım kökleri
Taşır oldum doğadaki yükleri
Yükselerek arşın arşın gökleri
Kucaklayan yeşil yaprak dal bende
Yüce dağın dumanıma özenen
Börtü, böcek, kurdu, kuşu bezenen
Hayat bulur yaprağıma uzanan
Hakikate doğru giden yol bende
Satır satır bir Yiğit'te göründüm
Buram buram kokuları süründüm
Doğadaki bütün renge büründüm
Sarı bende yeşil bende al bende...
BENDE GİZLİ
Âdem’le başlayıp geldim bugüne
Dört kapıyı açan sır bende gizli
Kırklar meclisinde pirler önünde
Divana durduğum dâr bende gizli
Düşümde gördüğüm o nazlı yâra
Aşk badesi içtim yüreğim yara
Yetiş ya erenler düşmüşüm dara
Ezelden ebede yar bende gizli
Biri doğduğumda, birisi demde
İki kere sevdim yaşarken hem de
Senin görmediğin gönül bahçemde
Erik, elma, ayva, nar bende gizli
Haksızlığa karşı hakkın önünde
Ali olup göründüm aslan donunda
Eyüp'ün çilesi nedir yanında
Türlü türlü dertler var bende gizli
Karşıdan karşıya sevgiyle bakıp
Arayıp yolunu içine akıp
Gönülden gönüle kıvılcım yakıp
İçimdeki ateş har bende gizli
Kucakladım pamuk gibi bağları
Yiğit'çe sarmışım koca dağları
Söndürsün diyerek yanan sağları
Gözün görmediği kar bende gizli...
GARDAŞ
Sis düşerse gören olmaz başını
Sakın yükseklerde olma ha olma
Dumanlı dağların kurdu ç’ğolur
Mazlumun ahını alma ha alma
Acı söyler yine, bal sürsen dile
Sırrını verme dost bildiğin ele
Bülbül bile aşık kırmızı güle
İkilik kokusu salma ha salma
Hep var olur sanma gülen dostların
Yanmaya başlarsa içinde harın
Sana yanan biziz düşersen yarın
Öz gardaşı düşman bilme ha bilme
Her zaman bu abdest suyla alınmaz
Elde değil, öl deyince ölünmez
Arap gezmeyinen hacı olunmaz
Boş yere namazlar kılma ha kılma
Kâmili söylerse sözler ok olur
Yiğit olmayanlar darda yok olur
Varsıllıyken taşıyanın çok olur
Ellerin suyuyla dolma ha dolma
BEN İDİM GÖRÜNEN
Tur Dağında Hûda ile buluşup
Ben idim âlemde ulu görünen
Gökyüzünde bulut bulut dolaşıp
Ben idim yağmurla dolu görünen
Türlü nebat ile toprağa serip
Hayvanın postunda şekile girip
Kendi suretini balçığa verip
Ben idim aslanda Ali görünen
Kan kalesi denen şehiri kurup
Kâmilin yanında kemâle erip
Eyüp'ün derdine sabrını verip
Ben idim nebîde veli görünen
Ne olduğun görüp kendin bilmişe
Özüne bürünüp dersin almışa
Gecenin sonunda darda kalmışa
Ben idim Hızır’ın eli görünen
Yetmiş iki millet insan dininde
Hem zalimin hem mazlumun yanında
Hacı Bektaş, Abdal Musa donunda
Ben idim o Kızıl Deli görünen
Yiğit'e virane gönül köşküyle
Neyzen'in elinde tas tas içkiyle
Bir ateş düşürüp Leyla aşkıyla
Ben idim Mecnun'a çölü görünen.
AÇTIĞI YARANIN İZİ DURUYOR
Ele gönül vermiş zalimin kızı
Açtığı yaranın izi duruyor
Beni yakar durur attığı ateş
İçimde sönmeyen közü duruyor
Alıp beni dertten dertlere salan
Kaybettim kendimi var mıdır bulan
Hayali aklımda yadigâr kalan
Güzelin gözümde yüzü duruyor
Oturup benimle hayal kurmuştu
Çıplak bedenimi nasıl sarmıştı
Yeminler edipte sözler vermişti
Kulağımda hala sözü duruyor
Bu acılar bezdiriyor canımdan
Güzellikler geçmez oldu yanımdan
Gönlümde damlayan kızıl kanımdan
Alnıma yazdığı yazı duruyor
Nasıl geçer bilmem bensiz gecesi
Tüter m-ola Yiğit’imin bacası
Ne zor imiş ayrılığın acısı
Yüreğimde hala sızı duruyor
ÂŞIK REYHANİ’YE
Türküler olmuştun lâl olan dile
Tohum saçtın çorak toprağa bile
Doğadaki binbir çiçekler ile
Gönül bahçemizde açtın Reyhani
Aşkın badesini içtin Reyhani
Varıp bir ağaçta sende dallandın
Yel estikçe ince, ince sallandın
Çiçek olup arı ile ballandın
Kovandan kovana uçtun Reyhani
Aşkın badesini içtin Reyhani
Dersler verdin birçok sağcı, solcuya
Kafa tutun peşindeki kolcuya
Karanlıkta kalmış nice yolcuya
Güneş olup ışık saçtın Reyhani
Aşkın badesini içtin Reyhani
Yiğit’ce geçerdin çağlayan çayı
Yetmiş dört seneye sığdırdın payı
İki bin altının Aralık ayı
Bu dünyadan gelip geçtin Reyhani
Aşkın badesini içtin Reyhani...
ÂŞIK HAYDARİ’YE
Uçurumdan atlayacak sürü çok,
Atlayanlar sağ kalır mı Haydâri?
Özgürlüğe düşkün olan kurda bak
Hiç dumansız dağ olur mu Haydâri?
Topladılar meydanlara yağcıyı,
Gözden çıkartmışlar solcu, sağcıyı.
Yürüdüler dövmek için bağcıyı
Hiç bağbansız bağ olur mu Haydâri?
Sahip çıkmaz isen kendi iline,
Acı biber sürecekler diline.
Bakamazsın ay yıldızlı alına
El çaputu tuğ olur mu Haydâri?
İçten kırılsan da yüreğin tunçtan,
Kopmadığın, biliyorum amaçtan.
Gürültüyle düşmek için yamaçtan
Kar yağmazsa çığ olur mu Haydâri?
Bir azınlık Yiğit’leri ezerken,
Zamansızca söylenecek söz erken.
Kimili’yim hak yolunda ölürken
Hiç döneksiz çağ olur mu Haydâri?
RUBAÎ 2
Kime ne diyeyim dönen dünyada
İnsanı insanla tartanı gördüm
Bir fiskeyle yıkılıyor dostluklar
Kusuru kusurla örteni gördüm...
BAL DUDAKLIM
Ey sultanım fidan boylum
Tay bakışlım kısrak huylum
Kovaladım yordum seni
İpek saçlım, bal dudaklım
Seviyorum güzüm gibi
Sevdan bende özüm gibi
Yesem seni üzüm gibi
İpek saçlım, bal dudaklım
Dolaşırım serap gibi
Saracağım turap gibi
İçsem seni şarap gibi
İpek saçlım, bal dudaklım
Karşı dağın karı gibi
Ak döşünde arı gibi
Yansam gönül harı gibi
İpek saçlım, bal dudaklım
Sanma gurbet ırak gibi
Sensiz Yiğit kurak gibi
Sarsam belin orak gibi
İpek saçlım, bal dudaklım
BANA EL OLUP KÜSTÜN MÜ?
Söyle canım söyle hele derdini
Bana el olup da küstün mü yine
Rüzgâr olup yüce dağdan aşağı
Savrula savrula estin mi yine
Daim gönlümdeki köşkte yatardın
İçimden tasayı gamı atardın
Gül bahçemde bülbül gibi öterdin
Ne oldu diline sustun mu yine
Gönlünün karası dışa mı vurdu
Söyle canım seni eller mi kırdı
Yüklenmişsin yine olanca derdi
Gülüm gül yüzünü astın mı yine
Şimdi sensiz kaldı canım yuvası
Çekilmiyor artık gurbet havası
Lânet olsun böyle acı parası
Benden bir selamı kestin mi yine
Sönüyor içimin sana ziyası
Maviyi yitirmiş ulvî seması
Yiğit’in içinde büyür humması
Karanlık geceler dostun mu yine
BEN BENİ ARADIM
Ben beni aradım yüce dağlarda
Yüksekte aradım enginde gördüm
Karanlık geceye saldım gönlümü
Kendimi şarabın renginde gördüm
Arının yaptığı çiçek tozunda
Gönül hara düşer aşkın közünde
Fitnelik fesatlık insan özünde
Güzeli kalplerin denginde gördüm
Acıdır bakışlar eritir taşı
Dertten kurtulmuyor insanın başı
Gizli gizli akar içine yaşı
Acıyı öfkeyi bungunda gördüm
Yiğit’im yalnızlık dostumdur benim
Geceye karışır güneşli günüm
Etten yapılı şu gönlümü canım
Yanan ateşlerde yangında gördüm
BİZİM ELLER
Parmak ile sayılır mı?
Teker, teker bizim eller
Yaban elde doyulur mu?
Özlem kokar bizim eller
Fitneliği içten atıp
Belaları baştan satıp
Gönülleri açık tutup
Ordan bakar bizim eller
Gurbet elde içim yara
Gönül düştü ah-ı zâra
El sallayıp ardı sıra
Hasret çeker bizim eller
Kartal gibi yüksek uçup
Binbir çeşit çiçek açıp
İçimize sevda saçıp
Türkü yakar bizim eller
Tohum saçtık çorak yere
Umut ettik yüz bin kere
Nice Yiğit gönüllere
Sevda eker bizim eller...
BU DÜNYADA
Şu sırtımda dert yükü çok
Hiç bir şeyde kısmetim yok
Sevdan bende gel de bir bak
Solmayacak bu dünyada
İçerimde yanar közüm
Ağla artık bre gözüm
Bir kez olsun benim yüzüm
Gülmeyecek bu dünyada
Bıraksam da birçok anı
Taşır oldum kuru canı
Bundan sonra kimse beni
Görmeyecek bu dünyada
Çektim derdin hepisini
Viran olmuş yapısını
Gülüm gönül kapısını
Çalmayacak bu dünyada
Yiğit gönül bağlayanım
Benim ile çağlayanım
Ölsem bile ağlayanım
Olmayacak bu dünyada.
ÇİNGENE KIZI
Çıkısını açmış havuz başına
Kehribar gözlüydü Çingene kızı
Sordum, henüz değmiş yirmi yaşına
Kehribar gözlüydü Çingene kızı
Yüzüne yansımış gönlünün rengi
Bilemedim acep kimlerin dengi
Yakar durur beni kısır bir döngü
Kehribar gözlüydü Çingene kızı
Havuzun içinde balıklar yüzer
Sarı saçlarından örgüyü çözer
Gönlümün içinde yol bulmuş gezer
Kehribar gözlüydü Çingene kızı
Bir daha görmedim onu burada
Ermedi gözlerim daha murada
Gönlümü gezdirdim iki arada
Kehribar gözlüydü Çingene kızı
Kâmili’yi sevda yağmuru tuttu
Gözüme görünüp sır oldu gitti
Bütün umutları balıklar yuttu
Kehribar gözlüydü Çingene kızı.
KOCA TAŞ DİKTİ ÜSTÜME
Çeke, çeke yorulmuştum derdinden
Bunca yıllık sevda yüktü üstüme
Şu zalimin kızı, içimde yanan
Ateşi alıpda döktü üstüme
İnsan dediğiyin görünmez dibi
Sır değil çözene gönüller kabı
Sanki çektiklerim yetmezmiş gibi
Sevdiklerim, gamı ekti üstüme
Bostana vardım da bostan hış olmuş
Duydum son günlerde dostluk tuş olmuş
Sonbahar gelmeden mevsim kış olmuş
Dağların dumanı çöktü üstüme
Sızılıyor yaralarım, ta için, için
Dost zehrini bade yerine için
Sırtımdan indirdim dinlenmek için
Tutup çiziğini çekti üstüme
Yiğit'lik zamanı geldi diyerek
Benden önce çok şey bildi diyerek
Can dediğim dostum, öldü diyerek
Koca bir taş alıp dikti üstüme...
02.10.2007. 22.50
Hış: iki ayrı anlamda kullanılıyor. 1. Çokluğun ifadesi 2. Yerle bir olma, mahvolma anlamı.
GÜLSÜZ OLMUYOR
BAĞLAR SEVDİĞİM
Attığın kor, ateşlerde yandıkça
Erir vücudumda yağlar sevdiğim
Gülüm diye senin adın andıkça
Hayalim, düşüm ağlar sevdiğim
Lebden akıp sormak için dilini
Neler vermem sarmak için belini
Senden şifa almak için yolunu
Gözlüyor hastalar sağlar sevdiğim
Ahh, ölmeden dünya gözüyle görsem
Bir canım var onu yoluna sersem
Yüreğimden söküp acımı versem
Yerinden yıkılır dağlar sevdiğim
Kendisine küskün hayat yorgunu
Yaşıyorum artık gönül sürgünü
Aşkın limanında yedim vurgunu
Yaralı yüreğim çağlar sevdiğim
Kâmili bahtımız karaya çalar
Başımı oradan oraya çalar
Bıçaklar açtığın yaraya çalar
Gülsüz olmuyor ki bağlar sevdiğim
DUYDUN MU BENİ
Dün gece düşümde gördüm sevdiğim
Bir yanım yanıyor, duydun mu beni
Bilemezsin içimdeki acıyı
Yaram çok kanıyor, duydun mu beni
Közüne banıyor duydun mu beni
Doğan güneşimsin kara geceme
Şiir gibi takılırsın heceme
Selam olsun benim gönül eceme
Yaram çok kanıyor, duydun mu beni
Közüne banıyor duydun mu beni
Düşünerek günü güne eklerim
Bir resmin var bakar, bakar saklarım
Deli gönlü senin için yoklarım
Yaram çok kanıyor, duydun mu beni
Közüne banıyor duydun mu beni
Doğum günlerinde haber sal bana
Nice, nice yıllar dilerim sana
Dilerim yaşarsın hep kana, kana
Yaram çok kanıyor, duydun mu beni
Közüne banıyor duydun mu beni
Durup uzaklardan bakar durursun
Yiğit’in içine akar durursun
Bilesin, içimi yakar durursun
Yaram çok kanıyor, duydun mu beni
Közüne banıyor duydun mu beni.
ELİF
Yürek yangın volkan bende
Elif közüm sarar seni
Her geçtiğin yolda neden
Elif gözüm arar seni
Ateş düştü içim yanar
Acılarım durmaz kanar
Bu can artık iyce bunar
Elif sazım sorar seni
Bir meyvenin yarısıyım
Çiçeklerin arısıyım
Çekilmeyen birisiyim
Elif nazım yorar seni
Satır satır okusam da
İlmik ilmik dokusam da
Bülbül gibi şakısam da
Elif hazım kırar seni
Acıtırım acım ile
Kıyamam ben açan güle
Lânet olsun kıran dile
Elif sözüm burar seni
Yiğit açsam gonca gonca
Gökyüzünün yıldızınca
Toz olursun ince ince
Elif özüm ırar seni...
ELİF DİYE
Hayalin gezer peşimde
Özledim gel yat döşümde
Kucaklayıp hep düşümde
Sarıyorum Elif diye
Yetin dersen eğer azla
Gelmelisin cilve nazla
Her gün biraz daha fazla
Arıyorum Elif diye
Ateş düştü senden bana
Kül olurum yana, yana
Yolda kimi görsem ona
Soruyorum Elif diye
Unutturdun bana dini
Ne olursun anla beni
Hayalimde daim seni
Kuruyorum Elif diye
Gonca, gonca güllerimle
Çağırırım dillerimle
İpek saçı ellerimle
Tarıyorum Elif diye
Akıttığım kanlı yaşa
Yiğit kurban hilal kaşa
Bu başımı taştan taşa
Vuruyorum Elif diye.
GİDERİM 2
Hain, gönül kapın kilitleme boşa
Bir yolunu bulup çıkar giderim
Boşuna bent olma gönül yoluma
Bir coşarsam eğer yıkar giderim
Karanlık olup da üstüme akma
Cennet senin olsun hayalim yıkma
Cehennemde bile karsıma çıkma
Yaktığın ateşle yakar giderim...
GELDİK BUGÜNE
Toprağın özünden, suyun geninden
Süzüle, süzüle geldik bu güne
Hayvandan insana daha dönmeden
Büzüle, büzüle geldik bu güne
Yaz ayında güneş yaktı kavurdu
Sel aldı emeği yeller savurdu
Doğa bizi dinden dine çevirdi
Üzüle üzüle geldik bu güne
Sömürenler miras gibi kaldılar
Elimizden nice değer aldılar
Emek verdik, alın teri çaldılar
Ezile ezile geldik bu güne
Benlik aşılmadı bize saldırdık
Nice değerleri ite çaldırdık
İsteyen herkese etek kaldırdık
Dizile dizile geldik bu güne
Hak yolunda nice cenkte vuruştuk
Kavgalarda Yiğit’lerle yarıştık
Çirkinliğe bile bile karıştık
Bozula bozula geldik bu güne
♣♣♣
Okyanustan süzülerek semaya
Şu âlemi baştanbaşa dolaştım
Yağmur oldum, dolu oldum, kar oldum
Tohum olup toprak ile buluştum
GÖ NÜL GÖZLÜM
Gözlerinle can evime
Bakıyorsun gönül gözlüm
Bakışınla her gün biraz
Yakıyorsun Gönül gözlüm
Sol yanıma girdi ağrı
Dövüyorum kara bağrı
Irmak oldun bana doğru
Akıyorsun gönül gözlüm
Hak yolunun izi gibi
Bulutsuz gökyüzü gibi
Binbir çiçek özü gibi
Kokuyorsun gönül gözlüm
Gün dönümü kuraklara
Aldırmadan çoraklara
Gönlümdeki doruklara
Çıkıyorsun gönül gözlüm
Bülbül gibi şakır diller
Senin ile açtı güller
Saçlarına karanfiller
Takıyorsun gönül gözlüm
Ak göğsüne bir kez akış
Ne güzeldir sana bakış
Yiğit’imi nakış nakış
Dokuyorsun gönül gözlüm.
GÖR BENİ
Nere baksan ordayım
Aç gözünü gör beni
İlmik oldum nakışta
Al saçına ör beni
Önce göze bakarım
Gönüllere akarım
Bin çiçekte kokarım
Ak göğsüne sür beni
Gölgedeki serine
Gel de uzan birine
Kuru soğan yerine
Ekmeğine dür beni
Dizlerini döversen
Küçülürsün översen
Malı mülkü seversen
Bir tüccara ver beni
Kanatlanıp uçmazsan
Yiğit gibi kaçmazsan
Gönül gözün açmazsan
Göremez ki kör beni.
HER DİLDE BİR ANNELERİN AĞITI
Anneliğin tarifi ve dengi yok
Her dilde bir anaların ağıtı
Gözlerinden akan yaşın rengi yok
Her dilde bir anaların ağıtı
Bütün ana, anasından ders alır
Ana, elbet söyleyecek söz bulur
Seslerinin yanıklığı ayn-olur
Her dilde bir anaların ağıtı
Feryat edip yüreğinin közünü
Ağlayarak söyler birçok sözünü
Ağıtlarla gelin eyler kızını
Her dilde bir anaların ağıtı
Davulla, zurnayla asker uğurlar
Askerini mani ile ağırlar
Duyamaz feryadı gönlü sağırlar
Her dilde bir anaların ağıtı
Törelere kurban giden kızına
Çırpınır da yetişemez tozuna
Ellerini vura, vura dizine
Her dilde bir anaların ağıtı
Ana acısına dayanmaz dağlar
Acıya dayanır karalar bağlar
Haykırır dilleri Yiğit'çe çağlar
Her dilde bir anaların ağıtı...
KULUN OLDUM GÖZLERİNDE
Esersin başımda kavak yelleri
Ebemkuşağında gördüm alları
Şerbet, şeker, bala değmiş dilleri
Pulun oldum, sözlerinde güzelim
Eğildim öpmeye elma yanaktan
Abıhayat diye kiraz dudaktan
Korktum inan, kirpikteki şu oktan
Kulun oldum, gözlerinde güzelim
Elinden tutup da girsem koluna
Abdal oldum yanağının alına
Sarmadan belini serdin yoluna
Çulun oldum, tozlarında güzelim
En anlamlı gülücükler saçtığın
Ebedi gönlüme kanat açtığın
Görmeden halimi gelip geçtiğin
Yolun oldum, izlerinde güzelim
Ekildin gönlüme tohumlar gibi
Öbek, öbek bittin, kök saldı dibi
Kırmadan Yiğit'i sensin sahibi
Dolun oldum, güzlerinde güzelim...
LUTWİGSHAFEN AĞITI
‘’Utan insanlık ‘’
Alıştılar artık insan yakmaya
Utanma zamanı, utan insanlık
Koşarak geldiler seyre bakmaya
Utanma zamanı, utan insanlık
Gece değil, güpegündüz yaktılar
Yanıp duran dört ocağı yıktılar
Sağ kalanlar Almanya’dan bıktılar
Utanma zamanı, utan insanlık
İlyas, Kenan, Kamil küçük oğuldu
Karanfil’cik dumanlarda boğuldu
İnsanlık onuru göğe dağıldı
Utanma zamanı, utan insanlık
Dilara tutuştu önce saçından
Ağlayıp bağırmak geçti içinden
Öldü gitti Türk olmanın suçundan
Utanma zamanı, utan insanlık
Döne gelin yaşamaya doymadı
Utanıp, Azrail bile kıymadı
Canavar Döne’yi rahat koymadı
Utanma zamanı, utan insanlık
Kim unutur senin cefakâr kadın
‘’Eşim kurtulsun ben ölürüm’’ dedin
Herkes iyi bilsin Hülya’ydı adın
Utanma zamanı, utan insanlık
Ey Ankara uyan artık baksana
Torunlarla yandı Medine ana
Acı düştü, insan olan her cana
Utanma zamanı, utan insanlık
Solingen haini başıboş gezer
Ludwigshafen yandı, uzaktan süzer
Devlet maaşlıdır, bizleri üzer
Utanma zamanı, utan insanlık
‘’Olmasın bir daha’’ desem olacak
Irkçı hain yeni mazlum bulacak
Yiğit’im temenni ile kalacak
Utanma zamanı, utan insanlık…
Almanya / Bad Pyrmont
NE FAYDA
Kulak verip beni bir kez anlamadın ne diyem
Gezen mezar, kuru ceset olsun sana hediyem
Bundan sonra yar olmazsın, yaren olsan ne
fayda
Soldurursun ellerimle sunduğum dost gülünü
Zehir gibi akıttığın sözden sonra dilini
Bundan sonra şeker şerbet bala sürsen ne
fayda
Söyle canım söyle neden, yokuş ettin düzümü
Pare, pare paraladın yüreğimi özümü
Bundan sonra yüz bin kere gönül alsan ne
fayda
Ak ellerde altın idim, çamurlara batırdın
Diri, diri ellerinle tabutlara yatırdın
Bundan sonra kadir kıymet artık bilsen ne fayda
Hayatımı döndürürsün sahnedeki drama
Yanındayken aramadın, gidersen de arama
Bundan sonra kaybettiğin beni bulsan ne fayda
Kurak ettin içimdeki bereketli yazıyı
Sen düşürdün ciğerime, ateş ile sızıyı
Bundan sonra ben ağlarken kendin gülsen ne
fayda
Kırdın kolum kanadımı, dört yanımdan kuşattın
Kâmili’yim dolu idim beni döküp boşalttın
Bundan sonra tıka basa artık dolsan ne fayda…
NEREDE
Bir ağaç misali toprağa sardım
Yeşil yaprak dal verdiğim nerede
İnsanın önünde huzura vardım
İnsan bilip yol verdiğim nerede
Beş milyar insandan biri de benim
Bir yalan sevdayla yanıyor canım
Damardan çekildi kurudu kanım
Göğsüm açıp el verdiğim nerede
Dostlukla düşmanlık dürüstçe olsun
İnsan olan herkes kendini bilsin
Gönülden sevenler buyursun gelsin
Can’gönülden gül verdiğim nerede
Yiğit’im yazmadan önce okuyup
Her bir sözü nakış nakış dokuyup
Gönül bağın gül dalından şakıyıp
Bülbül gibi dil verdiğim nerede…
ÖMRÜM OLDU
Dert üstüne yeni derdi
Alan yine ömrüm oldu
Belalardan belalara
Dalan yine ömrüm oldu
Acı varken acı yedim
Dert yükledim gıdım gıdım
Biraz eksileyim dedim
Dolan yine ömrüm oldu
Şu gönlümün talancısı
İçerimde var sancısı
Gerçek olan aşk acısı
Yalan yine ömrüm oldu
Kan damlarsa bir aşına
Üzülürüm gözyaşına
Şu dünyada tek başına
Kalan yine ömrüm oldu
Biçemedim yoncaları
Çeker oldum sancıları
Bahçemdeki goncaları
Yolan yine ömrüm oldu
Nazlı yârde vardı ahtım
Ne karaymış benim bahtım
Yıktı saray ile tahtım
Talan yine ömrüm oldu
Çorak topraklarda bittim
Yiğit olup kendim güttüm
Bülbül gibi figan ettim
Solan yine ömrüm oldu
ÖYLESİNE DOLDUM SORMAYIN
Öylesine doldum sormayın dostlar
Kabımdan taşıp da akacak oldu
Alev alev olmuş içim yanıyor
Gizlendiğim dağı yakacak oldum
Gelinmez bir yola bakar dururum
İçimde bir ışık yakar dururum
Bilmem kaç zamandır akar dururum
Dolduğum bendimi yıkacak oldum
İflah olmam ben bu dertten ölürüm
Ben cananım için candan olurum
Beklerim yolunu gelmez bilirim
Yine de yollara bakacak oldum
Aka aka bir gün denize değdim
Buharlaşıp artık buluta ağdım
Şimşekler çakıp da gürleyip yağdım
Olunmadık yerde çakacak oldum
Yiğit; im yanarım yangınım sönmez
Yaram derindedir nedense dinmez
Yüksekte uçarım engine inmez
Taşıdığım tenden çıkacak oldum...
27.01.2007
RABİA SULTAN
Acı tatlı nice günler yaşadık
Bazı zaman yandık bazen üşüdük
Otuz dokuz yılı böyle taşıdık
Başımın tacısın Rabia Sultan
İncittiğim günler olmaz olaydı
Özür diliyorum ondan dolayı
Bundan sonra def edelim belayı
Başımın tacısın Rabia Sultan
Yağmurun altında ıslanma vakti
Ben sana sen bana yaslanma vakti
Yaş kemale erdi uslanma vakti
Başımın tacısın Rabia Sultan
Bakma bana öyle akşamlar dardır
Bir nefesin bile değeri vardır
Yalnızlık çekilmez hem de çok zordur
Başımın tacısın Rabia Sultan
Gönlümüz uğramaz olsun talana
Kolay erişilmez güzel olana
Selam olsun bizden dimdik kalana
Başımın tacısın Rabia Sultan
O gül yüzünde güller açılsın
Gül kokusu dört bir yana saçılsın
Mutluluk yolları senden geçilsin
Başımın tacısın Rabia Sultan
Yiğit'sin bilirim dik durur başın
Mutluluktan başka akmasın yaşın
Tadı eksilmesin yediğin aşın
Başımın tacısın Rabia Sultan...
SEVDİKLERİM
İkiyüzlü göründüler
Sözde seven sevdiklerim
Diri diri yaktı beni
Közde seven sevdiklerim
Gülen yüzle geldim aşka
Görmeseydim böyle keşke
İçi başka dışı başka
Yüzde seven sevdiklerim
Konuşurken gümbür gümbür
Sırtlarında gördüm kambur
Edaları tadı binbir
Nazda seven sevdiklerim
Bir çırpıda alıp attı
Dünkü eş dost çabuk sattı
Hani nerde nere gitti
Özde seven sevdiklerim
Yalan sözle dağlar aşmış
Yalancıyla yolda koşmuş
Benliğine yenik düşmüş
Hazda seven sevdiklerim
Bilmem Yiğit kimin dengi
Yakar beni kısır döngü
Bilemedim dostlar hangi
İzde seven sevdiklerim...
♣♣♣
Ne gezersin bu yollarda
Ayağını baş yürütür
Kimi zaman bir bakış
Göz üstünden kaş yürütür
TÜRKÜM
Diyar gurbet elde gezdim
Güzel olsun diye türküm
Deftere kalemle yazdım
Güzel olsun diye türküm
Geze geze geldim bura
Hasta gönlüm oldu yara
Bu ellerde düştü dara
Güzel olsun diye türküm
Yaban eller salmaz oldu
Bütün dertler beni buldu
Gözlerime yaşlar doldu
Güzel olsun diye türküm
Güzel için yazamadım
Başka eller gezemedim
Hiç kimseye kızamadım
Güzel olsun diye türküm
Kâmili’yim yandım gittim
Bir güzele kandım gittim
Herkesi dost sandım gittim
Güzel olsun diye türküm
VARDIM
Ozan Baks'la başlamışım
Dedem Korkut işlemişim
Yesevi'yi düşlemişim
Kopuz ile tara vardım
Nesiminin derisinde
Hallacı'nın gerisinde
Ateşlerin birisinde
Yanmak için kora vardım
Kılıç bile çıkmaz kında
Açlar doyar bizim handa
Hacı Bektaş semahında
Pir önünde dâra vardım
Cemreler düştüğü anda
Hak bededir benim donda
Mevlana'nın dergâhında
Döne döne hâra vardım
Kan kalesi yapısında
Taptuk Emre kapısında
Yunus gördüm hepisinde
Et kemikle nura vardım
Siyah, beyaz, kızıl, sarı
İçimize düştü hârı
Pir Sulat'ın isyanları
Neredeyse ora vardım
Paylaşalım yârdan gayrı
Dedi Bedrettin denen biri
Bu uğurda verdi seri
Vermek için dara vardım
Kılıçları çıktı kından
Kizir oğlu hazır dünden
Köroğlu'nun kıratından
Ala paça dora vardım
Anlayana benim sözüm
Karacoğlan çalar sazım
Aşk yaşarım iki gözüm
Güzel gördüm dura vardım
Dağlar yeşil yaprak dedim
Veysel ile toprak dedim
Kazma vurdum öyle yedim
Ayva, kiraz, nara vardım
Mızrabı tellere vurdum
Katillerden hesap sordum
Mahzuni'de çok şey gördüm
Yangınlarda zora vardım
Yiğit olup ateş yaktım
Reyhani'de reyhan koktum
Nefret duvarını yıktım
Namus, iffet âra vardım...
VARDIR
Dünya gözü ile dıştan gördüğün
Yüzüne mi kandın karalar vardır
El için ağlayıp boşa yorduğun
Gözüne mi yandın zaralar vardır
Susarsan alırlar elinden payı
Ovalar, çöllerle ulu deryayı
Dağları taşları koca dünyayı
Düzüne mi sandın dereler vardır
Aklın fikrin varsa azıcık düşün
Teknoloji derken gidiyor işin
İçerinde yanan harlı ateşin
Közüne mi bandın yaralar vardır
Sözünün erini Yiğit bilmiştik
Güzellikler için candan olmuştuk
Maymundan insana yeni gelmiştik
Özüne mi döndün nâralar vardır
YARIN YİNE GELİRİM
İnsanın donunda geldim dünyaya
Bugün gider yarın yine gelirim
Ben can taşıdıkça ölür bellemen
Bugün gider yarın yine gelirim
Nereden gelip de nere gidişim
Çok mu önemliydi mezarda taşım
Ben de bilmiyorum kaç milyar yaşım
Bugün gider yarın yine gelirim
Toprak deseler de sudandır genim
Benden önce gelen bilmem kaç benim
Vatansız Yiğit'im sevgidir dinim
Bugün gider yarın yine gelirim...
YORGUN
Bıktım artık taşımaktan ben beni
Gönül yorgun beden yorgun can yorgun
Çok uğraştım tanımaya kendimi
Gönül yorgun beden yorgun can yorgun
Anam babam giydirmişler bu donu
Doğduğumdan beri taşırım canı
Ayırdılar grup grup al kanı
Gönül yorgun beden yorgun can yorgun
Yana yana bir sevdaya dolandım
Her sevene parça parça bölündüm
Eleklerde süzülerek elendim
Gönül yorgun beden yorgun can yorgun
Kıymet olup elden ele dolaştım
Ekmeğimi açlar ile bölüştüm
En sonunda insan ile dalaştım
Gönül yorgun beden yorgun can yorgun
Yiğit idim Kâmilî'ye dönüştüm
Yıllar sonra kendim ile barıştım
Aka aka bir ummana karıştım
Gönül yorgun beden yorgun can yorgun...
FARK ETMEZ
İnsan olan kişi doğrudan şaşmaz
Gönlüne gözüne kötülük düşmez
Zulüm görmeyince bozası pişmez
Özü güzel olsun soyu fark etmez
Özledim tadını soframda balda
Arasam yârimi sardığım dalda
Yılda olsun bir kez vardığım elde
Ülkemde içtiğim suyu fark etmez
Sözlerin özünden gelir bilirim
İnce dostluğuna kurban olurum
Mutlak bir gün sana çıkar gelirim
Şehir, kasabası, köyü fark etmez
İçime düştü de gurbet sızısı
Ne haldedir acep Konya yazısı
Özledim, demeyin ana kuzusu
Hala, teyze, emmi, dayı fark etmez
Halaya girip de atalım nâra
Elimi uzattım varmıyor yâra
Gönlü güzel canlar düşmesin dâra
Mangal yürek olsun boyu fark etmez
K^ömili’yim geldim Adem donunda
Paslansın öfkemiz Yiğit yanında
Kavgaya girince er meydanında
Sonunda olacak zây-ı fark etmez...
İÇİMDEKİ SIRRA EREMEZ KİMSE
Hançer saplı durur yanan döşümde
Neler, neler gizli göremez kimse
Sahte dost kılıcı döner başımda
İçimdeki sırra eremez kimse
Dost dedim mi bir kez, her şeyim ayan
Bana lazım değil yerinde sayan
Günden güne, için, için kanayan
Yarama elini süremez kimse
Çiğnemekten toz eyledim yolları
Ne edeyim konuşmayan dilleri
Kadir bilmez, dost bağından gülleri
Benim gibi candan deremez kimse
Yaban olup uzaklardan bakarsa
Çıkar için gül bağını yakarsa
Can deyip de can evimi yıkarsa
Gönül duvarını öremez kimse
Türlü türlü dertler varmış hallerde
Yiğit boşa öttü kuru dallarda
Dostlarımı gözlediğim yollarda
Kaybettiğim anı veremez kimse.
GÜLLER AÇARMOLA
Dolaşırım kara kışta
Karda güller açarm’ola
Gezdirseydim seni düşte
Narda güller açarm’ola
Koparmaya kıymam dalda
Dilim dönmez görsem yolda
Bir bahçede yaban elde
Burda güller açarm’ola
Kâmili’yim başım darlı
Güzel gördüm türlü türlü
içimdeki ateş harlı
Derde güller açarm’ola...
11.09.2007
ÜSTÜNDE
Zaman öyle kötü oldu
Suç yatıyor suçüstünde
Asırlardır döner durur
Koca Dünya baç üstünde
Acılarım aşka dürdüm
Söylemekten kendim yordum
Yürüyen çok mezar gördüm
Atlas libas taç üstünde
Olanları sağır duymuş
Sırtımızdan kimler doymuş
Bu milleti soyan soymuş
Tok yatan var aç üstünde
Dağ başında kurtlar ulur
Dört yanımız duman bürür
Yiğit yalın ayak yürür
Kızgın alev saç üstünde...
GÖRÜRSÜN
"Nar-ı hasretine firkat yandığım"
Bir damlacık suyu çok mu görürsün
Acı deryasında derde kandığım
Ateşler içinde yok mu görürsün
Yıllar yılı geçti bilmedim kini
O dinden bu dine çevirdin beni
On bir ay aç yattım beklerken seni
Ramazan günleri tok mu görürsün
Başı pare duman, dağın var iken
Yâd ellerde kaldın bağın var iken
Yiğit'in gönlünde açanı diken
Gözde kirpiğini ok mu görürsün
PİRİ GÖRDÜM
Düşümde dün Piri gördüm
Beni elden geri gördü
Selam verip gönlün aldım
Can çıkmış bir deri gördü
Destur alıp huzra vardım
Karşısında divan durdum
Elimi eline sürdüm
Tırnağımda kiri gördü
Dedim güldür bu derdiğim
Göğsüm açıp da gerdiğim
Hakkım için can verdiğim
Sır uğruna seri gördü
Pirin sözü yüce, yüce
Aşk kokuyor hece, hece
Yaşayacak nice, nice
Bu Kâmili Piri gördü…
KEREM EYLE GÜLÜM
Kıblem oldun yüzüm sana çevirdim
Kerem eyle gülüm seversen beni
Seni Kâbe bilip secdeye vardım
Kerem eyle gülüm seversen beni
Dikenli yollarda çıplak yürüdüm
Ardından ayağım kanlı sürüdüm
Bütün benliğimi senle bürüdüm
Kerem eyle gülüm seversen beni
Harlı ateşlerde yandım aşkından
Bana yer var mı gönül köşkünden
Paylaşayım sevinç ile coşkundan
Kerem eyle gülüm seversen beni
Şu dünyanın içi sevgisiz boştur
İnsanın insana saygısı hoştur
Sen de Yiğit gibi birazcık koştur
Kerem eyle gülüm seversen beni...
GİDERİM
Geçip gider koca ömrüm yel gibi
Ardım dönüp baka, baka giderim
Önümdeki gelen zaman yol gibi
Derdim alıp büke büke giderim
Zaman yol almış da yoktur korkusu
Nedense geçmişin çoktur sorgusu
Sevginin gönlüme yüktür sargısı
Yardan olup çeke çeke giderim
Bu ömür bitecek ne zaman bilmem
Sıratın köprüsü olsa da yılmam
Kula kul olmadım daha da olmam
Erdem kalıp aka aka giderim
Yiğit sever güzelliğin hasını
Her giden kişinin tutmam yasını
Dostlardan aldığım has kokusunu
Her dem salıp koka koka giderim...
BİLMECESİN SEVDİĞİM
Her bakışta gözlerinin içine
Fırtına var yüzemedim sevdiğim
Kime ait bilmediğim gönlünde
Neler gizli sezemedim sevdiğim
Çok yakınsın demiryolu ray gibi
Elim ermez uzaktasın ay gibi
Daim benden kaçar oldun tay gibi
Yine sana kızamadım sevdiğim
Yıllar yılı gözler oldum yolunu
Kokun bana alıp gelen yelini
Çok özledim fidan boyda belini
Doyasıya süzemedim sevdiğim
Ben Yiğit'im bir başkası olamam
Ölüm acı senin için ölemem
Bundan sonra ötesini bilemem
Bilmecesin, çözemedim sevdiğim...
DOST BEN GELDİM
İster yârim ol istersen yarenim
Yüzüne yüzümü sürmeye geldim
İnsanlık adına içinde yanmış
Közüne közümü sermeye geldim
Dost bahçenden güller dermeye geldim
İnsan sırasında yerini bilen
Candan gülüşünle yüreğim delen
Yalansız dolansız içinden gelen
Sözüne sözümü örmeye geldim
Dost bahçenden güller dermeye geldim
Aradım cevheri arifte buldum
Bunca yıldır artık iyice doldum
Harun Yiğit olup kapını çaldım
Özüne özümü vermeye geldim
Dost bahçenden güller dermeye geldim...
TAMER DOĞUM GÜNÜN
KUTLU OLSUN
(T)utunma ey oğul çürük dallara
S(A)na, senin gibi olan yaraşır
Sa(M)imi olmadan çıkma yollara
Özd(E) yollarını bulan yaraşır
Sana (R)üzgârını salan yaraşır
(D)emir gibi ol ki kötüden arıl
D(O)ğrulardan şaşma özüne sarıl
Ça(Ğ)ını öğrenip araştır, yorul
Ha b(U) gerçek ile dolan yaraşır
Sana (M)üjdeleri salan yaraşır
(G)üneşin yönüne çevir yüzünü
Y(Ü)rü, emin adımla bul izini
Se(N) sen ol ki, esirgeme sözünü
Bu y(Ü)kle deryaya dalan yaraşır
Sana (N)efesini salan yaraşır
(K)alp kapısını aç, içini görek
K(U)ru kalabalık neyine gerek
Ça(T)lasın filizler, açılsın yürek
Ame(L)i düzgün,saf kalan yaraşır
Sana (U)fukları salan yaraşır
(O) gül yüzün daim gülerken görsem
‘’A(L) senindir’’ diye özümü versem
Bu(S)eyle yüzümü yüzüne sürsem
Sun(U)lan yüreği alan yaraşır
Sana (N)amı, şanı salan yaraşır…
GÜLÜM DOĞUM GÜNÜN
KUTLU OLSUN
(G)ül resimlerinden yapsam katalo(G)
G(Ü)nden güne sana hasretim büy(Ü)r
Ye(L) estikçe bana kokular ge(L)ir
Her (S)eher vaktinde gözlerim g(Ü)lüm
Seni (EN) derinden özlerim gülü(M)
(D)oğumun dünyama neşe getirdi
B(O)ğdu karanlığı orda bitirdi
Ça(Ğ)ladı ırmağım derdi götürdü
Yol(U)na bakıyor gözlerim gülüm
Özle(M)le beklerken özlerim gülüm
(G)önür içim, başı dumanlı dağım
G(Ü)lüşünle her an yeşerir bağım
Se(N) benim güneşim, ışık kaynağım
Büy(Ü)dü içimde nazlarım gülüm
Aşkı(N)la avunur, özlerim gülüm
(K)ederli yüreğim durmaz kınında
B(U) güzel gününde olsam yanında
Tu(T)unsam bir dala rüzgâr önünde
Gön(L)ümde savrulur tozlarım gülüm
Burk(U)ldu içerim, özlerim gülüm
(O)radan buraya çabuk gelesin
E(L)lerin yurdunda daim gülesin
Ha(S)retin burnumda tüter bilesin
Doğ(U)m günün için sözlerim gülüm
Baba(N) kurban sana, özelerim gülüm
SEVESİM GELDİ
Yıldızlar altında dalgın gezerken
Bir güzel gördüm sevesim geldi
Süzgün bakışlarla beni süzerken
Elma yanaklarından öpesim geldi
Bilmem ki sezdi mi o niyetimi
Şöyle dokununca yaktı etimi
Buldu bencileyin garip yetimi
Dolaştı ayağım, düşesim geldi
Başımda eser yel, bu can uçucu
Huri mi, melek mi, bilmem ki neci
Öyle çok güzel ki inatçı keçi
Tutup saçlarını yolasım geldi
Saçları kumraldı, bacaklar lale
Gözleri menekşe kaşları hale
Acılar içinde düştüm ne hale
Yıldızsız gecede ölesim geldi
Hemen uzaklaştım kaçtım oradan
Nasıl da yaratmış yüce yaradan
Bu şaşkın Yiğit’im çıktı aradan
İnan ki kendimi dövesim geldi
♣♣♣
Ödünç kalem yazar sanma
Her sergiyi pazar sanma
Sarhoş olan çabuk göçer
Uzun uzun gezer sanma
SENİNLE GİTTİ
Örümcekler sardı şu kovanımı
Bal yapan arısı seninle gitti
Renklerin siyahı bir bana kaldı
Al, yeşil, sarısı seninle gitti
Yıllar yılı selam bekledim, gelmez
Talih dedikleri nedense gülmez
Bedenime artık elbise olmaz
Üstünde derisi seninle gitti
Gönlümün kuzeyi ateşler yaktı
Dumanı süzülüp doruğa çıktı
Gözlerimden yaşlar bulandı aktı
Suyumun durusu seninle gitti
Bir haber sal bana, hoş olsun gönlüm
Sana kanatlanan kuş olsun gönlüm
Öyle iyi ol ki tuş olsun gönlüm
Aklımın yarısı seninle gitti
Yaralı gönlüme neşteri çalan
Yiğit'in başını dertlere salan
Sermayemdi hayat, elimde kalan
Onunda gerisi seninle gitti
ÇEVRİLDİ
Karanlık geceme bir ışık düştü
İki gün dünyamı nura çevrildi
Umut doldu gönül delice coştu
Sevdam sevinciyle yara çevrildi
Yüreğim acıdı yandı kavruldu
Duman, duman olup göğe savruldu
Koca çınar gibi yere devrildi
Işık ateş olup kora çevrildi
Umudum, ışığım söndü de gitti
Artık dayanacak takatım bitti
Cehennem azabı canıma yetti
Yana, yana içim hara çevrildi
Kâmili'yim, dertler Yiğit’i yıktı
Ol aşkın ateşi özümü yaktı
Dermanım yok, bu can bedenden bıktı
İçim yandı gönlüm dara çevrildi...
SEN VARSIN
Seyreyledim şu âlemi, yüzlerinde sen varsın
Sevdalanan gönüllerin gözlerinde sen varsın
Çok sır varmış kovandaki altın sarı içinde
Araştırdım çiçekleri özlerinde sen varsın.
Koyma beni ah-ı zarda hasret ile canımı
Ol vuslata eremeden viran etme hanimi
Karanlıkta sana döndüm, ışık eyle yönümü
Evliyanın, enbiyanın izlerinde sen varsın
Kamili’ye yaşanacak acıları ekersin
Kazanlarda kaynatıp da çok odlarda yakarsın
Gözlerimden gönlümdeki ateşe su dökersin
İçimdeki cehennemin közlerinde sen varsın
İÇİNDEKİLER
Arama…
Tado Olmaz
Efendim
Kızılırmak Boylarında Bir Şehir
Duranlardan Ol…
Bilim İle
Getirdim
Gibi
Gördün Mü?...
Kırılır…
Ses…
Sevdiğim…
Sor Beni
Tebessüm
Yatırın Tenimi Açın Döşümü
Hangi Dağın Ardındasın…
İçimde
İnsanım Ben
Rubaî 1
Bende
Bende Gizli
Gardaş
Ben İdim Görünen
Açtığı Yaranın İzi Duruyor
Aşık Reyhani’ye
Aşık Haydari’ye
Rubaî 2
Bal Dudaklım…
Bana El Olup Küstün mü?
Ben Beni Aradım
Bizim Eller
Bu Dünyadan
Çingene Kızı
Koça Bir Taş Dikti Üstüme
Gülsüz Olmuyor Bağlar Sevdiğim
Duydun mu Beni?...
Elif
Elif Diye
Geldik Bugüne…
♣♣♣
Sana
Gönül Gözlüm
Her Dilde Bir anaların ağıtı
Kulun oldum gözlerinde
Lutwigshafen Ağıtı
Ne Fayda
Nerede
Ömrüm Oldu
Öylesine Doldum Sormayın
Rabia Sultan
Sevdiklerim
♣♣♣
Türküm
Vardır
Yarın Yine Gelirim….
Farketmez
İçimdeki Sırra Eremez Kimse
Güller Açar’mola
İçinde
Görürsün
Piri Gördüm
Kerem Eyle Gülüm
Giderim
Bilmecesin Sevdiğim
Dost Ben Geldim
Tamer Doğum Günü
Gülsen Doğum Günü
Sevesim Geldi
♣♣♣
Sen Gittin
Çevrildi
Sen Varsın