HARUN YİĞİT / VADANDAS OSMAN'IN YERINE HOS GELDiNiZ
  Mustafa CEYLAN Sanatı-Hayatı
 

Yunus’un Odunu Karıncanın Gölgesi
MUSTAFA CEYLAN
 
Hayatı, Sanatı, Eserleri ve NE DEDİLER
 
Hazırlayan:Harun YİĞİT
 Gülce Edebiyat Yayınları
 
 
Antalya/Aralık .2018
 
Mustafa Ceylan
Eserin Yazarı :
Harun YİĞİT

PDF ÖZEL Yayıncı: Harun YİĞİT
PDF ISBN: 978-605-85874-5-8

İletişim Adresİ:
Muratpaşa mah.561 sok No:48/5. Muratpaşa/Antalya
Tel (0545 2111331) e.posta: yiğit_harun@yahoo.de
 
Mustafa CEYLAN'IN KISA HAYAT ÖYKÜSÜ

25 Ocak 1952 Ankara-Elmadağ doğumlu... İlk okulu doğduğu yer olan Elmadağ İlçesi’nde “Merkez İlkokulu” nda ( 1959 -1964 ) okudu. Orta tahsilini doğduğu yerde ki “Atabarut Orta Okulu”nda ( 1964-1967 ), lise’yiAnkara merkezde bulunan “Başkent Lisesi” nde ( 1967-1970 ) ve yüksek okulu da Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi” nde ( 1970-1975 ) okudu. 1975 yılında ADMMA' dan 'Makina Mühendisi' olarak mezun oldu. Liseyi bitirdikten sonra gündüz, Ankara-Elmadağ Belediyesi’nde muhasebe kâtibi olarak çalıştı ve gece tahsil hayatına devam etti. 1972' de başlayan Elmadağ Belediyesi’ndeki memuriyet hayatı, 1998 de emekli olana kadar, bir çok il, görev değişiklikleriyle devam etti. Kamuda; işçi, memur, şef, müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye Başkan Yardımcısı İl Müdür Yardımcısı gibi değişik görevlerde bulundu. Elmadağ Belediyesi, T.C Devlet Demiryolları, Eskişehir Belediyesi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Ankara Yenimahalle Belediyesi, Ankara Sincan Belediyesi, Başbakanlık, Antalya Köy Hizmetleri gibi kuruluşlarda çalıştıktan sonra, son olarak 1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri'nden emekli oldu. Testaş’ın denetim Kurulu üyeliği görevinde bulundu, Ankara-Elmadağ İlçesi’nden İl Genel Meclisi üyesi seçildi, İl daimi Encümen üyeliği yaptı. MHP ve DYP nin çeşitli teşkilat ve kademelerinde aktif siyaset de yaptı. 12 Mart ve 12 Eylül de  tutuklandı, bir süre cezaevinde bulundu, yargılandı, beraat etti. Genç Ülkücüler Teşkilâtı, Ülkü Ocakları, Kamu Kuruluşları Basını Derneği gibi bir çok dernek de önemli görevler yaptı. Kemalist Atılım, Bizim Elmadağ, Bu Ülke, Zaman ve Mekan, İklim ve Güllük dergi ve gazetelerinin yazı işleri müdürlüğü yada yöneticiliğini yaptı. Edebiyat yaşantısına gelince; İlk şiiri ortaokul sıralarında iken 1966 yılında Ankara’ da yayınlanan Adalet Gazetesi’nde yayınlandı. 1969-1970 li yıllarda Ankara’ da yayınlanan Tasvir Gazetesi’nin Kültür Sanat sayfasında çokça eseri yayınlandı. Lise yıllarında genellikle hikâyeler ve makaleler yazdı. Tasvir, Adalet, Son Havadis, Hürriyet, Her gün, Bizim Anadolu, Tercüman, Sabah, Gündem gibi gazetelerde “Ozan Ceylan, Ozan Menderes” mahlaslarını da kullanarak yazdı. İlerleyen zaman içinde Gülpınar, Bozkurt, Kemalist Ülkü, Türkiye, Karınca, Kemalist Atılım, Antoloji, Türk Edebiyatı, Çağrı, Bizim Çağ, Hedef, Demiryolları, Size gibi dergilerde şiir ve makaleleri yayınlandı. Demokrat Isparta, Hakimiyet, Yeni İnan, Ekspres, Büyük Anadolu, Bitlis Birlik, Çiğdem gibi bir çok Anadolu gazetesinde yıllarca eserlerinden örnekler yayınlandı. Bu yetmez mi? İlesam, Ansan, Anşoyad Üyesi... Vakiftalya(Antalya Kültür ve Sanat
Gönüllüleri Vakfı)'nın Onursal Genel Başkanı. Makina Mühendisleri Odası üyesi. Ayrıca 2000 Yılında Folklor Araştırmaları Kurumunca 'Yılın Folklor Ödülü' ne lâyık görüldüğü gibi, yıllarca çok değişik kuruluşlarca ödüllendirildiği halde gönül tahtını 'en büyük makam' görmüş, kendisini' karıncanın gölgesi, Yunusun odunu' olarak nitelemiş birisi... 'Antalya GÜLLÜK DERGİSİ' nin sahibi ve yazı işleri müdürü... İnternet Radyosu olan ve Türk Şiirine-Şairine hizmet için kurulmuş olan Radyo GÜLLÜK'  ün (http://www.gulceedebiyat.net ve http://www.edebiyat.biz ) kurucu editörü... 'Şiir yazdım' diyen herkesi seven bir ozan. Çok sayıda genç şairin kitabının editörlüğünü yaparak, yayınlamış bir yayıncı... Edebiyat ve şliire dair çok sayıda panel, sempozyum, anma ve imza günü, konferanslar ve şair buluşmaları, etkinlikler, yarışmalar düzenlemiş bir şiir işçisi... Türk Dünyası'nda son 50 yıllık Türk şiiri içinde, arkadaşlarıyla beraber "GÜLCE EDEBİYAT AKIMI" adı ile bir edebî akım ve topluluğunun kurulmasında öncülük etmiş, şiirimize yeni nefes alanları sunmuş, yeni şekil ve türde önerilerde bulunmuş bir edebiyat aşığı... 2015 yılında İstanbul’da bulunan ESKADER(Edebiyat Sanat Kültür Araştırmacıları Derneği)tarafından Halk Edebiyatı ödülüne lâyık görülmüştür: Tahlil ustası... Türk Dünyası Efsanelerini manzum hale getiren eserinin ilk baskısı Azerbaycan'da yayınlanmış... Serbest türde yazılmış bir çok şiiri başta İngilizce olmak üzere çeşitli dillere çevrilmiş bir şair. Kendi şiir kitabını yayınlamak yerine, zirvedekilerin tahlilleriyle gençlerin kitaplarını yayınlamış, onlara yol göstermiş, hâla da yol gösteren birisi...  Türk Edebiyatı'nda hocası rahmetli MEHMET KAPLAN' dan sonra 'TAHLİL SAHASI' nı doldurmaya çalışan tek şair, yazar ve araştırmacı.
Ünlü şairimiz rahmetli AHMET TUFAN ŞENTÜRK' ün ve 'GÜZİDE TARANOĞLU' nun mânevi evlâdı, 'İSA KAYACAN' ın ve de 'şiir yazıyorum, şiir seviyorum' diyen herkesin kardeşidir. Şiirleri, yıllarca; Anadolu basını ile bütün edebiyat-şiir dergilerinde yayınlanmıştır. ARİF NİHAT ASYA ile NECİP FAZIL KISAKÜREK üstatların öğrencisidir. Hakkında birçok yazı yayınlanmış, şiir yazılmış ve 'dergi özel sayısı yayınlanmış bir şairimiz' olup, roman, deneme, öykü, tahlil sahasında eserler vermiştir.. Şiirlerinin 54 adeti değişik besteciler tarafından şarkı ve türkü normunda bestelenmiştir. Halen Antalya' da yaşamaktadır. 5 Torun dedesi ve 3 evlat babasıdır.
ÖLÜMÜ; 05 Temmuz 2018
MUSTAFA CEYLAN' IN ÇOCUKLUK DÖNEMİ
İsmail KARA

25 Ocak 1952 tarihinde Ankara' nın Elmadağ İlçesi' nde Yenice

Mahallesi'nde toprak damlı bir evde dünyaya gözlerini açan CeylanMustafa' nın babası aynı ilçede MKE Kurumuna ait Barut Fabrikası' ndaşoför-işçi olarak çalışan Mehmet ve annesi de ev kadını Emine' dir.Dedesinin adı da Ömer'dir.Ceylan ailesi Elmadağ İlçesi' nde geniş bir aile olup; ilçenin siyasi vekalkınma hareketlerinde öncü rol almış bir ailedir. Siyaset olarakDemokrat Parti, Adalet partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi gibi partilerdeaktif görevlerde bulunmuş aile fertleri vardır. Aile fertlerinde "elektrikçilikmesleği" bir miras gibi büyükten küçüğe adeta naklolmuş; Elmadağİlçesi'ndeki ve köylerindeki çoğu meskenin elektrik tesisatınıgerçekleştirmişlerdir. Hattâ şairimiz, bir anısını anlatırken "babamelektrikçiydi. Yaz tatillerinde babamın yanında çalışırdım. O zaman kialçılar nasıl da çabuk donardı. Yerde bir tabağa kardığım alçıyı,merdivendeki babama uzatıncaya kadar donardı. Çoğu elektrik tesisatımalzemelerinin markasını bilirim" demiştir. Babası Mehmet, emekliolduğunda İlçe merkezinde bir elektrikçi dükkânı açmış, şairimiz de boşzamanlarında o dükkânda zaman zaman çalışmıştır.Ceylan Mustafa'nın Gülser, Aysel, Cengiz ve Figen isimli kardeşleribulunmaktadır ve kendisi ailenin ilk evladı olarak kardeşlerin de enbüyüğüdür.Şairimizin doğduğu ev, Elmadağ İlçe Merkezinin bugün YenipınarMahallesi'nde kalmış Merkez Camii'nin yakınlarında avlu içinde ortadasalon, salonun bir kenarında tek, öteki kenarında iç içe 2 oda olmaküzere 3 odalı, kerpiç duvarlı damlı bir evdir. Evin salonunun arkasına eklibir de hayvanlar için yapılmış ahır ve samanlığı bulunmaktaydı.Odalarda gene kerpiçten yapılmış sedirler, salonun bir kenarındakimutfak köşesinde tahta kaşıklar, geniş kazanlar ve çinko tabaklar vardı.Evin wc'si evden dışarıda baçenin giriş kısmına yakın bir yerdeydi.Bugün "kayboluş öyküleri" dostları arasında hoş bir "anı-mesel" olarakanlatılan Ceylan Mustafa'nın kayboluş öyküleri aslında çocukluğundanbaşlar. İlk okul 3. sınıfta iken trende kayboluşu ve Başkent Ankara' yagidiş öyküsü var ki, okunmaya değer.7İlk okula başladığında siyah önlüğü kocaman ve bembeyaz bir yaka ki, oyakayı annesi kendi eliyle dikmiştir; koşan, acele eden, heyecanlı veatak bir çocuktu. Mahalle ve okul arkadaşları arasında okuldakibaşarısıyla ele alınır ve her milli bayramda öğretmenleri ona mutlaka şiirokuturdu. Hattâ o yıllarda İlçe Belediyesi'nin önünde halkın tamamınınkatılımıyla yapılan bayramlarda okuduğu şiirlerle halkın beğenisinikazanmıştı. Bazen bir şiiri bir başka şiire ekleyerek uzun soluklu şiirlereses olmaya çalışırdı. Okul arkadaşları arasında Erol Karaarslan, MehmetAtmaca, Arap Ümit Sağlık vaz geçemediği arkadaşlarından en öndegelenlerdi. Hattâ bunlarla Lise ve yüksek okul döneminde de aynıçizgide yürümüş, bir ve beraber olmuştur. O yıllarda Elmadağ İlçesimerkezinde ilk okul ve MKE Bünyesinde Atabarut Orta Okulu vardı. Liseyoktu. Ceylan Mustafa, ilk okul 4 ve 5.sınıfta okulda kurulan izciobasının oymak başıydı. İzci bölüğünün en önünde yürüyerek resmigeçitlere katılır, obasına yavrukurt yemini yaptırırdı.Ortaokul yıllarında okul çevresinde "şair" olarak adeta meşhur olmuş; buyüzden her arkadaşının anı defterine kendi şiirlerini yazmıştır. İlk şiirini oyıllarda rahmetli sanatçı Zeki Müren'in parti kuracağı haberleri üzerineyazmış; bu şiir babası tarafından ilçeye gelen bir politikacıya verilmiş, ikigün sonra Ankara' da yayınlanan Adalet Gazetesi'nde yayınlanmıştır.Okul yıllarında okulun duvar gazetelerini yönetmiş, Kızılay kolubaşkanlığı yapmış, okulun futbol takımında oynamıştır.Her Anadolu çocuğu gibi o' da yaz tatillerinde Kur'an kursuna gitmiş,tarla, harman, bağ, bahçe işleriyle de uğraşmıştır.Ortaokulda iken bir Cumhuriyet Bayramında kendisine verilen BehçetKemal Çağlar'a ait şiiri okuduktan sonra, şiirin arkasından kendisininkaleme aldığı şiiri okuyunca öğretmeni tarafından bir dolma kalem vemürekkeple ödüllendirilmesini unutmamış, öğretmeninin verdiği ucu sarırenkte parlak kalemine "benim altın uçlu kalemim" diye sahip çıkmış,aylarca yastığının altında o kalemi saklamış ve o kalemle arkadaşlarınagüzel ve parlak-kenarları süslü kâğıtlara "ısmarlama aşk şiirleri"yazmıştır. Şimdi nerede bir dolma kalem ve mürekkep hokkası görse"altın uçlu kalemini" hatırlar ve arar hep...Oynadığı ilk top annesinin hayvan kıllarından diktiği toptur. Damlı evin"delik" tabir edilen penceresindeki radyodan "radyo tiyatrosunu"dinlemeye, kocaman bir pikapta da "sahibin sesi-odeon" marka 45-33devir plakları dinlemeye bayılırdı. Mahallede komşuları olan BayramAracı'nın babası, Hörüyenin Nazmi, Velinin İsmet gibi saz sanatçılarını8da ilgiyle dinlerdi. En çok da Elmadağ İlçesine has, tandırda yapılan"sığır dili" de denilen ekmekle yapılan "ekmek aşı" ve "tirit" yemeğiniyemesini severdi. Bağ bozumlarında "kargalı Bağları’ndan eşek sırındayüklü heğlerle pekmez yapılmak üzere üzüm taşırdı "şılahanelere"...Yüzme bilmeyen şair, çocukluk yıllarında Kızılırmak' ta ya da durgungölde boğulan mahalle arkadaşları sebebiyle sudan uzak durmuş veyüzmeyi ömrü boyunca öğrenememiştir.Amcası Ahmet Remiz Ceylan, Elmadağ ilçesinin "destancısı", sazçalmayan ozanıydı ve Peygamberler Tarihi, Yunus Emre, Karacaoğlan,Köroğlu gibi ozanları hatmetmiş bir şairdi. Amcasının yanında ondantarihi öyküleri dinlemek, amcasının köyün tuhaf yada unutulmazkonularında yazdığı şiirleri-destanlarını kâğıtlara teker teker yazarakçoğaltmakla görevliydi. Anneannesi Miyase' de çok neşeli-şen-şakrak birAnadolu Ninesiydi, hem düğünlerde türkü söylemesini bilirdi; hem decenazelerde çok iyi ağıt yakardı. Anadolu ağıtçı kadınlardan birisiydi.Ceylan Mustafa'nın şiire sevdası işte bu iki noktadan kaynaklanmıştır.İsmail KARA9
Mustafa CEYLAN'ın GENÇLİK DÖNEMİ
İsmail KARA
Mustafa CEYLAN' nın gençliği, biraz siyaset, biraz ev geçimi ve çoğunlukla da şiirle doludur... Önce "siyaset kısmına" bakalım. Ceylan Mustafa, doğduğu ve yaşadığı Ankara Elmadağ İlçesi'nde gençlik hareketlerinin en başında olmuş, bu sebeple de çok çile çekmiştir. Gençliğinin ilk yıllarında yaz tatillerinde 20-30 öğrenciye Namık Kemal İlköğretim Okulunda ilçe Milli Eğitim Md' den izinle özel kurs açmış ve o gençlerin sadece derslerinde değil, milli ve manevi çizgide yetişmelerini sağlamıştır. O senelerde, Ülkü Ocakları kurulmamıştı daha, MHP' nin başında Osman Bölükbaşı vardı. Osman Bölükbaşı'nın MHP genel başkanlığını Alparslan Türkeş'e devri yıllarında Genel Merkezi Ankara' da olan Genç Ülkücüler Teşkilâtı vardı. Şairimiz, bir grup arkadaşları ile öğretmen Mürsel Sümer'in destekleriyle de Elmadağ İlçesi'ne "Genç Ülkücüler Teşkilâtı" nı kurdu ve o teşkilâtın başkanlığını yaptı. İlçede çıkan "sağ-sol" olayları nedeniyle arkadaşı Erol Karaaslan ile birlikte 12 Mart' da cezaevine düştü. Daha sonra, üniversitenin ilk yıllarında Ankara' da Site öğrenci yurdunda kaldı. Orada da, ülkücü hareketin içinde bulundu. MHP Elmadağ İlçe Teşkilâtını kurdu. Bir süre başkanlığını yaptı. MHP ve Ülkü Ocakları' nda Elmadağ ve Ankara teşkilâtlarında önemli görevlerde bulundu. Rahmetli babasının ısrarları sebebiyle AP' nin gençlik kollarını da yönetti. Ev Geçimi' ne gelince; Ceylan Mustafa liseyi bitirdikten sonra kendisiyle aynı lisede okuyan Gülay Birinci isimli bir kızla evlendi. Nikâh şahidi Edebiyat Öğretmeni İrfan Zülfikâr' dı... Genç yaşta evlenmesi yüzünden ev geçindirme yükümlülüğü onu çalışma hayatına itmiş ve gündüzleri Elmadağ Belediyesi'nde çalışmış, akşamları da Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi akşam Makina Bölümü'nde okumuştur. Şiirsel yolculuğu' ise; Ankara merkezde ki tüm şiir etkinliklerine katılarak şiir tutkusunu doruk noktalara çıkarmıştır. Bu arada Ahmet Tufan Şentürk, Ahmet Muhip Dranas, Arif Nihast Asya ve Necip fazıl Kısakürek gibi ustalarla tanışmış; tanışmasıyla birlikte onların rahle-i tedrisinde iplik iplik eğrilerek geçmeye çalışmıştır. Lise yıllarında başlayan ustalarla şiirsel seyahatinde kendini yeniden yoğurmuştur.
Mustafa CEYLAN'ın SANATI
İsmail KARA
Mustafa Ceylan, bir tahlil üstadı olarak başka şairlerin sanat
anlayışlarıyla ilgili birbiri ardına eserler yayınlarken, biz onun sanatını ve
sanat anlayışını ele almaya çalışacağız. Bu konuda usta olan bir
sanatçıyı kendi sahasında ele almak oldukça zor olsa gerek... Gene de
denemeye çalışacağız...
Mustafa Ceylan, son kuşağın en önemli şiir teorisyenlerinden birisidir.
40 yılı aşan şiir yolculuğunda, hem üstatlarından hem de zamanın
ruhuna dokuduğu tecrübelerinden ilham alarak "yeni nazım önerileri"
ortaya atmakta, şiirimize yeni bir nefes alanı yakalayabilme heyecan ve
telaşını yaşamaktadır. "BULUŞMA" adını verdiği "HECE"-"SERBEST"
tartışmasına nokta koyacak önerisi, "GÜLCE" adını verdiği Japonların
HAİKU' su ile bizim "MANİ"mizi harmanlayıp "yeni nazım önerileri" ni
sunması buna bir örnektir.
Kendini şiire ve şiirin çağdaş akışına "sorumlu" hisseden bir sanat
anlayışı ve yüreği bulunmakta...
Bu anlayış o'na yılmak ve durmak bilmeyen şiir enerjisi yüklemişe
benziyor... Dileriz, "yeni nazım önerileri" genç şairlerimiz tarafından
benimsenir ve böylece şiirimiz, şiir ırmağımız yeni bir çağlayana daha
kavuşur.
Mustafa Ceylan'ın sanatında öncelikle ana dilimiz Türkçe'yi çok iyi bir
şekilde nakış nakış işleme tutkusu vardır. Hece-serbest-aruz ayırımına
karşıdır... Nitekim kendisinin her üç nazım şekliyle de eserlerine
rastlamak mümkündür.
11
Milli ve mânevi değerlere bağlı, Türk ve Türklük sevdalısı bir şairdir.
Şiirlerine göz attığınızda görürsünüz ki "hece" de Karacaoğlan, Yunus
Emre olmuş bir ozan; "serbest" de kırsaldan-yayladan kente inmiş, şiir
gökdelenlerini şiir sahasına dikmiş bir mimarla karşılaşırsınız. Kendini, iç
dünyasını harman harman özlem rüzgârıyla savurur da şiir bitince
farkına varırsınız...
Şairimiz Ceylan, tek kelimeyle "aşkın şairidir". Hem beşeri, hem de ilâhi
aşkın şairi... Bir yanıyla tasavvufun engin denizinde kulaç atmakta, öte
yanıyla aşkın sonsuz ovasında deli taylar gibi koşmaktadır. Toplumsal,
kendine özgü bir çizgiyle ele alınmış, renkler ve seslerle yoğrulmuş
çalışmaları da bulunmakta...
Anadolu' yu can evinde duyan, yaşayan şairin kalemi kendi deyimiyle
"kalıcı ve has şiiri" yakalamak için bir ömür çalışmış, çaba göstermiş; şiir
güzelini yakalayamamış, o güzelin saçlarının rüzgârında kavrulmuştur.
Aslında, güzelden güzel vardır, ama şiir de birinci yoktur. Bugün birinci
olanı beş dakika sonra geçecek bir başka şair çıkabilir. İşte bu anlayış
ve düşünceden hareketle Mustafa Ceylan, şiirle manzume arasında ki
farkı fark etmiş bir şairimizdir.

 
MUSTAFA CEYLAN'ın MÜHENDİSLİĞİ
İsmail KARA
Mustafa Ceylan,1975 yılında Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisi'nin akşam bölümünden Makina Mühendisi olarak mezun oldu.
Makina mühendisleri Odası'ndaki Sicil No'su : 11307' dir.
Mühendislik son sınıfta diploma tezi olarak "motorlar" bölümünü
seçmiştir. Öğrencilik stajlarını Elmadağ İlçesi'ndeki MKE Barut
Fabrikası'nda yapmıştır. Mühendis olduktan sonra, ilk önce SSK Genel
Müdürlüğü Tesisler ve İşletmeler Dairesi'nde görev almış ve orada
sadece bir ay çalışmış, Ankara Kızılay' da bulunan SSK Genel
Müdürlüğü ana binasının ısı merkezinin dizaynı görevinde bulunmuş ve
ardından T.C Devlet Demiryolları'na stajyer mühendis olarak atanmıştır.
Demiryolları'nda "cer" dalında altı ay boyunca eğitim almış, o
zamanlarda ülkenin buharlı lokomotiften dizel elektrikli lokomotife geçiş
sürecini yaşamış ve Demiryollarının Sivas, Adapazarı ve Eskişehir
Fabrikaları'nın bütün iş postalarında çalışmış, tam bir demiryolcu olarak
yetişmiştir. Ülkenin neresinde tren istasyonu varsa, hangi çeşit ve türde
tren, makina, vagon varsa onları görmüş, bellemiş, işletmiş, onarmıştır
denebilir. Sivas ve Erzincan' da İşletme ve "Depo(Tamirhane)
Müdürlükleri’nde çalışmış, Ankara AİTİA' da İşletmecilik dalında master
sınavlarını kazanınca da Ankara' ya nakil olmuş, Ankara' da şimdiki
adliye binasının bulunduğu yerdeki tamirhanede görev yapmıştır.
Demiryolları camiasında, sevilen bir mühendis olarak üzerinden yıllar
geçmesine rağmen halen Ceylan ismi anılmaktadır. Atölye, fabrika ve
tamirhanelerde yaptığı yöneticiliklerde çalıştırdığı personelle sıkı
diyaloğlar kurmuş, onlarla beraber çalışmış, onlarla beraber ağlamış ve
gülmüştür.
Eskişehir Demiryolları Fabrikası' nda Fransız patentiyle üretilen
lokomotiflerin imalât bantında Fransız mühendislerle teknik anlamda ve
ülkenin sanayileşmesi, yerli imalâtların kullanılması konularında önemli
tartışmalar ve fikir kavgaları yapmıştır. Türk sanayisi ve yerli üretimin
dışa bağımlılıktan kurtulması için gösterdiği tüm çabalar çoğu siyasi
yöneticiler tarafından engellenmiştir. Demiryollarında bu gelişmeler
yaşanırken, Hız, Demiryolu gibi dergi ve mesleki gazete ve yayınlara
makaleler ve şiirler yazmış; sanayimizin ve kalkınmamızın motor gücü
olması gereken Demiryolları'nın siyasetçi elinde heder edildiğini
13
gördükçe kahrolmuş ve askere gitmiş, bir daha da Demiryolları'na
dönmemiştir.
Askerliğinde ilk eğitim dönemini Mamak Muhabere Okulu'nda 147.ci
dönem olarak yapmış, mühendis asteğmen olarak Genel Kurmay
Başkanlığı Destek Kıtaları Grup Komutanlığı' na kur'a çekmiştir. Orada
Milli Savunma Bakanlığı ana binasının doğalgaz ve ısıtma tesisatlarının
yapımının başında bulunmuş; öyle bir tesadüf ki, Genel Kurmay Başkanı
değişikliği sırasında yani Memduh Tağmaç' tan Kenan Evren'e devri
sırasında Genel Kurmay kışlasında görev yapmıştır.
Askerlik sonrasında, Eskişehir Belediyesi'nde rahmetli Hicri Sezen'in
Belediye Başkanlığı döneminde Otobüs İşletme Şefi olarak görev almış,
kısa bir süre sonra da Otobüs İşletme Müdürü olmuştur. Eskişehir
Otobüs İşletmesinin tamirhanesine akü imalâtı başta olmak üzere bir çok
imalât atölye ve kısımlarını kurmuştur.
Eskişehir Belediyesi'nden Ankara'da İmar ve iskan Bakanlığı'na bağlı
Afet İşleri Genel Müdürlüğü'nde Makina ve İkmal Dairesi Başkanlığı
Başkan Yardımcılığı görevine üçlü kararname ile atanmıştır. Daire
Başkanı emekli olunca Daire Başkanlığına Vekalet görevi verilmiş, uzun
yıllar Daire Başkanı olarak vekaleten görev yaptığı halde asaleten
atamasını yapmayı amirleri unutmuştur. Çünkü; araya 12 Eylül girmiş,
12 Eylül' de de Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı'nca arananlar listesine
alınmış, Daire Başkanlığı koltuğundan Eskişehir Sıkıyönetim Cezaevini
boylamış ve ülkücü' dür diye yargılanmıştır. Sonunda delil
yetersizliğinden beraat etmiş ve Afet işleri Genel Müdürlüğü'ndeki
vekaleten Daire Başkanlığı görevine dönmüştür. Genel Müdürlüğün
Ankara Yenimahalle' de bulunan tamir atölyelerini Eskişehir Yolu -
Lodumlu' ya taşımış; mesai arkadaşlarıyla bizzat kendisi çalışarak çok
önemli teknik başarılara imza atmıştır. Bu görev esnasında Erzurum
Depremi yaşanmış; Daire Başkanı olarak mesai arkadaşlarıyla birlikte
olağanüstü performans göstermiş, deprem bölgesine mobil konut ve
geçici iskâna ait prefabrik konutların zamanında nakillerini başarıyla
gerçekleştirmiş; İtalyan ve Alman hükümetlerinin depreme yardım
maksadıyla oluşturduğu "iş makinası hibe-yardım paketi" görüşmelerine
Dış İşleri Bakanlığımızda katılmış, ülkemiz iş makinası parkını göz
önüne alarak, yardımın esas nedeninin ülkemize teknoloji transferi ile
bağımlı kılma arzuları olduğunu görmüş, yaşamış ve özellikle İtalyanların
bu niyetlerini daha gelişmiş ve ülkemiz makina parkına uygun tercihlere
yöneltmesini bilmiştir. Ama Ceylan'ın o günlerdeki bu hassasiyetleri daha
14
sonra, globalleşme anlayışlarıyla siyasal iktidarlarca dikkate alınmamış
ve ülkemiz maalesef bugünkü duruma gelmiştir.
Afet İşleri genel Müdürlüğü'nden sonra, Ankara' da Büyükşehir
belediyelerinin teşkilatlanamasına müteakip Ankara Yenimahalle
Belediyesi'ne transfer olmuş, belediyeye benzin istasyonu ve imalât
atölyeleri kazandırmıştır. Yenimahalle Belediyesi'nin makina parkını
kurmuş bu arada Fransız Berliet-Renault kamyonlar ve Case iş
makinaları konusunda önemli çalışmalar yapmıştır.
Yenimahalle' den Ankara Sincan Belediyesi' ne ANAP_Ali Rıza Acar
döneminde Belediye Başkan yardımcısı olarak göreve atanmış;
Sincan'ın küçük bir kasaba görünümünden çağdaş bir kent durumuna
gelmesinde mühendis Ceylan'ın uykusuz geceleri ve emeğinin imzası
vardır. 13.000 nüfustan 100 Bin nüfusluk bir Sincan'a uzanan kent
plancılığı-imar ve inşaasında mühendis Ceylan'ın uykusuz geceleri
vardır. Bugün dahi, o günlerdeki mesai arkadaşları ve Belediye Başkanı
A.Rıza Acar ile dostluğunu ve gönül beraberliğini muhafaza etmektedir
Ceylan... Sincan'a "Çevrekent Yapı Kooperatifleri Birliği" kurarak, yeni bir
yapılaşma ve veche kazandırmasını bilen ekibin baş mimarlarından
birisidir.
Sincan Belediyesi'ndeki görevinden 1987' de Milletvekili Seçimlerinde
aday olmak için ayrılan Ceylan, DYP' den Keçiören-Ankara 4 nolu seçim
Bölgesi-2 nci sıra Milletvekili adayı olmuştur. Girdiği seçimde 1. sırada
Baki Tuğ, 2.ci sırada kendisi, 3. sırada hemşehrisi-eski Milletvekili İsmail
Hakkı Köylüoğlu vardı. Maalesef o seçimlerde DYP Ankara' dan hiç bir
Milletvekili çıkaramadı ve Ceylan TBMM' ne giremedi. Ceylan'ın
hayatının en önemli dönüm noktalarından birisi de bu seçimler olmuştur.
Seçimlerden sonra memuriyete dönmeyen ceylan, arkadaşı İnşaat
mühendisi Şinasi Öztürk'le birlikte ÖZCE LİMİTED isimli bir inşaat şirketi
kurmuş; Ankara ve Antalya' da inşaat taahhütlerine girişmiştir. Bu çabası
da o yıllarda Antalya-Ankara Karayolunda geçirdiği bir trafik kazası
nedeniyle yarıda kalmıştır.
Daha sonra, Ankara' da İl Genel Meclisi üyeliği yapmış, İl Genel Meclisi
üyeliğinden sonra Tansu Çiller döneminde Başbakanlık Danışmanı
olarak Başbakanlıkta görev almıştır. Mesut Yılmaz döneminde ise,
kendisini Antalya Köy Hizmetleri Bölge Md' ne sıradan mühendis olarak
tayin ettirmiştir. Kısa zaman sonra da Bölge Müdürlüğünün Kesin Hesap
15
Şube Müdürlüğü görevine atanmış; o görevde bir yıla yakın çalışmış,
daha sonra Antalya Köy Hizmetleri İl Müdürlüğü Müdür Yardımcılığı
görevine getirilmiştir. DSP - MHP iktidarı döneminde DSP tarafından
görevden alınmıştır. Ve bunun üzerine kendi isteğiyle emeklilik
dilekçesini vererek, emekli olmuştur.
Emeklilik sonrası; bir süre Ankara' da gene siyasetle uğraşlara giren
Ceylan, DYP Ankara İl 2. Başkanı olmuş, 1999 seçimlerinde Keçiören
Belediye Meclisi 1.ci sırasında aday olmuş; bu sefer gene DYP Ankara'
da tek bir Belediye Meclisi Üyesi dahi çıkaramamış ve böylece Ceylan'ın
siyasi hayatına nokta koymasını doğurmuştur. Siyasi hayatı
şanssızlıklarla doludur Ceylan'ın...Siyasete nokta koyan mühendis-şair
Ceylan, Antalya'ya dönmüş; Sağlam yapı denetim isimli bir inşaat
denetimi şirketinde görev almış olup; halen bu firmada Makina
Mühendisi olarak, proje ve tesisat kontrol denetçiliği görevini
yürütmektedir.
Ekmeğini, ev geçimi için gerekli kaynağını mühendislikten kazanan
Ceylan meslekte 25 yılını çoktan geçen Makina Mühendisleri
arasındadır.
16
MUSTAFA CEYLAN'ın ÜSTADLARI
İsmail KARA
Mustafa Ceylan'ı sadece şiirde değil hayatın her alanında Ceylan
Mustafa yapan hocalarıdır denebilir. Şüphesiz, yetişmesinde ondaki
büyüklere ve ustalara saygı ve genç yaşına rağmen aldığı terbiye ve ağır
başlılık etkin rol oynamış ve üstatlarının da ışık ve meşalesiyle yolunu
çizmiş ve kutsal saydığı şiir sevdasına kilitlenmiştir. Ahmet Muhip
Dranas ve Ahmet Tufan Şentürk' ten Ankara ve İl Genel Meclisi
konularıyla, olaylara, evrene, eşyaya ve insanlara bakışın metodolojisini
öğrenmiştir. Bu bakışı rahmetli Prof Mehmet Kaplan'ın "tahlil pençeresi"
ile birleştirince kıvrak, heyecan dolu, coşkun ve akıllı bir Ceylan Mustafa
kalemi yetişmeye başlamıştır. Bu kalemin yazıları Arif Nihat Asya
üstadının bayrak ve memleket türküleriyle harmanlanmış, Necip fazıl
Kısakürek'le sanatın sihirli rengiyle boyanıvermiştir.
Özetlersek; Ceylan Mustafa' nın hocaları :
1-Ahmet Tufan şentürk
2-Ahmet Muhip Dranas
3-Arif Nihat Asya
4-Mehmet Kaplan
5-Necip Fazıl Kısakürek
Hocaları o' na "fırtına","fişek","evlât" demişler, o' da hocalarına
muhteşem bir bağla bağlanmış ve "baba" demiş, ellerinden öpmüş,
sanki gerçek bir evlâd gibi hareket etmiştir. Son dönemde Ahmet Tufan
Şentürk'ün yüzlerce evlâdı arasında bir numarayı kimseye vermemiş,
hocası hakkında roman ve araştırma kitapları yayınlamıştır.
Ankara' da yapılan şiir matinelerine hocalarını evlerinden alarak,
kollarına girerek onlarla gelmiş; çoğu kere kendisini hocalarının bir
gölgesi olarak taşımaktan son derece mutlu olmuş, kendi şiirsel
yolculuğunu saklamıştır. Halide Nusret Zorlutuna'nın en sevdiği genç
şairlerden birisi olmanın hazzını yaşadı Ceylan Mustafa. Güzide
Gülpınar Taranoğlu, Enver Tunçalp ve İsa Kayacan'ın pırlantadan
mengenelerinden geçerek bugünlere geldi.
17
MUSTAFA CEYLAN’IN ÖNEMLİ MAKALELERİNDEN
MAKALE- 1 –
Şiir Neyi Değiştirir ?
Mustafa CEYLAN 
Şiir, neyi değiştirmez ki?
Şiir, başta kendini değiştirir, kendini meydana getiren ana malzeme olan
sözü; sözü meydana getiren kelimeyi değiştirir.
Şiir, değişken ve değiştirici olmasaydı, çoktan unutulanlar arasına katılır
giderdi. Değişkenlik, şiirin ruhunda var. Şiiri yazan şair, şairin kalemi; ne
kadar değişirse, şiir de o kadar değişir.
Hattâ, şairi renkten renge sokan şiirdir.
Öyle bir baş belâsıdır ki şiir, her yüreğe girer darmaduman eder veya her
yüreği içine alır çalkalar, rüzgârıyla toz eder savurur.
Zayıfmış, uzun boyluymuş, sakalsızmış, bıyıklıymış; erkekmiş, kadınmış,
gençmiş, şişmanmış, ihtiyarmış, hiç fark etmez; yeter ki insan olsun,
yakaladığı herkesi ayırdımsız kendine yandıran, aşık eden şiirdir. Hayır,
hayır öyle değil, yakaladığı herkese sevdalı olan şiirdir.
Vazgeçtim…
Doktormuş, öğretmenmiş, ilkokul mezunuymuş, mühendismiş, imammış,
gece bekçisiymiş, işçiymiş, patronmuş, milletvekiliymiş, inançlıymış,
inançsızmış; mesleği, mezhebi, inancı, dünya görüşü ne olursa olsun,
hepsini bir görüp peşinden koşturan şiirdir; Hayır, hayır! Onların
peşinden koşan şiirdir.
İstanbul’dan, İzmir’den, Ankara’dan şairleri alır sinesine getiriverir
Antalya’ya ve Ansan’a… Bu şiirin gücüdür işte. Alır sizi, kendisini
konuşasınız diye mekânınızı değiştirir, kilometrelerce öteye götürür.
Şiir neyi değiştirir diye soru sormayın bana. “Şiir neyi değiştiremez ”
deyin ki, cevap vermekte zorlanayım biraz. Bana göre şiir sadece ana
malzemesi olan harfleri değiştiremez. Harfleri değiştirdiğinde, bir başka
dil olur, o zaman uçar gider başka ülkelere, kendi yerini, kendi tutunduğu
zemini, kendi dilini değiştirir.
“Kelimelerle dans etme sanatıdır şiir” diye tarif ederler hep. Hem de dar
alanda, özlü, içten, benzersiz; her kuplede uyumlu ve her şiirde bir
başka iç musikiyle… Her şiirin kendi iç müziğinin olduğunu, iç musikisi
olmayan şiirin “kabuk-posa” olduğunu biliyoruz. Her şiirde ayrı bir
müzikalite yakalamak, değişkenlik ve değiştiriciliğin en önemli işareti
değil midir?
Hele ki, her şairin ayrı bir tarzı, şaire ait yakışanın bulunması, şiirin
yüzyıllara kafa tutuşu, şairi bugünden o tarzıyla bin yıllar ötesine
taşımasından değil midir?
Kendini sözün ve söz sanatlarının en güzel tablosu yaptıktan sonra,
insanlara ezberlettirip, kendisiyle beraber şairini de nesilden nesile
dolaştıran şiir değil midir?
*
Ey Şiir!
Dünya üzerinde ne kadar ulus varsa, tamamında sen yaşıyorsun. Bütün
ulusların duygu adamlarının dilindesin.
Milâttan Önce VI. Yüzyılda yaşamış olan Aisopos (Ezop) iğneleyici ve
yerici bir dille, masallarla (fabl'larla) öyküler söylerdi. Delfi Tapınağı'ndaki
din görevlilerine sorduğu sorular yüzünden, din ulularınca bir uçurumdan
atılarak öldürülmedi mi? Ezop’un dünyasını değiştirdin ey şiir!
Milâttan Önce I. Yüzyılda, ünlü Hint Filozofu ve yazarı Beydaba, ki Ketku
adlı bir Türk' tür- zulmüyle tanınmış hükümdar Depşelem' i hayvan
hikâyeleriyle uyarmadı mı?
Gene Milâttan Önce 106 yılında doğan Çiçero, Sezar' ın ölümünden
sonra, senatonun en güçlü adamıyken yaptığı konuşmalar içinde
gizlendin. Ne oldu sonunda? İkinci Triumvirlik kurulunca Çiçero' da
ölüme mahkum olmadı mı?
Demosthenes (M.Ö 394-322) ömrü boyunca yurdu için çırpınıp çalıştı.
Yaptığı hitabetlerle savaşları durdurdu. İskender karşısında yenik düşen
Atina'lıları görünce M.Ö 322' de zehir içerek canına kıyarken yanında
sadece sen vardın. Sadece sen!
“Şiir kapılarına “Muse' lerin (İlham perilerinin) sayıklanan nefeslerini
almadan yaklaşarak, salt hünerle şair olabileceğini sananlar, gelişmeden
19
uzak kalır ve "sağduyu ile yazılan şiirler, ilhamdan gelen şiirlerle kusufe
(güneş tutulması) uğrar" diyen ünlü Yunan filozofu Eflâtun (Plâton) u da
unutmadın değil mi?
Hele birazcık bekle... Daha çok, çoook anlatacaklarım var.
Ey Şiir !
Yunanlı Sophokles (M.Ö 495-406) Deniz Kuvvetleri Komutanıydı.
İtalyan Tacitus Cornelus (55-118) zengin bir ailenin çocuğuydu.
İranlı Hafız Şirazi (1320- 1389) fakirdi, zavallıydı.
İrlandalı Janathan Swııfft baş rahipti.
Fransız Alfons La Martine milletvekiliydi.
İskoç Walter Scott (1771 – 1832) avukattı.
İngiliz Levis Carrol (1832-1898) matematikçiydi.
Ve ben Mustafa Ceylan makine mühendisiyim...
Bütün insanları bir kabul edip mesleğini, kimliğini, çevresini, kariyerini,
geçimini düşünmeden kendi girdaplarının, kendi maceralarının arasına
sürükledin... Neden? Değişmek ve değiştirmek huyundan değil mi?
Fransız Dumas Fıls (1824-1895) gayri meşru bir çocuktu. Onu da yalnız
bırakmadın. Sürükledin peşinde. Bulutsu uçurumuna düşürüverdin...
Gene bir Fransız olan Pierra Charles Boudlaire' yi içki müptelâsı yaptın.
*
Offf ki offff!
Şiir sen neyi, kimi ve ne zaman değiştireceğini, nasıl ve niçin
değiştireceğini gayet iyi bilirsin…
Şiir, kadehime dolar, benimle içersin ve en gizli sırlarımı paylaşırsın. Sen
varken içki mi içerim, seni mi içerim, yoksa şiir, sen beni mi içersin
bilemiyorum. Sen olmazsan sığınacak limansız gemiye dönerim. Sen
olmazsan yelkenleri alev alev yanan bir geminin yenik düşmüş kaptanı
olur çıkarım. Sen varsın ve sen değiştiricisin, moral değerlerimi en dipten
en doruğa tutar, alır, çıkarırsın… Beni, bendeki beni değiştirirsin, sen
değişirsin, ben o senin içinde değişirim.
*
20
Ey Şiir!
Sevdalıları çöllerde inim inim inlettin. Coğrafyaya hükmederek dağlarla
denizlerin yerlerini değiştirdin. Sınırları kaldırdın. Tabuları yıktın, toz
ettin...
Tutkuları destanlaştırdın. Batıl inanışları, gereksiz ve sonradan uydurma
an'aneleri temelinden sarstın. Alaycı havanla zirveleri salladın. Top
güllesinden, ateş topundan daha tehlikeli durumların oldu.
Yağlı böreği, balı yakaladığın, mutluluktan göklerin yedinci katına
uçtuğun günleri hatırlatmak isterim. Bal, kaymak tasına dilini soktuğun,
burcu burcu koktuğun, mısralarından asalet, güç, tantana, yücelik aktığı
o tarihleri sıralayayım mı? Ne dersin?
Belki de, için bayram sabahlarına dönüşüveriyor. Hatırlaması bile güzel,
öyle değil mi?
Eteklerinin zil çaldığı mevsimlerde, övgülerini yüksek makamlara
yaptırdığın saatlerde, kalıcı- önemli işler başardın. Ne kadar övünsen
azdır.
*
Ey ki ey, kanıma düşen cemrem benim !
Ağıdım, türküm, koçaklamam… Tekkelerde ilâhim, düğünlerde kına
yakım havam; duam, öfkem, sevincim, hüznüm ve en içten kahkaham…
*
Yaşatan, öldüren, süründüren, sürgünler çıkaran, zindanlara atan,
gurbet mektubu olan, vuslat çiçeğim, hasretim, sohbetim,
anlatamadıklarımın el değmemiş anlatımı, kimsenin diyemediği içimin
şelalesi oy. Ruh kökümün uykusuz mağarası, gönül gözümün
ırmaklaşan su mavisi oy…
Sadece bizim edebiyatımızda, benim tespitlerime göre 136 şairi öldüren,
yakan, zehirleyen, bıçaklattıran, sehpaya götüren, ferman yazdıran,
fetva verdiren şiir… Değiştirici özelliğinle, tabandan nefes nefese
isyânlarımı tavana kurşun ağırlığından daha ağır vuran sensin…
 
*
Nasıl süzülüp duruyorsun karşımda? Dört dörtlüksün mübârek! .. Ya da
"failâtün, failâtün, failün" der gibisin...
*
Cihan İmparatoru, çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet' e
Fatihliğini bir kenara bıraktırarak “Avni” adını takan sensin. O da yetmez
gibi ulu hakan Kanuni Sultan Süleyman'a da “Muhibbi” mahlasını verdin.
Yeryüzüne düzen-intizam veren, nice orduları dize getiren Sultan ve
Hakanlar, senin karşında dize geliyorlar, isimlerini değiştiriyorlar... Nasıl
bir büyüsün ki, işlemediğin yürek yok...
I. Sultan Ahmet' e “Bahti”, IV. Sultan Murat'a “Muradi”diyen ve sonra III.
Sultan Selim' i “İlhami” yapıp değiştiren sensin.
*
Bütün ihtilâller, bütün isyânlarda, düzene baş kaldırılarda sen varsın şiir.
Neden? Değiştirici özelliğinden. Statükoyu pek sevmezsin, yenilikten ve
halkın mutluluğundan yanasın bilirim.
Düzeni değiştirirsin. Lideri değiştirirsin.
Marş olursun, destan olursun kahramanlık giysilerinle dolaşırsın
cephelerde.
Sonra, savaş içinde savaşa karşı savaşsızlık savaşını yaparsın.
Pir Sultan’sın, Dertli'sin, Karacoğlan'sın, Yunus'sun…
Değişimi isteyenlerin yegâne dil silâhı sensin… Hem toplumu, hem
dünyayı değiştirirsin…
*
EY ŞİİR ! İnsanlık var oldukça var olacağını biliyorum. Kıyamet kopana
kadar bizimlesin. Hangi şekilde, hangi halde ve yeryüzünün neresinde
 
bulunursak bulunalım, sen de bize uygun, bizimle olacaksın... Sen
değişecek ve bizi de değiştirmeye devam edeceksin.
*
Sahi, sen şairini besleyemiyor musun?
Ona geçimini sağlayacak maddi bir olanak bulamıyorsun. Bu belli...
Ahmedi' ye Büyük İskender' e ait efsaneleri genişleterek on bine yakın
beyit halinde Süleyman Şah adına yazdıran sen değil misin? Şahın
ölümünden sonra, bu eseri Yıldırım Bayezit' in oğlu Süleyman Çelebi' ye
sundurdun. Söyle bakalım, bu nasıl iş? Bu nasıl oyun? Bir yanda Timur,
öte yanda Beyazıt' ın oğlu... Konuş, susma! ! ! Anlat! ! ! Bekliyorum! Beş
bin beyitlik Cemşid ü Hurşid' i de Ahmedi' ye sen yazdırtmadın mı?
Sonra;
İranlı Firdevsi’ye yazdırdığın o “Şehname”ye ne demeli? Gazneli
Mahmud’a bahşiş alırım diye övgüler, sonra para alamayınca
taşlamalar.. Ve Arian Çingenelerini öve öve göklere çıkarmalar, bizim
Alper Tunga’mıza olmadık saldırılar. Ya buna ne dersin?
Şairini aç bırakan hain! ! ! İnsan, sevdiğini aç-yoksul ve ona-buna
muhtaç bırakır mı? Hakanlara, sultanlara, saraylara girmek için onları
mecbur tutan ben miyim sanki?
*
Değiştirici özelliğinle saray odalarına şairinin damlattığı övgünameler,
yağlar, şakşaklar ile kese kese altın verdirten sensin biliyorum.
Zafernameler yazdırıp binlerce dönüm arsayı hediye olarak şairine
sundurdun onu da biliyorum.
Tarihler değiştikçe, sen de değiştin.
Kendini değiştirdikçe bizi de ateş renkli duyguların fırınında pişirdin, öyle
değil mi?
Ey şiir!
Ey en büyük devrimci!
Ey en büyük değiştirici!
Uzat bakayım ellerini! Ellerinden tutmak istiyorum! Otur hele yanıma!
Benim gibi bağdaş kur da görelim. Ne o, asırlarca sana biçilen kalıplar
içinde mi kaldın? Hecelerden ve seslerin kalınlık ve inceliğinden çizilmiş
23
kalıpları kıralı epey olmadı mı? Diz çök de görelim. Ellerin buz gibi...
Titriyor... Korkuyorsun benden niye? ...
Korkma! Sokul bana! Sesini, nefesini özledim! Çocukluğumdan beri sana
hasret yaşamışım zaten! ! !
Her yerde, her durumda yaşarsın ve her şeyi, her zaman ve daima
değiştirirsin demiştim.
Aslında biliyor musun, sen bende değil şiir, ben sende yaşıyorum. Sen
olmazsan, senin içinde, senin ikliminde değilsem, nefes bile alamıyorum.
En güçlü, en şahane şairlerini daha 40’ına gelmeden öte dünyaya
gönderdin; bazılarını da intihara sürükledin.
Halk ozanı amcamın sazının telleri, anneannemin Anadolu ağıtçı
kadınlarından birisi olarak söylediği ağıtlardan bu yana, beşikten düşüp
de, dedemin “Tahir ile Zühre”, “Leyla İle Mecnun”, “Hazreti Ali’nin Kılıcı”
gibi okuttuğu kitaplardan bu yana, yani özetle, senin içine girdiğim
günlerden bu yana, çıkamadım içinden. Kocadım bak, torun torbaya
karıştım. Çilem dolmadı mı daha?
Gel dilime. Değiştir ağız zindanımın kilidini. Seni bekliyorum seni…!
“(17 Mayıs 2013/Ansan, 12. Akdeniz Şiir Günleri' nde ŞİİR NEYİ
DEĞİŞTİRİR oturumunda yapılan konuşma metnidir)”
24
MAKALE- 2 –
MISRA MISRA
Mustafa CEYLAN
****************
Mısra, nesir'in "satır"ıyla boy ölçüşürse, enine, yayvan uzanmadığı için;
dar alanda kelimelerle dans ettiği için, eni boyuna denk bir güzelliktir ki,
şiirin harf, hece, kelime'den sonra gelen vaz geçilmezidir. Hangi vezinle
yazılırsa yazılsın şiirin temel taşı olan mısra, içinde taşıdığı unsurları
gayet mâhirâne bir şekilde sergiler.
Halk Şiirinde mısra'ya çoğu kişi "satır" demektedir ki biz bunu tercih
etmiyoruz ve "mısra" sözcüğünü tercih ediyoruz.
Şiir, mısralardan oluşur.
Divan Edebiyatında MISRA,beyit(aruz kalıbıyla söylenmiş olan iki
mısraın yarısıdır.)
Derler ki: "Mısra'(dize)nin sözlük anlamı, "çift kapılı bir kapının tek
kanadı"dır.Ölçülü ve anlamlı bir satırlık nazım parçasına denir.Dize en
küçük nazım birimi olduğu gibi, bağımsız olduğunda, yani bir şiirden
kopmamış olması durumunda da en küçük bir nazım biçimidir. Böyle bir
şiire balı olmayan ve başlı başına bir anlamı olan dizelere "MISRA-I
ÂZÂDE"(bağımsız dize-MISRA) denir. Muallim Naci' nin gülümserken
çekilmiş bir fotoğrafının altına yazdığı aşağıdaki dize bağımsız bir
dizedir.
"Mudhikât-ı dehre ben ölsem de tasvîrim güler"
Bir beyit içinde, birbirlerinin anlamlarını tamamlamayan ya da
aralarındaki anlam bağı kesin olmayan dizeler de "âzâde dize"
sayılır.Aşağıdaki beyitte dizeler arasında kesin bir anlam bağı yoktur, tek
başlarına da anlam bütünlüğü vardır.
"Kalbini sâf eyleyen câm-ı safâyı neylesin
Aşk ile dm-sâz olan sâz u nevâyı neylesin
25
(Nev'i)"
(*)(Dilçin,Cem; a.g.e, Syf:99)
ikinci bir örnek verelim:
"Anlam bakımından birbirine bağlı olmayan ya da çok uzak bir anlam
ilişkisi bulunan iki mısranın her birine "âzâde"(**)denildiğine göre;
"Fikret-i hatt-ı yâr var sende"
"Arzû-yı bahar var sende"
(Nazîm)
(**)(İpekten, Haluk; a.g.e, Syf: 14)
Gelelim MISRA-I BERCESTE'ye :
"Araplarda ev çadırdır.Çadır kapısının iki yanının bir çadırı meydana
getirmesi gibi nazımda da iki mısra bir beyti oluşturur", öyle değil mi?
"Bazen nazmın içinde göze çarpan güzelliği ve anlamın dolgunluğu ile
dillerde dolaşan bir mısra ATASÖZÜ gibi kullanılmaya başlar. Böyle
mısralara MISRA-I BERCESTE "sıçramış, fırlamış mısra", öne geçmiş
mısra adı verilir.
"Âvâzeyi bu âleme Dâvud gibi sal
"Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"
(Bâkî)
*
Çeşm-i insâf kadar kâmile mizân olmaz
"Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz"
(Bursalı Tâlip)
*
"Eğer maksûd eserse mısra-ı berceste kâfidir"
Aceb hayretdeyim ben Sedd-i İskender husûsunda
(Koca Ragıb Paşa)
 
*
Miyân-ı güft-gûda bed-memiş îhâm eder kubhun
"Şecât'at arzederken merd-i kıptî sirkatin söyler"
(Koca Ragıb Paşa)
Yukarıdaki tırnak içine alınan mısralar birer mısra-ı bercestedirler.
Berceste sözü aynı zamanda bir şiir ya da bir fikri ÖVMEK İÇİN de
kullanılır. Şi'ir-i berceste, fikr-i berceste gibi."(**)
(İpekten, Haluk; a.g.e, Syf: 14)
*
"Divan şairleri, gelişi güzel gazel ve kaside yazmaktansa berceste şiir
söylemeğe değer vermişlerdir."(Dilçin,Cem; a.g.e, Syf:100)
*
Evet,
Bu kitabî bilgilerden sonra, mısra hususunda görüşlerimizi sunalım,
olmaz mı?
Mısra, bize göre her şiirin temel taşıdır.
Mısra, şiirin şeklini de ortaya koyar.Şiirin adeta dışa ait resmini oluşturur.
Mısra, bir şiiri mıh gibi insanın aklına çakar. Şiiri, unutulmaz kılar. Şairi
ve şiiri bin yıl yaşatır. İyi mısra, güzel, hoş, düzgün, yani berceste mısra
şiiri ve şairi ölümsüzlüğe götürür. Şairin bir çeşit markası olur. O mısra, o
berceste mısra okunduğunda hemen şairi hatırlanır. Bir çeşit mühür,
imza, tuğradır mısra. Şiirin reng tayfıdır.
Mısrayı meydana getiren unsurlar;
Harf, hece, kelime, kafiye' dir.
Şairi ölümsüz kılacak kadar önemli ise mısra, içindeki unsurlar da
önemlidir. Mısraı teşkil eden unsurlar, birbiriyle uyumsuz ise, bir güzellik
teşkil etmiyorlarsa, o mısra ve o şiir ölü demektir.
Günümüz şairlerinin en dikkatsiz davrandıkları husus da maalesef
mısra'dır. Daha doğarken ölen mısraar altında kalan nice şairlerimiz var,
ah ki onlara, ah!...
Gelelim mısrayı teşkil eden unsurlara;
 
1-HARF
Alfabemizin harfleri... A'dan Z'ye kadar... 8 Sesli, 21 sessiz... Yanyana
geldiklerinde çıkarırlar seslerini. Aslında, sesli ve sessizlerin raksıdır şiir.
Bize göre, her harfin bir AĞIRLIĞI vardır. A harfinin kulakta bıraktığı ses
ağırlığı ile i veya s harfinin bıraktığı ses ağırlığı bir değildir. Şu halde,
mısranın, dolayısıyla şiirin anası SES yani harftir. Baştan sona (rrrrr)
veya (mmmmmmm) diye kulakta ses bırakan bir şiiri düşünün, sizi ne
kadar rahatsız eder değil mi? Kelime de, hece de, kafiye de harflerden
meydana gelir.
Edebiyatımızda HARF konusunda özellik arzeden iki EDEBÎ SANATI' da
ele alalım :
1)Aliterasyon (Ses Yinelemesi):
"Bir şiirde ya da düzyazıda ahenk yaratmak amacıyla aynı ses ya da
hecenin yinelenmesine aliterasyon denir.
Örnekler:
* "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında."
* "cinayeti kör bir kayıkçı gördü
 ben gördüm kulaklarım gördü
 vapur kudurdu, kuduz gibi böğürdü
 hiçbiriniz orda yoktunuz."
* "Salkım salkım tan yelleri estiğinde
 Sakallı bozaç turgay sayradıkça "
* "Dest bûsı arzûsiyle ölürsem dostlar
 Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su" ( Fuzuli )
28
* "Sev seni seveni hâk ile yeksân ise
 Sevme seni sevmeyeni Mısır'a sultân ise"
* "Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle
 Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle"
* Seherlerde seyre koyuldum semayı, deryayı. (Tevfik Fikret )
* Karşı yatan karlı kara dağlar karayıptır, otu bitmez. (Dede Korkut )
*Aşkın sesi sen, bestesi sen, nağmesi sensin. (Hasan Sami Bolak )
* Kim o deme boşuna benim ben
 Öyle bir ben ki gelen kapına baştan başa sen.(Özdemir Asaf)
* Çözülen bir demetten indiler birer birer (Ziya Osman SABA)
2-Asonans nedir?
Şiirde aynı ünlü seslerin tekrarına denilir. Aliterasyonla genellikle birlikte
yapılır. Kelimelerde vurguyu taşıyan aynı ünlünün tekrarından doğacak
ahengi yakalamak için şâir ve yazarlar bu sanata baş vururlar.
Kelimelerdeki söz özelliklerine dayalı olduğundan bu sanat söz sanatları
arasında sayılır. Şâirin özel bir amaçla bu sanata baş vurması sebebiyle
de düşünceye bağlıdır.
 Örnek-1
 Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
 Eşini gâib eyleyen kuş
 gibi kar
 Geçen eyyâm-ı nevbahârı arar
 Ey kulübün sürûd -ı şeydâsı
 Ey kebûterlerin neşideleri,
 O baharın bu işte ferdası
 Kapladı bir derin sükûta yerikarlar (Cenab Sahabettin)
 Yukarıdaki şiirde (â), (e), (û) gibi ünlü sesler tekrarlanarak şiirde bir
ahengin oluşması sağlanıyor.
 Örnek-2
 Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi
 Neyzensen, nefessen neylersin neyi
 Örnek-3
 Ayağın sakınarak basma aman sultanım
 Dökülen mey kırılan şişe-i rindân olsun
(***)(http://www.turkedebiyati.org/soz_sanatlari/aliterasyon.html)
2-HECE
Harflerden oluşan, şiirimizin hususiyetle de HALK ŞİİRİ'mizin temelidir
Hece...
Sesli ve sessiz harfler, birbirlerini mıknatıs gibi çekerler ve ses çıkarırlar.
Aruz veya hece şiirinde;(Divan veya Halk Edebiyatında) hece sayısı
önemlidir. Mısraların aynı hece sayısı ile teşkili bir zorunlulktur.
Ancak;
Serbest şiirde veya Gülce Edebiyat Akımı şiir türlerinden
bazılarında(Buluşma-Tekil-Yunusca vb)şiirin tamamının aynı hece sayısı
ile yazılması mecburiyeti yoktur.Ancak, onda dahi şiir türünün getirdiği
kural bulunmaktadır. Hece ve hece sayısı şiirin vaz geçilemeyecek kadar
önemli kuralıdır. Kuralsızlık mısranın âhengini bozabilir...
3-KELİME
Hecelerden oluşan kelimeler de mısraın çok önemli bir yapı taşıdır.
Kelimelerle şiirimize renk, ritm, ruh ve derinlik kazandırırız. Şairin ilk işi,
kelimeleri anlamak ve kelimelerin harmanını savurmaktır. İmge
kelimelerin sanatıdır. Söz kelimelerle etkili olur. Şiirin konusuna göre
30
kelime seçimi mühimdir. Ölü evine kahkaha atarak gidilemeyeceğine
göre, konu ile bütünleşen kelimeleri
seçen şair başarılı şairdir. Yağmuru anlatan bir şiir, okuyanı günlük
güneşlik ortamda dahi yağmur altında tutabilmelidir. Bu bakımdan, şiire
"kelimelerle resim çizme sanatı"dır da diyebiliriz. Kelimelerin raksıdır şiir.
Kelimeyi, kelimeyle akuple ettiğimizde(bağlaştırdığımızda), kelimenin
başına veya sonuna getirdiğimiz diğer kelimelerle; ana kelimenin gücünü
arttırabilir, daha etkin ve vurucu yapabiliriz.
Sıfatlar, zamirler, zarflar, tasvirler; kelimelerin şiir boyunca yürüyüşünü
yaşatırlar ve anlam kazandırırlar.
Şair, "yağmurda ıslanan ağaç" diyeceğine, "ağlayan ağaç" demeli,
kelimeyle olayı, konuyu bütünleyebilmeli.
Şiirde orjinallik, kelimelere gösterilen özenle orantılıdır. Kelime, şiiri her
dem taze tutar. Çünkü mısranın özüdür kelime.
Şiirde en çok, kelime İSRAFI yaparak, şiirimizi hasta ederiz ki bu hiç
istenmeyen bir durumdur. Baştan sona (BEN-BEN-SEN-BEN-SENBEN)diyen bir şiiri düşünün, ne kadar rahatsız edicidir öyle değil mi?
Hep söylemişimdir, (gibi, kadar, dek) ile (Ben, sen) kelimelerini mümkün
olduğunca kullanmayalım diye. Şiiri, tarif eden noktadan çıkarmalı, kendi
sihirli noktaya çekmeliyiz ki bu kelimelerle olur. Bu sebeple, şairin en vaz
geçilmez kaynaklarından birisi bence çok iyi bir "sözlük" olmalıdır.
4-KAFİYE
Mısra sonlarındaki ses benzerliklerine kafiye diyoruz. Bu yüzden tek bir
dizeyi teşkil eden mısra sonunda ki kelimemiz ve o kelimenin çıkardığı
ses çok çok önemlidir.
Kafiyenin KÖK'ten olması tercihimizdir. Kafiye bazen tek bir HARF ten
de olabilir, bazen de birkaç harften de. Bu yüzden, biz KAFİYEYİ
TEŞKİL EDEN KELİMENİN AĞIRLIK MERKEZİ'nden bahsediyor ve
ağırlık merkezini meydana getiren kelimelerin KAFİYE' yi meydana
getirdiklerini ileri sürüyoruz.
 
Örnek : (GüLüm---öLüm---zaLim) kelimelerinde AĞIRLIK MERKEZİ (L)
harfidir ve L harfi kafiyeyi teşkil etmektedir.
Redif ile kafiyeyi ayırd etmesini bilmeliyiz. Redif kafiyeden sonra gelen
kelimeler veya harflerden meydana gelir.
Mümkün olduğunca REDİF ten kafiye yapmamalıyız.
Şimdi de KAFİYE'ye dair kitabî bilgileri sunalım:
A-YARIM KAFİYE
Dize sonlarındaki bir ses (harf) benzerliği ile oluşturulan uyaklara “yarım
uyak” denir. Ses ilgisi en zayıf olan uyaktır. Yarım kafiyede, dize
sonlarındaki sözcüklerde bulunan “b, c, ç, d, g” gibi sessiz harflerin
benzeşmesi esastır. Ancak dize sonlarındaki sözcüklerde, üzerinde
uzatma işareti bulunmayan “a, e, ı, i, u, ü” ünlü harfleriyle de yarım
kafiye oluşturulabilir.
Evlerinin önü çardak
Elifin elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye
Karacaoğlan’a ait olan yukarıdaki dörtlükte, dize sonlarında “çardak,
bardak, ördek” sözcükleri bulunmaktadır. Bu sözcüklerdeki “k” sesleri
benzer olup yarım kafiye oluşturmaktadır.
Erkenden çağırır, ya deniz ya bahçe
Her yerde tükenmez kahkaha, eğlence
Daha uzak, uzak sanırsınız gece
Bir de bakarsınız gün batmış, ay bedir
Ahmet Kutsi Tecer’e ait olan yukarıdaki dörtlükte, dize sonlarında
“bahçe, eğlence, gece” sözcükleri bulunmaktadır. Bu sözcüklerdeki
benzer olan “e” sesleri ile yarım kafiye yapılmıştır."
…………..
32
B-TAM KAFİYE
"Dize sonlarındaki iki ses (harf) benzerliğine “tam uyak” denir. Tam uyak,
tam ses değerindedir. Tam uyağı oluşturan seslerin biri ünlü biri
ünsüzdür. Ancak üzerinde uzatma işareti bulunan “â, û, î” sesleri ile
yapılan uyaklar da tam uyak kabul edilmektedir. Çünkü uzatma işareti
bulunan sesler tam ses sayılmaktadır.
Bütün sevgileri atıp içimden
Varlığımı yalnız ona verdim ben
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana “gel” desin
Ahmet Kutsi Tecer’e ait olan yukarıdaki dörtlükte, dize sonlarında
bulunan “içimden, ben, derinden” sözcüklerindeki benzer olan “en”
sesleri tam kafiye yapılmıştır.
Çiçek ülkesinden girerken yaza
Örer her doğan gün bir altun koza
Yukarıdaki dizelerin sonlarında yer alan “yaza, koza” sözcüklerindeki
benzer olan“za” sesleri tam kafiye oluşturmuştur.
Eski dilde okunuşu aynı olan sözcüklerin dize sonlarında bulunması
kafiye oluşturur.
Adalardan yaza ettik de vedâ
Sızlıyor bağrımız üstündeki dağ
Seni hatırlıyoruz Viranbağ
Yahya Kemal Beyatlı’ya ait olan bu dizelerin sonlarındaki sesleri
inceleyelim. İlk dizenin sonundaki “vedâ” sözcüğünün sonundaki “â” sesi
uzun okunur. İkinci dizenin sonunda “dağ” sözcüğü ile üçüncü dizenin
33
sonundaki “Viranbağ” sözcüklerinde bulunan “ağ” sesleri de “veda”
sözcüğündeki “â” sesi gibi okunur. Bu bağlamda bu dizelerdeki (â, ağ,
ağ) sesleri tam kafiye oluşturmaktadır.
Üstünde uzatma işareti bulunan ünlüler iki ses sayıldığından tam kafiye
oluşturur.
Bir dize işittim yine ey şûh-ı dil ârâ
Bir hoşça da bilmem ne demek istedi ammâ
Nedim’e ait olan bu dizelerdeki “dil ârâ” ve “ammâ” sözcüklerinin
sonlarındaki benzer olan “â” sesleri, tam kafiye oluşturmaktadır. Çünkü
bu sesler uzun ünlüdür."
C-ZENGİN KAFİYE
"Dize sonlarındaki ses benzerliği tam uyaktan daha çoktur. Yani en az
üç ses benzerliği olan uyak türlerine “zengin uyak” denir. Birbirine
benzeyen seslerin sıralanışında herhangi bir kural yoktur. Benzer ses
sayısı üçü geçince uyumda zenginleşme derecesi artmaktadır. Ancak bir
ünlü ve bir ünsüz harften oluştuğu hâlde ünlü harfin üzerinde uzatma
işareti varsa bu kafiyeler de zengin kafiye sayılır. Çünkü üzerinde
uzatma işareti bulunan “â, û, î” sesleri iki kısa ses kabul edilir.
Dolayısıyla ortaya üç ses çıkmaktadır.
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk
Soğuk bir mart sabahı buz tutuyor her soluk
Faruk Nafiz Çamlıbel’e ait olan yukarıdaki beyitte, dize sonlarında yer
alan “yolculuk” ve “soluk” sözcüklerindeki benzer sesler “luk” sesleri
vardır. Üç sesten oluştuğu için bu sesler dizelerde zengin kafiye
oluşturmaktadır.
Geçen her saat her geçen saniye
Gök altun güğümdür coşan maviye
Yukarıdaki dizelerin sonlarındaki “iye” sesleri, üç sesten oluştuğu için
zengin kafiye oluşturmuştur. Üstünde uzatma işareti bulunan ünlüler bir
ünsüzle birlikte üç ses sayıldığından zengin kafiye oluşturur.
Bir hüsn dahi bağladı hattın izâr-ı yâr
Etrâf-ı bâğ hûb olur olsa benefşe-zâr
Bakî ye ait olan yukarıdaki beytin sonlarındaki benzer sesler “âr”
sesleridir. Bu sesler de üç ses değerinde olduğu için zengin kafiye
oluşturmaktadır."
D-TUNÇ KAFİYE
"Uyağı oluşturan sözcüklerden birinin, diğer sözcüğün içinde tam olarak
yer almasıyla oluşan uyak türüne “tunç uyak” denir. Tunç kafiyede
sözcüklerden biri bağımsız bir sözcük, diğeri ise bunun son hecelerinden
meydana gelmiş gibi aynı anlamlı bir sözcüktür. Tunç uyakta iki veya
daha fazla ses benzerliği söz konusudur.
Yokuşlar kaybolur çıkarız düze
Kavuşuruz sonu gelmez gündüze
Necip Fazıl Kısakürek’e ait olan bu beytin ilk dizesindeki “düz” sözcüğü,
ikinci dizenin sonundaki “gündüz” sözcüğünün içinde aynı seslerle yer
aldığından bu dizeler tunç kafiyelidir, “-e” ekleri rediftir.
Bursa’da eski bir cami avlusu
Mermer şadırvanda şakırdayan su
Ahmet Hamdi Tanpınar’a ait olan bu beytin ikinci dizesindeki “su”
sözcüğü, ilk dizenin sonundaki “avlusu” sözcüğünün içinde aynı seslerle
yer aldığından bu dizeler tunç kafiyelidir."
35
E-CİNASLI KAFİYE
"Dize sonlarındaki söylenişleri aynı fakat anlamları farklı sözlerin
oluşturduğu uyak türüne “cinaslı uyak” denir. Sesteş sözcüklerle cinaslı
uyak yapılır. Sesteş olmayan; ama okunduğunda kulağa aynı gelen
sözlerle de cinaslı uyak yapılır. “Kuzusu – kuzu su” gibi.
Kara gözler, kara gözler
Kararmış kara gözler (gözlerin rengi)
Gemim deryada kaldı
Yelkenim kara gözler (kara parçasını beklemek)
Yukarıdaki anonim dörtlükte geçen “kara gözler”; ikinci dizede gözün
rengini belirlemekte; dördüncü dizede ise “bir yerin, kara parçasının
gözlendiği, beklendiği” anlamını vermektedir. Okunuşları ve yazılışları
aynı, ancak anlamları farklı olan sesteş sözcüklerle yapılan böyle
kafiyeler cinaslı kafiyedir.
Madem çoban değildin
Arkandaki sürü ne (soru anlamı)
Beni yârdan ayıran
Sürüm sürüm sürüne (sürünmek fiili)
Bu şiir de anonim bir mânidir. İkinci dizede “sürü” ve “ne” sözcükleri bir
araya gelerek dördüncü dizedeki “sürüne” sözcüğüyle cinaslı kafiye
oluşturmuştur. Dikkat edilirse, bu mânide cinaslı kafiye sesteş
sözcüklerden oluşmamıştır. İkinci dizedeki “sürü ne” sözcüğü iki farklı
sözcükten meydana gelmiştir. “Sürü” sözcüğü koyun, kuzu, keçi gibi
hayvanlardan oluşan topluluktur."
(****)(http://www.edebiyatogretmeni.org)
 
5-ŞİİRİN DİLİ MISRADA GİZLİ
Bir nesir satır'ı;
(ÖZNE + TÜMLEÇ+YÜKLEM) şeklinde oluşur.
(BEN + istanbula+Gidiyorum)
Bir şiir mısra'ı da böyle değildir. Ve o kadar hareketlidir ki; şöyle olabilir:
(ÖZNE +YÜKLEM+TÜMLEÇ)----Ben gidiyorum İstanbul'a.
(TÜMLEÇ+ÖZNE+YÜKLEM)-----istanbul'a ben gidiyorum.
(TÜMLEÇ+YÜKLEM+ÖZNE)-----istanbul'a gidiyorum ben.
(YÜKLEM+TÜMLEÇ+ÖZNE)-----Gidiyorum İstanbul'a ben.
(YÜKLEM+ÖZNE+TÜMLEÇ)-----Gidiyorum Ben İstanbul'a.
Şeklinde olabilir. Yani, şiir dili bunlardan herhangi birisini, söylemin
LİRİZMİNİ sağlamak için tercih edilerek seçilir.
Bu sebeple, şiirin dili nesirden farklıdır ve mısrada gizli bir dile sahiptir
şiir.
6-MISRALAR ARASI BAĞ
Mısralardan oluşan BEYİT-ÜÇLÜK-DÖRTLÜK-BEŞLİK vb şekli yapıda
"azâde"lik arayışı yerine, ŞİİR-İ BERCESTE'yi yakalayabilmeliyiz. Bunun
için de MISRALAR ARASINDA BAĞ-İLİNTİ-İLGİ çok çok önemlidir.
37
Mısralar, şiir kalesinin taşlarıdır ki, havada, birbirinden kopuk, boşlukta
olmamalıdır.
Hece şiirinde, bir dörtlük(kıta'da)üçüncü mısra ile dördüncü mısranın
birbiriyle bağı var mı, yok mu; ona bakmalıyız. Bunun için 3 ve 4 ncü
mısrayı birlikte yanyana yazıp, düzgün bir CÜMLE teşkil edip
etmediklerine bakabiliriz. Düzgün bir bağ yok ise, mısralarımız havada
ve kopuk demektir.
SONUÇ
**********
Mısra, vazgeçilmezimiz. Mısralarımız ne kadar güzelse şiirimiz de o
kadar güzeldir. Mısralarımız şiir güzelimizin geometrisini, vücut yapısını
oluşturur. Mısralarımız, kilolu, şişman ve hantal olmamalı. Mısralarımız,
anlamsız, kopuk ve derinliksiz olmamalı. Hangi vezinle yazılrsa yazılsın
şiirin ana unsuru olan mısra, şairin haysiyetidir. Mısra, isterse içindeki
şiiri ve o şiiri yazan şairi sonsuza kadar yaşatır, marka olur...
SİİRZAMANi.ORG’DA YAYINLANAN MAKALELERİNDEN
38
Arif Nihat Asya ve Çok Özel
Mustafa CEYLAN
****************
Her şairin kendine has, normal insanlardan ayrı bir dünyası vardır. Bu
şair dünyasını ancak, en yakınları, aile fertleri ve ona çok yakın olmuş
talebeleri bilebilirler. Çoğu da, şiirlerinin ruh kökünün ilham kılcallarının
indiği dehlizlerdir bunlar ve zamanla sararan birer fotoğraf gibi
hafızalarımızda birer hatıra olarak kalırlar.
Benim hatırlayabildiğim ve vefatından sonra da eş-dost-akraba ve
yakınlarıyla, kimi üstadlardan duyduğum, yayınlardan tespit edip
derlediğim Arif Nihat Asya Çok Özel maddeler halinde anlatacak olur
isek şöyleydi :
-Yurt gezilerinde, konferanlarda konaklanacak otelin yıldızlı olup
olmadığına bakmaz, mevcudla yetinir, tek dikkat ettiği "sabah kahvesi ve
sabah gazetesinin hazır edilmesi"dir, çünkü bulmaca çözecek ve beyin
jimnastiği yapacaktır.
-Sabah kahvaltısında yanında kim varsa, günün ilk nüktesini ona
yapacak ve pratik zekâsını, yanındakinin şaşkınlığına tebessüm ederek
gösterecektir.
-Yanında, cebinde sürekli küçük boy bir not defteri taşır; gençlere de
sakın ola not deftersiz dolaşmayınız, söz uçar yazı kalır, bu size önemli
bir öğüttür derdi.
-Tabiata ve özellikle de çiçeklere âşıktı. Konaklanan bir otelde daha
önce görmediği bir çiçek mi gördü, ne eder eder, o çiçek hakkında
bilgiler edinirdi.
-Sigarasını ağızlıkla içer, az sigara içmek için de, ağızlığına yarıya
böldüğü sigara takardı.(Bugün aynı şeyi H.Rıdvan Çongur yapmakta)
-"Hocayı, en günlük konulardan tarihin derinliklerine kadar ne varsa
herşey ilgilendirirdi. Ne bileyim, söz gelimi Adana'da öğretmen
bulunduğu günlerde, bisiklete binmiş bol bol. Çamurlukları yokmuş
bisikletinin. Adana'nın yağmuru-çamuru mâlum.
39
Yağmurlu bir günmüş, paçalarına, sırtına sıçramış çamurlarla bir
caddeden geçiyormuş Hoca. Halk iki yana çekilmiş, cadde bomboş. Bir
alkış kopmuş birden. Hoca "Ne oluyor yahu?" demeğe kalmamış,
kalabalık şampiyonu kucaklar gibi kucaklamış O'nu. Meğer o gün bisiklet
yarışı varmış. Hoca dar bir sokaktan kayıvermiş ana caddeye herşeyden
habersiz.. Onu bisikletiyle görenler sanmışlar ki Arif Nihat Asya yarışa
girmiş ve birinci gelmiştir..." (Töre Dergisi / Şubat-1975, sayı:45,Aclan
Sayılgan)
-7 Şubat 1904 günü İstanbul-Çatalca İlçesi'nin İnceğiz Köyü'nde
dünyaya gelmiştir. Asıl adı mehmet Arif'tir, babasının adı Ziver,
annesinin adı da Zehra'dır. Henüz yedi günlükken babası hakk'a
yürümüştür.5 Ocak 1975 günü tedavi edilmekte olduğu Ankara Numüne
Hastahanesi' nde dünyaya gözlerini yummuştur.
-İlk şiiri Kastamonu Sultanîsi'nde öğrenci iken Hocası Enver Kemal
Bey'in çıkardığı "GENÇLİK MECMUASI" nda yayınlanmıştır. İlk
yayınlanan şiir kitabı ise, arapça-eski harflerle yayınlanmış olan
"HEYKELTRAŞ" olup, İstanbul'da Yüksek Öğretmen Okulu'nda okuduğu
sırada yayınlanmıştır.
-Diyordu ki:
"Ben ASYA soyadımın imza olarak bulunduğu kitapları KABUL
EDİYORUM. ÖBÜRLERİNİ BAŞKASININ SAYIYORUM,
REDDEDİYORUM. Bu arada epey İMZA değiştirdim: Bir aralık Çatalcalı
Arif dedim, Kesriyeli Sıtkı, Florinalı Nazım gibi... İnceyizli Arif dediğim de
olmuştur. Sonra Mehmet Arif dedim. Mehmet Akif varken mehmet Arif'e
kim bakardı? Bir aralık baktım ki, piyasada Halil Nihat'lar, Mustafa
Nihat'lar var, ben de Arif Nihat oldum. Birinci askerliğimde Asya'yı soyadı
aldım ve Arif Nihat Asyalığa terfi ettim." 
-Ülkenin en şahane tespih ve antika eser kolleksiyoncusuydu. Özellikle
tespihsiz duramadığı gibi çoğu tespihe gülümseyerek baktığını
gözbebeklerinden anlardınız.
-Eserlerinin çoğu "kafiyeli serbest" olması sebebiyle, bugün bizim
GÜLCE diye ortaya yeni nazım önerileri atmamıza ilham teşkil etmiştir.
Ayrıca, BATI yi değil DOĞU'yu, özellikle de ANADOLU'yu; marksizmimateryalist-maddeci bir inanışı ve bakışı değil de, mâneviyatçı ve millî
40
bir inanış ve bakışı temel alması nedeniyle bizlere ışık vermeye devam
etmektedir.
-O'na göre ARUZ:
"Biz Araplardan aruzu değil, aruzun bugünkü Türkçe'de dünkü Türkçe'de
çok azı kullanılmış olan kalıplarını aldık. Türk diline daha yatkın olan
Acem Aruzu daha çok kullanılmıştır. Fakat bu aruzu Acemlerden aldık
manâsına gelmez. Aruz endişemizi İran'dan alıp beğendiğimiz kalıplara
döktük manâsına gelir."
-O'na göre SERBEST:
"Serbest vezin, adından anlaşıldığı gibi vezindir. Vezinsizlik değildir.
Bilinen vezin kalıplarında başka türlü vezin kalıpları icad etmek demektir.
Bunu düşünmeyen ve dikkate almayan, nesri pastırma doğrar gibi
doğramış olur; şiir yazmış olmaz. Bu itibarla serbest vezin bir ahenk
kalıbı ortaya koymayı gerektirir. Bu da herkesin harcı değildir. Aruzdan,
heceden alacağını aldıktan sonra serbeste geçenler başarırlar. Aksi
takdirde mahçup olurlar."
-Anadolu'nun neresinden bir davet gelirse gelsin, en küçük bir menfaat
düşünmeden konferans vermeye, geniş kitlelere hitap etmeye koşan
mükemmel üstü bir hatipti. Kürsüde mikrofonu eline aldığı andan
itibaren, bir-iki dakikada onu dinleyen tüm salondaki insanları sarar,
sarmalar, bir mıknatıs gibi yakalar, bırakmazdı. Mütevaziliği,
beyefendiliği, hoş sohbet ve nüktedan bilge diliyle kendisine has bir
söylem biçimi kullanmıştır.
-Anılarından:
"İstanbul'da Haseki semti ile Altımermer karakolu arasına rastlayan bir
çıkmaz sokakta oturuyorduk... Karşı evde serbestçe ve güzel bir kız
vardı. Akşam üstleri bazı gençler evin önünde manâlı türkülerle şarkılar
söyliyerek, ağır ağır geçerler, adetâ seranad yaparlardı. Delikdeşik
olduğunu hatırladığım bizim duvarın dibinde duraklayarak, onun
pencerelerini de gözetledikleri olurdu. Üçüne de "abla" dediğim, bizim
evin kızları, bir gün bana "Sen şairsin, şunlara birşeyler yazsana dediler.
Dört beş kıtalık bir manzum yazı yazdım. Dikkati çeksin diye renkli bir
şeritle bağlayıp yanında duraklayacakları duvarın bir kovuğuna
koydum.Gittikleri zaman baktım, şiir yerinde yoktu... Bu olaydan sonra
gençlerin daha seyrek geldiklerini, daha ihtiyatlı davrandıklarını gördük."
-Anılarından:
"Bir tarihte Adana yolundayım. Adana, gitgide yaklaşmakta,
kompartıman tenhaca... Vakit akşam... Işıkları iyi yanmıyor... Karşımda
bir genç var. ben onun Adanalı olduğunu öğrendim. O benim, Adana'da
hoca olduğumu öğrendi.
Birbirimize isimlerimizi vermedik. Genç, benim bir meslek arkadaşımı iyi
hatırlayacağımı tahmin ederek "Bir Arif Nihat hoca varmış.. Nasıl
adam?" diye sordu.. "Eşşeğin biridir diye söze başladım.. Arif Nihat'ı o
öğdükçe ben batırdım. istasyona geldiğimiz zaman, bir tanıyan çıkar da
yol arkadaşım gerçeği anlarsa, beni döver diye korktum. Onun indiği
kapıdan inmedim. Sonra eve gelince aynanın karşısına geçtim : "Oh
olsun! dedim. senden öcümü aldım oh ya!..."
 
ANILAR YAĞMURU
Mustafa CEYLAN
Yağmurlu havalarda içimin balkonuna oturur, yorgun Akdeniz sahilinde
hüznümü ve yalnızlığı doyasıya yaşarım… Çoğu kere bu seyir sırasında
mazinin kapılarından birer birer geçer; anılarımın sihirli kollarına
bırakırım kendimi. Yağmurlu havalarda sever, âşık olur ya da bitmez
tükenmez gurbetimi yaşarım.
Yağmur yağmaya başladığında atarım kendimi Antalya Konyaaltı
sahiline. Mahzunlaşır, garipleşir, öksüz çiğdemlere dönerim. İçimde,
yüreğimin derinliklerinde bir diriliş, bir hareket başlar. Ellerimi cebimden
çıkarır, en çok da avuçlarımın içinin ıslanmasına bayılırım. Toprağın,
yeşil çimenlerin kokusunu çekerim ciğerlerime. Dalgaların ritmine
aldanır, kimsenin bilmediği, duymadığı bestelerimi fısıldarım ben bana…
Gök dolusu yağmurun koca Akdeniz’in göğsünde eriyip yok olduğunu
sanırım. Kara bulutları hep yağmurla yüklü bellemişimdir. Pamuk
bulutları da içi boşalmış düşler dünyasına benzetirim. Yağmurun
türküsünü söylerim ve kıyı boyunca ıslana ıslana gezinirim…
İşte o yağmurlu günlerimden birisini daha yaşıyorum.
Rahmetli mânevi babam Ahmet Tufan Şentürk’le geçen o güzelim
günleri adım adım yaşıyorum. “Deli fişek” ve “fırtına” deyişi kulaklarımda
yağmurun sesiyle yankılanıp durmada…
Ve elbette o güzelim Ankara günlerim…
Şimdi bir dünya kenti olan Antalya’ dayım… Sahil boyu yürüyorum,
mahzun, elemli ve yalnız… Yalnızlığımı yaşıyorum. Arada bir
gözyaşlarımın yanaklarımdan aşağıya yürüdüğünü ve elimin tersiye silip,
boğazımın kırk düğüm olduğunu hissediyorum.
Koşarcasına yürüyorum. Sanki, biraz ilerde beni bekleyen birisi var.
Buluşup konuşacağım, sarılıp ağlayacağım birisi var… Ben yürüyorum,
yağmur yürüyor içimin göklerinden boşalan damlalar da benimle…
 Islanmalıyım, varmalıyım beni bekleyenin yanına. Çabucak
varmalıyım… Güzelce ağlayacağım, kokusunu içime çekeceğim,
nefesini ruhuma…
 
Off! !
Yoruldum… Yoruldum… Yağmur yorulmadı, gökler durulmadı…
Geriye dönsem, dönemem…
Beynimin makine dairesindeki gürültülere teslim olmuş gibiyim…
Şimdi, canı kadar çok sevdiği ve bir ömür hasretiyle yanıp tutuştuğu
köyünün ağaçlıklı mezarlığının yol kenarında, meyilli yerde, ebedi
istirahatgâhında yatan Ahmet Tufan Babam geliyor aklıma…
Her sabah mutfakta şakalaşarak yaptığımız kahvaltı saatleri, balkonuna
konan yüzlerce güvercin ve birkaç kumruya mavi çaydanlıktan su ve bir
torbadan attığımız yemler… Biliyorum ve tahmin ediyorum ki Başkent
Güvercinleri şimdi benim kadar sahipsiz, benim kadar yalnızdırlar. Ben
ağlar, ben yanarım; Başkent güvercinleri de benim gibi boynu bükükler…
O arkadaşlarım, o can dostlarımın sanırım eski keyifleri de yok… İsmail
Kara’mın kara bahtı, yenilenen dişleriyle bile değişmemiştir…
Nerdesiniz? Nerelerdesiniz? Nasılsınız?
Arıyorum sizleri… Başkent güvercinleri, hele o birkaç kumru nerdeler
şimdi? O akasya ağacının dalındaki serçe kuşları, o merdivenli yol, o
çıkmaz sokak…
-“Acaba saat 10’a gelmiş mi? Şimdi Halil(Soyuer) telefon eder. O
kurumayan şiir pınarından bakalım bugün hangi güzele hangi güzel
mısralarla ses olmuştur? Mustafaaa! Telefon çalıyor oğlum. Bak Halil
ağabeyindir. Hemen geliyor de! Tamam mı? ”
İşte bu sesi duyuyorum şimdi.. Bu ses yankılanıyor yağmurun türküsüyle
kulaklarımda…
Hüseyin Balım’ da hastanedeymiş. Üzüldüm. Arayamadım bir türlü.
İnşallah kırılmamıştır bana. Özür dilemeliyim…
Off! Off ki offf!
Beynimin makine dairesindeki gürültü artmaya devam ediyor. Yağmurda
hızlandı.. İyice ıslanacağım.
Nerde bu Nusret? (Nusret Turan) Ege’ de bir yerlerdeydi. Ya Karadeniz
fırtınası Emine? (Emine Sönmez) Sahi o, Ostimde’ydi... İnşallah iyidir.
Ya Canbabalar? (Ahmet Canbaba ve eşi) Öykülerini unutmadım… Aysel
(Aysel Al) 'in trafik kazası geçirdiğini duymuştum. İnşallah, düzelmiştir!
44
-“Fırtınaaa! Oğlum! Mustafa! .. Kızılay’a uçan daire mi düşmüş? Hah! .
Hah! Haa! .. Şu telefona koş bak, garanti Rıdvan Ağabeyindir(H.Rıdvan
Çongur) . De ona gelsin, çorba yapalım.. Babam seni bekliyor de!
Birazdan Hüseyin (Hüseyin Yurdabak) , Eceköylü (İsa Kayacan) veya
Satoğlu Hoca(Abdullah Satoğlu) da ararlar oğlum... Telefonu salona
çeksen olmaz mı? '
“Tamam baba” diyorum, koşuyorum telefona… İstanbul’dan Mehmet
Zeki Akdağ ağabeyim aramış. Toros seslilerin konuşmalarını duyuyorum
işte… Konuşma bitiyor, salona yöneliyor. 'Bak! ' diyor “oğul bak! ” ve
anlatıyor Nef’i den, Ziya Paşa’ dan, Ankara Valiliği’ndeki anılarından. Her
dokunuşta bin ders konusu çıkıyor bana…
Uçan daire... Daire içinde daire... Ben, dairenin üstünde yürümeye
çalışan çocuk...
Neyse;
Bugün nereye gidecektik sahi? Bu yaşta mükemmel ve pırıl pırıl giyinen
ve çok güzel Türkçe konuşan bir beyefendi. Yeri geldiğinde bir Toros
çocuğu, yeri geldiğinde bir salon beyefendisi…
Sahi, 'ölümüne ağabey - kardeş olarak kalacağız' diye söz verdiğimiz
can bacım nasıl? Bu günlerde bir edebiyat dergisini yayına sokacaktı.
Acaba ne yaptı?
Özledim hepinizi… Çok özledim…
Off! !
Yağmurda ıpıslak oldum…. En iyisi mi, şu ilerdeki kulübenin duldasına
sinmek. Bekleyeyim bakalım, belki yavaşlar, belki durur şu yağmur.
Biraz daha hızlanıyorum. Kulübenin duldasına geldiğimde, gözlerimin
pınarına hakim olamıyorum. Diz çöküp öylece kalıyorum…
Yağmur bir yandan ben bir yandan…
12.12.2006
45
ZÖHREM GELMEDİ
(Anneannemin Ağıtları Üzerine)
Mustafa CEYLAN
****************
Aynı yaştaydık. Annemin en küçük kız kardeşi Zöhre'den bahsediyorum.
Elmadağ İlçesinin öteyüz-kargalı ve ova' da, 3 ayrı yerde üzüm bağları,
bahçeleri vardı. Ova, Elmadağ'dan Kırıkkale'ye doğru giderken
KAYADİBİ KÖYÜ'ne varmadan, derin vadide bulunuyordu. Ova'ya
ulaşım da sadece Samsun asvaltı-Kırıkkale yolu üzerinden
yapılabiliyordu.
Bağ bozumu mevsimi, o sene bizim aileye çok büyük bir acıyı yaşattı.
Annemin en küçük kardeşi Zöfre(Zöhre), Kırıkkale yolu üzerinde bir
kamyon çarpması sonucunda vefat etmişti. Genç yaşta aramızdan
ayrılmıştı.
Miyase benim anneannem.
Miyase, Elmadağ'ın ağıtçı kadınlarından birisi.
Düğünlerde türkü çığıran "Fitirik hala" ne ise, cenazelerde de benim
anne annem de onun gibi etkiliydi.
Elmadağ merkez ve köylerinde "ağıtçı kadınlar" ın sayısı oldukça azdı ve
onlar da; çok hüzünlü, bütün ilçeyi ve köylüyü etkileyen ölümlere adeta
çağrılı giderlerdi.
Evet Anadolu ağıtçı kadınlarının Elmadağ temsilcilerinden
bahsediyorum.
*
Kara haber tez gelmişti yoldan, inivermişti bahçe içindeki Dedemin
evine. Evin önünde bulunan su kuyusu susmuş, kayısı ağaçlarının
dallarına konan kuşlar bile sessiz ve sakindiler.
Evin içinden gelen "ağıt"ı dinliyordu bütün kâinat sanki...
Konu, komşu; bütün köylü evin iki odasını doldurmuşlardı.
46
Bütün herkesin cenazesine, köylü kadınları iyi ağlasın diye ağıt yakmaya
çağrılan anne annemin perişan halini bunca yıl geçtiği halde gözlerimin
önünden hiç bir şey silemedi, zamanın gücü yetmedi.
Bütün herkesin ova'ya giden çocukları dönmüştü de, Zöhre dönmemişti.
Zöhre, yarın okula gidemeyecek, okulda sırası boş kalacaktı.
El için ağlayan, ağıtlar yakan anneannem şimdi çaresiz, şimdi içi yağmur
yüklü kara bulutlar gibiydi. Önce epey süre sustu. Sonra, evet sonra;
Zöhre'nin elbiselerini getirdiler odanın ortasına. Getirdiler ki, bir feryâd,
bir yürek yangını, bir avâz çıktı ki; kuş-kurt, eşya, duvar,ağaç,böcek,kuş;
ne varsa ne, hepsi sustu da o ağıdı dinelemeye başladı.
Diyordu ki :
Dili mi tutuldu şu koca köyün?
Karaymış bahtımız bize gülmedi.
Söyleyin komşular, dostlar söyleyin
Herkes geldi Zöhrem niye gelmedi?
...........Toplansın bir yana gayri sülâlem
...........Zöhreydi, menekşem, çiğdemim, lâlem
...........Kapansın mektepler, kırılsın kalem
...........Herkes geldi Zöhrem niye gelmedi?
Yıkılsın, yok olsun şu Samsun yolu
Kırıldı umudun yeşeren dalı
Kapkara bir zindan şu Elmadağ'ı
Herkes geldi Zöhrem niye gelmedi?
............Hangi daldan düşer kuşun yuvası?
............Hangi dertle taşar evin kovası?
............Batasıca bata, bağı-ovası!
............Herkes geldi Zöhrem niye gelmedi?
Kaplasın yolları feryâdım sızım
Kara yere düştü parlak yıldızım
Vah kara kaderli Zöhredir guzum
Herkes geldi Zöhrem niye gelmedi?
............Cümle komşularda ses oldum sese
............Varın haber salın oğlum Veyis'e
47
............Gelene geçene sorar Miyase
............Herkes geldi Zöhrem niye gelmedi?
Anneannem o yanık sesiyle, her iki yana sallana sallana; başını sağa
sola sallayarak ve hüngür hüngür ağlayarak yakıyordu ağıdını. Çok
sevdiği en küçük kızı Zöfre için yakıyordu. O söyledikçe, her iki odada
bulunan kadınlar, evin arası-koridorda bulunanlar dahil, evin önünde
bulunan sedirde toplananlar; hepsi hepsi hüngür hüngür ağlıyorlardı.
Bizde, ben de tabii ki gözyaşlarımı tutamıyordum.
*
Aradan on-yirmi gün geçmişti.
Bütün herkesin dilindeydi Miyase'nin ağıdı.
Kadınlar, sanki bazı sözleri ezberlemişlerdi. Birbirlerine söyleyerek,
gözyaşlarını tutamıyorlardı.
*
Aslında, anneannem Memduh dedeme yaktığı türküler ve yaptığı
şakalarla hepimizin yüzünde tebessüm çiçekleri açtırıyordu.
Ama, Zöhre' si Hakk'a yürüdükten sonra, pek suskun oldu, asla
gülemedi, hep hüzün yağdırdı bakışlarından...
48
Yavuz DONAT/ SABAH GAZETESİ
Mustafa CEYLAN ve 29 Mart Seçimleri /10 Nisan 2009
Antalya Destanı
29 Mart seçimlerinin üzerinden "12 gün" geçti.
"Nerede ne oldu, kim neden kaybetti, kim nasıl kazandı" konularında
yorumlar "tam gaz" sürüyor.
"Bir de bizden dinleyin" diyelim ve Antalya'dan yola çıkalım.
2004 yerel seçim sonuçlarını bilmeden "2009'un analizini yapmak" doğru
değil.
Evet, 2004'te AK Parti'li Menderes Türel Antalya'yı aldı ama "nasıl" aldı?
2004... CHP'nin adayı "eski vali" Ertuğrul Dokuzoğlu.
Aldığı oy "yüzde 26."
DYP'nin adayı "siyasette bir marka" olan Hasan Subaşı.
Aldığı oy "yüzde 26."
Antalya'nın "güçlü partisi" CHP ile Antalya siyasetinin "güçlü adamı"
Hasan Subaşı "kapışınca..."
2004'te, Menderes Türel "yüzde 34.40" la sandıktan çıkıverdi.
**
Deniz Baykal'ın taktiği
29 Mart'tan "aylar önceydi."
Deniz Baykal "araya özel kalem müdürünü falan sokmadan" telefonu
çevirdi.
Hasan Subaşı'yı aradı:
- Nasılsın, iyi misin?.. Özledim, bir araya gelelim.
Deniz Baykal'dan Hasan Subaşı'ya:
* Yıllarca Antalya'ya hizmet ettin.
* Antalyalı seni seviyor... Ben de seni hep takdir ederek izledim.
* 29 Mart 2009'da CHP'nin AntalyaBüyükşehir adayı olmanı istiyorum.
Bunca yılın Deniz Baykal'ı Doğruyol kökenli Hasan Subaşı'nın "CHP'den
aday olmayacağını" bilmez mi? Bilir bilmesine elbette.
Ama Deniz Bey "Hasan Subaşı'yı kucaklayarak" bir taşla iki kuş birden
vurdu.
 
1. Subaşı'nın "29 Mart'ta seçime girmeyeceğini" öğrendi.
2. Ona iltifat ederek, seçimde "CHP aleyhine çalışmasını" önledi.
3. Ve Antalyalı'ya da "Hasan benim kardeşimdir, onu sevenler benim
adayıma sıcak baksınlar" mesajını verdi.
**
Hasan Subaşı... Karizma
Hasan Subaşı "DYP'nin DYP olduğu yıllarda" belediye başkanlığı yaptı.
(1989-1999)
Demirel'den sonra "Genel Başkanlık için" adı geçenlerdendi.
Hasan Subaşı belediye başkanı iken, Prof. Dr. Mustafa Akaydın ile
"yakın dosttu."
"Vakıf hastanesinin" başarısı için birlikte çalıştılar.
Prof. Akaydın'ın eşi de "Hasan Subaşı'nın rahmetli babasının
doktoruydu."
Bir not daha:
Prof. Akaydın ile Hasan Subaşı "Mavi Kumsal Sitesi'nde" komşular...
Ailece görüşürler.
DP, 29 Mart'ta "fedakâr, vefakâr, cefakâr" Mustafa Ceylan'la seçime
asıldı ama...
Hasan Subaşı, görüşünü soranlara "elbette DP" dedi ama...
1. Mustafa Ceylan "bir Hasan Subaşı değildi."
2. Subaşı "Akaydın nasıl" diyenlere "dostumdur, güvenilir, ilkelidir,
dürüsttür" yanıtını verdi.
3. DP'li Mustafa Ceylan da "yüzde 1'in altında kaldı."
**
Menderes Türel 'masum'
Menderes Türel'in "suçu günahı, eksiği gediği" yok.
* Altyapı çalışmaları... Kanalizasyon... Drenaj... Tam puan.
* Kent merkezindeki düzenlemeler... Unutulmayacak hizmet.
* Genel merkezle, İstanbul medyası ile ilişkiler... 10 üzerinden 10.
"Raylı sistem, kent içi ulaşım, trafik" gibi konularda eleştiri aldı ama...
Belediyecilik bu "olacak o kadar."
Menderes Türel "kaybetti" zira:
* 2004'te Antalya'da yüzde 5.5'te kalan MHP, bu defa "güçlü bir isimle
(eski vali eski milletvekili Kemal Çelik) seçime asıldı..." Çelik, yüzde
17.61 oy aldı.
50
* Antalya'nın karizmatik siyasetçisi "Hasan Subaşı'nın oyunun bir kısmı,
CHP'nin sandığına aktı."
AK Parti'de "bunu" gören olmadı mı?
"Antalya örgütünden" görenler ve Hasan Subaşı'nın kapısını çalıp
"adayımız olur musunuz" diye ağız yoklayanlar oldu... Subaşı ise
"duymazdan" geldi.
**
Hata ve fatura
CHP'li Mustafa Akaydın, Antalya'yı AK Parti'li Menderes Türel'den "7.25
puanlık farkla" aldı. Fark "az değil." Ama "kapatılmayacak gibi" de değil.
Kepez, Antalya'nın oy depolarından. Belediye Başkanı AK Parti'li Erdal
Öner'di. AK Parti Kepez'de "yeni bir isimle seçime girdi."
Kazandı kazanmasına ama eğer "yine Erdal Öner'i aday gösterseydi"
Kepez'de çok ciddi farka giderdi.
Bir başka oy deposu "Muratpaşa."
* AK Parti'de 8 aday adayı yarıştı.
* Ancak yarışa girmeyen biri aday yapıldı.
* Yarışa girenler incindiler... Biri gitti, MHP'den aday oldu.
* Sonuç... Muratpaşa CHP'deydi... Yine CHP kazandı... Ama AK Parti
yukarıdaki hataları yapmasa, seçime asılabilirdi.
AK Parti Antalya'da "metropol belediyelerin bir kısmında" çok ciddi aday
hataları sergiledi... Hangi birini sayalım? Hatalar Menderes Türel'de
değil. Ama "fatura" Menderes Türel'e kesildi.
Bir ayrıntı daha verelim.
Kepez'in eski başkanı Erdal Öner "yeniden aday gösterilmeyince" başka
bir partiye gitmedi. Eğer gitse ve AK Parti aleyhine çalışsaydı,
"Menderes Türel'in oyu daha da gerilerdi."
Madem bugünü Antalya'ya ayırdık...
Seçim sürecinde "vali gibi valilik" yapan, "partiler üstü tavrını" koruyan
Alaaddin Yüksel'i kutlamak şart. "Devlet adamı" böyle olur.
KAYNAK:http://www.sabah.com.tr/haber,09C79E6C58D04D46A2F10F2
41E9B8EBB.html
51
HALİDE NUSRET ZORLUTUNA ve BEN
Mustafa CEYLAN
(Gülce Grubu'na Yazılmıştır/28.09.2008)
Seneler öncesini, aklımın makina dairesindeki fluleşmiş anılarımdan bir
filim şeridi gibi çıkarıp yaşamaktayım bugünlerde.
Başkent Ankara'nın 1970 sonrası soğuk kış sabahlarının öğleye doğru
ılımanlaşan devrilişinde, her hafta sonu, bir başka adresteki şiir
etkinliğine koşar dururdum. Yavuz Bülent Bakiler, Ayhan İnal gibi
hocalar, bizden birkaç yaş öndeydiler. Onlar arada köprüydü. Biz en
küçükleriydik. Üstadlarımızla bizim aramızdaki nesil onlar. Üstadlar
kimler mi? Arif Nihat Asya, Halide Nusret Zorlutuna, Mehmet Çakırtaş,
Ahmet Tufan Şentürk, Halil Soyuer, Mehmet Çınarlı, Feyzi Halıcı,
Güzide Taranoğlu, Enver Tunçalp, vb..
Genç oluşumuz sebebiyle ben, sami Ateş, Zafer Tunçalp,Çetin
Selahattin Demircan, Necdet Bluz, İsmail Kara, Ender Yoldar vb
arkadaşlarımız, hepimiz ustalarımız ile sohbet etmeye bayılırdık ve
toplantı öncesinde ya da sonrasında her birimiz bir ustanın koluna girer
onunla evlerine gidene kadar yoldaş olurduk.
O yıllarda murat arabalar çıkalı bir kaç yıl olmuştu. Babamdan bizim
murat'ın anahtarını kaptığım gibi soluğu Başkent'in edebiyat
matinelerinin yapıldığı salonlarda alırdım.
Hisar-Varlık Dergilerinin amansız çekişmesi vardı. Ben, Hisarcılar
içindeydim. Varlık ekibinden de tanıdıklarım, sohbetlerinden feyz aldığım
ustalarım da vardı. Ancak, daha çok Hisar ekolü ruhumu okşardı.
52
Bazen Bahçelievler' de Emek'de şimdiki Kazakistan Caddesinde Güzide
Taranoğlu annemin evinde ustalar için özel günler düzenlenirdi. 1976' da
Gülpınar Dergisi yayın hayatına 'merhaba' demişti. Büyük bir aşk ve
heyecanla Gülpınar'ın sayfaları, hem bizim gibi gençlere açılmış; hem
ustalardan, hem de bizlerden eserler yayınlanıyordu.
Arabam olduğu için Halide Nusret Zorlutuna, Arif Nihat Asya ve Ahmet
Tufan Şentürk'ü evlerinden alıp toplantıya getirmek, toplantı bittikten
sonra da evlerine ulaştırmak benim görevimdi. Bu görevi yaparken
aldığım hazzı, daha, bugüne kadar çoğu mutlu olduğum olaydan
almamışımdır. Yolculuğumuz sırasında, üstadların sohbetlerini can
kulağıyla dinlerdim. Arabadan indiklerinde kollarına girer, sohbet ede
ede evlerinin kapısına kadar götürürdüm. En sona kalan o gün kim ise, o
üstadım beni illa çay içmeye çağırır, sohbete bir kaç saat daha devam
ederdik.
O yıllarda Halide Nusret Zorlutuna annemi daha yakından tanıma
imkânına kavuştum. Tabii ki bu arada muhterem kızları, ünlü
romancımız(Azap Toprakları-Aktopraklar gibi romanların yazarı) Emine
IŞINSU' yu da tanımış oldum.
Annelerin annesi Halide Nusret Zorlutuna, bana 'fırtına' adını takmıştı.
Fırtınalığım genç, dinamik ve hareketli olmamdan kaynaklanıyordu
galiba. Bir Cumartesi günüydü, Halide Nusret anamı evine götürürken
sordum:
_'Annem, bana fırtına' diyorsunuz, bu benim çok hoşuma gidiyor.
Sağolun.'
-'Fırtına, elbette fırtınasın. Şiir okurken kürsüde kartallaşmanı görüyorum
oğul.O ne güzel heyecandır sende ki. Dilerim daim olsun, hiç bitmesin.'
-'Çok sağolun annem, sizin takdirinizi kazanmak benim için gururdur'
dedim
Daha bir kaç cümle edecektim ki,(zaten korkarak konuşuyordum.
Ustaların yanında ulu orta ve boş konuşmamızın imkânı yoktu...) ,
-'Fırtına, geçenlerde şiirimizin durumunu sormuştun değil mi? O günden
beri sorunu ve seni düşünürüm. Şiirimizin geleceği sizlerin elinde. Sizler
bu kutlu bayrağı dalgalandıracaksınız. Görev sizin. Sizlerin başarılı
olacağınıza inanıyorum. Hep yeni olun, yeniyi, daha ileriyi düşünün,
Ancak, geldiğiniz yer ve noktaları asla unutmadan daima ileriye adım
atacaksınız. Ne varsa genç nesilde var. Umut sizde, şiir bayrağını biz
53
güvenle teslim ettik sizlere. Göreyim bizim emanetimizi koruyasınız, ona
sahip çıkasınız ve insanlarımızın gönül kalelerinde dalgalandırasınız.'
Dedi.
İşte bu konuşmayı, bu sözleri asla unutmadım. Şiire bakışım, aşk ile
sarılışım, şiirsiz nefes alamayışımın sebebi, Halide Nusret annemin bu
sözleridir....
**
Türk Şiir Tarihinde yenileşme Hareketleri içerisinde bayan şairlerimizin
çok çok önemli yeri bulunmaktadır.! . 'Cihan savaşı yıllarından sonra
Şükufe Nihal Başar ve Halide Nusret Zorlutuna' bayan şairler arasında
nazarı dikkati celbedenler arasındadır.'(*) Ancak, onlardan da evvel
yenileşme hareketlerinin içinde bazı bayan şairler var ki onları anmadan
geçmek olmaz. Tanzimat sonrasında meydana gelen gelişmeler, basınmatbuanın hızla ilerlemesi, toplumla-halkla şairin-yazarın buluşması
olayında, o dönemin muaharrirleri bir gerçekle yüzyüze geldiler. Baktılar
ki, toplumun yarısı bayan. 'Bu böyle olmaz' diyerek, bazıları bayan
isimlerini 'mahlas' alarak gazetelerde köşe yazıları yazmaya başladılar.
'Tanzimatın ilk yıllarında Leyla Hanım(Ölümü 1848) ,Şeref Hanım(Ölümü
1848) gibi'(**) matbuda DİVAN yayınlayacak kadar cesur ve yenilikçi
bayan şairlerimiz vardı. Yenileşmenin yılmaz savunucuları da Osman
Paşa'nın kızı Nigâr(Ölümü 1916) , Makbule Leman(Ölümü 1898) , Yaşar
Nezihe hanımlardı.
(*) (*) ÖZÖN, Mustafa Nihat, a.g.e, syf:60)
**
Lise yıllarında Edebiyat-Türkçe derslerimizde daha çok 'Yardımcı Ders
Kitapları' ile çalışmalarımıza takviye yapma ve kütüphanede araştırma
yapma alışkanlığımız vardı. O yıllarda, 'Örneklerle Kompozisyon',
'Engüzel Roman özetleri' vb kitapların yazarı olan Sabahat EMİR'i hep
merak etmiştim.
1978 yılıydı, rahmetli Sami Ateş, Ankara' dan İstanbul Beylerbeyi'ne
taşınmıştı. Onun sayesinde İstanbul ile temaslara başladık.O yıldan
sonra, her ay Pera Palas, Kumburgaz vb yerlerde yapılan şiir
toplantılarına Ankara' dan trenle, otobüsle gider olmuştuk.
Bir toplantıda Sabahat Emir'le tanışmak nasip oldu. Yanında bir de
ablası vardı, adını şimdi hatırlayamadım, ancak, Sabahat Emir'den hiç
54
ayrılmayan, yapışık, ikiziydi sanki. Hoş sohbet, güler yüzlü, aydınlık
yüzlerine içlerinin ışıltısı yansımıştı. Tanışmamızla abla kardeş
olmuştuk. Sımsıcak sarmışlar, beni gene 'fırtınalığım' sebebiyle de çok
sevmişlerdi. Beşiktaş' ta Levent'ti galiba-Levent'ten aşağı doğru iniştedik bir yokuşun-ana caddenin kenarında bir apartmanın 4 veya 5.
katında oturuyorlardı.
Benim murat 124, İstanbul caddelerini ezbere bilir olmuştu gayri.
Her ay, mutlaka Ahmet Kabaklı hocamıza, Türkiye Dergisine ve İbrahim
Minnetoğlu hocamıza uğramadan Ankara' ya dönmezdim.
Sabahat Emir ve ablasını evlerine bırakır, sonra Anadolu yakasına
geçer, Beylerbeyi'ne rahmetli Sami Ateş'i bırakır, sabaha kadar
direksiyon sallar, sabah-öğleye doğru Ankara' ya vasıl olurdum.
Sanki kilometreler ve zaman oyuncağım olmuştu.
Sabahat Emir'in ablası Ankara_Elmadağ doğumlu olduğumu öğrenince
üstüme üstüme gelmeye benimle Elmadağ yöresinden sohbetler
yapmaya başlamıştı. Bir keresinde;
-'Sizin oraların otunu yiyen davarların eti çok leziz olur,ben biliyorum'
diye söze girdi, uzattıkça uzattı. Serde 'fırtınalık' var ya, dedim ki;
-'Tamam şimdi yola çıkıyorum, yarın akşam size, sizin o bahsettiğiniz
Yukarı Kamışlı Köyü' nden bir kuzuyu alıp getireceğim' dedim.
-'İmkânsız,öyle şey mi olur? Nasıl olacak? ' demez mi.
-'Bekleyin o zaman' deyip, çıktım Beşiktaş yokuşundaki evlerinden.
Gece sanırım 22.00 sıralarıydı. Sami Ateş'i Beylerbeyi'ne bırakıp, ver
elini Ankara... Bastım bizim Hacı Murat'ın gaz pedalına. Sabah Elmadağ'
da idim. Doğruca Yukarı Kamışlı Köyü' ne vardım.
Benim has adamım Muhtar Süleyman vardı. Çaldım kapısını. Anlattım
durumu.
Muhtar Süleyman, 13 Köyümüzün en genç muhtarıydı.
Önce kocaman bir tas ayran ikram etti bana.
-'Emrin olur. Derhal bir kuzuyu atıyoruz arabaya, ben de geliyorum
seninle, gidiyoruz İstanbul'a..' demezmi. Ekledi;
-'İstanbul' da benim asker arkadaşım var onu da görür geliriz'
Attık kuzuyu arabanın bagajına, akşam 21.30 ' da Sabahat Emir
yazarımızın Beşiktaş yokuşundaki evinin kapısının zilini çaldık.
Kucağımda kuzu. Yanımda muhtar Süleyman...
Kapıyı açan Sabahat Emir:
-'Olamaz. Sen çılgın fırtınasınnnnn! ! ! ' diye bağırıyordu...
55
MUSTAFA CEYLAN’IN KİTAPLARI
1-Ezan Susmaz(1977)
2-Kırat Geliyıor(1977)
3-Köyümüz Yeşildere(1980)
4-Tarihi ve Folkloruyla Elmadağ(1983)
5-Yaralı Ceylan(1986)
6-Her Yönüyle Yenimahalle(1986)
7-Yandı Bu Gönlüm(1987)
8-LPG Otogaz İstasyonu El Kitabı(1991)
9-Seğmen Ruhu (1992)
10-Köylerimiz(1993)
11-Bir Şarkısın Antalya(1994)
12-Bayramlar Haftalar Günler(1996)
13-Ahmet Tufan Şentürk(1997)
14-Tahir Kutsi Makal(1998)
15-Torosların Türküsü(1999)
16-İsa Kayacan(1999)
17-Armağan-I(2000)(A.Tufan Şentürk’le)
18-Güzide Taranoğlu(2000)
19-Halil Soyuer(2001)
20-A.Tufan Şentürk İçin Ne Dediler(2002)
21-Abdullah Satoğlu(2003)
22-Gülende’nin Beşiği(2005)
23-Paşa Gönlüm(2005)
24-Güllük-Antoloji(2006)
25-Güllük-Antoloji(2006)
26-Ceylan Yüreğim(2008)
27-Güllük Dergileri
28-Kapadokya Güneşleri(2010)
29-Bir Yanardağ Fışkırması(2010)
30-Türk Dünyası Efsaneleri(2011)
31-Budrur Efsaneleri(2012)
32-Öldürülen 101 Şair(2013)
33-Hacı Bayram-ı Veli(2013)
34-Kaşgarlı Mahmut’un Kardeşiyim Ben(2013)
35-Divan ü Lügat it Türk Efsaneleri(2014)
36-Karaçay Malkar Nart Efsaneleri(2014)
37-Türk Dünyası Efsaneleri-I(2015)
38-Türk Dünyası Efsanleri-II(2015)
39-Şiirbaz Sultanlar-I-Şahbeyit(2015)
40-Şiirbaz Sultanlar-II Divançe(2015)
56
MUSTAFA CEYLAN’IN YAYINLADIĞI DERGİLER
Gülce Edebiyat-TUĞRA Şiirleri Kaynakçası
Gülce Edebiyat-Buluşma Şiirleri Kaynakçası
Gülce Edebiyat-2008 Tanıtımı
Edebiyat Mevsimi-Şiirsu-e Dergi
İKLİM DERGİSİ
Karatay Dergileri
GÜLLÜK DERGİSİ-Kayacan Özel Sayısı(2)
GÜLCE EDEBİYAT-Rasim Köroğlu Özel sayısı
GÜLCE EDEBİYAT-Rasim Köroğlu Özel sayısı
GÜLLÜK DERGİSİ-5.Şairler Buluşması Özel sayısı
GÜLLÜK DERGİSİ-İsa Kayacan Sayısı(1)
GÜLLÜK DERGİSİ-1-2-3-4-5.Sayısı
GÜLLÜK DERGİSİ-2.Antalya şairler Buluşması Özel sayı
GÜLLÜK DERGİSİ-I.Antalya şairler Buluşması Özel sayısı
ZAMAN ve MEKAN DERGİSİ (1988)
SAZIN TELİNDEN-GÖNÜL DİLİNDEN-1-2
CEYLAN-ŞİİR TAHLİLERİ-1-2-3-4-5-6-7
VAKIFTALYA-1-2
KÖRÜN TAŞI-1
YALAKA MİZAH DERGİSİ-1-16 SAYI
……………………….
57
MUSTAFA CEYLAN'ın
ÖNSÖZ YAZDIĞI KİTAPLARDAN BAZILARI
-Şakir Susuz-Ağladı Yüreğim(Şiir)
-Mualla Adıgüzel-Gönül Dağım Erciyes(Şiir)
-Nurettin Kocabıyık-Suzan(Roman)
-Aşık Sağlam-Yıldız Dağı(Şiir)
-Mehmet Murat Şenyurt-Hayatın Gerçekleri(Şiir)
-Aysel Al-Sana Baba Diyorlar(Şiir)
-Hasan Yıldız-Hayallerin Gölgesinde (Şiir)
-Aysel Al-Yine Seni Seveceğim,Kır Çiçeğim
-F.Onur Ekim-Yaşanmamış Yıllar(Şiir)
-Yunus Kulak-O sen misin?(Şiir)
-Hüseyin Sami Tunca-Alın Yazıları(Roman)
-Avşarlı Ozan-H.Hüseyin Yılmaz-Çileli Yol (Şiir)
-Hüseyin Avni Erdemir-Gönülden Gönüllere(Şiir)
-Yusuf Yıldırım-Kışlık Kitap(Şiir)
-Bolat Ünsal-Falezlerdeki Çığlık(Şiir)
-Gündüz Yayınları-İlyas Özmen (Şiir) Kitabı
-Nusret Turan-Para(Şiir)
-Güllük Şiir Güldestesi(Antoloji)
-İsmail Solak-Güneş Gülü(Şiir)
-Harun Yiğit-Vatandaş Osman(Şiir)
-Kibriye Koçak-On ikiye Beş Kala(Şiir)
-Ali Gözütok-Peygamberler
-Asuman Soydan Atasayar-Kahraman Kadınlarımız
-Mustafa Demir-Aydem(Roman)
-Nurettin Kocabıyık-Suzan(Roman)
-Ömer Ilgaz-Gölgesiz Şiirler
-Sevim Erdoğan Tezel-Bir Gönül Savaşı Sonrası(şiir)
--Ahmet Çelik-Şanlı Bayrağım(Şiir)
-Harun Yiğit-Türk Destanları(Şiir)
-Mehmet Özdemir-Mihrican(şiir)
58
Mustafa CEYLAN'ın "GİDERSEK" İsimli Şiirinin Tahlili
******************************************
DİZELERİN SESİ
Çelebi ÖZTÜRK
celebi_ozturk@hotmail.com
******************************************
GİDERSEK
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez.
Gidersek buradan kimseler bilmez.
Evlatlara tarla tapan mal düşer
Ağaçlardan kurumuş tek dal düşer
Listelerden sadece bir kul düşer
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez.
Şiirlerde kalır tüm feryadımız
Ertesi gün unutulur adımız
Bilmiyorum, söylenir mi şarkımız?
Gidersek buradan kimseler bilmez.
Gülce Edebiyat Akımı: Üçleme
Mustafa CEYLAN
"GİDERSEK" ŞİİRİNİN TAHLİLİ
1-DİL: Gidersek şiirinde dil Türkçedir. Şair, seçtiği kelimelerle halkın
günlük kullandığı anlaşılabilen ve sade bir dil kullanmıştır. "Gidersek
buradan kimseler bilmez", "Evlatlara tarla tapan mal düşer", "Ertesi gün
unutulur adımız" gibi söz grupları halk arasında kullanılan anlaşılır
sözlerdir. Bu söz grupları şiir dilinin özelliğini yansıtmaktadır. Bu da, Halk
şiir geleneğinde savaşları, kahramanlıkları, aşkı, sevgiyi, vefa'yı, ölümü,
miras gibi konuları anlatan ayrı şiir dili oluştuğunu bize göstermektedir.
Şairin, Gidersek şiirinde dini terminolojiden faydalanmadığını görüyoruz.
59
Şairin yalın bir dil kullanması, halk arasında konuşulan söz grupları ile
kendine has coşku ve heyecanı aynı sadelik ile aktarması dikkate
çekicidir.
2-ZAMAN: Zaman, şairin yaşadığı dönemdir. "Gidersek buradan
kimseler bilmez" mısrasında zamanın, şairin içinde yaşadığı dönem
olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. Bu mısranın yüklendiği anlamın şiirin
genel yapısına yansıdığını görüyoruz. "Listelerden sadece bir kul düşer"
mısrası da onun öldükten sonra nüfustan düşmesini dile getiren bir
düşüncedir ki, bu mısradan da anlaşılması gereken şairin yaşadığı
dönemdir.
Şiirlerde kalır tüm feryadımız
Ertesi gün unutulur adımız
Bilmiyorum, söylenir mi şarkımız?
mısralarında şairin içinde yaşadığı döneme ait zamanın varlığından söz
ettiği görülmektedir. Bir toplumun şairleri halkın gözü, kulağı ve sesidir.
Halkın duyamadığını şair görür, duyar. Bunları yazar. Halkın yüksek
sesle dile getiremediği olaylar şairlerin kalemlerinde dile gelir ve onların
seslenişiyle anlam kazanır. Bir bakıma halkın korkusuz
cengâverleridirler. Şair de, mısralarında dile getirdiği duygu ve
düşünceleriyle halkın sesi olmuştur. Buradaki sesleniş bir "feryat" olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu feryatların mısralarda kalmasından ve
öldükten sonra dile getirdiği o feryatlarla birlikte adının unutulmasından
ve anılmamasından endişe etmektedir. Bu anlatımda zaman ve insan
arasında kurulan bir ilişki söz konusudur.
3- MEKÂN: Şiirde mekân dünyadır.
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez.
Gidersek buradan kimseler bilmez.
mısralarında "gidersek buradan" söz grubundan anlaşılması gereken
dünyadan ahrete göçmektir. Yani ölümdür. Her faninin dünyadan ahrete
ölüm vasıtasıyla göçüp gitmesi nasıl söz konusu ediliyor ise, Şair de her
insan gibi öldüğü zaman kimsenin ölümüyle alakalı olmayacağını ve
sessizce ahrete gideceğine vurgu yapmıştır. Listelerden sadece bir kul
düşer mısrasında da bu vurgu vardır.
60
Şiirlerde kalır tüm feryadımız
Ertesi gün unutulur adımız
Bilmiyorum, söylenir mi şarkımız?
Gidersek buradan kimseler bilmez.
İkinci kıtada aynı düşünceye vurgu yapılmıştır.
4-İNSAN: Şiirdeki insan şairin kendisidir. Gidersek buradan kimseler
bilmez mısrasında Şair, kendisinin dünyadan ahrete göç etmesine vurgu
yaparak kimsenin fazla ilgilenmeyeceği bir ölümden söz etmektedir.
Evlatlara tarla tapan mal düşer
Ağaçlardan kurumuş tek dal düşer
Listelerden sadece bir kul düşer
Şairin ölümünden sonra evlatlarına düşecek mirasın sınıflandırması
yapılarak tarladan bahsedilmiş, kendisini kurumuş ağacın dallarından
yalnız birine benzeterek, öldüğünde kayıtlardan düşeceği düşüncesine
vurgu yapılmıştır.
Şiirlerde kalır tüm feryadımız
Ertesi gün unutulur adımız
Bilmiyorum, söylenir mi şarkımız?
Gidersek buradan kimseler bilmez.
Şiirin Zaman Bölümünde açıkladığımız gibi, şairin unutulma endişesi
vardır. Şiirin ikinci kıtasında şairin "Ben" duygusu net bir şekilde açığa
çıkmaktadır. Şiirde açığa çıkan "Ben" duygusu şiire lirik hava veren bir
unsurdur. Şair, bu şiirinde öne çıkan "Ben" duygusu ile şiire lirizm
katmıştır.
Şiirde, insan, zaman ve mekân arasında kurulan güzel bir ilişki vardır.
5-DUYGU VE DÜŞÜNCE: Şiirde ana tema ölüm ve unutulma
endişesidir.
Yıldızlar göktaşlarıdır. Güneşin yansıyan ışığı göktaşlarını ışıtır ve
parlatır. Biz bunlara yıldız diyoruz. Gökteki yıldızların eksilmesi veya
çoğalması meteorolojik bir olaydır. Gökte yıldız aynı sayıda olmaz, ama
hiç olmaması da mümkün görünmemektedir. Bu nedenle gökte
61
yıldızların eksilmesinden söz edilemez.
Toprak, bünyesinde her şeyi barındıran ve yetişmesini sağlayan bir
cisimdir. Her türlü nebat ve bitki toprakta yetişir ve büyür. Çimen, bitki
olarak kışın dahi kar altında kalabilen bir bitki özelliğine sahiptir. Baharın
habercisidir. Çimenlerin yeşerdiğini görmek, baharın geldiği müjdesini
verir. Sadece insanlar için değil, aynı zamanda hayvanlar içinde önemli
bir bitkidir. Halk ağzında, topraktan oluşan anakaraya yer denilmektedir.
Çimen, her toprakta yetişmez. Ancak çimenin bitmemesi de söz konusu
olamaz. Anakara da bir yerde mutlaka çimen yetişir. Şair, Gökte yıldız,
yerde çimen eksilmez, derken bu bilimselliği düşünerek seslenmiştir.
Gökteki yıldızların eksilmesi halkın görmediği ve ilgilenmediği bir gök
bilimi olayıdır. Ancak gökbilimcilerin ilgi alanına giren bu konu onlar
tarafından enine boyuna araştırılır. Gökte yıldız eksilmesinin yeryüzünde
yaşayan canlılar için olumlu ve/veya olumsuz yönlerini araştırırlar. Bu
olayın gökbilimi açısından önemini irdelerler. Yukarıda bahsettiğimiz gibi
her toprakta çimen yetişmez, ancak anakara da bir yerde mutlaka çimen
yetişir. Çimenin yetişmemesi ve/veya yetiştikten sonra sararması ya da
yok olması gibi yine bilimsel olarak incelenmesi ve açıklanması gereken
bazı olayları insanlar görmez. Çimenin yetişip yetişmemesi insanları çok
ilgilendirmez. Gökteki yıldız ve yerdeki çimen benzetmeleriyle kendisine
atıfta bulunan, kendisini yıldız ve çimene benzeten Şair, ölümü halinde
dünyadan ayrılmış olmasıyla kimsenin ilgilenmeyeceğini, yokluğundan
kimsenin haberinin olmayacağını düşünerek, "Gidersek buradan
kimseler bilmez" dizesiyle bu duygu ve düşüncelerine vurgu yapmıştır.
İnsan ölümlüdür. Öldüğü zaman geride bıraktığı borcu, alacağı, malı,
mülkü mirasçıları tarafından paylaşılır. Bu hak dini açıdan Kuran-ı
Kerim'de ve ayrıca Medeni Kanunla düzenlenmiştir. Şair, "Evlatlara tarla
tapan mal düşer" dizesinde bu düşünceye atıfta bulunmaktadır.
Ağaç kuruduğu zaman yaprakları dökülür. Dalları kırılır. "Ağaçlardan
kurumuş tek dal düşer" dizesindeki "Ağaçlardan" kelimesi çoğul olarak
insanlardır. Dize de insanlar için ağaç benzetmesi yapılmıştır.
Milyonlarca kurumuş ağaçlardan bir tek dalın düşmesi mecazidir.
Milyonlarca insan içinden kendisinin ölümü kast edilmektedir. Kendisini
kurumuş dal olarak tasvir etmiştir.
"Listelerden sadece bir kul düşer" dizesindeki "Listelerden" kelimesinde
tüm insanlık bütün olarak alınmıştır. Genel anlamda bunu resmi kayıttan
62
düşme olarakta algılamak mümkündür. Dini anlamda, yaratıcı bütün
kullarını tek tek bilmekte, onların yazgısını yazmakta, zamanı geldiğinde
yarattığı kulların içinden hangi insan neyi yaşayacaksa onu yaşamakta…
Şair, ölerek bu kulların arasından ayrılmasını dize de "kul düşer"
seslenişiyle ifade etmiştir.
Şair, kendini halkın sesi ve feryadı olarak görmekte, halkın dile
getiremediği şeyleri şiirlerinde dile getirerek onların sesi olmuş, her
fırsatta yüksek sesle halkın acılarını, sevinçlerini, üzüntülerini dile
getirerek bir nevi tercümanlık yapmıştır. Çalkantılı dönemlerde halkın
isyanını, korkularını, duygu ve düşüncelerini dile getirerek onların
acılarını ve sevinçlerini paylaşmak Şair için aslında cengâverliktir. Genel
olarak insanlar devlet otoritesine veya güçlü insanlara, gruplara karşı
söz geçiremez, korkar, köşesine çekilip susar. "Bana değmeyen yılan
bin yaşasın," Atasözü bu düşünceden hareketle söylenmiş bir sözdür.
Ancak Şair, korkmaz ve düşüncelerini aleni olarak herkese açıklar.
Şairin çekinmesi, korkması kalemine ve yüreğine ihanettir. Bu duygu ve
düşünceler içinde, "Şiirlerde kalır tüm feryadımız," şeklinde bir seslenişi
vardır. Şair, bu kadar çilekeş olup, insanların önünde haykıran bir ses
olarak gayret içinde iken ölümünden sonra adı unutulur, belki hiç
anılmaz. Şiirleri okunmaz, mısraları korkak ve sünepe insanların
köşelerine çekilip aman aman hayıflanmasına benzer bir şekilde belki
söylenmez. Belki bu dizeleri kimse hatırlamaz. "Bilmiyorum, söylenir mi
şarkımız?" dizesinde de bu endişe vardır.
6-KENDİNİ AŞMA: Şair, "Ben" duygusu içinde endişe ve korkularını dile
getirirken aslında geniş bir zamana yayılan sesleniş içindedir. Mensubu
olduğu ırkın, bağlı olduğu devletin sınırları içinde halkın sesi olan tüm
Ozanlar için bir endişe taşımaktadır. Endişe ve korkularına bilim – insan
ilişkisiyle başlamış, manevi ve beşeri düzenlemeleri göz önüne alarak
tüm insanlık içinde aciz bir kul olarak kendini düşen kuru bir dala
benzeterek endişeleriyle bir yol çizmiştir. Yaşamı boyuncu çizdiği bu
yolda doğrularıyla ilerlemeye çalışan Şair, halk için bunca emek ve
gayret göstermişken unutulmak ve bir daha anılmamak endişe ve
korkusuna kapılmıştır. Şair, insan, zaman ve mekân arasında sağlam bir
köprü kurmuş, içinde yaşadığı zamana ait bazı işaretler vererek kendini
aşmıştır.
7-ANLATIŞ TARZI: Şiirin girişini teşkil eden beyiti dikkate almazsak,
dörtlükten oluşan diğer iki kıtanın Türk Halk Edebiyatı 4'lük nazım
şeklinin koşma türüyle yazıldığını söylememiz gerekir. Ancak Şairin
63
önderlik ederek Antalya'dan başlattığı Gülce Edebiyat Akımı ile Türk
şiirine yeni bir nefes gelmiş, bu nefesin üflemesiyle Türkiye'den hemen
her bölgeden şairlerin katımıyla çığ gibi büyüyen ve Türk şiirine canlılık
getiren, yeni bir ivme kazandıran bu akımın Triyolemsi (üçleme) denen
türüyle yazılmıştır. Triyole, batı edebiyatı şiir türlerindendir. Türkiye'de
Gülce akımının öne çıkardığı Triyolemsi ise batı edebiyatı Triyole'sinin
değişik bir versiyonudur. Adına üçleme de denen bu versiyon daha çok
Türk Halk Edebiyatı koşma türüne yakındır.
Triyolemsi'nin mısra ve kafiye düzeni şu şekilde olmaktadır: İki dizelik bir
beyit ile giriş yapılır. Beyitin kafiye düzeni a – a şeklinde kafiyeli olmak
zorundadır. Birinci kıtanın kafiye düzeni b – b – b – a şeklinde ve beyitin
birinci mısrası kıtanın dördüncü mısrası olarak yazılmalıdır. İkinci kıtanın
kafiye düzeni c – c – c – a şeklinde ve beyitin ikinci mısrası dördüncü
mısra olarak yazılmak zorundadır. Triyolemsi, genellikle 8+8=16 hece
ölçüsü ile yazılmakta ise de, Şair, istediği ölçü ve kalıpta yazabilir.
Triyolemsi'nin en önemli yazım unsuru, beyitteki birinci ve ikinci
mısraların kıtaların son mısralarına yazılması zorunluluğudur.
Gidersek şiirinin yazım tekniği yukarıda anlattığımız gibidir. Tek beyit ve
dörtlük nazım birimine göre iki kıtadan oluşan şiir 11'li hece ölçüsüne
göre yazılmıştır.
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez. a -11'li hece ölçüsü
Gidersek buradan kimseler bilmez. a -11
Evlatlara tarla tapan mal düşer b- 11
Ağaçlardan kurumuş tek dal düşer b-11
Listelerden sadece bir kul düşer b-11
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez. a- 11
Şiirlerde kalır tüm feryadımız c– 11
Ertesi gün unutulur adımız c– 11
Bilmiyorum, söylenir mi şarkımız? c– 11
Gidersek buradan kimseler bilmez. a– 11
1-Şiirde redif ve kafiye yapısını inceleyelim:
a-Beyit:
64
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez.
Gidersek buradan kimseler bilmez.
Birinci mısra sonunda eksilmez ve ikinci mısra sonunda bilmez
kelimelerinde mez ekleri redif, mez eklerinden önce gelen il sesleri tam
kafiyedir.
b-Birinci kıta;
Evlatlara tarla tapan mal düşer
Ağaçlardan kurumuş tek dal düşer
Listelerden sadece bir kul düşer
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez.
Birinci, ikinci ve üçüncü mısra sonlarında yer alan düşer kelimesi kelime
halinde redif, mal, dal kelimelerinde al sesleri tam kafiye, kul kelimesinde
l sesi yarım kafiyedir.
c-İkinci kıta;
Şiirlerde kalır tüm feryadımız
Ertesi gün unutulur adımız
Bilmiyorum, söylenir mi şarkımız?
Gidersek buradan kimseler bilmez.
Birinci mısra sonunda feryadımız, ikinci mısra sonunda adımız ve
üçüncü mısra sonunda şarkımız kelimelerinde mız ekleri rediftir.
Feryadımız ve adımız kelimelerinde adı sesleri zengin kafiye, şarkımız
kelimesinde mız ekinden önce gelen ı sesi yarım kafiyedir.
2-Seslerin nasıl kullanıldığını inceleyelim:
Beyitin birinci mısrasında; g – k – t – y – l – d – z – ç – m – n – s ünsüz
sesleri, iç ses olarak ö – e – ı – i ünlü sesleri,
İkinci mısrasında; g – d – r – s – k – b – n – m – l – z ünsüz sesleri ve iç
ses olarak i – e – u – a ünlü sesleri kullanılmıştır.
Birinci kıtanın birinci mısrasında; v – l – t – r – p – n – m – d – ş ünsüz
sesleri ve iç ses olarak e – a – ü ünlü sesleri,
İkinci mısrasında; ğ – ç – l – r – d – n – k – m – ş – t ünsüz sesleri ve iç
ses olarak a – u – e – ü ünlü sesleri,
65
Üçüncü mısrasında; l – s – t – r – d – n – s – c – b - ş ünsüz sesleri ve iç
ses olarak i – e – a – u – ü ünlü sesleri,
Dördüncü mısrasında; g – k – t – y – l – d – z – d – ç – m – n – s ünsüz
sesleri ve iç ses olarak ö – e – ı – i ünlü sesleri kullanılmıştır.
Beyit ve birinci kıtada ek ve kelime halinde tekrarlanan aliterasyon ve
aynı ve birbirine yakın seslerle yapılan asonans şiiri ses bakımından
zenginleştirmiş ve musiki havası vermiştir.
İkinci kıtanın birinci mısrasında; ş – r – l – d – k – t – m – f – m – z ünsüz
sesleri ve iç ses olarak i – e – a – ı – ü ünlü sesleri,
İkinci mısrasında; r – t – s – g – n – l – d – m – z ünsüz sesleri ve iç ses
olarak e – i – ü – u – a – ı ünlü sesleri,
Üçüncü mısrasında; b – l – m – y – r – s – n – ş – k – z ünsüz sesleri ve
iç ses olarak i – o – u – ö – e – a ünlü sesleri,
Dördüncü mısrasında; g – d – r – s – k – b – n – m – l – z ünsüz sesleri
ve iç ses olarak i – e – u – a ünlü sesleri kullanılmıştır.
İkinci kıtada kelime halinde tekrarlanan aliterasyon ve aynı ve birbirine
yakın seslerle oluşturulan asonans şiire ses zenginliği vermiştir.
Şiirin bütününde aynı eklerle ve kelimelerle yapılan aliterasyon ve aynı
ses benzerliğiyle yapılan asonans şiiri biçim olarakta etkilemiş, ses
uyumu unsuruyla oluşturulan musiki havası ahengi daha güçlü hale
getirmiştir. Aliterasyon ve asonansla yapılan ses geçişleri hem dize
içinde, hem çapraz olarak dizelerde ses bütünlüğü sağlamış ve bu
haliyle şiire anlam derinliği kazandırmıştır.
Şair, seçtiği kelimelerle, halkın bildiği kelimeleri tercih ettiğini
göstermektedir. Ancak birbirini destekleyen güçlü ses uyumu ile okurken
zevk veren bir şiir dili oluşturmuştur. Şiirdeki dil, yapı itibariyle bildiğimiz
kelime ve söylemlerden farklı bir anlamı ifade etmektedir. Bu şairin
ustalığıyla ilgili bir özelliktir. Şair seçtiği kelimelerle adeta oynamakta, o
kelimelere aynı ve yakın seslerle dans ettirmektedir. Bu dans, şiire güçlü
bir ritim kazandırmıştır.
Şiirde kurgu başarılı, anlatım akıcı ve güçlüdür
66
ŞİİRLERLE ŞAİR ÇİZGİSİ
“KARINCANIN GÖLGESİ” OLABİLMEK
YEŞİL KARINCANIN DÜŞ YOLCULUĞU
O. HASAN BILDIRKİ
Yeşil karıncanın düş yolculuğu 
Uyusam, uyansam gözbebeğimde... 
Hasretin tokmağı iner de çıkar 
Ömür avlusunun aşk dibeğinde... 
Tutamam kendimi burda sensizim 
Sevda saatinin zembereğinde... 
N’ideyim? 
Çaresizim...
Yüce dağ yolcusu yeşil karınca 
Adımları küçük, yüreği büyük 
Bir iner, bir düşer, bir kalkar garip 
Ağrı Dağı sanki sırtındaki yük... 
Gölgesiyim karıncanın, sessizim 
Yollar girdap girdap, yollar hep höyük: 
N’ideyim? 
Çaresizim...
Mustafa CEYLAN (PAŞA GÖNLÜM, Şiirler. Antalya / 2005, Sayfa: 25) 
Aklını bir yere odaklamaya gör. Ne yaparsan yap, ne edersen et; 
düşünce ve duygu tohumlarının tamamı, o noktada filizlenir, şah çıkarır, 
büyür. Mümkünü yok, hayatına renk veren ya da öyle olmasını istediğin 
durumlar, yakanı bırakmaz. 
“Yeşil karınca”, amacı uğruna oldukça zor bir yolculuğa çıkar. Çoklarına 
göre bu yolculuk, bir “düş yolculuğu”dur. Gerçekleşme şansı, belki de hiç 
yoktur. Ona rağmen, bu yolculuğa çıkılır. 
Amaca ulaşmak, hangimizin takıntısı değildir? Bu takıntı, hem uykuda, 
hem de uyandığımızda; mıh gibi, gözbebeğimizde çakılı durmaz mı? Bu 
da bizi, “unutulmaması gereken”e götürmez mi? Hayata tutunmak için 
67
attığımız adımlarımızın izinde, amacımızın gölgesi yok mudur? 
Girişi uzattım. Aslında benim anlatmak istediğim bunlar değildi. Yakamı 
kaptırmışım ya kalemime, koparamadım. Oysa “ömür avlu”muzda neler 
yok ki? .. Hasretlerimizin tokmağı, avlumuzdaki “aşk dibeği”nde iner 
çıkar. Dövüle dövüle olgunlaşırız. Bu olgunlaşmanın neticesinde, 
çaresizliğe düştüğümüz zamanlar da olur. O zaman bağla-nacağımız 
birini, “sen”i ararız. O, dostumuz ya da sevdiğimizdir. Buluşma saati 
yaklaştıkça, “sevda saati”nin zembereğinde eziliriz. 
“Yüce dağ yolcusu yeşil karınca”, aklımıza düşer o saat. Ömür 
avlumuzdaki dibeği döven tokmağın verdiği acılara katlana katlana, türlü 
çaresizlikler içinde, kabaran yüreğimizin sellerine kapılarak, “Ağrı 
Dağı”na dönmüş yüklerimizden kurtulmak için, karıncanın gölgesi 
olmaya can atarız. 
Atarız ya? .. Yollarımız kavşaklarla, dönemeçlerle, çevrintilerle, gittikçe 
derinleşen çukurlar, çöküntülerle kesilmiştir. İşte bu noktada ne yapalım? 
Dönelim mi, ilerleyelim mi? 
Ceylan’ın kahramanı, şiirdeki karıncaya dönelim. Demek ki o, ilerlemiş, 
ne kadar zorlu olursa olsun, kendisini amacına götürecek olan bütün 
yolları aşmış. Aştığı yollar, zor yollar... Bu yollar; zaman gelmiş “tokmak” 
olmuş, zaman gelmiş “dibek” olmuş, zaman gelmiş “zemberek” olmuş. 
Üç öğenin özelliklerine şöyle böyle de olsa bir göz atalım: Tokmak 
dövücü, dibek dövüleni içinde tutan, bütün fırsat kapılarını kapatan, 
zemberek de dişli çarklarıyla çeviren ya da geren değil midir? 
Karınca oldukça metin, büyük yüreklidir. İnse, düşse de kalkar, 
omuzladığı yüke aldırmaz, yolunca ilerler. 
- “Ah! ” diyorum, “Biz, karıncadan ibret alsak da, onun gölgesi olabilsek... 
Değmez mi? 
Yaşadığımız yüzyılı kirletenlerin, yüzyıla ağıtlar yaktıranların karşısına 
çıkabilenlerin “gölgesi olabilsek”, fena mı olur? 
Sevgilerimle.. 
O.Hasan BILDIRKİ 
Söke / AYDIN
68
MUSTAFA CEYLAN ŞİİRİNDE TASAVVUF
Refika DOĞAN
25 Ocak 2015-Antalya
Bir kaynakta Tasavvuf için şöyle denilmektedir:
“Tasavvuf, Tanrı, evren ve insan ilişkisini bir bütünlük içinde açıklamaya
çalışan, insanın tanrısal erdemlere benzemesini amaçlayan dinsel ve
felsefi düşüncedir.”
Bir başka kaynakta Tasavvuf:
“Temel İslami ilkelere dayanarak nefsi arıtıp ahlâkı güzelleştirerek dini
yaşama ve bu yolla Allah’ a ulaşma düşüncesidir. “ denilmektedir.
Tasavvufun temelinde AŞK vardır. İlâhi gerçeğe ulaşmanın temelinde
aşk olmasa, o gerçeğe ulaşma isteği ve düşüncesi de olamaz. Zira Allah’
a yasaklarla, korkularla değil, aşk ile ulaşılabilir ancak.
Mustafa Ceylan şiirlerinde AŞK, iki farklı tanımıyla işlenmektedir. Beşerî
ve ilâhi AŞK... Hayat, evren, doğa bütünüyle bir aşk’tır o’ na göre. Çünkü
Yaratıcı’ nın yansımasıdır görünenler.
Gülce/Buluşma türünde yazdığı “Aşk Dediğin” şiirinde şöyle der usta
şair:
“…
Leylim bir gecede ay dolandı ruhuma
Beklediğim yâr gelmedi n'ideyim?
İşittim eşyanın nabzını
Kıvrandı avuçlarımda gökle yer;
Keşfettim en sonunda
Bilinmezin bilinmezini
Her şey aşk imiş meğer...
Kaybettim içimin dehlizinde ben beni
Benimle yok oldu bellediğim aşk
Başladım mı aramaya yeni baştan?
Saat durdu, bulut koştu
69
Dolandı dağların belini yollar
Ulandı birbirine
Ve yollarda kayıp yolcu ben,
İçim gül bahçesi
Dışım değirmen...
Vardım Yunus dergâhına
Oradaydı
Bizim bahçıvan
Oradaydı ak bakışlı değirmenci baba
Yüzlerinde sımsıcak bir tebessüm
Dediler ki:
Söyle ne ararsın, böyle ser sefil?
Çöz at benliğini birazcık eğil
Ne makam, ne ünvan, ne de şan değil
Aşk dediğin şey:
....................Varoluş sırrına erebilmektir.
....................Kalp gözü açılıp görebilmektir,
Dünya kara zindan, bağrına sarma
Önünde uçurum, dikkat et varma
Kışta kıyamette ağlayıp durma
Aşk dediğin şey
.....................Öfke buzlarını kırabilmektir.
.....................Hoş görü çiçeği derebilmektir.
İlim oku öğren, önce olgunlaş
Bak nasıl zikrediyor, ağaç, böcek, taş?
Aradığın bizde, gel bize yaklaş
Aşk dediğin şey
.....................Dergâha postunu serebilmektir,
.....................Ölmeden kabire girebilmektir.”
Dizelerinde AŞK’ ı, tasavvufi motiflerle ustaca işlediğini görürüz.
Mustafa Ceylan’ ın birçok şiirinde Aşk’ ın her halini görmek, okumak
mümkün.
70
Mustafa Ceylan şiirlerinde ilâhi aşk’ tan söz ederken, hasretliği,
sevgiliye kavuşma arzu ve umudunu, Eyüp sabrını, Yusuf Kuyusu’ nu,
Leylâ ile Mecnun’ u göz ardı edemeyiz. Öyle bir gözü karalık, öyle bir
adanmışlık vardır ki O’ nu arayıp bulma, O’ na kavuşma isteğinde;
“Davacıyım Kendimden” diyecek… Bırakıp dünyanın parıltılı yaşamını; 
o kutlu, o mutlu, o çileli yolculuğa çıkacak kadar…
Gülce/Buluşma türünde yazdığı “Davacıyken Kendimden” şiirinde şu
dizelerle seslenir:
“Kelebeği ateşlere sürükleyen çark benim
Yumurtlayan, yavrulayan arasında fark benim
Doğum benim, ölüm benim, çekirdeği terk benim
Mahşer günü sırat benim, arasatta yine ben
.................Öyle bir gönül vermişsin ki
....................Nasıl, nerde olursam olayım
........................Senden seni istemekteyim.
Yakan benim, yıkan benim, suçlu benim, mazlum ben
Karıncayı ezip geçen, acımasız zulüm ben
Bir ninniyim beşiklerde, gözyaşında gülüm ben
Ağıt benim, türkü benim, koçaklama yine ben
.................Öyle bir gönül vermişsin ki
....................Halden hale girmekteyim
........................Senden seni istemekteyim.
Barış benim, savaş benim, mukavele yine ben
Köle benim, kral benim; ne çekersem dilimden
Şükretmeyen isyankâr ben, kan akan mendilinden
Şehit-şahit, sanık-tanık, savcı, hâkim, hekimim
.................Öyle bir gönül vermişsin ki
.....................Döner döner gelirim kapına
........................Senden seni istemekteyim.
Ne babadan, ne dededen ses almayan sesine
Verseler de şu dünyayı koyarak heybesine
Dikenli tel örgülerde gezip yürümekteyim
Dava benim, hasta benim, her fırında usta ben
................Öyle bir gönül vermişsin ki
.....................Senden seni istemekteyim,
71
........................Davacıyken kendimden.”
Mustafa Ceylan şiirlerinde tasavvuf, dinî olduğu kadar millî duyguları da
kapsayan oldukça geniş ve ulvî bir alandır. Türkçe sevdası ve Türklük
şiarı, onu, Yesevî’ den sonra O’ nu izleyen düşünür ve mutasarrıfların
eserlerini bir başka ruh ve gönül derinliğiyle takip etmesine neden
olmuştur. Bunların başında gelendir Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre.
Onuncu yüzyıldan itibaren tekkelerin etrafında gelişen tasavvuf
düşüncesine ilâveten dinî/tasavvufi halk edebiyatı da doğmuş, bu alanda
yazılan şiirler hem divan hem de halk edebiyatı şairlerince yazılmıştır.
Eldeki kaynaklar, tasavvuf içerikli ilk şiirin, Batı Türkistan’ da Ahmet
Yesevî tarafından yazıldığını… Yesevî ile başlayan bu hareketin, daha
sonra O’ nun dervişlerince Anadolu’ ya yayıldığını…
Yesevî’ nin yolundan giden Hacı Bektaş-ı Velî, Yunus Emre, Seyit
Nesimî, Kaygusuz Abdal, Eşrefoğlu Rumî, Hacı Bayram-ı Velî, Aziz
Mahmut Hüdayî, Pîr Sultan Abdal, Niyaz-i Mısrî, Erzurumlu İbrahim
Hakkı gibi mutasavvıfların eserlerinde bu düşünceyi işlediklerini yazar.
Temel kaynağı İslam dini ve tasavvuf olan bu edebiyat; dil, vezin, nazım
şekli gibi dış unsurlarda ekseriya millî ruhu yansıtmaya çalışmış,
sanatsal kaygıyı ikinci planda tutmuştur. Tasavvuf düşüncesi ve dinsel
değerleri yayma amacının güdülmesi dolayısıyla şiirde Didaktik unsurlar
ağır basmıştır. Dinî-Tasavvufi halk şiiri geleneği toplumsal bir görev
üstlenerek halkı aynı düşünce etrafında kenetlemiş, onların hoşgörü
içinde bir arada yaşamalarında kilit rol oynamıştır. Bu şiir geleneği aynı
zamanda öğreticiliği de esas alarak, genellikle halkın anlayabileceği
sade bir Türkçe kullanmıştır. Vezin olarak hem hece (dörtlükler halinde)
hem aruzla (beyitler şeklinde) yazılmıştır.
13-14. Yüzyılda yaşanan Moğol İstilalarında olduğu gibi; yaşanılan
dönemin sancılı geçişlerinde adı geçen bu şairler, Dinî-Tasavvufi
şiirleriyle toplumda birlik, beraberlik ve düzenin oluşmasını sağlayarak
Anadolu’ nun vatan olmasına katkıda bulunmuşlardır. Özellikle de Yunus
Emre ve Hacı Bektaş-ı Velî gibi mutasavvıf şairlerin ve diğer tekke
erbabının toplumdaki birleştirici rolleri sonraki yüzyıllarda da devam
etmiş, toplumun manevi yönden kalkınmasını, toplumsal moral
değerlerinin yüksek tutulmasını sağlayarak bu bağlamda önemli bir
tahribatın önüne geçmişlerdir. Dinî-Tasavvufi halk şiiri geleneğinin en
72
yaygın nazım türü ilâhi iken, bunu Nefes, Nutuk, Şathiye, Methiye,
Devriye izlemiştir.
“Anladım sırrını, arşın, âlemin
Fâniyi, bâkiyi yazan kalemin.
Yunus ellerimden tuttu... Yetmiş bin
Hisardan içeri girdim, ağladım.”
Diyen; çıktığı bu içsel yolculukta hakikat sırrına eren Mustafa Ceylan,
tasavvufi motifleri alabildiğince güzel işleyen kaleminin hakkını
ziyadesiyle vermektedir.
“Kızgın saç üstünde yanıp tütsem de
Kül olup savrulup, tozup gitsem de
Bakmayın hâlime iflâs etsem de
Sevda bankasının kasasındayım
Ağaca, çiçeğe verdim sesimi
Kara bulutlara gömdüm yasımı
İçimde kurşuna dizdim nefsimi
İdam sehpasının yasasındayım”
Dizeleriyle, ipi göğüslemiş, nefsini köreltmiş kararlı bir Ceylan vardır
karşımızda.
Gülce/Bahçe türünde yazılmış olan “Dört Mustafa” şiirinde, sevgili
Peygamberimize methinde şöyle seslenir Mustafa Ceylan:
“Muradına eren karınca ayağıyım peşinde
Mağara önüne gerilen örümceğin ağıyım...
Mevlâna dergâhında ney, Yunus heybesinde alıç
Medine akşamında fanus,
.........Ve aşkını destan eden
...........Bilâllerin dudağıyım...
*
Ey ilimler hazinesi!
Sonsuzluğun türküsü
Göklerin ve yerlerin süsü
Zerrelerin kürrelere yansıyan,
73
............Çağıldayan görüntüsü
Işıktan kalem
Ey aklımı ve ruhumu baştanbaşa kuşatan
...........Ezel-ebed çerçevem...
İnsanlığın kurtuluşu
Hoşgörünün okyanusu ey! ...
Bulutların yağmur yüklü yüreği
Çatlamış topraklara gülümseyen bahar
Gül çağrısı, çimendeki nem
Ve ey alın aklığım
Öfke ateşini bakışıyla gülzar eden
Kin dağlarını erim erim eriten
Barışın efsunkâr güzeli
Muştulu tutkum ey! ...”
Mustafa Ceylan şiirlerinde tasavvuf oldukça önemli bir yer kaplar. Bunun
yanında vatan, millet, bayrak, Türkçe sevgisi gibi millî ve dinî değerlerle
aşk, sevda, dostluk vazgeçilmez unsurlardır. Mustafa Ceylan kalemi, şiir
yolculuğunda konu, söylem ve tasavvufi motifler itibariyle; Şiire
başlangıç yaptığı tarihten bugüne değin geçen süreçte aşama aşama
değişkenlik göstererek bugünkü olgun çizgisine kavuşmuştur. Diğer bir
ifadeyle “ham iken pişmiştir.” 
Gülce/Gülistan türünde yazdığı bir şiirinde:
“Tohumun içinde evren, yolumun sonunda bir taş;
Başımın başında hiç’lik, güle yaz, ekip giderken… “
Diyen Mustafa Ceylan için tasavvuf, şiirlerinin vazgeçilmez nakışıdır. 
İnsanlık tarihinin gelişimi içinde çokça etkilendiği Antik klasik Yunan
filozofu Eflatun’ un “Mağara Nazariyesi “ ile Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus
Emre gibi Türk mutasavvıfların öğretilerini içselleştirerek, o büyük, uçsuz
bucaksız deryanın bir katresi olmaya çalışmıştır.
“Düşüp sonsuz deryalara,
Daldım, gülden dünyalara.
Yüreğimi bulvarlara
Sermişim de haberim yok.
74
Bir ışıkta bin görünen,
Çiçekten “urba” bürünen,
Milyon parçaya bölünen
Bir’ mişim de haberim yok.
Ne ki Ceylan’ ımın sözü?
Kan, yaş ile dolmuş özü,
Bir aynada on bin yüzü
Görmüşüm de haberim yok. “
Dizeleriyle O, ”Kesrette Vahdet, Vahdette Kesret” yani; “Birlikte çokluk,
çoklukta birlik” diyen Sufiler gibi, Allah’ ın TEK’ liğine, yarattığı âlemin
çokluğuna ve rengârenkliliğine inanmıştır. O; BİR’ de tek, TEK’ de
sonsuz, sonsuzda zerre, zerrede umman olmayı istemiş bir
âdemoğludur.
“Yollar var iç içe dolanan yollar,
Yollar var uç uca ulanan yollar,
Yollar var içimde ağlayan yollar
Tutmuyor yollarda belimiz bizim.
Şeytan oyuncağım, melek sırdaşım
Bir büyük kavgada fedadır başım,
Manavgat ırmağı akan gözyaşım
Bismillâhla akar selimiz bizim.
Asla toz zerresi bile değilim,
Ben bende şehidim, ben bende zulüm
Bilirim aşkım var, öldürmez ölüm
Doğarken taşınmış salımız bizim.”
Mustafa Ceylan, şiirlerini paylaşırken ya da kitap haline getirirken
Tasavvuf ve diğer temalı şiirler olarak tasnif etmemiş; bilâkis her tematik
şiirini yan yana getirerek karma bir çiçek bahçesine dönüştürmüştür.
Tasavvuf, her ne kadar dini yaşama ve Allah’ a ulaşma yolu ise de;
Mustafa Ceylan şiirlerinde bu temayı samimiyet ve özenle işlemiş,
gerçek yaşamında ise hayattan, dünyevi şeylerden bütünüyle elini
ayağını çekmiş bir insan olmamıştır. Zira bu hayatın kendi kuralları
içinde yaşanması gerektiğine; insanın irade ve nefsi ile kendi içsel
duvarını inşa ederek, yine kendi iç disiplini ile elini ayağını çekmeden de
75
tasavvufî bir anlayışla yaşanabileceğine inanmış bir beşer olarak, bu
gerçekle insanlık ve Allah’ a karşı kulluk görevlerini yerine getirmeğe
çalışmıştır. O, içinde yaşamıştır/yaşamaktadır tasavvufu, içinin
derinliklerinde, yitik –fukara benliğinde mütemadiyen aramıştır Tanrı’
sını.
Gülce/Bahçe türünde yazılmış “Yolcunun Türküsü şiirinde Mustafa
Ceylan, YÂR dediği Tanrı’ sına kavuşma hâyâlini şu dizelerle dile getirir:
“Üçüncü mevkide garip yolcuyum
Acıya tütünler sarıyorum ben.
Gönül treniyle çıkmışım yola
Senden gelip sana varıyorum ben.
İçimin dehlizi çığlık çığlık mor
Gözlerim yağmurda, yüreğim akkor
Ayrılık ne demek, onu bana sor? !
Hasret hamurunu karıyorum ben.
Aşkın zindanında son tutukluyum
Noktada sonsuzum, çöllerde kumum
Sen, başlar üstünde gezen bulutum
Dağları ortadan yarıyorum ben.
Sana varmak sana, kavuşmak sana
Bütün emelimdir yâr anlasana,
…”
Mustafa Ceylan, gerek gerçek yaşamında gerekse şiirlerinde tasavvufu
Türk’ lük temeline dayandırır. Arabî bir yaklaşımın çok uzağında, çağdaş
bir Türk insanı olarak özüyle ve Türkçe sevdasıyla yorumlar.
“Ses bayrağım Türkçenin dalga dalgadır sesi
O sesin gülcesidir inan ceylan çeşmesi.
Taş yontmuş Dadaloğlu saz çalıp kara kışta
Pırıltı var Yunustan alnındaki nakışta
Efsunkâr bir hoşgörü kurnasından akışta
Ses bayrağım Türkçenin dalga dalgadır sesi”
76
Sözleriyle Mustafa Ceylan, sevdalısı olduğu diİimiz Türkçe’ yi, Yunus’ ca
söylemlerle göklere çıkarırken; özünden, değerlerinden kopuk bir
tasavvufi anlayışın kendisini eksilteceğine inanır. 
Bir atışmasında:
“Cehennem'in kapısına
Gerilen bir döş idim ben.
Hakk' ı seven güzellerin
Gözlerinde yaş idim ben.
Gökle yerin birdir hali
Kâmil insan oğul balı
Bekir, Ömer, Osman, Ali
Hepisinde hoş idim ben.
Gönül akar bir dereden
O akıştır bak yâr eden,
Kubbelerden, minareden
Hak seslenen beş idim ben.
Ateş güldür kalpte açar
Kâinata ilham saçar.
Yarasalar ondan kaçar
Güneşlere eş idim ben
Yunus ben'im, Mevlâna ben
Gönül verdim insana ben
Bil ki, hikmet beklenilen
Saatlerde tuş idim ben.”
Der, Mustafa Ceylan. Tasavvufi şiirlerinin birçoğunda, etkilenmiş olduğu
mutasavvıf ve düşünürlerin dünya görüşü ve inanç renklerine dair
nakışlar yer almakta.
Mustafa Ceylan şiirlerinde mantık ve metafizik bir elmanın yarısı gibidir;
biri diğerine tercih edilemez. Zira o’na göre her bir parça, bir diğerini
tamamlayarak bütünü oluşturur.
77
“Kapı içinde kapı…
Bir gönül ki gökdelen; bir dış kapı kilidi var, binlerce iç kapı kilidini esir
almış. Anahtarlar boşuna” …
“Bir kapıdan içeriye
Girmişim de haberim yok.
Bin odayı bir kilide
Vermişim de haberim yok”
Diyen ve:
“Ara, bak, gör,
………………Bil, bul, ol…
Eritmeli sıfatları oğul, sıfatların içinde…
İçinin dehlizinde nice şehir ışıkları yanıp söner
Veysel’in sadık dostu mu özlediğin o yer?
Ölmeden evvel ölmeli insan dediğin… “
Sözleriyle insanı bir şehre, kalbi o şehrin kapısına benzeten bir Mustafa
Ceylan vardır. Şehrin ana kapısından içeri girildiği anda binlerce başka
kapıların varlığını görürüz; açılan her bir kapı bir başka kapının girişidir
aslında.
“Kuş görsem Süleyman, balık görsem Yunus'um
Gemideyken Nuh ile dolaştım hayli zaman
Alev, pamuk taşıyan Yesi'li bir fânusum..
Hacı Bayram Sultandım, ders verdim medresede
Mağarada Eflâtun, Şems idim Mevlâna'da
Seni-beni yok ettim pergelli hendesede..
Nefes alan, yürüyen; okunacak kitabım
Gündüze karanlığı yârenlikle bürüyen
Bedir'deki kuyuda hıçkıran bir mehtabım...
Uzanır kervanlarım dipteki ufuklara
Kendime kendim yolcu, çocuk oldum ağlarım
Güldenizim son verir meçhul yolculuklara...
78
Sessizliğin sesiyim güvercinler donunda
Kudret lokması dolu Yunus'un heybesiyim;
Şeytanımı Müslüman edeceğim sonunda... “
Der, Mustafa Ceylan; Gülce/Üçgül türünde yazdığı “Güldenizi Bir Türkü”
adlı şiirinde.
Tam da bu noktada Eflatun’ un “Mağara Nazariyesi” ni akla getirir...
Bilindiği gibi, Eflatun’ un Mağara Nazariyesinde, bazı insanların sırtları
dönük olarak karanlık bir mağaranın kapısına oturmaya mahkûm
oldukları ifade edilir. Başlarını arkalarına çeviremeyen bu insanlar,
mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda,
kapının önünden geçen başka insanların ve taşıdıkları şeylerin
gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden kurtulan birisi dışarı çıkıp gölgelerin
asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girerek gördüklerini anlatır. Fakat
içeridekileri, duvarda gördüklerinin zâhiri olduğuna, gerçeğin mağaranın
dışında cereyan ettiğine inandırması mümkün olamamıştır. Burada tabii
ki mağara toplumdur. Zincir; zihnin özgürleşmesini engelleyen, toplum
içerisinde bireyi sınırlayan kalıplar, dogmalar, kurallardır. Gölgeler ise
toplum tarafından belirlenen ve benimsenen sorgulanmamış doğrulardır.
Bunların başını çeken taassup ve dogma zihinlerden uzaklaştırılmalıdır.
Kısacası; düşünen, sorgulayan ve birey olabilenler dışında, insanoğlu
toplum içerisinde tıpkı bu mağarada kollarından birbirine zincirlerle bağlı
ve sırtı mağara kapısına dönük oturan esirler gibidir.
Eflatun’ a göre; gerçeği ve bilgiyi aramayan iki varlık söz konusudur;
Tanrı ve Bilgisiz İnsan Kitleleri. Biri hakikatin gerçek anlamda içerisinde,
diğeri ise dışarısındadır.
Bu anlayış günümüze uyarlandığında: Işığa, aydınlanmaya karanlıkla
gidilemeyeceği…
Çağdaş değerlere, asrın uygarlık hedefine, taassup ve dogmalarla
ulaşılamayacağı…
Mağaradan emin adımlarla birlikte çıkarak hakikatin ışığına
bakabilmeliyi...
Akabinde bu ışığı yansıtarak ve sonra da bizzat ışık olarak çevremizi
aydınlatmayı düşünmeli, istemeli, gerçekleştirmeliyiz. Bunun için de
önce kendimizden başlayıp, sonra çevremiz ve en nihayetinde topluma
yansıtmalıyız bu değişimi. “Bir şey değişince, her şey değişir!”
79
Mağara örneğinde “ mutlak ve değişmez “ olanla “değişen” arasındaki
ilinti irdelenmiştir. İşte, bu anlamlı benzeyişe atıfta bulunarak hakikati
arayan Mustafa Ceylan dizeleri:
“Canlı, cansız bir frekans yayıyor
Her birini yüreciğim duyuyor,
Işık neden karanlığı soyuyor?
Bilişlerin sırlarını çözüver.
Çırpınıyor yele, yaprak, kol, kanat
Her birinde zikir yapan bir sanat
Bir anadan neden doğar beş evlât?
Gelişlerin sırlarını çözüver.
Neredesin ey güzelim hakikat?
Eğri – büğrü, yalan-dolan bir hayat
Mantık değil, sömür –eğlen, gel de yat
Mansur’la ser veren sözdük kardeşim”
Gelenekçi-muhafazakâr bir çevrede yetişen Mustafa Ceylan’ ın, 
şiirlerinde dinî-tasavvufi motifleri sıkça kullanması elbette tesadüfî
değildir. Yetiştiği, hamurunun yoğrulduğu aile ortamı, muhafazakâr
kuralların sıkı sıkıya uygulandığı bir ortamdır. Çocukluğu, gençliği bu
ortamın havasını teneffüs ederek geçmiştir. Devre devre, yaşadığı
dönemin siyasi çalkantıları bu muhafazakâr havayı pekiştirmiş, dar
alanda kendince bir dünya yaratmıştır kendine. Fakat edebiyata ve
özellikle de şiire olan sevdası, onu o dar alandan çıkararak kademe
kademe ı ileriye taşımıştır adımlarını. Lise eğitiminden sonra içine
girdiği edebî çevre ve dostları da büyümüş, tanınmış usta yazar ve
şairlerin yanında edebî bilgileriyle birlikte hayata bakışındaki gelenekçimuhafazakâr çizgi de etkilenerek ( özünü koruyarak) değişime
uğramıştır. Birbirinden farklı görüş ve düşüncedeki edebî şahsiyetlerin,
kişiliğine, dünya görüşüne kattıkları katkı alabildiğince fazladır, renklidir.
Daha hoşgörülü ve daha derinlikli bir algı ile yetiştiği ortamın
biçimlendirdiği değer anlayışını, dine, insana, hayata bakışını
sorgulayarak yeniden biçimlendirir, adını koyar. Artık o, gelenekçi
çizgisinde muhafazakârlığı dar bir taassup olarak düşünmemektedir.
Allah’ a ulaşma, hakikati bulma sevdasında, hakikatin yansıması olan
evrendeki her bir obje/varlığın (ayrımsız) mutlaka bir anlamının olduğuna
inanarak keskin çizgilerini esnetir. Dar bir görüşün, taassubun kendisini
eksilteceğini, çıktığı bu içsel yolculukta yoluna taş koyacağını, içinin
80
şehrine varmada engeller çıkaracağını idrâk eden benliği, ham bir
meyveden olgun bir başağa dönüşür. Eflatun’ nun Mağara Nazariyesi’
nin yanında özellikle Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre’ nin düşünce,
öğreti ve felsefesi onu fazlasıyla etkileyerek, tasavvuf anlayışında insanı
merkeze alan ve hakikati arayan bir düşünce derinliği yaratır. Dinî ve
İslamî kavramlar onda daha kucaklayıcı ve birleştirici bir kıvama gelir. 
Bir yanında O’ nu aramaya, O’ na kavuşmaya çıkmış çile yolcusu…
Öte yanda:
“Yağmur deyi yanan çöller
Irmakları yutan göller
Tomurcukta kalan güller
Dosta beni götürecek...”
Dizeleriyle, eninde sonunda O’na kavuşacağına inanmış bir hârlı
yürek…
Şair, tabiattaki her bir yansımanın, kendisini DOST’ a götüreceğine
inanmış; bu lirik duyguları çok samimi ve yalın bir dille her defasında
mısralara dökmeyi başarmıştır.
Bilindiği gibi, Hacı Bektaş-ı Veli felsefesini insan sevgisi, hoşgörü,
paylaşım ve eşitlik ilkeleri üzerine oluşturmuştur. Savaş yerine barış,
düşmanlık yerine dostluk, kin yerine sevgi ve hoşgörüyü benimseyen, 
hümanist bir anlayış üzerine inşa etmiştir.
Birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış olan Anadolu; 13.yüzyılda,
Hacı Bektaş-ı Veli’nin "Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu",
"Nefsine ağır geleni kimseye uygulama", "Eline, beline, diline sahip ol",
"Yetmiş iki milleti bir gör" anlayışı ile yoğrulur. "Yolumuz, ilim, irfan ve
insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur" diyen Hacı Bektaş-ı Veli; öğretisinin
temel ilkelerini oluşturan şu dizeleriyle, günümüz insanının ulaşmaya
çalıştığı hedefi, 13.yüzyılda ortaya koymuştur:
“Hararet nardadır, sac'da değildir,
Keramet baştadır, tac'da değildir,
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs'te, Mekke'de, Hac'da değildir.”
Her şeyi insanda arayan; Hakk’ı kendi özünde, kendi özünü Hak’ta bulan
anlayışıyla Hacı Bektaş-ı Veli barışı, sevgiyi ve bilimi kendisine rehber
edinmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli’ye duyulan ilgi, saygı ve sevgi, AleviBektaşi öğretisinin temelini oluşturan İnsan-Tanrı-Doğa sevgisine 
81
dayanan hümanist yaşam felsefesi ve öğretisinden kaynaklanmaktadır.
O'nun anlayışında dinin kaynağı Tanrı korkusuna değil, Tanrı sevgisine
dayanır.
"Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır", " Kadınları okutunuz","
Okunacak en büyük kitap insandır" diyen Hacı Bektaş-ı Veli, inancı
hurafelerden arındıran; akla, mantığa ve sevgi temeline dayandıran;
kadın ve erkek eşitliğini savunan bir düşünce adamıdır. Halk kültürüne
ve eğitimine önem veren; üretimde ve paylaşımda sosyal adalet ilkesini
benimseyen; "İnsanın alnı açık ve cesur dolaşması için her şeyden önce
adaletli olması gerektiğini" savunan bir düşünürdür.
"Hiç bir milleti ve insanı ayıplamayınız!" Diyen Hacı Bektaş-ı Veli;
Anadolu’nun sosyal, siyasal, ekonomik, etnik ve dinsel yapısını dikkate
alarak, sevgi ve hoşgörü kültürünün temellerini atmış; uygarlıklar beşiği
Anadolu’nun zengin kültür mozaiğini bozmadan, parçalamadan,
farklılıklarıyla; sevgi ve hoşgörü temelinde bir araya getirerek ve
tasavvufla yoğurarak, Anadolu Alevi ve Bektaşiliği'nin doğmasına
öncülük etmiştir. Farklı dillerden, farklı köken ve kültürlerden gelen
insanları bir bilen; ceylanla aslanı dost olarak kucaklayan bu anlayıştır.
Bu anlayışın, Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinde ifade edilen
düşüncelerin temeli olduğu; günümüz insanının, hâlâ bu anlayışa
ulaşma çabası içinde olduğu yadsınamaz.
“GÖR” adlı hece şiirinde Mustafa Ceylan’ ın, şu öğüt ve kısaslarla
dostuna seslenişini, Hak-Hakikât ve insan gerçeğine bakışında,
(birleştirici özelliğiyle)büyük düşünür Hacı Bektaş-ı Veli etkisini açıkça
görmek mümkün:
“Her ne arar isen vardır insanda,
İnsan ki aşk arar Martta-Nisanda...
Direksiz semaya uçtuğun anda
Yakıtı tükenmiş uçak ol da gör.
Hacer ül esved ol dost Kâbesinde
Yedi dil, bir dile dönsün sesinde.
Yok olan aşkların kulübesinde
Ucundan buz sarkan saçak ol da gör.
Aynaya benzersin hem de tıpa tıp
İnsana insanı gözle yansıtıp;
Umut doruğunda kından sıyrılıp
82
Buluta saplanan bıçak ol da gör.
Işık salkımıyla bağ yap özünü
Hoşça bak herşeye çevir yüzünü.
Karanlık gecede yumma gözünü
Soğuk güneşlere sıcak ol da gör...
'Ölmeden evvelce öl' de öyle gör...”
Bu anlayışa ulaşabilme çabası içindeki şairimiz, ilham aldığı Hacı
Bektaş-ı Veli’ nin beş adet Makalât’ ına, Gülce Edebî Akımı’ nın Aruz’ la
yazılan şekli olan “Tuğra” nazım türü ve (Mef'ûlü / Mefâîlü/Mefâîlü/feûl)
kalıbıyla, birbirine bağlı ve birer dörtlükler halinde karşılıklar yazmıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli, Makalatı’ nın birinci bölümündeki: “ Hak Teâlâ
âdemoğlunu dört unsurdan yarattı. Bunlar toprak, su, ateş ve rüzgârdır.
Ve dört bölük kıldı. Dördü de birbirinden farklı” sözlerine karşılık Mustafa
Ceylan, şu dizelerle bu büyük düşünür ve ozandan ne derece
etkilendiğini göstermekte:
“DÖRT UNSUR
Dört bir yönü, dört bir kere, dört bir yere ser
Kandil günü dört takvimi cemet bire ser
Tam dört kapının tokmağıyım tut elimi
Aşk var dünü hemhâl ede, dört yönde eser “
****
RÜZGÂR
Duy, dânelerin türküsüyüm duy, amanın!
Bil, gökle yerin ortasıyım, hem de canın;
Rüzgârla dokunsam bulutun saçlarına
Saçlarda derin hüznü kokarmış zamanın.
****
ATEŞ
Kantarda mı gerçek çağı koymuş çekiye?
Çığlık denizinden dağı bölmüş ikiye
Gözler ne kadar ağlasa âlevdi akan
Bin salkımı aşkken bağı vermiş hediye.
83
****
SU
Gel dupduru göllerde gözün ayna göre
Gel kupkuru çöllerde yıkılsın bu töre
Çağrımda suyun şarkısı var, haydi işit
Gel son turu dillerde duran, son sefere
*
TOPRAK
Rüzgâr, su, ateş; sonra da çılgın kara yer
Sonsuzluğa eş insanı, son kez kara yer
Kat kat yedi kat âhiretin tarlası o;
Kabrinde güneş olsa, eder maskara yer. “
Yunus Emre, insanları doğru yola çağıran bir derviş, gerçeğin ardı sıra
dolaşan bir mistiktir. Bu gerçek, varlığın birliği ve her şeyin Allah'tan
oluşudur. Kâinatta var olan her şey, bu görüntü yokken de vardı.
Allah'a kulluk etmenin asıl amacı, O'na doğduğu gibi tertemiz ulaşmaktır.
Bu da gönülleri kırmamakla onları onarmakla mümkün olabilir. İnsana
gösterilen saygı ve sevgi bir bakıma Allah'a gösterilmiş demektir.
Gönül kırmamak, hiçbir canlıyı incitmemek, gönül almak, büyüklük
taslamamak hoşgörülü olmak, bilgili olmak, O'nun üzerinde durduğu
başlıca konulardır. Herkes ayıbını ve kötülüğünü görebilmeli ve bunları
düzeltmek için çaba göstermelidir.
“Mecnun gibi âşıklardan,
Yunus gibi eşiklerden,
Bir yavrunun beşiklerden
Gözyaşını silmeliyim.
Çeşmeye bakan taşların,
Buluta değen kuşların,
Caddelerde ağaçların
84
Gözyaşını silmeliyim.”
Diyen Mustafa Ceylan, Yunus Emre’ nin ( belli kurallarıyla bir insanlık
disiplini olan) Allah'a dost olma felsefesini benimsemiştir. Yunus
felsefesinde, kötü düşüncelerden arınmak, ölüm korkusunu yenip Allah
ve insanlık yolunda çaba göstermek gerekmektedir. Elde tespih, dilde
dua, her şeyden elini ayağını çekmiş insanlara yakıştırılan dervişlik,
sonraları bir sapma olarak ortaya çıkmış; Yunus bu softalara şiddetle
karşı çıkmış, şiirlerinde çokça yermiştir. Buna dair şu dizeleri kaleme
almıştır Yunus:
"Dervişlik dedikleri,
Hırka ile taç değil
Gönlünü derviş eden
Hırkaya muhtaç değil"
Çeşmelerden bardağın
Doldurmadan kor isen,
Bin yıl dahi beklesen
Kendi dolası değil"
Diyerek bağnazlığı ve körü körüne kaderciliği, gerçek din düşüncesiyle
bağdaştırmamıştır.
Anadolu'nun karışık dönemlerinde Horasan'dan birçok bilim adamı
Anadolu'ya gelmiş ve bu karışık döneme, bir güneş gibi doğmuşlardır.
Bunlardan biri de önce Karaman'da yaşayan daha sonra Konya'ya
göçerek Mevleviliği kuran ve:
“Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok
Nice elbiseler gördüm içinde insan yok!”
Diyen Mevlâna’ dır. Mevlâna’ nın bu sözleri bize “Ayna ve İnsan” 
örneğini anımsatır. Bilindiği gibi aynada bir ön yüz bir de görünmeyen
sırlı yüz vardır. Sır olmayınca ayna net görüntü vermez. Bu durumda
aynanın asıl kudreti / özü sırında saklıdır. Aynanın niteliği, dışındaki
görkemli görüntüsüyle değil, ardındaki sırın niteliğiyle ilgilidir.
“Sır sakladım, sırra döndüm aynada
Cevap gelmez yaptığım şu feryada
Yoktur gözüm hem de iki dünyada
Alın sizin olsun bendeki beni. “
85
İşte insan da ayna gibidir; bir görünen yüzü yani KABUK, bir de
görünmeyen, derinde olan sırlı yüzü yani ÖZ’ ü, iç dünyası vardır.
İnsanın niteliği kabuğundaki yaldızla değil, özündeki derinlikle, bilgelikle
ilintilidir.
Benlik libasından soyunarak çıktığı bu tinsel yolculukta bayram yerine
dönen özünü , sonderece etkili söylemlerle nakış gibi işler mısralara
Mustafa Ceylan..
“Cümle yollar bir kavşakta buluştu
Buluştu da yolcular el tutuştu
İblis bile orta yerden savuştu
Alın sizin olsun bendeki beni…
İçim, dışım bayram yeri, gülüyor
Güneş bile nefes alıp soluyor
Sol göğsümde ihtilâller oluyor
Alın sizin olsun bendeki beni
Aşk yüzünden pervanece dönerim
Hem dönerim, hem de candan yanarım
Kopardığım yüreğimi sunarım
Alın sizin olsun bendeki beni”
Dizeleriyle Mustafa Ceylan; Mevlâna’ nın Şems’ ine, Yunus’ un “Çalap”
ına benzer bir aşk ile adanmış özünün yanışını dillendirir.
“Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Yükseklerde harman olur
Dertlilere derman olur
Aşk deyince ferman olur
Benim gönlüm deli gönlüm.
Neye yarar çok ile az
Biraz sevgi birazcık naz
Yunus’a can Veysel’e saz
Benim gönlüm deli gönlüm.
86
Kanatlanıp göğe uçar
Kendisinden kendi kaçar
Hasret hasret çiçek açar
Benim gönlüm deli gönlüm”
Diyen; “ Yunus’ un Odunu”, “Karıncanın gölgesi” olabilmeyi gerçek
mutluluk saymış, deli gönlünü AŞK’ a ferman eylemiş bir Mustafa Ceylan
vardır bu dizelerde.
Şiirde Tasavvufu her şekilde kullanabilen ve sonderece renkli, coşkulu
bir anlatımla mısralara hâkim olan kalemdir Mustafa Ceylan.
“Gülce-Yunusca/Ziyadeli “ nazım türüyle yazdığı “Acaip Dünya” adlı
şiirinde, üç günlük misafirliğimizi kanaviçe gibi işler mısralara…
“Misafir gelmişiz hem de üç günlük
Giyeriz sonunda cepsiz bir önlük
Kıldan ince aklı parçalayan yük
Çilesi biner omzuma
.....................Biner ha biner...
Ey Ceylan sen öğren nasıldır sonun?
Tahtadan bir atla bitecek sorun
Ermeden sabaha umut mumunun
Titreyip söner ışığı
.....................Söner ha söner... “
Sanat’ a adanmış bir ömrün 62. Senesinde kutlanan kırk dokuz yıllık bir
yolculuktur naçizane yazıma konu olan...
Şiir ve edebiyat şevkime katkısını asla inkâr edemeyeceğim değerli
hocam Mustafa Ceylan’ ın 49. Sanat yılına denk gelen 62. Yaş gününü
bu vesileyle kutluyor; sağlık, mutluluk ve yine sanat’la dolu uzun ve
başarılı bir ömür dileğimle saygılar sunuyorum… 
87
MUSTAFA CEYLAN'dan ÖZLÜ SÖZLER
Anladım, iflas eden yalnız akılmış / Meğer, uçurtmamız tele takılmış.
Daldır okyanusa, kovanı daldır/Şiirde birincilik, zaten münhaldir.
Buluta kur merdiveni arada bir, unuta kalma dostum.
Marul'musun üst üstte gömlek, üst üste dert mübarek?
Saçlarım şeffaf, bazı kurumlar gibi; ancak yosun gözlüler görür onu.
Kapı içinde kapı, bir gönül ki gökdelen;bir dış kapı kilidi var, binlerce iç
kapı kilidini esir almış.Anahtarlar boşuna...
Gönül ikliminde kar, boran, fırtına / Oysa, düşmüştük dün kızgın fırına.
Hayyam olsan gene iyi; ama, değilsin. Seccadeyi sarmışsın sırtına,
elinde şarap şişesi; ancak varırsın!
Bebek beşiklerinde çiçek açan umuttur.
Güzeller trenine yolcu yazsalar, önce ben çizilirim.
Kandil akşamı bugün. Faiz kazancınla mutlu ol, papaz kocanla da, e
mi?
Uçurum kenarında açan çiçeğe döndüm. Ay ışığı çare değil bu gece.
Türküler, yayla çeşmesinin nabız atışıdır, duyuyor musun?
Duman yükseldikçe kaybolur sanma, o yağmur olur döner saçlarına /
Sen ateşsen ve birkez sönersen, bir daha çıkmaz alevin, gardaşım.
Belli ki yine bir ceylan vurulmuş /Baksana, yüce dağın başı dumanda
yine!
88
Naylon devrinde, naylon haber yazanlar olacak, şaşırma! Naylon delinir
pek yakında. Kalmaz öylece,sabret!
Kırk yılda bir görüşmek mahvediyor beni, buselerini nazar boncuğu
yapıp boynuma asacağım.
Diliyle kıran, dudağıyla yapıştıran güzelsin valla!
Aşk trenim tünelde bozuldu, sen nerdesin ey yâr!
Uzak, tuzak oldu bize; kızakla da geçemeyiz gayri.
Sanal, san ve al.Sonra mı? Sadece masal...Hakikat, her daim kat be kat,
eksilmeyen tad...
Sanırım gözlük camım bozulmuş. Şu geçen arabanın plakasında "hırsız"
mı yazıyor?
Yol var yol ucunda, bin parçaya bölünmüş.
Doruktan dip'e düş te / Azrail'e mektup yaz da gör!
Yaklaşma yanıma, kokun sinerse üstüme, hacc'a gitsem zor çıkar.Tepen
de türbandır kar, ayağından su akar. haline bak hele!
Düğmeye yanlış basma. Asansör, duracağı yeri bilmez. Yukarı
asansörle çıkanlar, elektrik kesilirse yürüyerek inerler.
Gönül meclisinden kanun çıktı,affedildi son kez. Sesimi duymuyor zalim.
Keşke davul-zurna çıksaydı!
Bir'i birde birlemek çok güzel...
Kabrimin toprağında gül açsın hasretim, sakın sulama o güzelim gülleri.
Çatal çıkmazlara saparsa sokak, yolcu ıslığından hüzün damlar
Ateş gömleğini giyen, aşkın fırınındadır; yanmaya hazırdır.
89
İlmiğin çözülmeye direnişi neyse, çağrımı duymazdan gelişin aynen o
işte...
Taş suskunu bir zamana gül busesi kondurdum, tebessüm etti saat...
Kaç kez imame saydılar, ben kopmadım; sözümü dinlemediler ve
deneler çarpışıp döküldüler..
Pençereler uyurken hasret uyutmuyor beni...Aşkın silindiri altındayım...
Eski çarklar eski çar'lar elinde çarkedip durmaktalar.Ya zaman pas
tutarsa?
Yüz karasını bazen akça kar içinden çıkarırsın da şaşırıverirsin.
Cangıl cungul kervanlar geçer içimden, anlatamam gecelere.
Gerçeği düşleriz hep, ama düşü gerçekleştirmek için tek bir hamle
yapmayız.Neden?
Tabiat anamızın sonsuzluk üniversitesi var, sokma kafanı kuma, tefekkür
et!
Kralım diyordun ya,gemiden ilk kaçan sen oldun. Doğrudur yaptığın.
Zira, krallar hep önden gider, kaçarken de tabi...
Cenneti aramaya çıkan seyyah, sen,sendeki cenneti keşfet yeter!
Yürü ışık aydınlığında, mısralarına düşsün yakamoz. Sonunda haşmetli
bir kente ulaşırsın.Tılsım çözülür ve ışık emen çocukların olur şiirlerin.
Tek de çok'u, çok' ta tek'i gör. Hep'i iste.
Kaç bal dudak gördüysem,o kadar zehir sundular bana...Dikkatli
olmalıyım..
İntifa ettiğinden belli. Her intifan bir istifa getirdi. Gene mi?
90
MUSTAFA CEYLAN'IN BAŞARILARI
ANKARA MEKTUBU
İSA KAYACAN 
KENT GAZETESİ 28 ŞUBAT 2000 
SAYFA :4
 Araştırmacı yazar Mustafa CEYLAN , son günlerin tahlil 
gündemi'ne bağdaş grup oturdu.
Ağustos 1999'da yayınlanan , bu satırların yazarının yaşamı ve eserleri 
üzerine yaptığı inceleme tahlilleriyle, değişik çevreler tarafından taktir 
gördü bize fırsat kalmadan alkışlandı. 
Sözünü ettiğimiz kitap estanlaşan Köylü İsa KAYACAN , adının 
taşıyıcısıydı. Bu kitabın ön sözü ustamız, üstadımız, Ahmet Tufan 
ŞENTÜRK tarafından "İSA KAYACAN ve MUSTAFA CEYLAN " 
başlığıyla son sözü de kitabın imza sahibi Mustafa CEYLAN tarafından 
yazılmıştır. Ceylan'ın yayınlanmış ve yayınlanacak kitaplarının adları 
verildikten sonra bir dip not olarak : "Mustafa CEYLAN, günümüzde 
sanat ve edebiyat alanında faaliyet gösteren, merkezi 
ANKARA/ELMADAĞ'da bulunan Tahlil Laboratuvarlarında AŞ'nin 
Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürüdür" demiştim .
 Mustafa CEYLAN "abi böyle bir AŞ yok ki, yarın bu adrese pek 
çok mektup gelir" diye takılmıştı. Burada söylemek istediğim , Mustafa 
CEYLAN 'ın uzun araştırmalar incelemeler sonucu göz nuru dökerek 
izler için yaptığı yayın çalışmalarıydı bunların hazırlanmasındaki 
zorluğun ifadesiydi.
 
91
HALİL SOYUER 
 Tahlil ustası araştırmacı yazar Mustafa CEYLAN bu kez şair ve 
gazeteci ağabeyimiz Halil SOYUER'in hayatı sanatı ve şiirleri üzerine bir 
inceleme yapmış ve hayatı, sanatı, şiirleri Halil SOYUER adıyla 
yayınlanmış 302 sayfalık kitap girişinde M. CEYLAN söze şöyle başlıyor.
 Günümüz Türk şiirinde zirvesinde bulunan yaşayan şairler 
arasında Halil SOYUER müstesna bir yere sahiptir. Şiirimize can 
çekişiyor denildiği bir sırada yeni mükemmel ve gürül gürül can suyu 
veren SOYUER , sadece günümüzün değil gelecek zamanlarında şairi 
olacak niteliktedir . SOYUER ağabeyimizin hayatı kendine has 
söylemleri hayat ve ölüm anlayışı sevgili tarifi öfkesi sayılarla dansı 
şiirlerindeki Anadolu'dan insan manzaraları duyguları seslenişi 
şiirlerindeki gözler ve bakışları, milli ve manevi şiirleri , gönül şiirleri, 
Yunus Emre sevgisi, SOYUER'in gözüyle şehirlerimizin görünümü, 
bestelenmiş şiirleri, şiirlerinden örnekler, eserleri hakkında yazılanlar 
,başlıklar itibariyle sayfalara aktarılmış bu başlıklar altına Mustafa 
CEYLAN'ın ince titiz ve kendine has üslubuyla yerleştirilen görüşleri 
cümleleri dikkat çeker boyutların çok üstüne çıkmış.
 Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. 
92
TAHLİL USTASI MUSTAFA CEYLAN
ANKARA MEKTUBU
İSA KAYACAN 
 
 Araştırmacı-yazar, sevgili dostum Mustafa CEYLAN birbiri ardına 
kitap yayınlıyor. Bunlar edebiyatımızın doruklarına bağdaş kurup 
oturmuş, büyüklerimiz için, sevdiklerimiz, saydıklarımız, takdir edip 
alkışladıklarımız için.
 GÜZİDE TARANOĞLU
 Araştırmacı, tahlil uzmanı Mustafa CEYLAN'ın yeni bir kitabı bize 
ulaştı. Adı: "Sultan Şaire, Toprak Ana, Güzide Taranoğlu'nun HayatıEserleri ve Şiirlerinin Tahlili".. Uzunca bir isim ama anlamlı.
 Güzide Taranoğlu hanımefendi gerçekten böyle bir araştırma ve 
inceleme yayınına konu olacak büyüklükte, edebiyat dünyamıza yaptığı 
hizmetleriyle takdir edilen güçlü bir kalem sahibi. Gülpınar Sanat 
dergisinin yıllardır yayınlayıcısı.
 Büyük boy 320 sayfalık kitabın önsözü, Prof. Dr. İbrahim Agah 
Çubukçu hocamızın kaleminden çıkmış. Dört sayfalık önsözün altına 
hocamız bir de not koyarak, "Toprak Anamız" hakkında Mustafa 
CEYLAN'ın yazdıklarına da katıldığını belirtmişler.
Güzide Taranoğlu ve birkaç kuşak aile fotoğraflarıyla, diğer 
görüntüleriyle, kitabın zenginleştiğini kalıcılık oranının arttığını 
görmekteyiz.
 Kitabın arka iç kapağında, Toprak Ana Güzide Gülpınar 
Taranoğlu, Mustafa CEYLAN'ın çalışmasıyla ilgili görüşmelerini ortaya 
koyarken, bir yerinde, "Elinizde tuttuğunuz bu büyük eser, manevi 
evlatlarımdan sevgili oğlum Mustafa CEYLAN'ın belki haftalarca, belki 
aylarca, emek verip hazırladığı hayatımın kitabı" diyor.
 Mustafa CEYLAN'ı böyle bir araştırmayı gerçekleştirdiği ve kitap 
olarak bizlere kazandırdığı için, tebriklerimizi, sevgilerimi sunuyorum. 
 
93
SULTAN ŞAİRE GÜZİDE TARANOĞLU 
 ABDULLAH SATOĞU 
 Örnek bir Türk kadını, mutlu bir ana, velût bir şair , vefakâr ve 
hamiyetli bir şahsiyet olan Güzide TARANOĞLU'nun 2000 yılının 28 
ocak gününde, yeni bir yaş gününü idrak etmesi dolayısıyla ,"HayatıEserleri ve şiirlerinin Tahlili'ni konu alan bir eser yayınladı.
 Değerli araştırmacı- yazar ve şair Mustafa CEYLAN tarafından 
hazırlanan, bir ansiklopedi hacminde ve nefasetindeki , 320 sayfalık bu 
esrede, TARANOĞLU'nun doğumundan günümüze kadar yaşantısı, 
bütün teferruatıyla, belgeler ve resimlerle süslenerek verilmektedir.
 Süleyman Nazif'in vefatından sonra bir türbe yaptırılacağı haberi 
üzerine, üstad Ferit Kam söyle demiş: 
Sağlığında nice ehl-i hünerin
Bir tutam tuz bile yoktur aşına.
Öldürürler evvel ânı açlıktan
Sonra bir türbe dikerler başına....
Gerçekten de öteden beri, irfan ehlinin, şair ve kalem erbabının kıymeti, 
hep öldükten sonra bilinir ve anlaşılır olmuştur.
 İşte Mustafa CEYLAN, daha önce kaleme aldığı : Ahmet Tufan 
ŞENTÜRK , Halil SOYUER ve İsa KAYACAN'dan sonra "Sultan Şaire 
Güzide Taranoğlu'na dair eseriyle , bu garip geleneği bir kenara iterek, 
şairlerimizi hayatta iken onurlandırıcı bir vefa örneği sergilemiştir.
…………………………….
94
HALİL SOYUER'İ TANITAN KİTAP
ÇAĞRI
MUZAFFER UYGUNER 
MART 2000 SAYFA 32-33 
 Mustafa CEYLAN yaşamından sonra sanatına yönelmiş ve konuyu 
kümelemeler yaparak ortaya koymuştur. Sanatı ile ilgili ilk bölümde 
"şiirlerinden söylemler" üzerinde durmuştur birçok örnek ile şiirlerindeki 
önsözleri belirtmiştir. Bu bölümde bundan sonra şiirlerinde yansayan 
yaşam ve ölüm ana konusu ele alınmıştır. Ceylan'ın belirttiği gibi 
"Soyuer, Halik AKSOY tarafından bestelenen "eksilenler" şiirinde ölümü 
gayet normal bir hadise olarak karşılamakta ve ölürsek bir mezarlıkta üç 
metrelik yer eksilir ve tabiatın dengesi bozulmadığı gibi sadece 
Halil'lerden bir kişi eksilir demektir ama , bu yaşamı sevmiyor demek 
değildir. Elbette; Soyuer yaşamı da insanı da sever. Sevgi, onun en 
büyük yaşam kaynağıdır. Bu sevgi, bu aşk ikinci bir kişiye söylenmiş gibi 
olsa da bütün insanlara yöneliktir. Bir şiirinde "gönlümde ne çabuk 
akşam oldu ki” diyerek ömrüne kadar çabuk geçtiğine de inmiştir. 
"Kader" adlı şiirinde dediği gibi yaşam da ölümde bir kader işidir. Ceylan, 
Soyuer'in bu görüşlerinde şiirlerine örnek alarak belirtmektedir. Ceylan'ın 
belirttiği gibi Soyuer'e göre "insan ömrü bir salıncaktır. Salıncakta 
sallanırken bir de bakmışsın zaman akıp gitmiş salıncağın ipi 
kopuvermiş."
 Mustafa CEYLAN, Soyuer'in şiirlerindeki sevgi ana konusu oldukça 
geniş yelpazede belirtmiş ve bu arada bir bölümünde şiirlerindeki "sevgi 
tarifi" ne ayırmıştır. Soyuer, şiirlerinde insancıl sevgi ile tasavvuf 
anlayışına uygun sevgiyi işlemiştir. Ceylan'ın da belirttiği gibi gerçekten 
de "Soyuer, çok büyük bir aşk şairidir". İnsana dönük sevgide, 
95
"sevdiğinin dudaklarına, gözlerine, kulakta küpesine, saçlarına, ellerine ,
kirpiklerine tutkundur...topuğundan küpesine, saçlarının ucuna varıncaya 
kadar vurgundur. "Ceylan bu söylediklerini şiirlerini de alarak ortaya 
koymuştur. Bunun yanında kitabın bir bölümünde "Sevdiğine Öfkesi"
üzerinde durulmuştur. "Uğruna ölümü bile göze alan aşık, sevgilisinden 
karşılık göremeyince öfkelenir. Kalbinin derinliklerinde dopdolu duran 
aşk havuzu bir anda öfke havuzuna dönüşüverir". Ayrılık da şiirlerinde 
bir yıkım olarak yer almıştır. Ama bir gülüş, dönüş onun öfkesini 
gideriverir.
 Mustafa CEYLAN, kitabının bir bölümünde "Soyuer'in takvimlerle,
Sayılarla dansı"na ayırmıştır. Bu bölümde de bu konulara dönük 
şiirlerdeki söylemleri belirtmiş ve şiirlerle örneklemiştir. Soyuer'in çoğu 
şiirlerinde sayılarla ve takvimle ilgilendiğini vurgulamıştır.Bundan sonra 
gelen bölümde ise "Anadolu'dan İnsan Manzaraları"ele 
alınmıştır."Soyuer'in Anadolu'dan insan manzaraları sunduğu şiirlerinde 
bizim insanımızın inanışları, töreleri ve tutkularına da yer verdiğini 
görmekteyiz" Ceylan'ın örneklediği gibi, şiirler de bunun göstergeleridir.
 Soyuer'in şiirlerinde " Hüzün duyguları" da vardır elbette. Ceylan bu 
konuya da bir bölüm ayırmıştır kitabında. Şiirlerdeki değişik nedenlere 
dayanan hüzün üzerinde durulmuş ve bu konuyu işleyen şiirler de örnek 
olarak sunulmuştur. Ceylan'a göre Soyuer,"İnce bir hüzün şairidir".
Kitabın bir bölümü de çocuklara sesleniş ile ilgilidir. Çocuk sevgisinin 
şiirlerine nasıl yansıtıldığı üzerinde durmuştur Ceylan.
 Kitapta bir bölüm ve "gözler ve bakışlar" ile ilgili şiirlerini 
irdelemektedir. Ceylan'a göre "Gözler bakışlar onun şiirinin en vurucu 
kısmına teşkil eder". Gözlerle söyleşir, bakışlarla konuşur. Gözlerden 
gönüllere yol bulur. Örnek olarak alınan gözler şiirleri ele "zeytin 
taneleri"" aynalar" bu görüşleri ortaya koymaktadır. Milli ve manevi 
şiirlerinde bir bölüm ayrılmıştır Soyuer'in şiirlerini okuduğumuzda bu 
konuda ne kadar cesur ve azimli olduğunu sezeriz. Örnek olarak alınan 
şiirlerde bunu yeniden duyumsuyoruz. Vatan , millet ve insan sevgisi ile 
dolu Soyuer'in bu tür şiirlerinde önemli bu bölümde dinsel şiirlerinde ele 
alınmıştır. Ceylan'a göre Soyuer'in dine özellik taşıyan şiirleri iki temel 
üzerine kurulmuştur. Birisi "yaradan" ötekisinde "yaradılan"dır. Yeni 
96
birisi mevla, ötekisinde insandır. Yunus Emre sevgisine ayıran bir 
bölümde de Yunus Emre sevgisi yanında dinsellik ve özellikle tasavvuf
ile ilgili şiirleri ele alınmış ve değerlendirilmiştir. Yunus Emre ile ilgili bir 
çok şiirinde bu bölümde okura yeniden sunulmuştur. Soyuer'e göre 
 Yunus gizlidir sükutta
 Figanda Yunus gizlidir.
 Dört cihette beş vakitte 
 Ezanda Yunus gizlidir.
 Yunusun aşkının yüceliği Soyuer'de de Yunus tutkusu yaratmıştır.
Kitabın bir bölümünde Soyuer'in şehirlerimiz ile ilgili olarak yzdığı şiirlere 
ayrılmıştır. Sayabildiğime göre bu bölüme on üç şiir alınmıştır.
 Kitapta, Soyuer 'in şiirlerini besteleyenler de alınmıştır. Bestelenen 
şiirleri için iki yüzden fazla olduğu yazıldığı halde verilen listede yüz 
elliki sayısını görüyoruz. Burada bir uygunsuzluk olduğu kanısındayız ve 
doğru olanın bu rakam olduğunu sanıyorum. Bestelenmiş şiirlerle başka 
şiirlerden de örnekler eklenmiştir kitaba. Son bir bölümde de ''Soyuer 'in 
eserleri hakkında yazılanlar '' örnekler verilmiştir. En sondada Mustafa 
CEYLAN 'ın özet bir değerlendirmesi vardır.
 Mustafa CEYLAN geniş bir örnekleme yelpazesi ile Soyuer'in 
yaşamını ve özellikle şiirlerini değerlendirmiştir. Böylece, Soyuer şiirinin 
anakonularını ve sınırlarını görmüş oluyoruz. Uzun ve yorucu bir çalışma 
sonucu yapılan bu araştırma, değerlendirme irdeleme yapıtı önemli bir 
kaynak kitaptır.
……………………….
97
GÜLÜM
ÜLKER AYGÜN 
SULTAN ŞAİRE TOPRAK ANA GÜZİDE GÜLPINAR 
TARANOĞLU'NUN HAYATI-ESERLERİ VE ŞİİRLERİN TAHLİLİ
" Sultan Şaire Toprak Ana Güzide Gülpınar Taranoğlu'nun Hayata-Eserleri ve 
Şiirlerinin Tahlili " adlı güzel araştırma,inceleme,biyografik eser, araştırmacı 
yazar,şair,manevi ağabeyimiz Sn.Mustafa Ceylan'ın,320 sayfadan oluşan 
eseri,2000 yılında Ankara'da basılmış.
Yüreğinin şefkatli sanat ışığını Anadolumuza yayan manevi anamız, şair-yazar 
Sn.Güzide Gülpınar Taranoğlu'nun,hayatı eserleri ve şiirlerinin tahlili ancak bu 
kadar güzel derlenip,incelenebilirdi.Sn.Mustafa Ceylan'ın kalemine yüreğine 
sağlık diliyorum.
Eser,beş bölümden oluşuyor.Bu bölümleri yazar,şu başlıklar altında 
toplamış.Sultan Şaire-Toprak Ana'nın Arayış Dönemi,Buluş Dönemi,Biliş 
Dönemi,Görüş ve Oluş Dönemi.Her bölümüyle 'okuyucuları sürekleyen bu güzel 
eserde,şair,yazar Sn.Güzide Gülpınar Taranoğlu,sanat ve kültür alanındaki 
çalışmalarıyla günümüz insanına örnek hayat tarzıyla,her yönüyle anlatılıyor. 
Ayrıca _ bir dille yazılmış bu güzel eserde, şair Sn. Güzide Gülpınar Taranoğlu'nun 
ailesi,çevresi ve Anadolu'sun her tarafındaki onlarca manevi evlâtlarıyla fotoğraf 
fotoğraf sayfalarda yer almış.
Şair Sn.Güzide Gülpınar Taranoğlu'nun Türk Sanat Müziği tarzında şiirlerinin 
çoğu çeşitli bestakârlarımız tarafından bestelenmiş.Bu bestelenmiş şiirlerin 
çoğunluğu bu eserde yer almış.Bir manevi evlâttan,manevi anaya verilebilecek 
en güzel ödül bu olsa gerek.
Saygı değer Okuyucularım, bu güzel eser, Sn.Güzide Taranoğlu'nun manevi bir 
evlâdı olarak beni de çok etkiledi ve duygulandırdı. Zira yıllar öncı manevi 
anamızla çekildiğimiz bir fotoğrafı kitap sayfasından görmek beni çok 
duygulandırdı. Zira Sn.Güzide Taranoğlu'nun,kendisine ulaşan manevi 
evlâtlarından ne olursa olsun,özel bir hatıra olarak emniyetle sakladığına şahit 
oldum.İşte insana verilen en güzel değer. Şefkatli yüreğiyle gönüllerde yer 
bulan, Sultan Şaire, manevi anamız Sn.Güzide Gülpınar Taranoğlu,böylesine 
98
güzel, değerli bir insan. Manevi Anamızı tanımak isteyen okuyucularımızın bu 
güzel eseri okumalarını isterim. Araştırmacı yazar, Şair Sn.Mustafa Ceylan'ın,
Sn.Güzide Taranoğlu için yazdıkları ve bu eserde yer alan şiirleriyle yazımı 
bitiriyorum.
 ANAM BENİM 
Yeryüzünün en güzeli. 
Anam benim anam benim. 
Öpülecek güldür eli 
Anam benim anam benim
.
Şairlerin sultanıdır. 
Hoşgörünün bostanıdır. 
Gönüllerin destanıdır. 
Anam benim, anam benim. 
Güzidedir Gülpınar'dır. 
Bir zirvedir, bir çınardır. 
Gürül gürül hep bahardır. 
Anam benim, anam benim.
Sevgi, saygı umut veren 
Asırlara gögüs geren 
Hak aşığı, veli eren 
Anam benim anam benim 
Bilal'inin büyük aşkı 
Gariplerin sonsuz köşkü.
Bir vatan ki öyle güçlü.
Anam benim anam benim.
İyilikler meleğidir.
Ayyıldızın direğidir.
Anadolu yüreğidir.
Anam benim anam benim.
99
YILDIZCA / SEVGİLER SAYGILARSAYIN MUSTAFA CEYLAN'A 
HÜSEYİN YILDIZ
Sizlere, siz değerli okurlarıma, birbirlerini basın, yayın, televizyon, 
telefon ve mektupla tanıyan, tanışan, edebiyatı, kültürü, sanatı, 
sanatçıyı, şiiri, şairi ve bunların hepsi üzerinde özveride bulunarak, tahlil 
eden, kaleme alıp, anlatan, yol gösteren, öneri ve tavsiyelerde bulunan, 
güzide insan, gerçek dost, mesafe olarak birbirimize uzak, fakat fikir, 
düşünce,, görüş alanı içinde olduğumuz, bir gönül dostunu, şair, 
edebiyatçı, sanatçı ve yazarların bir çatı altında birleşmesini, sevgi 
çemberinin oluşmasını, kitleler, toplumlar, kişiler, kurum ve kuruluşlar 
arasındaki birlik ve beraberliği, sevgiyle, saygıyla kurmak, toplumlar 
arası iletişimin, birleşimin, uzlaşmanın, sanat yoluyla olacağına inanan 
bir dostu, bir şairi, bir tahlil ustasını, Toroslar'ın Türküsüyle (abim, 
babam, hemşehrim, Ahmet Tufan Şentürk'ü) "DESTANLAŞAN KÖYLÜ 
İSA KAYACAN'la (değerli büyüğüm, gönüllere taht kuran Sayın İsa 
Kayacan'ı).
Yine "BABA DİYORLAR" adlı şiir kitabı ile bizlere ulaşan (bana ulaşan) 
sevginin, saygının, Mehmetçiğin, Mehmetçik Vakfının sembolü olan, 
sevgili dostumuz şaire kardeşimiz Sayın Aysel Al'ın "BABA DİYORLAR" 
şiir kitabının önsöz yazarlığını yapan bu değerli dostu, gönül dostumun, 
gazetemiz YENÎSÖKE'de yüzlerce yazısını okuduğum, kelimelerle, 
cümle ve paragraflarla anlatamayacağım, kitaplara, romanlara, şiirlere 
sığdıramıyacağım, bir dostun bir sanatçının, bir yazarın, bir şairin, bir 
tahlil ustasının, 
bir gönül dostumun Mustafa Ceylan'ın, Mustafa Ceylan'ımın 
anatomisidir, biyografisidir bu yazım.
Her ne kadar, efeler diyarı, efeler durağı Söke'mizden, YENİSÖKE 
GAZETESİ'nde yazıyor, sesleniyorsamda, Karaman ili, Ermenek ilçesi, 
Esentepe köyü doğumluyum. Yani abim, değerli büyüğüm, manevi 
babam, hemşehrim, Torosların çocuğu Sayın Ahmet Tufan Şentürk'ün 
ilinden, ilçesinden, köyündenim.
Değerli dost, üstadım, tahlil ustam YeniSöke Gazetesi'nin 28 Haziran 
2000 tarihli baskısında "GÖNÜL DOSTLARIM VE HÜSEYİN YILDIZ" 
başlıklı yazınızdan dolayı sizlere şükran ve saygılarımı arzediyorum. 
Hemfikir oluşumuzdan da son derece memnun oldum.
Sizlere, Söke'den Antalya'ya gönül dolusu, saygı ve sevgiler gönderiyor, 
başarılar diliyorum.
100
Kardeşim Ceylan'a!..
İSMAİL KARA 
Vakit gazetesi /19.Ekim.1999
FIRTINA
Kıpır kıpır duygulann
Duramaz ki, hiç yerinde..
Esirisin fırtınanın
Sen kendini özlettin be!..
Kısa süre bur da kaldın, 
Dostluğumu birden çaldın, 
Erişilmez bîri oldun, 
Sen kendini özlettin be!..
Çekip gittin uzaklara, 
Yalnız kaldı şimdi Kara, 
Bu yaptığın olmaz amma, 
Sen kendini özlettin be!..
İklim sıcak, sen sıcaksın 
Orda nasıl duracaksın? 
Ettiğini bulacaksın 
Sen kendini özlettin be!..
Seni gidi deli fişek,
Şiirler yaz, kafayı çek!
Ankara'ya dönene dek,
Sen kendini özlettin be!..
Kara derki, darılma dost!
Antalya'da kalacak post,
Eh!., şimdilik orada es 
Sen kendini özlettin be!.. 
 
13 EKİM 1999 
101
 
MUSTAFA CEYLAN VE CEVAT UYGUR ÜSTÜNE BİR SÖYLEYİŞİ
YENİ GÜN GAZETESİ 06.08.2002 
AHMET TUFAN ŞENTÜRK 
 Kimdir bu Mustafa CEYLAN ve de Cevat UYGUR ? Her ikiside genç 
fişek gibi iki delikanlı . Her ikisi de makine mühendisi Birisi Ankaralı 
Elmadağlı , birisi Karadeniz artvin'li. Benim bunlarla ilgilenmem niye 
?Evet haklısınız niye?
ben kimsenin olmadığı yerlerde ( insan ve şair) kıtlığında, şair geçinen 
birisiyim de ondan bundan yıllarca önce bu elmadağlı bu yanardağlar 
gibi kapattığı makine mühensisi şair yazar, araştırmacı mustafa ceylan 
da beni şair sananlardan birisiydi yalnız o mu ?Bir de benim gibi 
Burdur'un Tefenni ilçesi ece köyünden çıkıp otiyle ,tırnağıyla bilet 
gücüyle karşısına cıkan tüm engelleri birer birer aşarak önce baskent 
ankara'da sonra da köyü ile kenti ile bütün anadolu ve rum elindeki yazar 
, çizerler arasında bende varım diyebilen bir isa kayaca ve birde 
karadenizin hırcın dalgaları gibi kabına sığmayan atılgan yürekli bir sami 
ateş vardı bir dörtlü oluşmuştu kendiliğinden.
 sözlerine mustafa ceylan ve cevat uygur diye başladığım halde 
konuyu dağıttığımı sanıyorum bu adı geçen canlar bir altın zincirin 
halkaları gibididirler. Eğer birinden veya ikisinden söz etmek isterseniz 
ve diğerleride mutlaka konunun içindedir. bunlar "et tırnak" gibidirler 
veya gibiydiler. Bu birlik, bu güç nasıl oluştu?
 bunların arasında en yaşlısı bendim diğerleri az çok çağdaş , 
yaşdaştı diyebilirim.evvelce de söylemiştim bizi birbirimize yaklaştıran 
bağlayan güç duygu birliği sevgi birliği ve kültür sanat ve şiir sevdası 
olsa gerek başka türlü, elmadağlı mustafa ceylan/ ece köylü isa 
kayacan/ karadenizli sami ateş / artvinli cevat uygur/ toros dağlarından 
ben hiç bir art düşünce hiç bir çıkar konusu olmadan nasıl can -ciğer 
nasıl et-tırnak olabilirdik?" Dost iki bedenli bir tek ruhtur" diye boşuna 
102
söylenmemiş. Biz de yıllardan beri "acılarımızı tasalarımızı bölüşüp 
azalttık iyiliklerimizi güzelliklerimizi bölüşüp çoğalttık yada ben öyle kabul 
ediyorum . Buraya kadar ben bir eskiz çizmeye çalıştım . Bundan 
sonrasında "tabloyu" bütün güzelliğiyle tamamlayacak olanlar Mustafa 
ceylan ve isa kayacan'dır. Diyerek örnek olacak ibret alınacak esas sözü 
onlara bırakıp ben başladığın yere dönmek istiyorum.
 Evet Mustafa Ceylan ve Cevat Uygur :
 Bunların her ikiside makine mühendisi . Eğitimlerinin gereği meslek 
hayatlarında yaptıkları ibret alınacak çalışmalarını gördüğüm ve bildiğim 
kadarından örnek olsun ibret alınsın diye söz edeceğim.
 Yıl 1982. Görev yeri İmar ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel 
Müdürlüğü Makine ve İkmal Dairesi Başkanlığı. Birisi başkan birisi 
başkan yardımcısı . Ortam sağ ve sol iç çatışmalar anarşinin kol gezdiği 
babanın oğluna , oğlunun babasına , kardeşin kardeşine güvenmediği 
bir zaman . Bağlı bulundukları Genel müdürlük başkent Ankara 'nın tam 
ortası Sıhhıye’ de. çatışmaların kazan gibi kaynadığı bir semt . 550 
üzerinde personeli , 650 den fazla aracı olan bir başkanlık başkanlığa 
bağlı 2 müdürlük, 1 baş mühendislik 9 şeflik .Ülke çapında gece ve 
gündüz demeden meydana gelmiş ve gelecek afet işlerinde koşan bu 
muazzam 
kuruluşu yöneten ve yönlendiren fişek gibi genç mühendis , Mustafa 
Ceylan ve Cevat Uygur. Sağ ve sol çatışmaların had safhada devam 
ettiği ve genel müdürlüğün ve başkanlığında Sıhhiye civarında 
bulunduğu o günlere ben değinmeyeceğim üzeri küllenmiş gözü 
deşelemek istemiyorum. O günlerde yaşanan acı tatlı ( tatlısı da var
mıydı bilmiyorum)anıları, bütün çıplaklığıyla yazılması istenirse sanırım 
Mustafa Ceylan yazar. Uzaktan bakan değil çekilen acıyı canının 
çekirdeğinde duyan daha güzel yazar.
 Tarihini hatırlayamayacağım. Genel müdürlük ve Başkanlık 
Eskişehir yolu üzerine (şehirden oldukça bir yere ) taşınmıştı. 
Hatırlayabildiğim kadarıyla Genel Müdürlük binasından başka bütün alt 
yapı , kuruluşlar çok geniş bir sahaya bu iki genç adam tarafından 
103
yapıldı. Gecesinin bir yarısında aklına esipte ya Mustafa'yı Cevat'ı 
arasam "Baba , iş yerindeyiz çalışıyoruz" cevabını alırdım. Bunlar saat 9 
da işe başlayıp 5 de (17) de iş yerinden ayrılan devlet memuru değil , 
yapılması gerek işin görevin memuruydular.Yılmak , yorulmak bilmeyen 
yaptıkları iş karşılığında alacakları ücreti değil yaptıkları işin başarısının 
verdiği mutluluk için çalışan iki hayrat adamıdır. 
 Makine ıkmal dairesi başkanlığını yapan ( benim fırtına ) dediğim , 
kabına sığmayan Mustafa Ceylan yeni hayaller yeni ümitlerle 1984 de 
görevden ayrıldı.Buda ayrı bir hikaye , bu da ayrı bir ümitdi. Bu ayrılıştan 
sonrasının sürekli filmini de kendisinin anılarından okuruz , 
seyrederiz.1985 yılından 2000 yılı şubat ayına kadar bu külfeti ve 
sorumluluğu çok , takdiri, taltifi ve nimeti kıt olan bu büyük kuruluşu 
daire başkanı olarak Cevat Uygur yönetti. Mustafa Ceylan ve Cevat 
Uygur. Bu iki genç ve ülke, ulussever Makine Mühendisini niye 
anlatmaya çalıştım. Bunlar zaman dolduran, kese dolduran birer 
bürokrat olmadılar, arkalarında bir 
sürü çirkinlikler bırakmadılar. Bunlara hiç bir zaman nerden buldun, ne 
yaptın sorusu sorulmadı. Göreve büyük özveriyle bitirdiler. Günümüz de 
özlenen, aranan da bu değil midir? 
 Mustafa Ceylan yalnız makine mühendisi değil , onun birde şair , 
yazar, araştırmacı yönü var . Onun bu da yönünü ne biz takdir edebildik, 
ne de doğup büyüdü Elmadağlılar. O yıkıcı değil yapıcı, bölücü değil 
birleştirici yanını Elmadağlılar bilebilseydi neler yapmazlardı, ne 
güzellikler yatırmazlardı. Şimdiye kadar yaptıkları yapacaklarının 
teminatıydı. Korkmayın , çekinmeyin, uzatın elinizi, açın gönlünüzün 
kapılarını , bir olun , birlik olun güçlenirsiniz. Elmadağ'ın Sayın Belediye 
Başkanı duy beni dinle Ceylan'ın yapıcı ve yaratıcı gücünden sen 
kazanırsın Elmadağ'lılar kazanır.
………………………
104
 
DESTANLAŞAN KAYACAN
CANCA
MUHSİN DURACAN 
ÖNDER GAZETESİ 10 ARALIK 1999 
GelUs: "Kitaplar sessiz öğretmenlerdir." derken H.Spencer: "Bir 
insanın değeri, kitaplarının değeriyle ölçülür." demektedir.
Kitap yazmanın ve bunu okura ulaştırmanın ne denli zor olduğunu 
bilenlerdenim! En az 30 yıldır İsa Kayacan'ı da tanırım. Şimdi bildiğimle 
tanıdığımı birleştirmek istiyorum.
İsa KAYACAN, değerli bir dost, gazeteci-yazar ve üretken bir insandır. 
Araştırmalarından edindiğim bilgilere göre; şimdiye değin 2750'in üzerinde 
gazete ve dergide 12 bin dolayında makalesi yayımlanmıştır. Anadolu'da 
yayımlanan herhangi bir gazete elimize geçse, Kayacan'ın o aydınlık 
yüzünü ve tümce tümce sayfalara dökülen güzel sözünü okumadan 
geçemeyiz!
Yazılarında değişik adlar kullandığı olmuştur. Şimdiye kadar tam (108) 
kitap yazmıştır. Şiirden öyküye, denemeden romana, radyo oyunundan 
film senaryosuna, söyleşiden masala, folklordan incelemeye, 
kooperatifçilikten antolojiye dek sayısız kitapla "ECE" adlı sanat dergisi 
yayımlamıştır. Çoğu kitaplarının ikinci baskısını yapmıştır. Yine kimileri 
Tebliğler Dergisi'nde yayımlanarak okullarda Öğretmen ve öğrencilere salık 
verilmiştir.
Yurt dışı gezileri de yaparak gözlemlerini yazıya aktarmıştır. İş ve işçi 
105
Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünde Genel Sekreter Yardımcısı olduğu 
yıllarda kendisini Ankara'da ziyaretim oldu. Ayrıca Basın İlan Kurumu'ndaki 
görevi sırasında da görüştüm. Her zaman yakından ilgisini ve candan 
yaklaşımım gördüm!
"Anadolu'nun Sesi" ve "Türk Haber Ankara" gazetelerinde Haber 
Müdürlüğü ve Genel Yayın Yönetmenliği yapmıştır. TRT'de Genel Müdür 
Danışmanlığı vardır. Program hazırlayıp sunduğu olmuştur. Orman 
Bakanlığında bir süre Basın Danışmanlığı yapmıştır. 
Ayrıca değişik görevler yüklenmiştir. Değişik dönemlerde değişik 
bakanlıklarda etkin görev üstlenmiştir.
Çeşitli kuruluşlardan plaket, onur ve takdir belgeleri verilmiştir. Sürekli 
Basın Kartı sahibi, Gazeteciler Cemiyeti ve İlesam üyesidir. Şimdilerde 
Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri olduğunu duyuyoruz.
Değerli dost KAYACAN, çok nitelikli bir çalışması olan "BANA GELEN 
MEKTUPLAR"ı kaleme alarak - Mustafa CEYLAN'm hazırladığı 
"DESTANLAŞAN KÖYLÜ İSA KAYACAN" adlı bir başka güzel çalışmayla 
birlikte bana göndermişler. Sevindim! "Sağolasın" diyorum. "Bana Gelen 
Mektuplar"da benim de satırlarım bulunmaktadır!
Bu özgün yapıtları incelemek, bir gerçeği ve değeri gözden kaçırmamak 
demektir. Elimin altında bulundurup zaman zaman okuyorum. Muüu 
oluyorum!
İsa Kayacan'a sağlık ve gönlünce gerçekleşmesini beklediği güzel ve 
üretken günler diliyorum.
Bir güzel dosta bir uğraştaşından ve kardeşinden sevgi ve saygıyla...
……………………………
şiirleri üzerine gerek dostlarının, gerekse eleştirmenlerin 
söylediklerine, yazdıklarına geniş yer veriyor ve kendi düşüncelerine de 
satır aralarında, bölüm bölüm yer ayırıyor.
Güzide Sultan bizim bilemediğimiz tüm iyi yönleriyle tanıtılıyor. -Onu 
bir çok yardım derneğinin, iyiye, güzele yönetilmiş çalışmalarının 
yanında görüyoruz.
Kitabın son bölümü değerli toprak Anamız için yazılanlara, 
söylenenlere ayrılmış. Bakın kimler var bu bölümde.
Enver Tuncalp, Halide Nusret Zorlutuna, Dr. Faruk Bayülken, 
Sabahattin Volkan, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Halil Soyuer, Prof. 
Abdülkadir Karahan, İsmail Ya kırık, AbduIlahCaner, Necdet Buluz, 
Abdülkadir güler, Rauf Denktaş, Ercüment Berber, Fahriye Şentürk, 
Ferit Ragıp Tuncor, Vehbi Cem Aşkun, Baha Soysal, Orhan Saik 
Gökyay, Dr. Turan gönen, Lerzan Öke, İbrahim Minnetoğlu, Hasan Kaya 
106
Manioğlu Mehmet Salihoğlu, Temel Uzlu, Dr. Naci Demirci, Mualla 
Minnetoğlu, Dr. Celal Arabacıoğlu, Dr. Seİahattin Yazıcıoğlu, Burhan 
Sadık Yalçın, İsa Kayacan, Ahmet Ayberkin, İsmail Hakkı Kaytanlı, H. 
Fethi Gözler, Melih Özer. Hasan Şanhtürk, M. Aydar, Prof. Fahri Halil 
Örs, Abdullah Satoğlu, I^UJseyjjı Çelikcan, Nuri Kırcıoğlu, Hüsnü 
Yurdusev, Muin FeyzioglUf^îaşar Faruk İnal, İlker Vezîroğlu, Mehmet 
Çağlıkasap, Ali Bilgiç, Selçuk Alpaslan, Mürsel Sümer, Mualla Anıl, Aii 
Naili Erdem ve Bahattin Karakoç.
Toprak Ana'nın en çok sevdiğim şiirlerinden birini beraber okuyalım.
İZMİR'DE GÜN BİTİMİ 
Güneş kızıl korgibi guruba yaklaşırken,
Billurdan köşk kurulur hayal bahçelerime
Her güzellik senden iz, senden sesler taşırken, Özlem bir 
hançer gibi saplanır yüreğîme.
Seyrederim ufukta günün çözüldüğünü, 
Akşamın esmer esmer koya süzüldüğünü 
Sensiz bir günüm daha tükenirken ömrümden, Acılara ruhunda basarım 
kördüğümü
İmbatlara yüklerim bütün hayallerimi, Gözlerimle dört yana serperim 
hasretimi, Alışamadım gitti sensizliğe yıllardır, 
Her gün bir hoş olurum, İzmir'de gün bitimi
Hele geceler boyu aşk yakar- sıcak yakar Çepçevre dört yanımda o 
güzel gözlerin var Nasıl uzar sabahın yolları bilebilsen 
Hayalin damla damla kirpiklerime dolar. 
Toprak Ana diyor ki:
"Bir insanın değerinin bilinmesi... Bilinen değeri çevreye bildirmek 
üzere emek verilmesi... Ne büyük haz, onur, gurur ve sevinçtir." Toprak
Ana'ya az bile.
Mustafa Ceylan'ı tebrik ederiz. Eline, diline ve de kalemine sağlık 
diyerek. Hoş çakalın.
Hoş çakal Toprak Ana ellerinden öpüyorum. Baki selam.
107
TOROSLARIN TÜRKÜSÜ
YENİ SÖKE GAZETESİ ANKARA MEKTUBU
İSA KAYACAN
Araştırmacı-Yazar Mustafa Ceylan, gerçekleştirdiği çalışmalarıyla, 
sanat ve edebiyat dünyamızın doruğuna bağdaş kurup oturdu.
Araştırmaları, anlatım usulüyle böyle bir değerlendirmeyi çoktan hak
etti.
Şair, yazar, gazeteci ağabeyimiz, üstadımız Ahmet Tufan Şentürk'le 
ilgili olarak ikinci kez yayınladığı bir kitabı var Ceylan'ın elimizde:
Torosların Türküsü.
Günce Yayınları'nın 72. olarak okurlarına, sanat edebiyatçılara 
ulaştırıldı. Oktay Yivli dostumuzun yayın yönetmenliğinde yayınlanan 
kitap 160 sayfa. Temiz bir baskıyla birinci hamur kağıda sayfalaştırılmış.
Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin bilmediğimiz pek çok yönü, 
geçmişindeki kesitleri, Mustafa Ceylan anlatım zenginliği, güzelliği ve 
çekiciliğiyle kitap sayfalarındaki unutulmazlık yerinden bizlere sesleniyor.
Şentürk'ün şiirleri var, mısra mısra kalıcı, mesaj mesaj anlamlı. 
Kitabın adı olan 'Torosların Türküsü" adlı şiirin girişinde Ahmet Tufan 
üstadımız;
-"Bir ses yankılanıyorsa şu dağlarda/O ses/Ya çobanın sesi, ya 
benim sesim!/Bir içli türkü söyleniyorsa toroslarda söyleyen ya 
Karacaoğlan'dır, ya dertli kerem" diye söze başlıyor.
Mustafa Ceylan, 'Toros yürekli Ahmet Tufan'ımızın, çilelerle, acılarla, 
mücadelelerle geçen hayatını" gün gün, ay ve yıl olarak 
108
değerlendirmiş, kitaplaştırılmış. Ne de güzel yapmış. Kalemine sağlık 
Mustafa Ceylan.
"Torosların Türküsü, güzel Anadolu insanının yürek gümbürtüsü 
dür. Şair Ahmet Tufan Şentürk'ün hayat öyküsüdür. Şiirle şairin 
romanlaştığı ya da romanın şiirleştiği bir eserdir" görüşü kitabın genel 
görüntüsünü ortaya koyuyor, gözler' önüne seriyor.
Burada bir gerçeğin de ortaya konulması, teslim edilmesi gerekiyor: 
Ahmet Tufan. Şentürk gibi dev bir şairin, yazar, gazetecinin hayatını 
kaleme almak, tatlı bir uslüb içinde sayfalara aktarabilmek kolay bir 
çalışma değildir. Mustafa ceylan bu konuda da tam not almış ve 
alkışlanmıştır.
Sayfa 61'den bir cümle Tufan hocayla ilgili: "Bilecik'te okurken, 
birgün gün küçük kardeşi Ali'den bir mektup aldı. Kardeşi Ali:
-Beni askere çağırıyorlar. Ağabey senin yerine beni nüfusa 
kaydetmişler Dolayısıyle, yaşım büyük görünüyor. Köye, okulundan 
izin alıp gel. Bu konuyu çözüme kavuşturalım" diyordu cümlesi Şentürk 
üstadın hayatının önemli kesitlerinden.
…………………………
109
Anılar Koridorunda Sarıveliler
YENİ GÜN GAZETESİ/ İsa Kayacan. 24 HAZİRAN 2000 
Üstadımız Ahmet Tufan Şentürk'le, Araştırmacı-Yazar Mustafa Ceylan'ın "Günce 
Yayıncılık" yayınlan arasında çıkan yeni kitapları: "Anılar Koridorunda Sarıveliler" 
Armağan-I
72 sayfalık sunuşun girişinde, "Size, düşünen beynimizin, gören gözümüzün, söyleyen 
dilimizin, seven yüreğimizin ürünleri olan, Armağanımızı sunuyoruz" deniyor.
Sarıveliler, Ahmet Tufan Şentürk Ağabeyimizin, Konya-Karaman, Ermenek üçgeni 
içerisinde yer alan, doğum yeri çerçevesinde- bünyesindeki yerleşim yeri. Belediye 
Başkanı Mustafa Kulak'a, "Sarıveliler Destanı"
“Egisse deresinden geçip de geldim,
Sultan Pınarı'ndan içip de geldim,
Bir cennet diyerek geçip de geldim,
Sevgin yüreğimde cihana değer,
Sevdalın olayım sarıveliler,” diye sesleniyor. Ortak bir sesleniş, armağan ediş. Mustafa 
ceylan'ın "Sarıveliler destanı", "tufanın olayım şiirler yazan kesme köylerde, kırlarda 
türküler düzen kesme çağıl çağıl akan sularda yüzen" diye devam ediyor. Anılar 
koridoru içerisinde Ahmet Tufan ŞENTÜRK ağabeyimizin anlatımıyla da kitap zenginlik 
kazanıyor. her söz "saz "sarıveliler"le başlıyor , her yol "sarıvelilere" çıkıyor.
Öte yandan, Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize ithaf edilen, üstat şairlerimizin, genç 
şairlerimizin görüşleri, şiirlere dökülen duyguları kitap içerisinde yer alıyor. Mehmet 
Çınarlı, 
Osman Attila, üstatlarımızdan ikisi. Hüseyin Yurdabak, Sabahattin Çankaya'da ilave 
edilmeli.
Mustafa Ceylanın sayfa 26 da başlayan "1996 Sarıvelilerli" çocuklara müjde verirken, 
ortaya koyduğu görüşleri, girişi: "Torosların cennet sinesinde muhteşem bir ilçe olan 
Sarıveliler, kendi tarihinin en önemli günlerinden birisini daha yaşamakta. İlçeye bağlı 
Esentepe köyünde dünyaya gelmiş, türlü zorluklar ve meşakkatlere göğüs gererek, 
bugün Türk şiiri ve edebiyatımızın zirvesine oturmuş bulunan Ahmet Tufan Şentürk 
üstadımıza, büyük bir değerbilirlik örneği göstererek sahip çıkıyor ve işte onun adına 
kütüphanesi hizmete açıyor kütüphaneye adı verilen Ahmet Tuhan Şentürk koskoca bir 
ömrü, bu toprağın sesini kültürünü folklörünü topragının burcu burcu kokusunu 
duyurabilmesi için yazmakla geçirmiş bir şairimizdir diye devam ediliyor. 
Bu Mustafa Ceylan yaman bir gözlemci araştırmacı ve yorumcu bir kez daha 
kutluyorum .
110
BUGÜNLÜK ELMADAĞ'DAN
TEKİRDAĞ YENİ İNAN GAZETESİ 
İSA KAYACAN 27 TEMMUZ 2000 
 
'Ankara ilimizin, Elmadağ ilçesi resmi tabelasında 25 bin nüfusu 
gösterilen, bulunan şirin ilçelerimizden biri. Ankara'ya uzunluğu 40 km.
14 Temmuz 2000 Cuma günü, Elmadağ ilçemizde, şiir ziyafeti vardı. 
Belediye başkanlığı ile, şair- yazar, araştırmacı Mustafa Ceylan'ın koordi-ne 
ve işbirliğinde gerçekleştirilen "1. Altın Elma Şiir Şöleni", Elmadağ 
tarihinde belki de ilk defa bir şölendi.
Ülkemizin değişik yerlerinden ve Ankara'dan 50'nin üzerinde şairin 
katılımı şölenin renkliliğini ortaya koydu. Şölen dolayısıyla bize ulaşan 
değişik dokümanlar vardı. Bunlardan bazıları:
Elmadağ: Elmadağ Belediye Başkanlığının hizmetlerinin, dergi 
sayfalarına aktarılışı. Belediye Başkanı Zeki Yağdıran, hemşerilerine 
seslenirken, "Sizlere seçimlerde verdiğim sözlerin hiçbirini unutmadım" 
diyor.
Yeni Söke: Şiir Şölenine, Söke'den gelen, değerli dostum Abdülkadir 
Güler'in köşe yazarlığı ve sanat-edebiyat yönetmenliğini yaptığı "Yeni 
Söke" Gazetesinin değişik sayılarıyla karşılaşma fırsatı bulduk. Bu 
sayılarda, benim de yazılarımın sıkça yer aldığı gözlendi. Memnun oldum. 
Ancak, gazetenin hiç değilse yazılarımın yer aldığı sayılarından 
edinmemizin sağlanması temennimizi ifade ettim, dostumuz Güler'le 
konuşurken. Hani, günlük ve kısa süreli olmasa da, gazeteler haftada bir 
toptan gönderilebilinir, diye de düşündüğümüzü ifade etmeliyiz efendim. 
Abdülkadir Güler, gurur duyduğumuz, iftihar ettiğimiz dostlarımızın başında 
yer alıyor.
Büyük Anadolu Cjazeteşi: Dostumuz, Bahtiyar Özgür tarafından, 
sabırla azimle yayınını sürdürüyor. Elmadağ'da bize ulaşan 
111
gazetelerden biriydi "Büyük Anadolu" 66. sayısında, pek çok dostumuz 
kendi köşelerinden sesleniyorlardı. Bunlardan bazıları; Mustafa Ceylan, 
İsmail Kara, Bahadır Gökçe, Mustafa Arayışoğlu, Emine Sönmez, Ali 
Coşkun.
Büyük Anadolu gazetesinin yazışma adresi: Ta-'latpaşa Bulvarı, Ankara 
İşhanı, No: 128/37 Ha-mamönü/Ankara
AN ASAM: Maşallah, meslek birliklerimizin sayısı artıyor. AN ASAM, 
Anadolu îlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği'nin kısa adı. Genel 
Merkezi Kayseri'de bulunuyor. Elmadağ'da, ANA-SAM'ın aylık bülteninin ilk 
sayısı da bize ulaştı. Birlik adına sahibi Sabit İnce, Yazı İşleri Müdürü Murat 
Dalgıç görünüyor. Yazışma adresleri: Düve-nönü Park Cad. Fidan İş 
Merkezi Kat:4, No:8 Kocasinan/ Kayseri, şeklinde kaydediliyor.
Bîr şiir şöleni daha: İzmir/ Özdere'de 26
Temmuz-5 Ağustos 2000 tarihleri arasında şiir
şöleni. Dostumuz, Tayyar Tahiroğlu'ndan aldığı
mız bilgiye göre," şölenin şiir günleri: 29- 30 Tem:
muz 2000 tarihleri olarak ayrıldı. Düzenleyenlere,
gerçekleştirenlere, -tebriklerimizi sunuyoruz efen
dim. .. . . .
: Altın Elma şiir ödülü: İ4.7.2000 tarihinde, Ankara/ Elmadağ 
Belediyesiyle, araştırmacı, yazar, gazeteci Mustafa Ceylan'ın Öncülüğünde 
gerçekleştirilen "1. Altın Elma Şiir Şölenfne katılan sairlerle birlikte bu 
satırların yazarı da ödül aldı., "Teşekkür belgesinde; "Sayın İsa Kayacan; 
14.7.2000 tarihinde gerçekleştirdiğimiz 1. Altın Elma Şiir Şöleni'ne 
katkılarınızdan dolayı şükranlarımı sunarım." ( Zeki Yağdıran, Belediye 
Başkanı)
 
……………………………………………
112
MUSTAFA CEYLAN OLABİLMEK
Şerif KUTLUDAĞ /Denizli
Bu satırlar, çok sevgili-çok değerli Mustafa CEYLAN üstadımızın Denizli 
Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi, Kent Şairleri Topluluğu şâirlerinden 
sevgili kardeşimiz İbrahim Kavas'la ilgili yapılan; bizim adımızın da 
zikredildiği bir "DENİZLİ’DEN YÜKSELEN SES : İbrahim KAVAS (2)
Mustafa CEYLAN" başlıklı yazışma vesilesiyle yazılmış olan satırlardır. 
Bu satırlar sadece o yazışma sınırları içerisinde kalmasın, Mustafa 
Ceylan üstadımızın sevenleri ve sevdiklerince de bilinsin istedim..... 
"Edebiyat ve şiiri vesile eyleyerek insanı ve hayatı güzelleştirmeye talip 
olmak ve ömrünü bunun gibi güzelliklere vakfetmek Mustafa CEYLAN 
olmak demek. Ve konuk olup da bir kaç saatlik buluşma ve sohbet 
içerisinde bir şiir, edebiyat ve sohbet tadı oluşturmak ...
Hafızalarda böyle bir tat bırakmak Mustafa CEYLAN olmak demek. 
İnandığı güzellikler uğruna bir yol açmak ve bu yolda sevgilerle, inançla 
yürümek demek Mustafa CEYLAN olmak demek. Sanatı, şiiri ve 
edebiyatı milletinin değerleri üzerine 
oturtmak, binlerce yıldan beri akıp gelen duygu ırmağının önünü açarak 
yeni nesillerle buluşması için çabalamak Mustafa CEYLAN olmak 
demek. Şiir vasıtasıyla tanıştığı dostlarını, Şiir evi Şairlerini yüceltmek, 
Şiir evi şairlerinden bir şairi İbrahim KAVAS kardeşimizi yayınlanan şiir 
kitabı dolayısıyla yüceltmek Mustafa CEYLAN olmak demek. İbrahim 
KAVAS kardeşimizin şiirleriyle ilgili geniş bir değerlendirme yapmak ve 
bunu yazıya geçirmiş olmak Mustafa CEYLAN olmak demek. Bu 
113
vesileyle Şiir evi Şairlerine gül kokulu gönül selamları göndermek 
Mustafa CEYLAN olmak demek.
Ve Mustafa CEYLAN olabilmek: "Şiirin temel görevi barış, sevgi ve umut 
olmalı. Nefret söylemi, öfke ve kin gürültülerini taşımaktan hoşlanmaz 
şiir. Kelimeler sestirler. Sesimiz ayrılık, zulüm ve kin dolusu çıkmaya 
başladığında şiir ölür, şiir yaşamaz ve güzellik silinir dünyadan. En acı 
ve en zor dönemde dahi, şiir umudu ve güzelliği elden bırakmaz. 
Bırakmamalı… Şiir, cephede Mehmetçikle omuz omuzadır. Şiir, 
dergâhta derviş neyinde sihirdir. Şiir, ana dilinde ağıt, gelin elinde 
kınadır. Şiir inceden bir hüzün, şiir Yunuslamasına heybedir hikmet 
taşıyan.
Şiir, Anadolu'dur. Şiir, çiledir. Çilenin kelimelerden dokunmuş 
coğrafyasıdır. Şiir, küçüklere nasihat; büyüklere saygıdır..." diyebilmek 
ve şiirin bildirgesini ölümsüz değerlerle bezeli insan sevgisi üzerine 
sunabilmektir. Be vesileyle Şiir evi Şairleri ve şahsım adına Şerif Kardeşi 
olarak kalbî sevgilerimi ve selamlarımı sunuyorum çok değerli Mustafa 
CEYLAN üstadımıza. Bu vesileyle de sevgili şair kardeşimiz İbrahim 
KAVAS'ı ve başkanımız Arzu Subakan Kabukçu'yu bir kez daha 
gönülden kutluyoruz... Nice şiirler, nice güzellikler yaşanması dileğiyle."
114
ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR
Mehmet NACAR
13 Aralık 2013
Mevlana’nın ünlü sözü; ‘’Suskunluğum asaletimdendir. Her lafa verilecek
cevabım var. Lakin bir lafa bakarım laf mı diye. Bir de söyleyene
bakarım, adam mı diye.’’ Benimde her kitap için yazacağım bir iki satır
vardır. Ancak önce bakarım. Kitap kitap mı? Sonra da bakarım. Yazan
edebiyatçı mı?
Sayın Mustafa Ceylan ‘’Öldürülen 101 Şair’’ serisini uzun zamandır net
ortamından bölümler halinde yayınlıyordu. Okuduklarım oldu.
Kaçırdıklarım oldu. Yakın zamanda bir gün Antalya’dan bir kargo geldi
ve açtığımda içinden üç kitapçıktı;
Ceylan Hocamızın ‘’Öldürülen 101 Şair,’’ Harun Yiğit’in ’’Vatandaş
Osman ve Duy Yunus Emre’’ kitapları. Her biri birbirinden değerli bu
kitapları bir tek yazıya sığdırmak mümkün değil. Bu yazımın konusu
sadece Mustafa Ceylan ve Öldürülen 101 Şair.
Öldürülen 101 Şair Türk Edebiyatında seçkin yerini alacak değerli bir
kitaptır. Sayın Ceylan da gerçek bir edebiyat ustasıdır.
Şairler ve edebiyatçılarla ilgili olarak kendime özgü değerlendirmelerim
var. Bir edebiyatçı en başta derviş ruhlu ve mütevazi olmalı. Kendini
aşmış olmalı. Kanadı yokken uça uça atmosferden dışarı çıkmaya
çalışmamalı. Bilgili, donanımlı olmalı.
Söylediği veya yazdığı konularda yeterli bilgi ve beceriye sahip olmalıdır.
Sayın Ceylan’da bunların tamamı ziyadesiyle mevcut. Mustafa Ceylan’ı
tanıtmadan kitabı tanıtmanın zor olacağını düşündüğümden tanıtıma
devam ediyorum.
Hepiniz bilirsiniz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde akıncılar vardı.
Akıncılar sınır ötesinde fethedilmeye aday ülkelere akınlar düzenler, akın
yaptıkları ülkeler hakkında gerekli bilgileri toplayarak padişaha iletirlerdi.
Akıncılardan hiçbiri kendi çıkarı için çalışmazdı. Tek amaçları vardı.
Osmanlı’yı yüceltmek ve gücünü göstermek. Mustafa Ceylan da bir
115
edebiyat akıncısıdır. Edebiyat alanında keşfedilmemiş yerlere akınlar
düzenler, akınlarda topladığı bilgileri bazen net ortamından, bazen de
kitaplaştırarak paylaşır. Amacı edebiyata gereken değeri vermek ve
edepli edebiyatın gücünü gözler önüne sermektir.
Bu düşünceden yola çıkan Edebiyat Akıncımız Gülce Edebi akımını
ortaya koymayı, tanıtımını yapmayı, yurt içinde ve yurt dışında kabulünü
başarmış değerli bir gönül dostumuz. Gülce edebiyat akımı gelecek
kuşaklarda hak ettiği yeri şimdiden almıştır.
Öldürülen 101 Şair’e gelince.
Yarım asrımı edebiyat ve şiire adamış olmama rağmen öldürülen
şairlerle ilgili perakende bilgilere sahiptim. Hiciv şiirleri yüzünden
öldürülen birkaç şairi biliyordum sadece. Bu kitabı okuyunca öldürülen
şairler konusunda ne kadar cahil kaldığımı anlamış oldum. Kitapta
şairlerin sadece kısa özgeçmişleri değil, nasıl ve neden öldürüldükleri ile
birlikte şiirlerinden seçkin örneklere yer verilmiş. Böylece adı geçen
şairler eserleriyle de tanıtılmışlar.
Kitapta adı geçen şairlerin hepsi de şiirleri yüzünden öldürülmüş değil.
Özellikle Osmanlı saraylarında yetişmiş şehzadelerle padişahların
hemen hepsi siyasi nedenlerle öldürülmüşler. Adı geçen bu kişilerin
eserlerinden örneklere baktığımızda öldürülmelerinin edebiyat ve şiir
adına ne kadar büyük kayıplar doğurduğunu anlamaktayız.
Günümüzde her aklına esen kitap yapmakta. Bir yıllık şair de, bir günlük
şair de, kural bilen de, hiçbir şey bilmeyen de kitap yapmakta. Yapılan
kitapların en azından yarısı ekonomik sorunları olmayan kişilerin
yalakaların gazına gelerek yaptıkları karalama defterleridir. Öldürülen
101 Şair bir kitabın nasıl yapılması gerektiği konusunda bilgiler ve
ipuçları da vermekte.
Kitabın son sayfalarında her şairin ne sebeple ve nasıl öldürüldüğü
konuları belirli başlıklar altında gruplaştırılarak listelenmiş. Araştırmacı
gazetecilik ve yazarlık gereği olarak başvurulan kaynaklar Biyografi
başlığı altında son sayfalara eklenmiş…
Sayın Ceylan’ın öldürülen şairler olarak tespit ettiği sayı yüz otuz yedi.
Bunlar arasında kaynak bulabildiği yüz bir şairi kitabına almış. Kalanlarla
ilgili kaynaklara ulaştıkça eksikleri tamamlayacağına ve yeni baskıda
bunları da kitaba ekleyeceğine inanıyorum.
116
Necip Fazıl Kısakürek, Arif Nihat Asya, Halil Soyuer, Cemal Safi, Ahmet
Tufan Şentürk, Mehmet Kaplan, Güzide Taranoğlu, İsa Kayacan gibi
seçkin edebiyatçıların aralarında yaşamış, onlarla ortak çalışmalarda
bulunmuş seçkin bir dostumuzdur Sayın Ceylan.Sözcüklere kaleminin
ucunda oryantal dans yaptırılabilen, edebi söz sanatlarına hâkim,
yaşlılığında da gençliğindeki edebi enerji ve azmini koruyabilen, deli
dolu, ender kişiliklerden biridir kendisi. Bu güne kadar otuz iki kitabı
yayınlandı. Ancak tevazuundan dolayı bu eserlerini her zaman ve her
yerde ön plana çıkarmaz. Öldürülen 101 Şair’in arka kapağında, kitabın
basımını yapan Gelişim Sanat editörünün notundan kısa bir bölümü
buraya alıyorum.‘’…Bu çalışmada Öldürülen 101 Şair’in kısa biyografik
tanıtımlarından sonra, şiirlerinden örnekler verilmiş, bilahare şairin
öldürülüş sebebi etraflıca ele alınarak, yazar tarafından günümüze ve
geleceğe göndermeler yapılmış, ardından konuya ‘’Gülce Edebiyat Şiir
Türleri’’ ile şiirin efsunkâr çiğdem kokusu sürülmeye çalışılmıştır.’’
Şiiri ciddiye alarak hayat felsefesi sayan bütün şairlerle şiir okurlarının bu
kitaba sahip olmaları önemli bir eksiklerini tamamlayacaktır. Gelişim
Sanat yayınlarınca çıkarılan, 478 sayfa ve kullanılan malzeme açısından
da profesyonel baskıya sahip ‘’Öldürülen 101 Şair’’ edebiyatımızda çok
önemli bir eksiği tamamlamış, önemli bir boşluğu doldurmuştur.
Günümüzün kitap çöplüğünde boynunu bükmüş papatya misali açan bu
tür kitaplara verilen emek kutsaldır. Sayın Ceylan’ı gönülden kutluyorum.
Eline, kalemine, yüreğine ve doğru düşünen beynine saygılar…
…………………….
117
"ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR" ÜZERİNE
Eylül-2014 Şair Nadir SAYIN'ın facebookdaki paylaşımıdır
Nadir Sayin Saygı deger sevgili Mustafa
abi, http://www.mustafaceylan.net/.../oldurulen101sairbaski.pdf linkinde
ki “ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR” Kitabınızı okumaya devam ediyorum. Başta
şunu demek isterim. Edebiyat ve edebiyatcılar, ozan ve şairler hatta
Türkçe konuşan halklar adına da teşekkür ederim. Titiz araştırma, uĝraşı
ve emek sunucu ortaya gelmiş bu kitap, gerçekten Edebiyatımıza verimli
ve kalıcı olacak bir katkı sunmuş.
Sizin bu emeĝinize/kitabınıza olan odaklanmayı kesinlikle törpülesin
istemiyorum vurgumla, müsadenizle şu örneĝi vermek isterim… Ne
yazık ki .., GAZETE PATRONLARININ ya da İKTİDARIN emrinde ki kimi
köşe yazarlarının HALK NAZARINDA da popüler olduĝu bir ülkede
yaşıyorsunuz! SANATI – EDEBİYATI laçkalaştıranlar,
arabeskleştirenlerin popüler olduĝu bir toplumla kalmak zorunda mıyız?..
diye insan kendisine bunu sormadan da edemiyor!
Bu yapıtınızla diyelim ki bir Lüxenburg ya da bir Malta da onların şairi,
yazarı ve araştırmacısı olsaydınız… O toplumlarda, EN ONURLU
BİLİNEN 101 KÖŞE YAZARINDAN daha fazla deĝeriniz OLURDU!
Ama sizin gibi halkı için ‘biz’ üreten edebiyat emekçilerinin canı saĝ
olsun.. Çünki, HİÇ BİR ŞEY durduramamış onuruyla-sanatıyla
uĝraşılarını. BİZLERİ..BİZİMLE BİRLİKTE olan mazlum halkarı ve Sizin
gibi edebiyatcısına hep sahip çıkmış yine de halk gibi HALK YIĜINLARI..
Kitabınıza dönmek istiyorum..
XIV den XX kadar (xx de 22 olmak üzere) tam 137 şairimiz çeşitli
sebeblerle öldürülmüşlerdir.
1.): NEF’İ. Öldürülme sebebi, IV Murat tarafından yasaklanmış olunan
‘hiciv’ şiir yazmasıdır.
2.): Şehzade Korkut (Harimi). Padişah Sultan Selim tarafından, tahta
talip olduĝu nedeniyle, ölüm fermanı verilmiş ve boĝularak
öldürülmüştür.
Musatafa Ceylan abimizin SON SÖZ ünde ÖLDÜRÜLMESİN (Gülce
Buluşma) başlıĝıyla Şehzade Korkut için şu son dörlük KALICI olmasına
karşın ANLAMI da DERİNDİR:
118
“Karadır kaşların ferman yazmıyor”
Üzüm gözlü bağban, bağı bozmuyor
Arılar baharda çiçek gezmiyor
Ben seni yazarım, balım ben seni,
Ben seni yazarım, zalım ben seni.
3.): Şehzade Mustafa (Muhlisi =mahlası). Kezâ babası Sultan Süleyman
tarafından kâtline karar verilmiştir.
Sonuç itibariyle, Boĝularak, Zehirlenerek, Yakılarak, İdam edilerek,
Kurşunlanarak, Yolu kesilerek, Savaşlarda, Hakkında Padişahlar
tarafından fermanlar yazılarak, Hakkında Fetva verilerek, Derisi
Yüzülerek, Linç edilerek ÖLDÜRÜLEN evet…yüzü aşkın şair/ozan ve
nice bu halkın DEGERLERİ… İnceden inceye, kaynakçalardan
araştırılarak objektif boyutlarıyla ve şairlik konumlarına odaklanarak ele
alınmış ve gerçekler daha berrak okuyucuya sunulmuştur!
Dünya üzerindeki tarihi beraberinde KÖKLÜ bir ülke de BU KIYIMLAR
YAPILIYORKEN Edebiyat; şair ve şiir adına o saltanatlardan,
padişahlardan, zihniyetlerden ve o zihniyetleri takip edenlerden toplum
utanacaĝına kimileri; hâlâ SANATIN içine bilmem ne edenlerin ve
UCUBE diyenlerin, Edebiyat evlerini kapatanların ardından koşuyor.
Böyle olunca da tabii ki KALEMİNE kadar SATILMIŞ örnek köşe
yazarları (ki her şeye karşın azınlıkta olan ve onuru ile yazan yiĝitgüzelleri tenzih ederim).. bu ülkede OKUNUR oluyorlar..
Bu EDEBİYATA… bir TOPLUMA..KÜLTÜRE karşı yapılmış en büyük
HAKSIZLIK ve ONURSUZLUK ile ÇÜRÜMÜŞLÜKTÜR!
Saygı değer Mustafa abim.. sizin sadece bu yapıtınıza ONLARIN
BİNİNİN yüz bin köşe yazısı beş kuruş dahi ETMEZ..
Sizler ki işte nihayetinde YAPITLARINIZLA GERÇEK Edebiyat ve
Sanatın KİTAPLARINDA Yüz yıl sonra olsa da yer alacaksınız!
Araştırma ve yazarlık, şairlik yanınıza saygımın bir kat daha atmışlığı
ifademle.., herkesin okumasını tavsiye edeceğim bu emeğinizden dolayı
yüreğinize ve kaleminize sağlık olsun. Saygılarla…
……………………
119
ŞAİR ÖLDÜRMEK KOLAY
— Öldürülen 101 Şair —
R. MİTHAT YILMAZ
*****************************
“Öldürülen 101 Şair”, Mustafa Ceylan’ın son kitabı. Gelişim Sanat yayını,
480 sayfa, Şubat-2013.
Kitabın başında, yayınevi adına kısa bir Önsöz var, şu cümle bu
Önsöz’den; “Sahasında büyük bir boşluğu dolduracağına inandığımız bu
eser, bıkmadan-usanmadan çalışan ‘Gülce Edebiyat Akımı’nın
kurucularından araştırmacı şair-yazar Mustafa Ceylan’ın çalışmaları
sonucunda ortaya çıkmıştır.”
Merak edenler olacaktır elbet; Mustafa Ceylan kimdir, Gülce Edebiyat
Akımı ne demektir?
Mustafa Ceylan kimdir’i, Bizim Ece dergisinin 169. (Kasım-Aralık 2013)
sayısında Şafaknur Yalçın’ın Ceylan’la yaptığı mülâkattan aktaracağız:
Mustafa Ceylan, 1952 Ankara-Elmadağ doğumlu. İlk ve ortaokulu
Elmadağ’da, liseyi Ankara’da okudu. Ankara Devlet Mühendislik
Mimarlık Akademisinden Makine Mühendisi olarak mezun olan Mustafa
Ceylan, lise sonrası Elmadağ Belediyesinde başladığı memuriyet
hayatını 1998’de emekli oluncaya kadar birçok ilde işçi, memur, şef,
müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye
Başkan Yardımcısı, İl Daire Müdürlükleri gibi görevlerle sürdürdü. Gün
oldu, aktif siyaset yaptı, 12 Mart ve 12 Eylül’de tutuklandı. Birçok
STK’da, gazetede, dergide görevler üstlendi, yöneticilik, yazı işleri
müdürlüğü yaptı. Burada sayamayacağımız kadar gazete ve dergide
yazıları, şiirleri yayımlanan Ceylan, hâlen Antalya’da ikamet etmekte
olup Gülce Edebiyat Akımı’nın kurucuları arasındadır.
120
Bu akımla ilgili bilgileri de Osman Öcal’la Refika Doğan’ın hazırladıkları
Gülce Edebiyat Akımı/Güldeste adlı kitaptan alacağız.
Gülce Edebiyat Akımı, Mustafa Ceylan, Harun Yiğit, Refika Doğan,
Osman Öcal ve Yusuf Bozan’ın kuruculuğuyla yola çıktı. Sonra birçok
şair bu akıma katıldı. Yerimiz müsait olmadığı için bu akımla ilgili özet
bilgiyi sözünü ettiğimiz kitaptaki Refika Doğan’ın uzunca yazısından
seçtiğimiz birkaç cümleyle vereceğiz:
(Gülce Edebiyat Akımı), “Eski ile yeniyi, hece ile serbesti buluşturma,
beraberinde; aruzu güzel Türkçemizle daha anlaşılır, yazımı daha kolay
ve daha yalın bir ifadeye kavuşturma istek ve iradesidir. Yani bizim olanı
(daha bilinçli, daha yapıcı ve yaratıcı yol ve yöntemlerle) yine bize
kazandırmaktır yeniden. Ve açılımlarındaki ahenk, ölçü ve farklı
tekniğiyle yeni bir çığır açmak şiirimize.”
Merak edip de akımla ilgili geniş bilgi almak isteyenlere
adres; http://www.gulceedebiyat.com
Biz şimdi tekrar Mustafa Ceylan’ın Öldürülen 101 Şair kitabına dönelim:
Yazarın ifadesine göre, XIV. yüzyılda 3, XV. Yüzyılda 15, XVI. Yüzyılda
29, XVII. Yüzyılda 26, XVIII yüzyılda 26, XIX. Yüzyılda 16 ve XX.
Yüzyılda 22 şair olmak üzere toplam 137 şairimiz çeşitli sebeplerle
öldürülmüştür. Yazar diyor ki, “Çalışmamızda bu şairlerimizden,
hakkında kaynak bulabildiğimiz 101 şairi ele aldık.”
Eserinde takip ettiği metoda gelince; o da -yayınevinin Önsöz’ündeşöyle:
“Bu çalışmada, öldürülen 101 şairin kısa biyografik tanıtımlarından sonra
şiirlerinden örnekler verilmiş, bilâhare, şairin öldürülüş sebebi etraflıca
ele alınarak, yazar tarafından günümüze ve geleceğe göndermeler
yapılmış. Ardından, konuya ‘Gülce Edebiyat Şiir Türleri’ ile şiirin efsunkâr
çiğdem kokusu sürülmeye çalışılmıştır.”
121
Bunun anlamı şu; her şairle ilgili son sözü, Gülce akımın şiir
kalıplarından biriyle yazdığı bir şiirle Mustafa Ceylan söylüyor.
Evvela işin doğrusunu söylemek lazım; Mustafa Ceylan, bu eserini
vücuda getirmek için çok zaman harcamış, çok emek sarf etmiş ve
hâliyle da ortaya çok değerli bir kaynak eser çıkarmış.
Bu sahada elimizde Hayati Baki’nin Şiirin Kesik Damarları-II (Promete
Yayınları, 1994-Ankara) diye bir kitabı varsa da Ceylan’ın kitabıyla
kıyaslanamayacak kadar zayıftır. Baki’nin bu kitabında sadece 8 Türk
şairini görebilirsiniz; diğerleri yabancıdır. I. Cilt ise “intihar eden şairler
kitabı’dır.
Mustafa Ceylan’ın Öldürülen 101 Şair’i bizce bitmiş bir kitap değildir;
hiçbir zaman da bitmeyecektir. Öyle sanıyoruz ki hayatta olduğu
müddetçe Ceylan’ın bu alandaki araştırması-soruşturması devam
edecektir. Bu “101” sayısı ise sadece bu ilk baskıya mahsus sembolik bir
rakam olarak kalacaktır. İleriki her yeni baskıda Ceylan’ın kitabının ismi
değişebilir. Sadece temennimiz, listeye günümüzden ve gelecekten yeni
isimlerin katılmamasıdır.
“Öldürülen Şairler” deyince, çoğumuzun aklına, devlet tarafından; en
azından Osmanlı döneminde padişahların fermanıyla, şeyhülislâmların
fetvasıyla öldürülen şairler geliyor. Yahut ihtilallerin akabinde, despot
yönetimler-yöneticilerce katledilenler… Bir de bu şairler, sırf şiirleri
yüzünden bir şekilde öldürülmüş gibi algılıyor insan.
Oysa Mustafa Ceylan’ın eserini okuduğunuzda, bunun hiç de böyle
olmadığını –en azından tamamen böyle olmadığını– görüyorsunuz.
Mesela ünlü halk şairi Çıldırlı Âşık Şenlik, kendisini kıskanan şair
arkadaşları tarafından zehirlenerek öldürülüyor. Şair Pirî Mehmet
Paşa’nın ise kendisini kıskanan Pargalı Damat İbrahim Paşa’nın
dolduruşuna gelen –çok gariptir– Pirî’nin oğlu tarafından zehirlendiğini
görüyorsunuz.
Bu 101 şaire, yolu kesilerek eşkıyalar tarafından öldürülen 7 şairle
122
savaşta şehit düşen veya bir şekilde öldürülen 16 şair de dâhildir.
Yeniçeriler tarafından öldürülen 3 şair, linç edilen 1 şair, kargaşada
öldürülen 1 şair, valilik görevinden ötürü öldürülen 1 şair, sır kâtibi
oldukları için öldürülen 2 şair de bu 101 şair arasındadır.
Halim Efendiyi Rumlar öldürür, eşiyle birlikte Refiâ’yı evine gelen
misafirler öldürür, Tatar Lütfi’yi sarhoş haldeyken sokakta karşılaştığı
diğer sarhoşlar öldürür. Daha enteresanı; Helâki ve Yusuf-i Sânî, aşk
yüzünden sevdikleri kadınlarca hançerlenerek helâk edilmişlerdir. Sânî’yi
öldüren kadın, aynı zamanda intihar ederek kendi hayatına da son
vermiştir. Yeri miydi bilmem, Ceylan’ın kitabında bu satırları okurken,
Elazığlı şair Sıtkı Caney’in, “her güzel kalbinde bir hançer taşır” mısraı
düştü hafızamıza.
Bir paragraf açarak bir hususu daha ifade edelim:
Mustafa Ceylan’ın kitabında ismi geçen 101 kişinin tamamı mümeyyiz
vasfıyla şair de değildir. Padişahından paşasına, şeyhülislâmından
şehzadesine, kimyagerinden dervişine kadar farklı iş ve ikbal sahibi
insanlar vardır bunlar arasında. Ama tamamı, güçlü veya zayıf paçayı
şiire ve nasılsa bir şekilde yakayı ecele kaptırıvermişler.
Aslında bütün bu dediklerimizi de içine alan kapsamlı bir
mukaddime/önsöz bulunmalıydı kitabın başında. Kitap boyunca yapılan
alıntıların bir kısmında varsa da tamamında dipnot şeklinde dahi olsa
kaynak gösterilmeliydi. Eserde nasılsa gözden kaçmış yazım hatalarının
çokluğu -gerek şiir ve gerekse nesir iktibaslarda- titiz okuyucuları
üzecektir; olmamalıydı.
Kitabın sonunda Azerbaycan’dan Vedadî ve Vâkıf’ı görünce demek
gereğini duyduk; Şah Kaçar Feth Ali Han tarafından topun ağzına
bağlanarak öldürülen Vedadî, Ağa Muhammed Şah taraftarlarınca
oğluyla birlikte öldürülen Vâkıf kitapta yer almış da kızıl Sovyet rejimi
tarafından öldürülen Azerbaycan’ın zirve şairleri Hüseyin Cavid, Ahmed
Cevad, Mikâyil Müşfik, Âşık Elesger neden yer almamış? Hatta sadece
bunlar da değil; Balkanlarda, Kırım’da, Kerkük’te, Kırgızistan,
123
Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tataristan’da, Doğu Türkistan’da
sudan bahanelerle şehit edilen şairler nerede?
En son şair öldürme vakası, Kuzey Irak mahreçli bir haberle geldi. Bunu
da biz Karabük’te yayınlanan Tay dergisinde Tamer Abuşoğlu’nun
yazısından öğrendik:
2013-Kasım başlarında, Tuzhurmatı’da durdurulan araçtan indirilen
Türkmen Şair Casim Muhammed Farac kaçırılarak şehit edilmiş.
Oktay Akbal, her ne kadar “Şairlere Ölüm Yok” demiş olsa da, Öldürülen
101 Şair’in bir yerinde Mustafa Ceylan’ın “Şair Öldürmek Kolay” diyen bir
şiiri var ki hak vermemek elde değil Ceylan’a. Yeter ki öldürmeye niyetin
olsun; bahane bulmakta ne var… Zaten Ceylan da öyle diyor şiirinin bir
mısraında; “Şair öldürmek kolay, bulunur bahanesi…” diyor.
Mustafa Ceylan büyük bir iş başarmış. Kendilerini kutluyor; daha nice
başarılara diyoruz biz de.
124
ŞÂİRLERİ DE ÖLDÜRÜRLERMİŞ
Şerif KUTLUDAĞ
************************
Şerif Kutludağ 13 Ekim 2014 'te DEHA20'de yayınlanan yazım:
“Şiir, asıl şimdi lâzım!..” diye bitirmiştim cuma günkü yazımı ya, sanki
sözümü doğrularcasına ilgilerin yanında hafta sonunda bu sefer de şiir
adına insanın ömründe nadir olarak yaşayabileceği bir şair sohbeti
dinledik Şiirevi’nde…
“Öldürülen 101 Şair” isimli kitabın yazarı sayın Mustafa Ceylan’dı sözünü
ettiğim özel şâir. “Öldürülen 101 Şair” adını taşıyan 478 sayfalık kitabını
teklif etmemize rağmen hiçbir ücret almadan otuz civarında şair
dostumuza imzalayıp vermesiyle kazandı kalplerimizi sayın Ceylan.
Ortadoğu’da ölümlerin kol gezdiği, çoluk çocuk, genç ihtiyar, Alevi Sünni,
Türkmen Kürt, Ezidi, Nasuri demeden yüz binlerin ölüm haberlerinin
kanıksandığı bir süreçten ülke olarak sağ salim çıkmanın zorlu
mücadelesi içerisindeyken “Öldürülen 101 Şâir” başlığını okumak
yüreğimi ürpertti.
Bizim Nef’î, Nesimî, Şeyh Bedreddin adlarıyla öldürüldükleri bilgisi
kulaklarımızda yer eden şairlerin yanında, sayın Ceylan’ın ulaşabildiğim
dediği 101 şairin öldürülmüş olduğu bilgisi derinden sarsıyor dinleyenleri
ne yalan söyleyeyim. Bir de şiirle yaygın tabirle köşe dönen
dünyalıklarını kazanan şairlerden de söz ediyor sayın Ceylan
öldürülenlerin yanında.
125
Sayın Mustafa Ceylan 1952 Ankara doğumlu. Şiirinin kaynağında
Anadolu’nun destancı geleneğinin temsilcilerinden amcası Destancı
Ahmet’i anlatıyor önce. Sonra ölümlerde ağıtçılık yapan anneannesi
Miyase Kadın’dan söz ediyor. Çocuk yaşta amcasının okuttuğu kitaplar,
anlattığı hikâyeleri anneannesinin yanık sesleri onun gönül dünyasının
deniz dalgalarını oluşturur adeta. Amcası sayesinde ilk okulda Yunus
Emre şiirlerini ezberler.
Lise birde ilk şiir kitabını çıkarır. Lise bitince âşık oldum dediği eşi Gülay
Hanımla evlenir. Bir yandan memurluk yapıp ev geçindirirken bir yandan
da Ankara DMMA’da mühendislik eğitimi alır. 12 Mart ile 12 Eylül’de
cezaevine girer.
Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Halide Nusret Zorlutuna, Mehmet Çınarlı,
Ceyhun Atuf Kansu, Ahmet Muhip Dranas, Halil Soyuer, Abdurrahim
Karakoç; İstanbul’da da Mehmet Kaplan ve Ahmet Kabaklı onun
beslendiği şairler ve ilim erbâbı şahsiyetlerdir.
Mühendis olur. Nerede tren istasyonu varsa görevin orası denilerek
Anadolu’ya salınır. Gitmediği tren istasyonu kalmaz. Ateşçi Sivaslı
Haydar kendisi Anadolu insanının sesi, yüreği ve özüyle buluşturur.
Erzincan Sivas arasında döneminin isimsiz halk âşıklarıyla ve “Her dağın
ardında bir destancı vardır.” kabulüyle yörenin destancılarıyla sohbet
halkalarında yer alır.
Sayın Mustafa Ceylanın adeta damak tadı bırakan sohbeti Şiirevi şâirleri
için tam bir gönül ziyâfeti olurken şiir adına da söyleyecekleri vardır
elbette. İşte sizin için seçtiklerimizden:
“Şiir bir ses bilimidir. Şâirlik, dar alanda seslerle dans etme sanatıdır.
Türkçemiz zengin ünlü sesleriyle şiirin istediği ses zenginliğine sahip bir
dildir. Onun için de tam bir şiir dilidir. Şiir kandırıcıdır. Şiir Kanunî’nin,
Fâtih’in adını yok etmiş, mahlâsına hak tanımıştır. Şâirlik için çok
okuyacaksınız. Bana kitap manyağı derlerdi. Çok yazma; çok
yazacaksan yazma… Yazacaksan yazılmamışı yaz. Madde ile mânâyı
bir arada kurgula. Şâir olmak kolaydır da şiir yazmak çok zordur.
126
Yaşarken öldürdüğümüz şâirlerimiz var. Sağlığında şâirlere en çok
eziyet eden milletiz. Arada kendinizi nadasa bırakın. Her zaman
yazmayın. Şiiri yenilemek gerekir. Şiirde 1.lik münhaldir. Hiç kimse
sürekli 1. değildir. En 1. şiir henüz yazılmayan şiirdir…”
Gülce Edebiyat akımının kurucularından olan ve halen Antalya’da
yaşayan sayın Mustafa Ceylan’a bu güzel sohbeti için kalbî
teşekkürlerimizi sunarken http://www.gulceedebiyat.com/ u şiir severlere
tavsiye ediyoruz. Bir teşekkür de konuğumuzun dilinden Denizli
Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Osman Zolan ile Kültür ve Spor
Daire Başkanı sayın Hüdaverdi Otaklı’ya şairler için böyle güzel bir
ortam hazırladıkları için. Biz de son olarak Mustafa Ceylan’la bizleri
buluşturdukları için Kent Şairleri Topluluğu Başkanı sayın Arzu Subakan
Kabukçu’ya teşekkürler ediyoruz.
Hani güzel Türkçemizde “Gönül sohbetleri” diye güzel bir tanımlama
vardır ya… Yeni gönül sohbetlerinde buluşabilmeyi dilerken son bir dilek
olarak da “Sadece şâirler değil, hiç kimse öldürülmesin… Allah’ın verdiği
canı yalnızca Allah alsın!..” deriz…
…………………………….
127
41 SANAT YILINDA Mustafa CEYLAN
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanların yıllarla birlikte ilerleyen ve tecrübe haline dönüşen kazanımları
bir yerde, bir noktada toparlanmalı, değerlendirilmelidir.
Bunun adı “kutlama” olarak şekilleniyor.
Mustafa Ceylan, Türk sanat ve edebiyatı içinde zirvelere bağdaş kurup
oturan bir kardeşim.
Yıllar nasıl hızla geçmiş ki, 17 Şubat 2007 tarihinde Antalya İl Halk
Kütüphanesi konferans salonunda “Mustafa Ceylan’ ın 41. sanat yılı
etkinliği” kutlandı.
Bu satırların yazarı olarak bendeniz de konuşmacılar arasındaydım.
KONUŞMACILAR SIRASIYLA
1- Gülseren Onay: Mustafa Ceylan Kimdir? sorusunun cevabını ortaya
koydu. Yani biyografisinden satırbaşları nakletti.
2- Naim Tuncalı: Mustafa Ceylan’ın şiirindeki belli başlı temalardan söz
etti, örnekler verdi.
3- Bolat Ünsal: Dost gözüyle Mustafa Ceylan’dan söz ederken, öyle
canlı, öyle sıcak, öyle kahkahaya giden örnekler verdi ki, şaşırıp kaldım.
Hatta, Kamil Koç otobüsü yerine, Hakiki Koç otobüsüne binerek yaşadığı
serüvenlerden “Devlet adamı Mustafa Ceylan’dan” söz etti, salondakiler
kahkahaya boğuldular, boğulduk.
4- Faik Ardahan: Neden Mustafa Ceylan Şiiri? başlıklı araştırma,
inceleme ve değerlendirmesini sundu.
5- Programın yöneticisi Vedat Sümbül, sempatik tavırlarıyla göz
doldururken, Mustafa Ceylan şiirindeki dil ve uslup özelliklerinden
örnekler verdi. Yer yer genelleşen konuşmasıyla takdir topladı,
alkışlandı. Ben şahsen çok beğendim hazırlığını, örneklerini ve genel
değerlendirmesini. Kutluyor, tebrik ediyorum.
6- Asım Kısbet, araştırmacı özelliğini yeni öğrendiğim güzelliğiyle,
Mustafa Ceylan ve şiir etkinliklerinden örnekler vererek, Mustafa Ceylan
fotoğrafının üzerindeki karelerin bölümlerini çok güzel tahlil etti ve tekrar
bu fotoğraf kare parçalarını birleştirdi.
128
BU SATIRLARIN YAZARI
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’da Mustafa Ceylan’ın genelliği, sanat ve
edebiyat alanındaki yeri, yayınları, bürokratlığı, siyasi yaşamı,
gazeteciliği hakkında verdiği bilgiler arasında; Kendisini 1978 yılında
tanıdığını, 1960 – 1970’li yıllarda Ankara’da şair enflâsyonunun
bulunmadığını, o günlerde ülke nüfusunun tamamının şair olmadığını,
Ahmet Tufan Şentürk, Dr. Sami Ateş, İsa Kayacan ve Mustafa Ceylan
dörtlüsünün Ankara’da neler yaptıklarını, uzun uzadıya anlattı.
Mustafa Ceylan’ın bir Elmadağ sevdalısı olduğunu, şairliği yanında, yani
şairliği kadar öteki alanlarda ki ustalıklarının da dile getirilmesi
gerektiğini, milliyetçilik çizgisindeki önemliliğini, yok yere cezaevlerinde
geçirdiği günlerindeki dışa yansıyan duygularını. “Devlet Adamlığı”
unvanını, Dr. Sami Ateş’in elinden almış olmasının kendisine farklı
sorumluluklar yüklediğini, şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet
Tufan Şentürk’ün, nüfus kütüğünden (İsa Kayacan tarafından silinen
evlatlarının) silinen evlatları arasında Mustafa Ceylan’ın olmadığını, yani
Mustafa Ceylan’ın Ahmet Tufan Şentürk’ün ilk sıradaki evladı olduğunu,
bu evlatların sayısının (silindikten sonra) bir elin parmaklarından az
olduğunu kaydetti.
Salonda da ifade ettiğim gibi; Mustafa Ceylan’ın bu 41 olarak görülen
sanat ve edebiyat hayatı, bence 51 olmalıdır. Çünkü O’nun yılları, yani
365 günleri hep dolu dolu geçmiştir. 365 gün değil, 465 gün olarak
hesap edebilmeli her yılı. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyor, nice
41 yıllara Mustafa Ceylan diyorum ve seni seviyorum, seviyorum sevgili,
değerli ve vefalı kardeşim.
……………………….
129
MUSTAFA CEYLAN İLE 49 YIL
Sabit İNCE
26 Ocak 2015 Pazartesi Saat 16:20
Bugün Antalya da olacağım. Birkaç gün de biraz kafamı dinleyip, 49
yıllık şiir serüvenini kutlayacağımız değerli Dostum Mustafa Ceylan,
Harun Yiğit ve Ökkeş Baba ile beraber olacağız. Güzel sohbetler yapıp,
belki Naim Tuncalı ağabeyimden de güzel şiirleri kale kapısından
Akdeniz'e doğru göndereceğiz.
Mustafa Ceylan 49. şiir ve sanat yılını kutlayacak. Kolay değil şiirle yatıp
şiirle kalkarak 49 koca yılı tamamlamak. Her babayiğite de nasip olmaz.
Üstelik yüzlere yakın kitapla bunları tarihe emanet etmek, araştırmalar
yapmak, şölenlere katılmak, şölenler düzenlemek, yurtiçi ve yurtdışında
ülkemizi temsil etmek..
Ben şahsen hep gıpta ettim. O'nun gibi olamamanın sancısını çektim
onu tanıdığımdan beri. Çalışkan, üretken, dost, edebiyat dünyamızın piri.
Bilgili, araştırmacı, kafasına takılanı taa fizan'da olsa arayıp bulan bir
şair, yazar, gazeteci. Aslında Gazeteciliği geri plana atarak güzel bir yol
çizdi kendisine.
Keşke ben de biraz geriye atabilsem gazeteciliği. Ama ne mümkün?
Hani bir söz vardır. Şiir kuma kabul etmez diye. Bence doğru. Kimse ile
veya hiçbir meşguliyet ile paylaşmak istemiyor. Sade benimle ilgilen,
sadece bana yönünü çevir, başkaları huri melek de olsa yalnız bana bak
diyor şiir hep.
İşte bundan dolayı da pek başarılı olamadık şiir alanında. Çünkü
kendisini kimseyle veya başka bir duygu ile paylaştırmak istemiyor.
Neden bilemiyorum tabii.
Neyse biz yine Mustafa Ceylan'a dönelim. Ceylan dostumu Ankara'da
İsmail Kara dostumuz vasıtasıyla tanıdığımı hatırlıyorum. Yanlış ise
İsmail düzeltsin lütfen. Ankara da güzel günlerimiz oldu, beraber yedik,
beraber içtik, beraber eğlendir, bazı geceler birlikte ağladık. O yıllarda
emekli olmuş, Antalya'ya yerleşmeye karar vermişti. Nitekim de
yerleşmişti. Ama kültür, sanat, şiir, edebiyat onun asla vazgeçemeyeceği
şeylerdi.
130
Nitekim Anasam Meslek Birliğini kurduğum 1999 yılında Ceylan da
Anasam Akdeniz Bölge başkanlığını yüklendi. Güzel işler, güzel eserler
verdi. Kitaplar yayınladı, etkinlikler düzenledi, başarılı bir dönem yaşadık
beraber.
Daha sonra Anasam elimizden kurtlar tarafından zorla alınınca o da
mecburen bıraktı başkanlığı ve yoluna değişik dernekler, vakıflar,
etkinliklerle devam etti. Antalya da 2004 yılından itibaren galiba her yıl
uluslararası ve ulusal etkinlikler düzenledi. Toplantılar, şölenler,
tartışmalar, panel ve konferanslar ile adeta Antalya'yı bir kültür ve sanat
merkezi haline getirdi.
Daha sonra Ansan Antalya Sanatçılar Birliğine üye olarak orada
yöneticilikler ve çok değerli etkinlikler düzenledi. Fakat Ansan'ın mekanı
belediye tarafından ellerinden alınınca yeni arayışlar ve yeni mekanlar
bulmak için uğraştı.
Bu arada da 49 yılını kutlamaya karar vermişler. Beni de 49 yıllık şiir
macerasında bir yerlerde bulmuş olmalı ki davet etti, davete icabet
borcumuz olduğu için düştük Antalya yollarına.. Bereket havalar pek
soğuk değil. Antalya da zaten soğuk olmaz.
Dediğim gibi Ceylan'ın şiir macerasını ve dostluklarımızı, anılarımızı
paylaştıktan sonra birkaç gün Antalya da kalacağım, ablam ve
yeğenlerimi ziyaret edip, diğer dostlarla birkaç gün güzel günler ve anlar
yaşamak istiyorum. Buna ihtiyacım da var.
Onun için bu birkaç günlük zamanda yazılarda aksama ve yazamama
durumu olabilirse şimdiden sizlerden özür dileyeceğim.
Ama mümkün olduğunca da aksatmamaya çalışacağım.
Bu vesile ile başta tüm arkadaşlarım olmak üzere, Sevgili dostum
Mustafa Ceylan'a daha nice şiirli ve sağlıklı yıllar diliyor, bazı Antalya
notlarımı da bu sebeple sizlere zaman zaman aktaracağımı duyurmak
istiyorum.
Güzel ve felaketsiz, sesiz, fırtınasız günler diliyorum sevgili dostlar..
…………………….
131
MUSTAFA CEYLAN HAKKINDA YAYINLANAN YAZILARDAN
-'...Mustafa Ceylan, merhum Prof. Dr. Mehmet Kaplan' dan sonra gelen 
en önemli şiir tahlil ustalarından birisidir.' 
(İsmail Kara, Ankara Vakit Gazetesi, 2000) 
...kitabınızı bir solukta okudum. Hayatımda bu kadar 'edebi' bir zevk 
aldığım kitap çok azdır. Türk kültür ve edebiyatına bundan büyük hizmet 
olmaz. Siz de meğer Halil Bey gibi sözcüklerin mühendisiymişsiniz. 
Tümceleriniz, kalp damarlarımdan beyin hücrelerime ulşan kan gibi 
vücudumu sarıp beni mest etti. Ortaya koyduğunuz gibi 'Halil Soyuer' bir 
sanat abidesi, insan dehasının son sınırındaki bir şairimizdir. Siz de öyle 
büyük bir sanatkârsınız ki, bu sanat abidesine incilerle, mercanlarla, 
sedeflerle... dokuyup bir lâhur şal giydirmişsiniz. Aman Allah' ım...! Bu iki 
büyük sanat ve sanatkâr nasıl da örtüşmüş, kucaklaşmış. Göz 
kamaştıran, gönül dolduran bir 'şahaser' yaratmışsınız. O sanatkâr 
ellerinize sarılarak, bütün kalbimle sizi kutluyorum. Ulusumuzun öğünç 
kaynağısınız. Sizi şimdiye kadar tanıyamamış olmanın ve kaybettiğim 
zamanın derin üzüntüsü içine düştüm...' 
(İ.Zekâi ÖZDİL-Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Onursal Başkanı, 17. Ocak 
2000) 
*
-'...Şiirde inançlıdır Mustafa Ceylan, kavgacıdır, milli değerlerin sarsılmaz 
savunucusudur. Şiirle Türk insanının geleceğine, geçmişine bir kılıç 
misali kalemini adamış bir ozandır...' 
(Dr. Sami ATEŞ-Türkiye-1987) 
…………………………………………………….
-'...Biyografi çalışmaları değerlerimizin topluma tanıtılması yönünden çok 
yararlıdır. Biz de bu pek yapılmıyor. Ayrıca, yazarlar kendi yazı ve 
yapıtlarının bibliyoğrafyasını da yapmıyor. Ben yalnız bunu yapmak için 
de fırsat bulamıyorum... Sizi ve Mustafa Ceylan'ı kutluyorum...' 
(Yekta Güngör ÖZDEN- İsa Kayacan'a yazılan bir mektuptan7.9.1999)
*…………………………………………………………..
132
-'....Sevgili oğlum, değerli oğlum, vefalı oğlum... Dünyada mutluluk diye 
bir kavram vardır. Bunu en az bilenler bile bilirler.. Hele benim gibi 
çoğunu bilenler daime mutludur.. Gerçekten ben mutluluğun en çoğunu 
yaşayanlardanım.. Nasıl olmasın ki? ... Seviyorum... Seviyorum... Ve de 
seviliyorum... Sayıyorum, sayılıyorum... Vefalıyım, vefa görüyorum. Eh 
mutlu olmak için gerekli unsurlar olunca, olmamak için sebep kalır mı? .. 
Sağ ol, var ol evlâdım... Büyük ve önemli, değerli işlere kalkışmışsın.. 
Allah yardımcın olsun... Değer verdiğin büyüklerini böylesine ele alman 
hem Allah yanında hem kullarca muteberdir... Ruhuna, ellerine, gönlüne 
sağlık...' 
(Güzide TARANOĞLU- 29 yıldır yayın yapan GÜLPINAR DERGİSİ 
sahibi-Türk Şairlerinin manevi annesi) 
*…………………………………………….
-'... Bu nefis çalışmayı yapan ve bu esere imza atan Mustafa Ceylan 
kim? ... Size biraz yazarımızı anlatalım ve önce Mustafa Ceylan'ın 
yayınlanmış 19 adet eserini sıralayalım...' '....Yani bizden biri, yazan, 
çizen, düşünen, duygularını kâğıtlara, kitaplara dökmekten zevk alan bir 
Anadolu insanı...' '..Üstadımıza elinize sağlık diyor ve yeni çalışmalarını 
dört gözle beklediğimi belirtiyorum...' 
(Erol MARAŞ-Gaziantep Olay Gazetesi-22. Ocak 2000) 
*………………………………………….
-'...Akıcı bir üslupla... Kitabın yazarı da bu işlerin ustası Mustafa Ceylan. 
Aynı zamanda iyi bir şair olan Mustafa Ceylan da işin ilginç yanı benim 
çok eski dostlarımdan. Halen de çok yakın görüştüğüm, bürokrasideki ve 
siyasetteki başarısından daha çok güçlü kalemi sayesinde iyi bir yer 
edindiği yayaın dünyasında bu son kitabı ile kalıcı bir hizmette daha 
bulunmuş.'
(M. Ender YOLDAR-Keşan/ Önder Gazetesi-19. Ocak. 2000) 
………………………………………………….
-'...1952 yılında Ankara_Elmadağ' da doğdu. 1975 yılında Ankara Devlet 
Mühendislik ve Mimarlık Akedemisi'nden Makina Mühendisi olarak 
mezun oldu. Çeşiti kademelerde kamu hizmeti yaptı. 1998' de kendi 
isteğiyle emekli oldu. Lise yıllarından itibaren edebiyatın çeşitli dallarında 
yazdı, yayınladı. O arada, Halk Kültürü ile ilgili derlemeler yaptı. 
Bunlardan bazılarını çeşitli yayın organlarında yayımladı. Son yıllarda 
133
biyoğrafya çalışmaları ile dikkat çeken Ceylan kimi edebiyat adamlarının 
edebiyat tarihinde yer almalarını sağladı. Ceylan' ın üç şiir, bir antoloji ve 
çeşiti biyoğrafya eserleri bulunmaktadır. Halk Kültürü içerikli kitapları 
şunlardır: 
…………………………………………………..
Seğmen Ruhu (Baskıya hazır olan bu kitabında Ceylan, tarihiyle 
folkloruyla ve çeşitli yönleriyle Ankara' yı anlatmaktadır. Hacı Bayram-ı 
Veli ve Atatürk' ün gözüyle Ankara' dan söz edilmekte ve 64 yıl süreyle, 
bütün kurum ve yasalarıyla bağımsız bir devlet olarak tarihte yer alan 
'Ankara Ahi Cumhuriyeti' nden bahsetmektedir. 
Mustafa Ceylan, zengin bir Ankara kütüphanesine sahiptir.' 
(Folklor Araştırmaları Kurumu- 2000 Yılı- Türk Kültürü' ne Hizmet 
Ödülü verilmesinin gerekçe raporundan- Fethiye Gazetesi, 10 Mayıs 
2001- Dr. İrfan Ünver NASRATTINOĞLU)
134
NEDEN MUSTAFA CEYLAN ŞİİRİ,
Doç. Dr.Faik ARDAHAN
Dünyanın en zor işi kendini arayan adam hakkında bir şeyler yazıp, 
söylemektir. Düz değildir çünkü o, başladığı ve bittiği yer yoktur, hatta 
başladığı ve bitiği diye tarif ettiğiniz yeri birbirine eklediğinizde onun 
gerçek spiralini oluşturursunuz. Mustafa Ceylan’da öyle birisidir. Her gün 
değişir. Her gün doğan güneşin aynı olmadığı gibi o da aynı değildir. 
Hatta ona dair yazmak, hatta yazmaya kalkmak, ilk cümlemde dediğim 
gibi, bilinmeyen bir şehirde kaybolmak gibidir. Elindeki harita farklı, şehir 
farklıdır. Sadece aradığın adres belli, ama ne adresi bulursun ne de ona 
götüren yolu. Aşk şiiri diye başladığı şiirde aslında bir de bakarsın ki o 
Antalya’yı anlatıyordur.
Uzun zamandır tanıyorum onu. Hatta yazdıklarını kendinden önce 
tanımıştım. Dünyanın yuvarlaklığını anlamak için ilkokul çağlarında 
verilen örnek gibi. Denizden gelen deniz aracının önce sesini, sonra 
dumanını, sonra bacasını ve sonra da kendini görürdük. Bu deniz 
cisminden kaynaklı bir durum değildir yalnız. Tamamen dünya ile ilgili 
fiziksel bir gerçek. Ceylanı da öyle tanıdık. O da bu “yuvarlak dünyada” 
yaşayan sağlam kalmış yolunda yürüyen bir şair, iyi bir dost, afacan bir 
çocuk olarak gördük. Önce yazıları, şiirleri, sonra uzaktan parlakça bir 
baş, sonra da kendisini cismane gördük.
Bu yazıyı yazarken “Neden Mustafa Ceylan Şiiri” idi başlık. İnsanlar 
neden Ceylan’ın şiirlerini okusunlar ya da okurlar. Ben aslında onu 
tanımadan önce bu yazıyı yazsaydım, daha farklı şeyler söylerdim. Ama 
şimdi kendisini tanıdık ve diyeceklerim değişti. Evet değişti. Dolayısıyla 
ben geçmişe gidemem, gitmekte istemiyorum. Oraya gidersem evet eski 
benim okuduğum bildiğim Ceylan’a ulaşırım ama bu sefer eskideki ben’e 
de ulaşırım ki, eski sayfaları ve yaraları yaşarım. Bu sebeple bugünkü 
Ceylan’ı tanıdığım Ceylan’ı sizlerle paylaşmak istiyorum.
135
Halk şiirinin önemli bir kaynağı olan “Ayrılık” Ceylan’ın şiirlerinde de 
yerini almıştır. Ayrılık illaki sevgiliden olan ayrılık değil, bazen bir 
dosttan, bir sohbetten, memleketten, şehirden olabilmekte. Ayrılık 
temasının işlendiği iki farklı şiiri şöyledir.
Ayrılık-1
Bulutsuz, rüzgârsız, karsız olsa da
Dağları yerlere yıkan ayrılık...
Gönül okyanusta tutuşan ada,
Suyu alev alev yakan ayrılık...
Canım aradığı ufku bulsa da
Apansız karşıma çıkan ayrılık...
Hem gurbet elde, hem de sılada
Bir şimşek misali çakan ayrılık...
Bin nesil geçse de cümle insanda
Çağlaya çağlaya akan ayrılık...
Vakti geldiğinde sevdalı can'da
Misk-i amber gibi kokan ayrılık...
Sabır ağacından koptuğun anda
Başını belâya sokan ayrılık…
**
AYRILIK
Sevda yollarında gönül kervanım
Dağ olur önüme düşer ayrılık.
Ne kadar özlerse özlesin canım
Çığ olur önüme düşer ayrılık.
Başıma kar yağmış, sinemde duman
Demen dostlar bana, delirmiş demen!
136
Yâre kavuşmama yetmiyor zaman
Çağ olur önüme düşer ayrılık.
Tükettim umudu gönül dağımda,
Hüzün şarkıları dudaklarımda.
Zalim takvimlerin yapraklarında
Ağ olur önüme düşer ayrılık.
Geleneksel halk şiirinde özlem, a
şkın ve şiirlerin beslendiği bir başka pınardır. Ceylan’da yare olan özlem 
tüm özlemlerin öznesi olsa da aynı özlem ateşinde veya özlem 
deryasında, dosta olan özlemi, dolunaya olan özlemi, memlekete, geride 
kalan çocukluk anılarına, oyuncaklara, anayı, güzel bir manzarayı, bir 
mevsimi, buluşmayı, hatta bir ağacın çiçek açışını bile dahil ederek 
şiirler yazmıştır. Ceylan’da asıl olan artık özlenen nesne değil, onu 
özleme eylemi ve fiilidir. Yani manadır. Özlemi işlediği bir çok şiiri olsa 
da en güzel iki örneği Bahar Düşü ve Aba Hasret Kütüğündedir.
Bahar Düşü
Yeşil bir tebessüm iner dallara
Umut gözlüğüyle baktığım zaman.
Kuşlar meydan okur geçen yıllara
Bulutları yere yıktığım zaman.
Tutamam depreşir kanım, iliğim
Gelir de aklıma birinciliğim...
Çıkar durgun sudan mahzun gençliğim
Göllerden çöllere aktığım zaman.
Akça sütü saklar, otlar-çayırlar
Dönüşür evet'e dilde hayırlar,
Çiğdem çiçek olur kırlar-bayırlar
Gönül kuzusuyla çıktığım zaman.
Nazlı yâr avcuna yakar da kına
Ceylan yüreğimin varır farkına..
Uzaktaki dostlar gelir yakına
Çoban ateşini yaktığım zaman...
137
**
ABA HASRET KÜTÜĞÜNDE
Gönül dağlarında fırtına, yağmur
Onun belgesidir yakılan aba.
Sevda ağacında ıpıslak durur
Bir güzel elinde sıkılan aba.
Yârin ovasına kurduysan çadır
Derdin sayısızdır, hem de çokçadır
Hasret kütüğünde parça parçadır
Aşkın çivisiyle çakılan aba.
Yokuştur ayrılık, çık bakalım çık
Duruş dinleniş yok, hep çile artık
Kopmuştur düğmesi, yakası yırtık
Ucundan gurbete çekilen aba.
Gönül deli bir tay, kendini yorar
Dörtnala koşar da yârini arar
Kuru bir dikende sevgiyi arar
Nefret çalısına takılan aba.
İçimde dönerek esiyor ayaz
Sevdiğim, bir tanem, neden anlamaz?
Sırtımı ısıtmaz, beni korumaz
Süslü vitrinlerde bakılan aba.
Ceylan’ ım ceylana avcıyı söyle
İşte yalnız kaldın, gönlünü eyle
Bitirir dostluğu, hakikat böyle
Öfke çamuruna sokulan aba.
Şairin özellikle de halk şairinin kadına duyduğu aşk ile erkeğe duyduğu 
dostluk neredeyse aynı mertebededir. Dostunu kaybetmekle aşkını 
kaybetmek arasında çok fark yoktur. Her ikisinde de “sevgi temelli bir 
yapılanma” vardır. Her ikisinde de yürekler açılmıştır ve açık durur. 
Ceylan’ında beklide kendisini en iyi anlatan tarafı dost olmasıdır. “Tipide, 
138
zemheride çağırsanız dağın başına, yol eder ırağı koşar da gelir. Yeter 
ki çağıran olsun onu yürekten, vallahi geceyi en aydınlık gün eder gelir”. 
İşte dosta da bu denli dönük duran Ceylan’ın kendisinin dosta karşı 
duruşunu beklide birçok şiirinde bulmak mümkün olsa da en iyi “Abdal” 
şiiri anlatır. Yalnız dost Ceylanın tanımlamasında aynı ateşte yanandır, 
aynı yolda yürüyendir, taşın altına elini koyandır. İşte 'Abdal' şiiri;
Abdal
Dost diye inleyen gönül erinin
Yerden su çıkaran asasındayım
Sildim izlerini dünya kirinin
Geçen zamanların tasasındayım
Geçiyor, geçecek bugünle yarın
Dilimde dili var sonsuz baharın
Maddeden mânaya tüm boyutların
Uzununda değil kısasındayım
Kızgın saç üstünde yanıp tütsem de
Kül olup savrulup, tozup gitsem de
Bakmayın hâlime iflâs etsem de
Sevda bankasının kasasındayım
Ağaca, çiçeğe verdim sesimi
Kara bulutlara gömdüm yasımı
İçimde kurşuna dizdim nefsimi
İdam sehpasının yasasındayım
Kovanda peteğim, tenlerde canım
Yaşamak, yaşatmak kesin fermanım
Dallarda tomurcuk, dizde dermanım
Hakimin, hekimin masasındayım
Kendimde ölüyüm, diriyim aşka
Toprak çilehanem, orası başka
Ceylan’ ım düşse de taş demir köşke
Gâribin, yetimin duasındayım
139
İnsanlarımızın çoğu aşk yaşamında daha çok aşkı, aşkın içinde değil, 
aşın dışında yaşar. Ya kavuşulmayan bir aşk, ya biten, ya da o an 
uzakta olunan bir aşktır şiirlerin yelkenini şişiren aşk rüzgarı. Leyla ile 
Mecnunda, Mecnun Leyladan uzaktadır. Kerem 
ile Aslıda da, Ferhat ile Şirinde de. Ve hep aşk iki taraflı yaşansa da aşkı 
anlatan hikayeler, dizeler, türküler genellikle erkeğin aşkına dairdir. 
Leyla’nın özlemini anlatan, Şirinin hasretini anlatan, Aslının derin bir ah 
çekişinin gerisinde olan kavuşma arzusu aşkın kadın tarafından kaleme 
alınmamıştır. Ceylan da kendini Mecnun’un, Ferhat’ın, Kerem’in yerine 
koymuştur. Kendi aşkını onların ki gibi büyük kılarak hem de.
İşte bana göre Ceylan şiirinin okuyucularının Ceylan şiirinde buldukları 
en gerçek buluşma noktası da budur. Kâh Ceylan’ın Mecnunluğunu 
izlemek için şiirleri okumakta, kah kendisini Ceylanın ya da aslında 
Mecnun un yerine koyarak okumakta. Aslında Ceylan aşk yaşayan 
insanların aşkına tercümanlık yapmaktadır. Onlar adına şiir yazmaktadır. 
Onlar adına özlemektedir. Hatta onlar adına terk edilmekte hatta onlar 
yani okuyucular adına sitemler etmektedir.
Eğer şair severse ki sever. Sevdiği için mi şairdir şair olduğu için mi 
sever bilmem ama. Şiirin, özellikle de halk şiirinin mayası aşktır, sevgidir. 
Ancak bir şair bir şehrin enstrümanlarını kullanarak sevdiğini tanımlar. 
Şehir ve kadın ancak şairin dünyasında el ele tutuşup yürürler. Orhan 
Velinin; “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı”, demesinde olduğu gibi. 
Ceylan’da buna benzer birçok şiir yazmıştır. İşte iki güzel örneği;
Antalyalı Güzel
Saçların dalgalı Akdeniz gibi
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Bu deli kalbimin sensin sahibi
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Şelale benzeri gümbür gümbürsün
Mor dağlar, bulutlar kadar özgürsün
Deniz kıyısında ne düşünürsün?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
140
Gözlerin yeşille mavi arası
Yüreğin sevginin çiçek serası
Sessiz ağlamanın şimdi sırası
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Gülüşün yakışır elma yanağa
Vur dudak mührünü şu geçen çağa
Dikmişsin gözünü neden uzağa?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Afrodit çıldırır seni görünce
Dünya toz dumandır kalbe girince
Acaba ne dersin Ceylan sarınca?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Beste: Şenol YAĞAR
**
ANTALYASPOR MARŞI
Çıkmış Akdeniz’ den dalgalar gibi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Kırmızı, beyazlı bayraklar gibi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Antalya seninle gurur duyacak,
Her maçın sevinçle dolup taşacak,
Peşpeşe golleri şimdi atacak
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Peşpeşe golleri atacak şimdi,
Zafere zaferler katacak şimdi,
Bir şimşek misali çakacak şimdi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
141
Antalya seninle gurur duyacak,
Her maçın sevinçle dolup taşacak,
Peşpeşe golleri şimdi atacak
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Beste:Gültekin ÇEKİ
Makam: Nihavent
Usül: Sofyan
Elbette Ceylan’ın duruşu aşka doğrudur. Aşka dönük durmaktadır. Her 
ne kadar acı çekse de, aslında Ceylan diğer birçok halk şairi gibi bundan 
keyif de almaktadır. Yazmasının gerekçesi, yaşamasının gerekçesini bu 
durumda aramakta ve hatta ne gariptir ki bulmaktadır. 
Her kadına Karacaoğlan misali ayrı ayrı aşık olmaktansa o bir kadını 
sevmiştir (sanıyorum ki böyle bir kadın yoktur, sanıyorum ki bu kadın 
hayalidir, umuyorum ki bu kadın eşi Gülay Hanımdır) ve her aşk onu 
anlatır, onu hatırlatır. Bu durumları birçok şiirinde bulsak ta aşka dönük 
duruşunu en iyi anlatır iki şiiri şunlardır.
Ah Bu Kader!
Güzelim, iyiyim, hoşum ben amma
Alnımda yazıya kilitlenmişim.
Zaman baştan başa geçen muamma
Kapkara bir şansa sabitlenmişim.
Yürek gümbür gümbür, aşk ırmak ırmak
Nasılmış bilmedim güzelde durmak
Kırılmış kanadım, kopmuş el, parmak
Gönül davasına şahitlenmişim.
Caddeler, sokaklar güzelle dolu
Cümlesi şen şakrak ben ise ölü
Bahtımın elinde olmuşum deli
Çile pulu ile senetlenmişim.
142
Gözüm hoş, gönlüm hoş, yüreğim bomboş
Ben katı gerçeğim, kaldırım sarhoş
Konmadı dalıma, kanat çırpan kuş
Öleceğim diye hep beklenmişim.
Ya gözüm yanlıştır, ya yürek yanmış
Geçince seneler gönül uyanmış
Ben dosdoğruyum ama kaderim yanlış
Oturup kalmışım, göbeklenmişim.
**
AHHHHH BİR AŞIK OLSAM!
“Haydi gel! ” diyordun goncayla, gülle
Mutlaka gelirim bu kıştan sonra!
Neler söylemezdim belâlı dille? !
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Yolları düz eder, dağı delerdim
Ardı sıra kuzu olur melerdim,
Ayrılığı parça parça bölerdim
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Günde yirmi kere olurdum traş,
Kaplardı içimi heyecan, telâş
Gül olur, beynimi parçalayan taş
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Zamanı-mekânı aşardım hemen,
Kınaman dostlarım, delirmiş demen
İnerdi yelkenler, tutmazdı dümen
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Torunumu alır parka koşardım,
Bir an göremesem derde düşerdim,
143
Sevda denen kızgın saçta pişerdim,
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Lunapark olurdu içimle dışım,
Şaşırır kalırdı evimde eşim,
Ne yandan doğarsa doğsun güneşim
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Evde çocuklarım bayram yapardı,
Benden çıkan yollar yâre sapardı,
Kalbim yuvasından bin kez kopardı,
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Moralim yükselir, işim düzelir
Alacaklı bile, getirir verir.
Kuruyan dallarım birden yeşerir,
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
Şiirler yazardım, türkü söylerdim,
Yâre akmıyorsa suyu eğlerdim.
Sevgilim, bir tanem, ceylanım derdim
Ah bir aşık olsam, bu yaştan sonra!
**
“Her aşk bir ateştir aslında,
yananı yakar asla kül etmez.
Duygular kül olur onun yolunda
Tutanı kül etmez aşkı tattıkça
Bedenler kül olur onu tattıkça” bu da benim sözüm olsun Ceylana dair. 
Ama ister Mevlana’da, İster Yunus’ta en güzel örneklerini gördüğümüz 
aşk ateşinde yanma ile olgunlaşma arasındaki matematiksel ilişkiyi 
Ceylan’ın dizelerinde de görmek mümkün. “Aşk yaşayan olgunlaşır” 
özetiyle yaşanmıştır her duygu. Her aşk aydınlanmadır, her aşk 
arınmadır, her aşk kişinin kendi özüne daha da bir yakınlaşmadır. “Ah 
Seni Seni” şiiri buna güzel bir örnektir.
144
Ah Seni Seni! ! !
Nasıl estin nasıl, çile dağımdan?
Yele benziyorsun, ah seni seni!
Kopardın üzümü asma dalımdan
Ele benziyorsun, ah seni seni!
Yaptığım çağrının kaçtı sayısı?
Bekleyen, titreyen bulur mu ısı?
Bulunmaz bağrında bir su kuyusu
Çöle benziyorsun, ah seni seni!
Muhtaç olup geldin, muhtaç, vaktaki
Ben kuzulu koyun, sen kurnaz tilki
Zehirli böceğin ağızındaki
Dile benziyorsun, ah seni seni!
Kalemin burçları tek sana küsmüş
Aşkın bayrağından hüzünler esmiş
Goncası kurumuş, yaprağı düşmüş
Güle benziyorsun, ah seni seni!
Attın düşlerimi hiç düşünmeden
Ummazdım bunları vallahi senden
Sevda ırmağında anaforum ben
Sele benziyorsun, ah seni seni!
Tatmadık bitanem pembe sevinci
Mor, lâcivert, sarı, nedendir, neci?
Gönül radyosunda boşalan içi
Pile benziyorsun, ah seni seni!
Ceylan'ın değildir falanla filan
Bu sevdan ruhumda öylesi yaman
Hasret okulunda başımda çalan
Zile benziyorsun, ah seni seni!
Kadına duyulan aşkın dışında uhrevi aşk, manevi aşk için de şiirler 
yazan Ceylan, kendi duygusal olgunlaşmasını, yanmasını, hatta kül 
olmasını “Ağladım” şiirinde en iyi anlatmaktadır.
145
Ağladım
Bütün yürekleri aydınlık tutan
Kudret kandilini gördüm, ağladım.
Bütün eğrileri nurla doğrultan
Işıktan giysiler ördüm, ağladım.
Cennet kapısından içeri baktım,
Irmaklar misali çağlayıp aktım,
Nefsimi iğneli fıçıya soktum,
Yüzümü toprağa sürdüm, ağladım.
Buldum Hak diyerek açan gülümü,
Düğün merasimi saydım ölümü,
Yavan hesaplardan çekip elimi
Bağlayıp divana durdum, ağladım.
Anladım sırrını, arşın, âlemin
Fâniyi, bâkiyi yazan kalemin.
Yunus ellerimden tuttu...Yetmiş bin
Hisardan içeri girdim, ağladım.
Dost bağında bülbül oldum şakıdım,
Aşk halısın usta oldum dokudum,
Doksan bin kelâmı hemen okudum
Kudret lokmasına erdim, ağladım.
Canan meclisinde coşan erlere,
Selâm verdim kutbu devran pirlere.
Yedi gök yüzüne, yedi yerlere
Ben’ i zerre zerre serdim, ağladım.
Perdeyi gözümden açtım kaldırdım,
Hikmet deryasına bin tas daldırdım,
Kâmil hayat ile testim doldurdum,
Dolmayan testiyi kırdım, ağladım.
146
Gördüm güzelliği gördüm her yanda,
Solmayan çiçekler açtı dünyamda,
Atomdan hızlıca gittim bir anda
Doksan günlük yola vardım, ağladım.
Yüzbin bıçak attım kendi derime,
Nice ilim kattım bildiklerime,
Şu küçük dünyada gördüklerime,
Hakikat mührünü vurdum, ağladım.
Canlar meclisine canan hoş geldin!
Kanayan yareme bir melhem oldun.
Ey miskin Ceylan’ ım ölmeden öldün
Gönül yarasını sardım, ağladım.
Aşk yolculuğu onun için yanmadır, her yanma da gelişme, yenilenme ve 
çoğalmadır. Aynen Mevlana’nın, Yunus’un yanması gibi. Gerçi Ceylan 
daha çok kadına duyulan aşkın ateşinde yansa da manevi aşk içinde 
çok kez de bulmuştur kendini. “Beri Gelsin” şiirinde bunu en iyi dile 
getirmiştir. “Cem” şiirinde kendinden vazgeçişin en güzel örneğini 
vermektedir.
Birini Arıyorum
Acıyı bal sayacak
Birini arıyorum.
'Daha var mı? 'diyecek
Birini arıyorum.
Dünyaya sırt dönecek
Aşkına can verecek
Ölmeden ölüver'cek
Birini arıyorum.
Kendini yok sayacak
Peygamber'i duyacak
Yunusça şakıyacak
Birini arıyorum.
147
Mevlâ' dan gayrisi boş
Ölüm mü? Ne kadar hoş!
Aşkıyla deli, sarhoş
Birini arıyorum.
Ancak O' nu bilecek
Ancak O'na gidecek
Hep O' ndan dileyecek
Birini arıyorum.
Bakmayan mülke, mala
İçinden taşan sıla
Hasretim diyen sala
Birini arıyorum.
Şöhreti, şanı atan
Hoşgörü, ilim satan
Gökyüzünü ağlatan
Birini arıyorum.
Çağrıyı duymuş olan
Dünyaya doymuş olan
Yola baş koymuş olan
Birini arıyorum.
Ey Ceylan'ım Hakk'a dayan
Gerisi boş ve yalan
Ceylan'da ceylan olan
Birini arıyorum...
**
CEM
İmbiklerden hücre hücre süzüldüm
Değirmende buğday buğday ezildim
Kuzu oldum, bin kancada yüzüldüm
Alın sizin olsun bende ki beni…
Açaraktan kilitlenmiş kapıyı
Yüzbin renge boyar iken yapıyı
148
Bir gülüşe feda ettim tapuyu
Alın sizin olsun bendeki beni…
Ne malım var, ne mülküm var, bomboşum
Aşk elinden divaneyim, sarhoşum
Bir noktada sona erdi bu koşum
Alın sizin olsun bendeki beni…
Sır sakladım, sırra döndüm aynada
Cevap gelmez yaptığım şu feryada
Yoktur gözüm hem de iki dünyada
Alın sizin olsun bendeki beni.
Cümle yollar bir kavşakta buluştu
Buluştu da yolcular el tutuştu
İblis bile orta yerden savuştu
Alın sizin olsun bendeki beni…
İçim, dışım bayram yeri, gülüyor
Güneş bile nefes alıp soluyor
Sol göğsümde ihtilâller oluyor
Alın sizin olsun bendeki beni
Aşk yüzünden pervanece dönerim
Hem dönerim, hem de candan yanarım
Kopardığım yüreğimi sunarım
Alın sizin olsun bendeki beni
Kendi varlığını, sınırlarını, yaptıklarının farkında olan şair, çoğu zaman 
bunu çaresiz kabulleniş içinde değil mutlu serzenişler olarak tarif 
etmiştir. Kendini en yakışıklı görmemiş, hatta birçok şiirinde kelliğini tarif 
etmiştir. Unutkanlığına dem vurmuştur. Hatta çocuksuluğunu ön plana 
çıkarmıştır.
Adın Ceylan
İnsan ömrü bir masal, masalda ben Keloğlan
Nikotinim ıstırap, çok uzakta kahkaha.
Boşuna debeleniş, boşuna 'bir daha'
Ne yaparsan yap dostum, değişmez adın:'Ceylan'
149
Ceylan için her şey bir şiir yazma, bir söz söyleme gerekçesidir. Onun 
için hayatın neredeyse tamamı bir matematiktir. Ama bu asla bir bütçe 
değil, parasal boyutta bir hesap değil. Öyle olsa sanırım her olaydan sıfır 
alacak kadar hesapsızdır. Hatta bir buluşmaya vaktinde varabilmek için 
Afyon’a taksiyle gidebilme lüksünü gösterip sonra parasızlıktan 
Antalya’ya yürümeyi göze alabilecek kadar da Kayserilikten ve 
Aksekililikten uzaktır. “Abakus” şiirinde hayatın içindeki matematiği, 
Aerodinamik şiirinde de kendini uçuran aşk rüzgarını anlatmıştır.
Abaküs
Topla, çıkart, çarp, böl; ne yaparsan yap
Altmıştan öteye yol gitmiyor ki.
Parmakla, takvimle yapsan da hesap
Boğazın kırk boğum, dil gitmiyor ki
Çocukluk ve gençlik kanatlı kuştu
Farkına varmadan nasıl da uçtu?
Bakmayın çiçeğe kökler tutuştu
Su yerde akıyor, dal gitmiyor ki
Ceviz kadar akıl, tüp kadar mide
Eğdiler kantarı şimdi gitgide
Ölmüş bal arısı kalmış petek de
Kovan darma duman, bal gitmiyor ki
Renkli boncukları saydık kaç kere
Söyle de bilelim, yüz, bin, on nere?
Cümle varlıkların sevdiği yâre
Mektubun içinde gül gitmiyor ki
Kader, alnımıza çizilen çizgi
Bu çizgide gizli ömürlük yazgı
Hep geçim derdiyle söyledik ezgi
Şu sazın göğsüne el gitmiyor ki
Mevlâ bir can vermiş yeşil yaprağa
Nice sır gizlemiş denize, dağa
Bir cami önünden kara toprağa
150
Giden yalnız insan, sal gitmiyor ki
Ceylan’ ım ayrılma bir’ in biriyle
Üçe bakma sakın, gitme ikiyle
Bütün gönüllerde aşk kibritiyle
Ocak yanar amma kül gitmiyor ki
**
AEORODİNAMİK
Rüzgâr tünelinden, ses duvarından
Uçak havasıyla çıkmışa benzer..
Farkı yok bugünün belki yarından
Tüneli, duvarı yıkmışa benzer.
Bir kuş havalansa gene semaya,
Bakışın merdiven kuracak aya...
Düşmem diyordun ya kara sevdaya
Ekmeği fırında yakmışa benzer.
Dans eder beyinde bir sürü çengel,
Neden yerden göğe açılmış pergel?
Yollara çıkınca aşılmaz engel
Okyanusa doğru akmışa benzer.
Kendinde köledir, dışarda hürdür
Şarkısı ezelden ebede vardır.
Milyon mu, milyar mı, cümlesi bir’ dir?
Efsunlu aynaya bakmışa benzer.
Ozon halkasını delse bir sprey,
Onu tamir eder, bir dua, bir ney.
Birleşir sonunda kuzeyle güney
Doğuyla batı da yokmuşa benzer.
Her halk şairi gibi Ceylan’da toplumsal duyarlılık içinde şiir yolculuğuna 
devam etmektedir. Yoksulluk, gariplik, çaresizlik gibi kavramları kendi 
tarzıyla ele almış kendi yoksulluğunda tüm yoksulları, kendi garipliğinde 
tüm garipleri işlemiştir. Hatta nerede başkasına ait bir dert görse, 
151
kendinin derdi gibi sahiplenmiştir. Yine şair için şiir yazma pınarı olarak 
en önemli başlıklardan birisi “yalnızlık”tır. Ceylan bir çok şiirinde 
yalnızlıktan söz etmiştir. Ona göre yalnızlık arkadaşı da olsa, akrabası 
da olsa yüreğine dokunulmadığı zaman hissedilen duygudur. Ceylan’ın 
en derin yalnızlığı ise yardan uzak kalmadır. Bunu en güzel dile getirdiği 
şiir Acayip başlıklı şiirdir.
Acayip
Kahrolsun, kahrolsun bu yalan dünya
Tepemde dert ile döner acayip
Nice eşkiyâsı kesmiş yolumu
Beynime balyozu iner acayip
Oysa misafirim burda üç günlük
Taşırım tenimde bir cepsiz önlük
Kendimden geçerek dalarsam anlık
Çilesi omzuma biner acayip
Ele pamuk bulut, bana da ateş
Yoklukla yalnızlık oldukça kardeş
Kargalar eylemde, sokaklarda leş
Kokusu üstüme siner acayip
Mısra mısra şiir, ceylan ağıdı
Maziden âtiye doğru yansıdı
Önüme koyarak siyah kâğıdı
Nice imtihanda dener acayip
Ey Ceylan sen öğren nasıldır sonun?
Tahtadan bir atla bitecek sorun
Ermeden sabaha umut mumunun
Titreyen ışığı söner acayip
Ceylan elbetteki aşkı sadece kadında tanımlayan veya bulan biri değil. 
Bir çocuğa, bir çiçeğe, hatta ağacın baharda çiçek açışına, meyve 
verişine, kuşun kanat çırpışına aşkı dahil etmiştir. Ha doğrusu kendisini 
dahil etmiştir. Artık kanat çırpan kuş değil kendisidir. Çiçek açan ağaç 
değil bahara ermiş kendisidir. Memleket, gurbet, sıla, arkadaşlık, onun 
aşka gidişindeki yollardan biridir. Her halk şairi gibi o da bu kaynaklardan 
152
beslenmiş ve yolculuğa çıkmıştır. Anadolu Türküleri adını verdiği şiir 
bunun en güzel örneklerinden biridir.
Anadolu Türküleri
Türküler söylenir Anadolu’ da
“Güzeller güzeli Reyhan! ” diyerek.
Aşıklar inletir çalar sazı da
“Avcı vurmuş garip ceylan! ” diyerek.
Türküler söylenir şehirde, köyde
Davulda, halayda, çekilen hey’ de
Kadehlere dolan köpüklü mey’ de
Dertlenip ah çekip “aman! ” diyerek.
Anneler düğünde başlar ağıda,
Türküler aşığı yaşatan gıda,
Bazen mısralanır geçer kâğıda
“Dağların başında duman” diyerek.
Kederde, neşede türkü söylenir,
Pınarın başında kalır eğlenir.
Mecnun’ da, Ferhat’ ta coşar dillenir
“Aşıklık çekmesi yaman! ” diyerek.
Annesine yazdığı “Anamın Türküleri” isimli şiirindeki ikinci dizede 
annesine duyduğu hasreti dile getirişi çok güzeldir.
Asmalardan sarkan üzümdü
Kalbim, ışığım, iki gözümdü...
Bağ bozumlarında yeşil, yemyeşil
Yaprak toplardık çotuklardan...
Anam söylerdi, biz oynardık
Duymaz, duyamaz oldum çok zamandır
Anamın türkülerini...
“Atatürk” başlıklı şiirinde Atatürk’ü, “Bayburt” şiirinde Bayburtlu olmayı, 
Yaratan’a olan bağlılığını ve teşekkürünü “Tanrıya” başlıklı şiirinde dile 
getirmiştir. “Bayrak” başlıklı şiirinde vatan sevgisini, “Bizim” başlıklı 
şiirinde Hacı Bektaşi’ye olan sevgisini tarif etmiştir. Kaderindeki 
153
olumsuzlukları “Bozuk Tomofil”de, “Bu Gurbet, Bu Ayrılık” şiirlerinde 
Fırat’ın Dicle’ye kavuşması gibi aktarmıştır.
Bayrağım
Masmavi göklerde dalga dalgadır
Şanlı tarihimi bilen bayrağım.
Ezelden ebede büyük sevdadır
Çağlar boyu benim olan bayrağım.
Mazlum milletlerin sonsuz ışığı,
Özgürlüğün ilham saçan beşiği
Gönül bahçemizin can sarmaşığı
Al al çiçek açıp gülen bayrağım.
Karanlık geceme müjdeyle doğan,
Vatan düşmanını çıldırtıp boğan
Mevlâ’dan bizlere kutsal armağan
Ayla yıldızını alan bayrağım.
Ufkumda sen vardın olmadım köle
Seninle geliyor zaferler dile
Huzurla, barışla, hoşgörü ile
Bin yılın zırhını delen bayrağım.
Varlığım, hazinem, şerefim, şanım
Beni ben eyleyen mukaddes canım
Sınır boylarında tek heyecanım
Şehit elleriyle gülen bayrağım.
Kıyamete kadar kudret felsefem
Seğmenim, dadaşım, zeybeğim, efem
Asil soyum; ilgim, bilgim, düşüncem
Düşmana korkular salan bayrağım.
Türk oğlunun çağlar aşan türküsü
Aşkı, mutluluğu, büyük ülküsü…
Güzeller güzeli, cihanın süsü
Daima zirvede kalan bayrağım…
**
154
BİZİM
Gönül bahçesinde her daim açan
Hacı Bayram Veli gülümüz bizim.
Yüzyıllar boyunca Türkçe konuşan
Ağızda bal, şeker dilimiz bizim.
Tarihin bağrında devletler kuran,
Mehter davuluna aşk ile vuran,
Fakirin, yetimin yarasın saran
Müjdeler dağıtan kolumuz bizim.
Akşemsettin ile girip surlara
Ömer Dede ile erip sırlara
Sevgi mührü vuran tüm asırlara
Çağdaşlık, aydınlık yolumuz bizim.
Milletin birliği hedefimizdir,
Huzur ve bereket düşüncemizdir,
Haram ve günahlar çekincemizdir
Sevapta gül açar dalımız bizim.
Herkesin bir işi, mesleği olsun
Ceylan’ ım yüreğe sevgiler dolsun
Türk oğlu cihanda büyük nam salsın
Yeni bir çağ açar elimiz bizim.
“Ateş” ve “Ateşe” başlıklı şiirlerinde ateşi, anlatışı oldukça zengin ve 
çokluk içinde anlatmış hatta kendisiyle bile dalga geçmiştir.
Ateş
Yak beni, yak beni; beni bende yak,
Kaplamış ruhumu bir sonsuz firak,
Savur küllerimi semaya bırak;
Getir rüzgârını yakıver ateş!
Alevler içine sokuver ateş! ..
155
Yak beni, yak beni, çal kibritini
Özlüyor bak kalbim, tek sahibini
Kaç yıl geçti bilmem... Beklerim seni...
Bir çakmak taşı ol, çakıver ateş!
Bekletme ne olur, yakıver ateş! ...
Yak beni, yak beni, bekletme gayri,
Kuru bir çalıyım, hazırım haydi!
Sana haykırışım göklere değdi;
Aşkın meydanına yıkıver ateş!
Ne olur bekletme, yakıver ateş!
...…………………………………..
**
ATEŞ'E
Görünür tutulmazsın, yakarsın kavurursun
Kovalasam gitmezsin hep başımda durursun
Benim gibi odunu buldun ya yakmak için
Sevinçten top oynarsın, vallahi kudurursun…
Başarısız aşk yaşamalar aslında beş aşamalı bir süreçtir. Bu benim 
içinde böyle Ceylan içinde böyledir. Ve irdelendiğinde Ceylan’ın tüm 
şiirlerinde bu beş aşamaya karşılık gelen şiirlerden çok fazla örnekler 
görülmektedir. Bahsettiğim başarısızlık aşkın kendisinde değil onu 
yaşayamamaktadır.
Birinci aşama: eksikliğini fark etme ve arama aşaması, ikinci aşama 
birilerini seçme ve onu var etme aşaması, üçüncü aşama; ulaşamama 
ve yenilgiyi kabul etmem aşaması, dördüncü aşama; aşkın karşı tarafına 
sitem aşaması ve son aşama da kendini haklı görme aşamasıdır.
Şimdi bu aşmalarla ilgili olarak bir çok şiir söyleme yada yazma şansı 
bulan Ceylan aslında Karacaoğlan kadar şıp sevdi biridir. Yoldan geçen 
güzele aşık olur. Geçen güzel midir, kendimidir belli değildir. Suyu akan 
ırmakta su mu akar yoksa Ceylan mı çoğu zaman ayırt edilemez. Birinci 
aşama için bir çok şiirini buna örnek verebiliriz.
Var etme aşaması olarak tarif ettiğim ikinci aşama için en güzel 
örneklerden birisi “Abluka” şiiridir.
156
Abluka
Kuşattım duayla çevreni senin
Artık nefes bile alamazsın sen
Halatla bağlandı ayağın, elin
Benden uzaklarda kalamazsın sen
Yaktığın ateşte kavrulacaksın
Ağlayıp, sızlayıp kahrolacaksın
Vicdan azabıyla kıvranacaksın
Dünyada bir huzur bulamazsın sen
Eleği eledik duvara astık
Sonunda selâmı, sabahı kestik
Davacı olacak başından yastık
Rahatça uykuya dalamazsın sen
Karıştım suyuna, girdim havana
Sen benimsin benim, ey hain Suna!
Aşkın hesabını vermeden bana
Öleyim desen de ölemezsin sen
Ceylan’ ın sözünde bulunmaz hile
Doğuştan yazımsın düşmüşüz dile
Oynatsan dünyayı parmağın ile
Kahkaha savurup gülemezsin sen
Üçüncü aşama yani Suna’ya ulaşamama aşamasıdır. Suna kabul 
etmemiştir Ceylanın aşk anlatımının ve teklifinin. İyi ki de etmemiştir. 
Etse zaten Ceylan orada bitecektir. Zaten etmemesi de gerekir. Zaten 
kabul etse bir şekilde Ceylan kendisini daha sonra reddettirecektir. 
Çünkü sürecin böyle olması gerekir.
Abondone
Ben senin karşına nasıl çıkarım?
Böyle köşe bucak kaçtıktan sonra
Büyük zaferini söyler kahkahan
Başıma bin belâ açtıktan sonra
157
Teslim bayrağını çektim kaleme
Gönlümü verdin de dertle eleme
Şimdi rezil oldum cümle âleme
Sen de buralardan göçtükten sonra
Dilin alev alev öfkeyle nefret
Dinlemem sözünü vadetse cennet
Bir de şaşkın şaşkın edersin hayret
Aşkı tırpan tırpan biçtikten sonra
Yapıştı mindere sonunda sırtım
Duymadın sesimi her gün haykırdım
Kurşun yarasını hasretle sardım
Ayrılık tasından içtikten sonra
Ceylan’ ım boş yere çalma çeneyi
Bir düşün, akıllan olma enayi
Nasılmış öğrendin abondoneyi
Aşkı tohum tohum saçtıktan sonra.
Dördüncü aşama sitem aşamasıdır. Kendini en iyi aşık görecek ve 
aşkını kabul etmeyene sitem edecektir. Ve Ceylan da her aşkında bu 
sitemi etmiştir zaten.
Aferin Sana!
Pılını pırtını toplayıverdin
Çekirge misali hoplayıverdin
Sırtıma hançeri saplayıverdin
Aldattın sen beni, aferin sana!
Dilerim Mevlâ’ dan yüzün gülmesin
Aşkın kıyamete kadar sürmesin
Düşesin diline birgün herkesin
Ağlattın sen beni, aferin sana!
Hani geceleri ay’ dın, ışıktın?
Tenime dolanan bir sarmaşıktın
Hani yalnız bana, bana aşıktın?
Söylettin sen beni, aferin sana!
158
Kopardın dalımdan bir yaprak gibi
Boynumda dururken çıngırak gibi
İçinden kan akan bir ırmak gibi
Çağlattın sen beni, aferin sana!
Geçme sakın ola geçme yanımdan
Aman ha, ölürsem tutma salımdan
Denizin göğsüne yat limanından
Fırlattın sen beni, aferin sana!
Demek içindeydi bu kötü niyet
Unutma adımı her yerde söz et
Soyadın işkence, adın eziyet
İnlettin sen beni, aferin sana!
Beşinci aşama Kendini haklı görme ve onaylama aşamasıdır. Yani suç 
tamamen karşı tarafa aittir. O eksiksiz ve kusursuz sevgilidir.
Amin Diyorum
Ceylan’ ın adını unutacakmış
İnşallah unutur, amin diyorum
Göz pınarlarını kurutacakmış
İnşallah kurutur, amin diyorum
Veremezmiş bana bütün ömrünü
Boşuna geçirmiş bu geçen günü
Yepyeni aşkıyla çılgın gönlünü
İnşallah avutur, amin diyorum
Bir gün kurtulacak tuzaklarda ki
Eyvallah, hoşça kal, böyl’olsun, peki!
Yanına gelince uzaklarda ki
Ayakta uyutur, amin diyorum
Günah kovanının zehirli balı
Nasıl umursamaz, nasıl edalı?
Boş sandığı gökler yıldızla dolu
Herhalde doludur, amin diyorum
159
İnsan sevdiğine böyle mi eder?
Yeter yaptıkların bu kadar yeter!
Belki de alnına yazılmış kader
Eğriyi doğrultur, amin diyorum
Sevgili konuklar, birçok boyuttan ele aldığım Ceylan Şiiri, anlatım 
zenginliği, söz zenginliği, aynı konuları defalarca başka bakış açılarıyla 
ele alış biçimindeki ustalığı ile güçlenmiş en güzel halk şiiri örneklerini 
içerir. Genelde uyaklı kafiyeli şiirler yazan Ceylan a-b, a-b, c-c-c-b, d-dd-b, biçimli şiirler yazmaktadır. Kendisini böyle güzel şiirler yazdığı için 
kıskanıyorum, hatta imreniyorum. Onu tanıyan biri olarak dostluğundan 
ve şiirlerinden gururlanıyorum.
Teşekkür ediyorum. 
 
Faik ARDAHAN
160
MUSTAFA CEYLAN İLE BİR RÖPORTAJDAN...
1. Mustafa Bey, siz Ankara doğumlu şair ve yazarlardan birisiniz. 
Uzunca bir zaman Ankara’da ikamet eden edebiyatçılardan birisiniz. 
Ankara sizin için ne anlam ifade ediyor?
CEVAP.1-Ankara doğduğum yer. Ana – Ata ocağı. Yollarında 
yürüdüğüm, havasını teneffüs ettiğim, suyunu içtiğim kutlu sevdam. İlk 
aşkım, ilk hüznüm, sancılı günlerim; çocukluğum ve Elmadağ’ı… Sonra 
Ankara Kalesi, Samanpazarı, Çıkrıkçılar yokuşu, Ulus’da Ata’ mın 
heykeli, Kayaş bağlarında kokulu elma, Ayaş’dan gelen dut, Cebeci 
yokuşu ve Gençlik parkında okuldan kaçışlarımın sevdalanan yeli.
Ankara, başkentim; yeryüzündeki her Türk’ün umud kenti. Lise 
yıllarındaki aşkım, evliliğim, askerliğim Mamak muhaberede, kutsal 
nöbetim; şiirim ve gönül köküm. Ruhumu dipden doruğa süsleyen ufuk.
Şimdi gurbetim Ankara… Hasretim, torunlarımın yaşadı kent. Üzüm 
bağım, çıbığım, asma dalım, iğde ve erik ağacım, Kızılırmak türküm, 
yayla damım, harman yerim, kağnılar dolusu düşlerim, kış sisi altında 
üşüyüşlerim. Ekmeğim, aşım, telaşım Ankara…
2. Şahit olduğunuz dönem içerisinde Ankara’da şair ve yazarların 
toplaştıkları, edebiyat mahfili özelliği gösteren mekânlar (kahvehaneler, 
meyhaneler, lokantalar, pastaneler, dergi idarehaneleri, şair-yazar evleri, 
dernekler, vb.) nerelerdi? Bu mekânlar neredeydi? Buralara kimler 
gelirdi? Neler konuşulurdu? Sizi yahut edebiyatçıları oraya çeken neydi?
Cevap 2-)
1-Güzide Gülpınar Taranoğlu’ nun Bahçelievler-Emek 8. Caddedeki evi.
2-Ahmet Tufan Şentürk’ün Seyranbağları Yuva Sokak’taki Cuma 
buluşmaları.
3-Kemalist Atılım Birliği’ nin Kızılay Yüksel sokaktaki bürosu.
4-Yüksek Mühendisler Birliği’nin Kızılay Sakarya caddesindeki salonu
5-Türk iş Salonu-Kızılay’da
6-Türk Tarih Kurumu ve Dil tarih Coğrafya Kurumu salonları
161
7-Türk Kooperatifçilik kurumunda her ay yapılan şiir etkinlikleri
8-Kızılay Atatürk bulvarında Feyzi Halıcı üstada ait Çağrı dergisi
9-Kızılay Atatürk Bulvarında Abdullah Satoğu’ nun bürosu
10-Kızılay-Çankaya yokuşunda Fasıl bar aylık şiir toplantıları(Feyzi 
Halıcı ve Faika Sarp yönetiminde.
12-Demetevler’de İsmail Kara’ya ait “Yalaka Mizah Dergisi” bürosu
13-Kızılay’da Aşıklar-ozanlar derneği lokali
14-Kızılay Gökdelen’de “Kemalist Ülkü Dergisi” bürosu
15-Kızılay Yüksel caddesinde “İlesam genel merkezi salonu”
Buralarda, usta şairlerle genç şairlerin buluşmaları gerçekleştirilirdi. 
Buralarda önce en yaşlı şairden başlanmak suretiyle şiirler okunurdu. O 
ayın Dergileri ve o ayın edebî olaylarından bahsedilirdi. Buralara 
Ankara’da yaşayan şairler veya uzaktan yakından davet edilmiş şairler 
gelirdi. Bizi bu mekânlara çeken de şiirin kendisi idi. Şiir, en büyük 
davetkârcıdır ki kendisine âşık ettiği her insanı kara sevdalı yapmadan 
bırakmaz. İşte o andan itibaren, kendisini yaşatır, kendisini 
nefeslenmenizi sağlar. Şiir kuma tanımayan ve birinciliği devamlı münhal 
olan bir büyük sevdadır. Her yüreğe girer, her yüreğe göre şekil alır veya 
her yüreğe kendi şeklini verir, gerekirse paramparça eder. Şiir 
doğurmanın sancısı hiçbir şekilde anlatılamaz. Başkentin bu 
mahâllerinde benim sancılarımı gideren şiir vardı ve mıknatısımdı o… 
Has şiir vardı. Şiir dergileri, şiir yayınlayan gazeteler, müzik, bestekârlar 
ve de elbette şair üstadlar ile şair arkadaşlarım vardı. Koca başkentin 
kalabalığı içinde kendimi yapyalnız hissederdim de bu “şiir nefeslenen” 
yerlerde garipliğim, mahzunluğum, yetimliğim sona erer, kendime 
gelirdim.
3. Güzide Taranoğlu Hanımefendi’nin düzenlediği edebiyat 
toplantılarının sizin ve arkadaş grubunuzun hayatında önemli bir yeri var. 
Güzide Hanım’ın evinde düzenlediği toplantılardan bahsedebilir 
misiniz?(Güzide Hanım’ın evi neredeydi, kimler gelirdi toplantılara, 
toplantılar nasıl yapılırdı, kaç güne bir olurdu, kimler şiir okurdu, edebî 
tartışmalar olur muydu vb.)
Cevap.3)Güzide annemin birkaç çeşit şiire dair toplantıları olurdu.
162
a-Her yıl kendisinin doğum yıldönümü olan 28 Şubat’ta mutlaka 
başkentin en meşhur şairleri ile TRT kadrosunda bulunan bestekârlar ve 
müzisyenlerin buluşması yılda bir kere mutlaka yapılırdı.
b-En yakın dostlarının (Örnek Arif Nihat Asya, Halide Nusret Zorlutuna, 
Ahmet Tufan Şentürk, İsa Kayacan vb) kişilerin özel günlerinde kendi 
evinin kapılarını açar, şairleri-yazarları ve müzisyenleri orada buluşturur, 
kişilere ait özel gün etkinlikleri düzenlerdi.
c-Gülpınar Dergisi bir yarışma düzenledi ise onun jüri toplantıları onun 
evinde yapılırdı.
d-Çoğunlukla her ay katılan herkesin sırayla şiir okuduğu bir sohbetli şiir 
etkinliği de gene Güzide annemizin evinde yapılırdı.
Pastalar, çaylar, börek ikramlarının tadı halâ damağımdadır.
Orada duyduğum müziğin huzurunu taşır içimin dehlizleri hep.
Edebî tartışmalar /daha doğrusu sert diyebileceğimiz/karşı görüşlerin 
çarpıştığı tartışmalar asla olmazdı. O ay veya aylar içinde başta Ankara 
olmak üzere ülke genelindeki edebî faaliyetler konuşulur ve 
haberlerinden bilgi aktarılırdı. O ayın konuğu ve varsa konusu ona dair 
konuşmacılar fazla uzun olmayan konuşmalar yaparlardı.
4. Mustafa Bey, sizin hayatınızda yer eden önemli ediplerden biri de 
Ahmet Tufan Şentürk. Kaynaklar Ahmet Tufan Şentürk’ün evinin de 
belirli bir dönem şair ve yazarların edebiyat toplantıları düzenledikleri 
mekânlardan biri olduğunu belirtiyor. A.Tufan Şentürk’ün evine kimler 
gelirdi? Bu ev neredeydi? Toplantılar kaç günde bir olurdu? vb.
Cevap:4)Ahmet Tufan Şentürk benim mânevî babamdı. Evi, 
Seyranbağları Yuva Sokakta idi.
Evinde Ankara’da yaşayan bütün şairler ayda bir kere buluşurlar ve sıra 
ile şiirlerini okurlardı. Sohbetin en güzeli orada yapılırdı.
Bununla birlikte her hafta Cuma günü, Cuma namazını müteakip Tufan 
babamın evi bir anda şairler tarafından adeta onun çok meşhur, dillere 
destan olan “otlu çorbası” nı içecek ve arkasından edebî sohbetler 
yapacak şairlerle doluverirdi.
163
Röportaj 2
GENÇ KUŞAĞIN EN GÜÇLÜ ŞAİRİ “MUSTAFA
CEYLAN” İLE BİR RÖPORTAJ
10 Ağustos 1980-SİZE Dergisi-İstanbul
Yıl:2 Sayı:29
Sayfa:11
-SİZE DERGİSİİçinde bulunduğumuz günlerde gençliğimiz büyük bir buhran ve bunalım
dönemini yaşamaktadır. Memleketimizde gözbebeklerimiz gençlerimizi
birbirine düşman etmek isteyen iç ve dış düşmanlar olanca güçleri ile
saldırılarına devam etmektedirler. İşte bu noktada durmamız ve genç
kuşağın en güçlü şairi ve memleketçi kalemi MUSTAFA CEYLAN’ a
kulak vermemiz faydalı olacaktır. Bu sebeple Mustafa Ceylan’ı, eserlerini
ve düşüncelerini siz okuyucularımıza sergilemeyi bir görev saydık. Zira,
artık barışa, kardeşliğe ve insanlığa hasret yaşıyoruz. Ayyıldızlı bayrağın
etrafında halkalanmanın zamanı gelmiştir. Bu memleket ve bu gençlik
bizimdir.
Genç kuşağın en güçlü kalemi, en güçlü şairi Mustafa CEYLAN’ı şiir ve
makaleleri ile destanlarına kulak vermeliyiz. İşte kendisi ile yaptığımız
röportajı sunuyoruz.
-Sayın Mustafa Ceylan, bize kısa hayat hikâyenizi ve sanata ilk
başladığınız günlere ilişkin bir hatıranızı nakleder misiniz?
-1952 yılında Ankara’nın Elmadağ İlçesi’ nde dünyaya gelmişim. Babam
bir işçi, annem, bir Anadolu köylü kadınıdır. Fakirdik. Damlı bir evimiz
vardı. İlk ve Orta tahsilimi aynı ilçede yaptım. Lise’yi Ankara’ da
okuduktan sonra, Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’ nin
Makine Mühendisliği Bölümünü bitirerek makine mühendisi oldum.
164
Halen, İmar ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü’ nde Makine
ve İkmal Dairesi Başkanlığı görevini yürütmekteyim. Sanıyorum,
Türkiye’nin en genç Daire başkanıyım.
Sanata herkes gibi ben de şiirle başladım. İlk okul dördüncü sınıfta iken
yaz tatilinde Kur’an kursuna gidiyorduk. Ak sakallı bir hocamız vardı.
Bana Kur’an alfabesini ezberlememi söyledi. Ben de:
“Elif, be, te, se
Hocam geldi derse
Cim, ha, hı, dal
Durma derse dal” diye böylesi bir ezberleme yoluyla alfabeyi
ezberlemiştim. Ertesi gün tahtaya kalktığımda, dalmışım, aynen
okumuşum. Hocamız “bundan sonra bir sure ezberleyecek, bir şiir
yazacaksın” emrini verdi. İlk şiire başlamam böyle olmuştur. Amcam
Ahmet Ceylan ilçemizde, kaçana, göçene, hadiseye bir ağıt düzerdi.
Onun düzdüğü ağıtlar elden ele, dilden dile dolanırdı. Ben de sanıyorum
ondan etkilenmiş olacağım. Bir de lise sıralarında İRFAN ZÜLFEKAR
adındaki edebiyat öğretmenimizden. Zira, okulların tümünde duvar
gazetesi çıkararak, bayramlarda ve milli günlerde şiir okuyarak yetiştim.
Şimdi evliyim ve Arzu adında altı yaşında bir kızım, Bahadır Ceyhun
adında dört yaşında bir oğlum var.
-Sayın Ceylan, yayınlanmış ve yayınlanmaya hazır eserlerinizin
isimlerini söyler misiniz?
-Evet, bugün için kitap yayınlamak bizim gibi genç yazarlar için oldukça
güçtür. Çok büyük paralar isteniyor. Yazdıklarımız dergi, gazete
sahifeleri arasında kalıyor.
Yayınlanmış Eserlerim:
165
ŞAHLANAN KIRAT
KIRAT GELİYOR
EZAN SUSMAZ
Adında üç kitaptır.
Ayrıca, “YUNUS EMRE’NİN ALTIN DESTANI”
HER YÖNÜYLE ELMADAĞ
AFGANİSTAN FACİASI
ENERJİ ÇIKMAZI
CEYLANIM GEL GEL
HASRET TÜRKÜSÜ
FAKİRHANE
YAĞMURLU GÖZLER
SEVDA PINARI
GAZ LAMBASINDAN KEBANA
HÜRRİYETÇİ DEMOKRATİK SİSTEM
Adlarında yayınlanmaya hazır eserlerim bulunmaktadır. Geçenlerde bu
Afganistan Faciası ile ilgili yayınevlerine bir duyuru gönderdim.
Milliyetçilik, mâneviyatçılık nerde? Ara ki bulasın… Hangi yürekte? ...
Şimdi bu kadar kitap hazır. Büyük paralar gerekiyor, yayınlamak için.
Yalnız bunlarda yer alan çoğu makale ve şiirlerim, çeşitli dergiler ile
Anadolu ve Trakya Basını ile İstanbul, Ankara Gazetelerinde
yayınlanmıştır. Bir de ORUÇ REİS DESTANI adında destanım ile
ÇIKMAZ SOKAK, BUHRAN adında iki romanım yayınlanmaya hazırdır.
Yayıncıların duymayan kulaklarına ve vicdanlarına sunulur… Hele hele
kendilerine “milliyetçi yayınevi” sıfatını takanlar neredeler? Neredeler?
Bilmiyorum…
-Sayın Ceylan, şiirlerinize geçmeden önce, gençlerimize genç bir kalem
olarak tavsiyeleriniz olacaktır herhalde? Şiire yeni başlayanlar için ne
dersiniz?
166
-Gençler, bir milletin geleceğidir. Gençlerimizi ayyıldızlı bayrak etrafında
halka halka görmek isterim. Yabancı ideolojiler peşinde, yabancı türküler
söylemeye, kurtuluş reçeteleri aramaya gerek yok. Milletimiz büyük,
vatanımız kutsal. Geliniz birleşiniz, Milli ülküler etrafında…
Şiir kimilerine göre çok kolay. Oysa aslında oldukça zor ve yokuşlu bir
yoldur. Yüreğin gümbürtüsünü duymakla şiir yazılır. Toprak sevdasıyla,
memleket aşkıyla, insanımızın çilesiyle yazılır. Duymayan, hissetmeyen
yazamaz. Sevmeyen yazamaz. Kin, öfke dolu yüreklerden intikam
hissinden başka bir şey çıkması mümkün değildir. Şiir, sabır işidir.
Olgunluk, erdemlik işidir. Çok okumak, çok duymak, çok gezmek,
yaşamak hissetmek gerekir. Kalıcı şiir yazmak önemlidir. Beyinlerde iz
bırakmak önemlidir. Bugün ülkemizde gerçekten şiir yolunda ömür
törpüleyen çok az kimsenin olduğunu görüyor ve üzülüyorum. Genç
kuşağa dergilerin sahifeleri nedense tıkalı. Onlar yeni yeni kabiliyetlere
sahifelerini açmalıdır.
………………..
167
Mustafa Ceylan’ın 5 0. Sanat yılı
Halil Erdem
26 Ocak 2015 tarihinde ANSAN etkinliklerinde yer alan sanatçı Mustafa
Ceylan’ın 49. SANAT YILINI kutladık. Sanatçı dostumuz Mustafa
Ceylan’ın doğum günü de 25 Ocak; yaş günüyle birlikte iki kutlama denk
düştü. Bu yıl ise 50. Sanat Yılını dostları sürpriz yapacak. Çünkü kendisi
için sık sık gün düzenleyecek biri değildir.
Ben kendisinden önce namıyla tanışmıştım. Zaman zaman Mustafa
Ceylan’dan söz edildiği zaman “kim bu adam?” dediğimde, biraz önce
karşı masadaydı, yanımızdan geçti görmedin mi? Kel, irice biri” dediler.
Buna benzer durum birkaç kere daha yaşandı ama ANSAN üyeleri bir
seçimde çarşaf listede bizi buluşturmuştu. Bir yıllık yoğun bir çalışma
temposunda çok sayıda projeye imza atmıştık.
Mustafa Ceylan bu yıl sanatta 50. Yılına ulaştı. Bu yıllar boşa geçen
yıllar değildir. Her yıl en az bir iki külliyete imza attığını biliyorum. Geçen
yıldan bu yana “Anadolu Efsaneleri” adlı uzun soluklu bir araştırması
Kaynak Yayınlarından çıktı. Çok çalışkan, yaratıcı, işten korkmayan
Ceylan, gece çalışır, gündüz rutin işlerini takip eder, dostlarına zaman
ayırır.
Şiir denilince 50 yıllık bir birikimi olmasına karşın yeni yetme bir âşık
kadar heyecanla ama cesurca her ortamda şiir okumayı, konuşmayı
sevdiğini gördüm.
Henüz 63 yaşında bir insanın 50. Sanat yılının kutlaması sanata çok
erken yaşlarda başladığını gösteriyor. Öyle de olmuş. İlk şiirini
ortaokulda öğretmenleri bir kutu mürekkep, bir kalem ile ödüllendirmiş.
İlk şiiri yine o yıllarda Adalet Gazetesi’nde yayınlanmış. O gün bu gün
şiir yazıyor.
Mustafa Ceylan’ın beslendiği, etkilendiği iki kişi vardır. Birisi sazsız ozan
olarak bilinen Destancı Ahmet Ramiz Ceylandır. Amca Ceylan
Peygamberler tarihini, Yunus Emre, Karacaoğlan ve Köroğlu gibi
ozanların şiirlerini hatmetmiş ve çevredeki olayları destansı dille anlatan
bir şairdir. Mustafa Ceylan onun yanında ondan tarihi öyküleri, ünlü
ozanların eserlerini dinleyerek geçirir çocukluğunu ve amcasının yazdığı
168
destansı şiirleri yazarak çoğaltmakla görevlidir. Anne tarafındansa
anneanne Miyase neşe dolu, şen şakrak biridir ve düğünlerde türküler
söylemesi, cenazelerde ağıt yakmasıyla bilinir; işte bu iki kişi Ceylan’nın
gelecekte iyi bir şair olmasını sağlayacak alt yapıyı atarlar. (G. ONAY)
Mustafa Ceylan 50’ye yakın eser vermiş. Bunların yaklaşık 11 tanesi
kendi çalışması: şiir roman, öykü, araştırma gibi. Gülce Edebiyat
sitesinde görebileceğiniz efsaneleri, destanları ve yüzlerce şiirini
okuyabilirsiniz. Onlar kitaba dönüştürmesini beklediğimi söylemek
isterim. Asıl kitapları başkalarının yazdıklarıyla ilgili inceleme, araştırma
yazılarından oluşuyor. Yani başka sanat ve kültür adamlarını söz
yerindeyse kolundan tutup yükseltip, sanatseverlere tanıtmış. O
sanatçının ne yaptığını, sanatın neresinde olduğunu tahlillerle ortaya
koymuş.
İnanırım ki bazı insanlar dünyaya gelirken belli misyonlarla gelir. Bu
yönde görevleri vardır. Bunlardan biri de Prof. Dr. İsa Kayacan idi ve
150 kitapla bu görevini tamamlayıp hayata gözlerini yumdu. Kim
çıkardığı bir yapıtını eline ulaştırırsa, onu okur, o kitap ve yazarı
hakkında yazdığı yazıları Edirne’den Kars’a kadar yazıyı en az üç- beş
gazetede yayınlar, bu gazeteleri dosyalar ve yazarın adresine
gönderirdi. Bunu ülkemizde başka yapan yoktu. Mustafa Ceylan’da İsa
Kayacan gibi hep başkalarını yazdı, başkalarına çalıştı. Bazen der ki:
“dönüp baktığımda kendim için bir şey yapmamışım,” der, doğrudur.
Yayınladığı kitaplarda kendine ait bir öz yaşam öyküsünü bile koymaz.
Ama yazdığı sanatçının kaşıklığına kadar her şeyini yazar.
O bir mühendistir. Bu eğitimi ona sanat alanında disiplin, iyi bir
organizasyoncu, sanat ve kültüre karşı objektif bir yaklaşım
kazandırmış. Mustafa Ceylan 17 yaşında 12 Mart’ta Ülkü Ocakları
başkanı olarak ceza evine girmiş. 12 Eylül ‘de yine ceza evine girer.
Ancak 12 Mart’ta ceza evinde solcuların bulunduğu koğuşa verirler
Mustafa Ceylan’ı. O koğuşta Toplum Kitabevinin sahibi öykü eleştirmeni
öykücü Remzi İnanç vardır. Bilinçli olarak koğuşlarına konan bu genç
ülkücüye deyim yerindeyse ezmek yerine insanı davranmışlar. Ve bu
gün Remzi İnanç öl dese onun için ölecek kadar derin insani bağlar
oluşmuş aralarında. Düşünce ve sanat olarak da birbirlerini anlama
noktasında bir anlayışa ulaşmışlar.
Bunu ele aldığı, hakkında yazı yazdığı şairler yelpazesinde de
görebiliriz. Hatta son kitabı” Öldürülen 101 şair” kitabındaki şairlerde
169
görebiliriz. Bu kitabıyla bedel ödenmeden, muhalif olunmadan şair
olunamayacağını derisi yüzülen Nesimi’den, darağacında asılan Pir
Sultan’a kadar anlattığı şairlerle göstermiştir.
Onun ikinci bir oğlu diyebileceğimiz Vatandaş Osman diye bilinen hiciv
ustası şair Harun Yiğit’ten söz edelim. İşçi olarak gittiği Almanya’dan
dönüşünde Remzi İnanç’a der ki: “Ben Antalya’ya gidiyorum kimi
tanıyorsun, görüşebileceğim, der. Remzi İnanç, bu sosyalist şairi
Mustafa Ceylan’a gitmesini söylemiş. Ceylan da bu isteği bir vasiyet gibi
kabul edip Harun Yiğit’e bir çalışma odası verip birlikte birçok projede
çalışmışlardır. Birçok programı birlikte hazırlayıp sundular. Harun da bir
evlattan çok daha fazlasını ona yapmaktadır. İkisini bu anlamda
kıskandığım olmuştur.
Şimdi elinin altında beş ayrı projesi olduğunu bunlarla ilgili gece gündüz
çalıştığını biliyorum. Mustafa Ceylan ve Harun Yiğit’e sağlık ve başarı
dilerim. İyi ki varlar.
………………….
170
Kitaplar arasında:
Mustafa Ceylan ve şiirleri
ABDÜLKADİR GÜLER
………
Paşa gönlüm coştu yine
Banka kasalarını yoksullara
Fırınları verdim açlara..
Yolda bir ceylan gördüm
Kalbimi bağladım zeytin saçlara
Dağlar boynunu büktü,
Okyanuslar diz çöktü
Bulutlar şapka çıkardı aşkıma
Ceylan gitti ben gittim
Peşindeyim, eridim .( 7)
Bu dizeleri şair dostum Mustafa Ceylan’ın bana imzalı olarak armağan
ettiği “PAŞA GÖNLÜM” / Şiirler adlı kitabından alıntı yaparak sizlere
sunuyorum.
Mustafa Ceylan’ın bu şiir kitabı Antalya’da Tuğbay Matbaası
Tesislerinde 2005 yılında gün ışığına çıkarılmıştır. Tertemiz bir kapak
tasarımı ve baskısı vardır.
Mustafa Ceylan, Türk edebiyatı coğrafyasında bilinen, tanınan bir
imzadır. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Balıkesir, Isparta, Kütahya,
Manisa, Salihli gibi kentlerde yapılan şiir etkinliklerinde onu görüyoruz.
Güzel, kalıcı şiirler yazdığı gibi duygulu, heyecan dolu şiirler de
okuyor.Cana yakın, vefalı, hatırnaz, üretken bir Anadolu çocuğudur.
Mustafa Ceylan, 1952 Ankara / Elmadağ doğumludur.İlk ve orta tahsilini
doğduğu ilçede, Lise ve yüksek okulu Başkent Ankara’da tamamlamıştır.
1975 yılında ADMMA’dan “Makine “Mühendisi” olarak mezun olmuş;
kamu kuruluşlarında 1972’den itibaren çalışmaya başladı.İşçi, memur,
şef, müdür, İşletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri,
Belediye Başkan Yardımcısı, İl Müdür Yardımcısı gibi değişik görevlerde
bulundu. Son olarak 1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri’nden emekli
171
oldu.Mustafa Ceylan halen Antalya’da sanat ve kültür yaşamını
sürdürüyor.GÜLLÜK DERGİSİ’nin genel yayın yönetmedir.
Bugüne değin yayınlanmış kitaplarından bazıları:Tarihi ve Folkloruyla
Elmadağ (1983), Köyümüz Yeşildere (1986), İlçemiz ve Köylerimiz
(1989), Seğmen Ruhu (1989 ), Her Yönüyle Yeni Mahalle(1995),
Bayramlar, Haftalar Günler (1996), ikinci baskı (1997). Şair ve yazar
Ahmet Tufan Şentürk’ü anlatan romanı “Torosların Türküsü”(1999),
Tahlil eserleri olarakta: Ahmet Tufan Şentürk Hayatı, Sanatı, Eserleri
(1997), Destanlaşan Köylü İsa Kayacan (1999), Sultan Şaire Toprak Ana
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun Hayatı, Sanatı ve Eserleri (2000), Halil
Soyuer, Hayatı, Sanatı ve Eserleri (2000), Lâle Şairi Abdullah Satoğlu
Hayatı, Sanatı ve Eserleri (2002), Tahir Kutsi Makal, Hayatı, Sanatı ve
Eserleri, Yine Anıt kitaplardan Ahmet Tufan Şentürk ile ilgili üç
ARMAĞAN kitap hazırlamıştır.Edebiyat yaşantısına gelince :Mustafa
Ceylan’ın ilk şiiri 1966 yılında yayımlandı. Yaklaşık 39 yıldır şiirle iç
içedir. Kendi ifadesiyle “ hiçbir şiir yarışmasına katılmadım” diyor.O
şiirine sevdalıdır. “Ölünceye kadar da şiirin peşinden koşacağım”
diyor.M.Ceylan İLESAM üyesidir, Folklor çalışmalarından dolayı Türk
Folkloruna Hizmet Ödülü de almıştır.(2000).
Mustafa Ceylan’ın şiir kitapları Kırat Geliyor (1973), Ezan Susmaz
(1974), Yaralı Ceylan (1986) tarihlerinde yayınlanmıştır.Mustafa Ceylan
şiirlerini kimi zaman halk şiiri tarzında ve kimi zamanda serbest tarzda
yazıyor. Hece, ölçü ve kafiye kaygısı yoktur. İçinden geldiği gibi yazıyor.
Şiirin ne demek olduğunu, sözcükleri yerli yerine bir araya getirmesini
biliyor.Dili sade, yabancı sözcüklere, ağdalı kelimelere asla iltifat
etmiyor.“Bahar Düşü” adını taşıyan şiirinde :
Yeşil bir tebessüm iner dallara
Umut gözlüğüyle baktığım zaman
Kuşlar meydan okur geçen yıllara
Bulutları yere yıktığım zaman.
Tutamam, depreşir kanım, iliğim
Gelir de aklıma birinciliğim
Çıkar durgun sudan mahzun gençliğim
Göllerden çöllere aktığım zaman.( s, 15)
Edebiyatımızda şair ve şiiri herkes kendine göre bir duyuş ve sezişle ayrı
bir biçimde tanımlıyor. Mustafa Ceylan dizelerinde şair için şunları
172
yazıyor ozanca :
Sözcük dünyasının sultanısın sen
Dik gökdelenleri, şiir hoş saha,
Büsen yarınlara menekşelensin
Daha ne beklersin.
Fildişi kulenin yık duvarını
Zaman teknesinde yoğur yarını
Dikkatli kullan dil fermuarını
Dil seni ezberlesin…(s.16)
Mustafa Ceylan, gönlünden akan duygularla adeta bir şiir çağlayandır. O
bir şiir ustasıdır. Sözcükleri dizelerinde yerli yerine koymasını, istif
etmesini biliyor. Sözcük dağarcığı oldukça zengindir. Şiir ve yazılarında
birleştirici, yapıcı ve uzlaşmacıdır. Diyaloğa yakındır. Ülkesini, bu ülkenin
insanlarını candan seviyor. Yıkıcı, bölücü, olmaktan çok uzak olup sevgi
ve saygıdan yanadır. Daha Türkçesi isyankâr değildir, ancak
haksızlıklara karşı namusluca bir dik duruşu vardır.Samimi bir
Atatürkçüdür. Atatürk için şunları yazıyor :
Zamanı, mekânı aşan düşünce
Kabına sığmayıp taşan düşünce
Bayrağın renginde coşan düşünce
Atatürk, Atatürk değil de nedir?
Tarihin beynine kurulan otağ
Mazlum milletlere açılan bir çağ
Kükreyen, kükreyen koca yanardağ
Atatürk Atatürk değil de nedir ? (s. 18).
Böyle yazan, böyle düşünen ve bu duygularla yaşayan bir ozanı bizde
yürekten hem tebrik ediyor ve hem de alkışlıyoruz. Bin bir emekle
hazırladığı biyografi niteliğindeki eserleri Türk edebiyatı sahasında
beğeni kazanan yapıtlar arasındadır. Bu yönüyle takdir edilmesi gerekir.
Mustafa Ceylan sadece şiir yazmıyor, araştırmacı ve aynı zamanda bir
folklor bilimcisidir. 19 kitabıyla Türk edebiyatı coğrafyasında adını
gururla yazdıran bir sanatçıdır. Onu gönülden kutluyor, başarılarının
devamını diliyoruz.
………………
173
Mustafa CEYLAN
(Antalya HAYAT Dergisi)
Yusuf ÖZCAN
*************************
Şiirin istasyonu sevgidir, bu istasyonda hasretler biter, özlemler başlar.
Peronların üstünde bazen bir mendil ıslanır şiir şiir, bazen de bir düdük
sesiyle o mendil gül açar. Şiirin durağı yoktur, şiirin yolları sonsuzluğa
gider.
Şair bu yollarda gönül işçisi, sevgi bekçisi, kısacası şair bu yolların
müdavimidir. Bu istasyonun makasbaşlarında şiir isyan, şiir savaş, şiir
cesaret, şiir korku, şiir sıla, şiir gurbet, şiir ana-baba- yâr ama en
önemlisi şiir AŞK’tır. Şiir duyguların tercümesi, şairse tercümanıdır. Şiir;
Karacoğlan’la Sevgili, Arif Nihat ile Bayrak, Mehmet Akif’le İstiklal,
Karakoç’la gönül aşı olurken, hepsinin ellerindeki ve kalplerindeki imanla
Yunus olup Mevlana’ca Allah’a yürümektir. Şair arıya benzer, binlerce
çiçek içinde has kokuyu vereni arar bulur, bu çiçek ŞİİRDİR.
Mustafa CEYLAN bu arılardan biri olarak,25 Ocak 1952 AnkaraElmadağ doğdu. İlk ve ortaokulu Elmadağ’da, Lise tahsilini Ankara
“Başkent Lisesi’nde tamamladı. Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık
Akademisinden 1975 yılında Makine Mühendisi olarak mezun oldu.
Öğrenimi sırasında muhasebe kâtibi olarak vazifeye başladı.
Memuriyet hayatı, görev değişiklikleriyle devam etti. Kamuda; işçi,
memur, şef, müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık
Müşaviri, Belediye Başkan Yardımcısı İl Müdür Yardımcısı gibi değişik
kademelerde bulundu. 1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri'nden emekli
oldu. Testaş’ın denetim Kurulu üyeliği görevini ifa etti. Ankara-Elmadağ
İlçesi’nden il genel meclisi üyesi seçildi, il daimi encümen üyeliği yaptı.
12 Mart ve 12 Eylül de tutuklandı, yargılandı, beraat etti. Çeşitli sivil
toplum örgütleri ile derneklerin yönetiminde yer aldı. Kemalist Atılım,
Bizim Elmadağ, Bu Ülke, Zaman ve Mekân, İklim, Güllük dergileriyle
gazetelerinin yazı işleri müdürlüğü ya da idareciliğini üstlendi.
Şair Mustafa Ceylan’ın ilk şiiri,1966 yılında Ankara Adalet Gazetesinde
174
yayınlandı. Akabinde Ankara Tasvir Gazetesinde birçok eserine yer
verildi. Lise yıllarında genellikle hikâyeler ve makaleler vücuda getirdi.
Tasvir, Adalet, Son Havadis, Hürriyet, Hergün, Bizim Anadolu,
Tercüman, Sabah, Gündem gibi süreli yayınlarda “Ozan Ceylan, Ozan
Menderes” mahlaslarıyla yazdı.
İlerleyen zamanla Gülpınar, Bozkurt, Kemalist Ülkü, Türkiye, Karınca,
Kemalist Atılım, Antoloji, Türk Edebiyatı, Çağrı, Bizim Çağ, Hedef,
Demiryolları, Size gibi dergilerde şiir ve makaleleri yayınlandı. Demokrat
Isparta, Hâkimiyet, Yeni İnan, Ekspres, Büyük Anadolu, Bitlis Birlik,
Çiğdem gibi birçok Anadolu gazetesinde eserleri yayınlandı.
Asi Yozgat’ın Uysal Yiğidi, yaşam deneyimlerini, zengin dağarcığını,
edebiyatın süzgecinden geçirerek şiirlerine aktarırken, özellikle de
bireyselleşmekten kaçınmıştır. Toplumsallaşmaktan yana tutum
sergilerken, vatan, özgürlük, hasret, vuslat, aşk, doğa temalarını
işlemiştir. Ülke sorunlarını da gözardı etmeden büyük bir gözüpeklikle
ironi yapıp, hicvetmekten geri durmayan Ceylan, yazdıklarıyla mutlu
olup, genç yazarlara, şairlere değer vermekten kaçınmamıştır. Sade bir
yaşamın keyfini sürerken tevazu gibi unutulan değerlere sahip çıkarak,
yoksulların, e(k)meğini, bölüşenlerin yanında durmaya ülkü/ilke
edinmiştir.
Ceylan, İLESAM Üyesidir. Araştırmacı-Yazar-Gazeteci-Mühendis
Şairimiz, 2000 Yılında Folklor Araştırmaları Kurumunca 'Yılın Folklor
Ödülü' ne lâyık görüldü. Değişik kuruluşlarca ödüllendirildiği halde 'HİÇ
BİR ŞİİR YARIŞMASINA GİRMEMİŞTİR”. Gönül tahtını 'en büyük
makam' görmüş, kendisini' karıncanın gölgesi, Yunus’un odunu' olarak
nitelemiştir hep. 'Antalya GÜLLÜK DERGİSİ' nin sahibi ve yazı işleri
müdürüdür. Türk Şiirine-Şairine hizmet için kurulmuş olan Radyo
GÜLLÜK' ün (http://www.radyogulluk.com) kurucu editörü... 'Şiir yazdım'
diyen herkesi seven bir ozan. Çok sayıda genç şairin kitabının
editörlüğünü yaparak, yayınlamış bir yayıncıdır O.
Ceylan, arkadaşlarıyla geliştirdiği, Gülce Edebiyat Akımı' nın kurucusu,
tahlilleriyle isimsizlerin-yitik şairlerin kitaplarını yayınlayan, onlara yol
gösteren, bir gönül eridir. Türk Edebiyatı'nda Hocası rahmetli MEHMET
KAPLAN'dan sonra 'TAHLİL SAHASI' nı doldurmaya çalışan şair, yazar
ve araştırmacıdır.
Ozan Ceylan, rahmetli AHMET TUFAN ŞENTÜRK' ün ve 'GÜZİDE
TARANOĞLU' nun manevi evlâdı, 'İSA KAYACAN'ın tabiriyle 'şiir
yazıyorum, şiir seviyorum' diyen herkesin kardeşidir. ARİF NİHAT ASYA
175
ile NECİP FAZIL KISAKÜREK üstatların öğrencisidir.
Mustafa Ceylan; hakkında bazı dergiler özel sayısı yayınlanmıştır.
Şairimiz ayrıca roman, deneme, öykü, tahlil sahasında eserler vermiştir.
Şiirlerinden çoğu değişik besteciler tarafından şarkı ve türkü normunda
bestelenmiştir. Halen Antalya' da yaşamaktadır.
Paşa Gönlüm
Paşa gönlüm coştu yine,
Oluruna gitmiyor olayların
Meydan okuyorum zamana işte
Ne mi yapıyorum?
Dinleyin hele! ..
Paşa gönlüm coştu yine,
Banka kasalarını yoksullara
Fırınları verdim açlara...
Yolda bir ceylan gördüm
Kalbimi bağladım zeytin saçlara.
Dağlar boynunu büktü,
Okyanuslar diz çöktü
Bulutlar şapka çıkardı aşkıma...
Ceylan gitti, ben gittim
Peşindeyim, eridim...
Paşa gönlüm coştu yine,
Körlerin açtım gözlerini
Fırlattılar bastonları,
Doldurdular bostanları...
Sağırların açtım kulaklarını
Misket oynadık o an...
Elsizlere el, ayaksızlara ayak
Yurtsuzlara ev, yayanlara uçak
Her ne istiyorsam yaptım işte...
Paşa gönlüm coştu yine,
Bütün mağazalarda her şey bedava.
Kıyma alabilene bin dolar üste,
Karanfil kokuyor rüzgâr
Mutluluk dağıtıyor hava...
Yok ettim geceleri, boşalttım zindanları
176
Bir çocuğun gülücüğüne verdim cümle yılları...
Pazarlar kurdum, parasız her şey
Meyhanelerde avantadan mey,
Hey ki hey! Hey ki heyy! ! !
Paşa gönlüm coştu yine,
Nuh’ un gemisine benziyorum
Sonsuzluklarda geziniyorum...
Borsayı, lotoyu, totoyu kaldırdım
Herkes insan ya, herkes şanslı artık
Yok bundan sonra
Yok diyorum yok! .. Hasret, ayrılık! ..
Silâhları topladım attım denize
Gül verdim ellere...
Öfkeyi, nefreti, kini sildim, süpürdüm
Güneşe bile öğrettim şarkı söylemesini
Onun da tuttum kulağından
Bendeki bana götürdüm...
Paşa gönlüm coştu yine,
Beton yığını şehirleri çiçekle donattım,
Tarlalar buğday, başak...
Gel be dostum, gel, sen de gel!
Şu işe bak!
*
Bir Yanardağ Fışkırması
Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması
Benim gönlüm deli gönlüm
Dost dağının büyük çığı,
Çiğdemlerin hıçkırığı,
Su köpüğü, gün ışığı
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Neye yarar çok ile az?
Biraz sevda, biraz da naz
177
Yunus’ a can, Veysel’ e saz
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Yükseklerde harman olur,
Dertlilere derman olur,
Aşk denince ferman olur
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Kanatlanıp göğe uçar,
Kendisinden kendi kaçar,
Hasret hasret çiçek açar
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Şiir:Mustafa CEYLAN
Beste: İsmail İPEK
Düzenleme: Musa EROĞLU
*
Ahhhhh Bir Âşık Olsam
“Haydi gel! ” diyordun goncayla, gülle
Mutlaka gelirim bu kıştan sonra!
Neler söylemezdim belâlı dille? !
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Yolları düz eder, dağı delerdim
Ardı sıra kuzu olur melerdim,
Ayrılığı parça parça bölerdim
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Günde yirmi kere olurdum traş,
Kaplardı içimi heyecan, telâş
Gül olur, beynimi parçalayan taş
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Zamanı-mekânı aşardım hemen,
Kınaman dostlarım, delirmiş demen
178
İnerdi yelkenler, tutmazdı dümen
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Torunumu alır parka koşardım,
Bir an göremesem derde düşerdim,
Sevda denen kızgın saçta pişerdim,
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Lunapark olurdu içimle dışım,
Şaşırır kalırdı evimde eşim,
Ne yandan doğarsa doğsun güneşim
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Evde çocuklarım bayram yapardı,
Benden çıkan yollar yâre sapardı,
Kalbim yuvasından bin kez kopardı,
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Moralim yükselir, işim düzelir
Alacaklı bile, getirir verir.
Kuruyan dallarım birden yeşerir,
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Şiirler yazardım, türkü söylerdim,
Yâre akmıyorsa suyu eğlerdim.
Sevgilim, bir tanem, ceylanım derdim
Ah bir âşık olsam, bu yaştan sonra!
Mustafa CEYLAN
…………………..
179
ZAFER S. TUNÇALP'den...
GİRİŞ
İyi bir dost ve başarılı insan. Şair, yazar, teşkilatçı ve cidden iyi bir
siyaset adamı, kardeşim Mustafa CEYLAN.
Kendisinin de manevi babası olan; pederim Enver TUNÇALP’ i
kaybettikten bir müddet sonra, bu değerli kardeşim bir görüşmemizde
beni vefasız olarak suçlamıştı. Bu beni üzmediği gibi harekete geçirdi.
Ciddi bir çalışma ile babamın “ KARBELA DESTANI “ isimli eserini
bastırdık. Ücretsiz olan bu çalışma 1000 adet olarak bir hafta içinde
tükendi. Bunun üzerine sn CEYLAN 7.11.2012 tarihli internetteki Gülce
edebiyat yayının-dan aynen“ Heyecanla ve bir solukta okuduğum,
rahmetli ağabeyimin bugüne kadar “ vefasız “ olarak nitelendirdiğim can
kardeşim Zafer S. TUNÇALP ve Fikret ÖZDİZLEKLİ’ i … her ikisini de
yürekten tebrik ediyorum.” Yine bir başka bölümünde “Ancak kardeşim
Zafer S. TUNÇALP’ in muhteşem yüreğinde olan ve böyle eşsiz bir
babanın evladı olduğunu ispat edercesine …… umuyor ve bekliyorum ki
Zafer S. TUNÇALP, Enver Ağabeyimizin yayınlanmaya hazır halde
bulunan ….. kitap ve eserlerini bulup yayınlatacaktır. İşte o zaman, bir
milyon kere o evlada “Helal olsun!” diyeceğim.” diye yazdı. Teşekkürler
CEYLAN, işte kazandırdığın bu onurla, elindeki bu eseri de
tamamlayarak takdirlerinize sundum. İnşallah beğenir ve bol bol hem
düşünür, hem de gülersiniz.
Bu çalışma da ; Ankara Gazeteciler Derneğinin basın organı olan 24
saat gazetesinde 1 Kasım- 3 Aralık 1987 tarihleri arasındaki sayılarda
seri olarak yayınlanmıştır.
Umarım babam hissediyordur. Ona hayırlı evlatlar olabildiğimizden ;
Allah’ a şükrediyoruz.
Zafer Sevil TUNÇALP
ÖNSÖZ
Asker kökenli, çok çalışkan ve çok kültürlü bir şair, yazarın oğlu olmak;
eğer şiire ilgi duyuyor ve de yazmak istiyorsanız sizin için talihsizlik
olabilirdi.
Ancak aramızda öylesine bir çağ ve kalem farkı vardı ki; böyle bir sorun
180
yaşamadım.
Aksine, her zaman, babamın yakın çevresindeki, yaşayan büyük şair ve
yazarlarla, aynı ortamlarda bulunup aynı havayı teneffüs ettim ve
onlardan feyz aldım.
Hayatlarını kaybetmiş olanlara Allah’tan rahmet dilerken; yaşayanlara
sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
Yanlarında yetiştiğim ve rahmetle andığım hocalarım Sn. Osman Yüksel
Serdengeçti, Sn. Halide Nusret Zorlutuna, Sn. Ahmet Tufan Şentürk, Sn.
Coşkun Ertepınar ve tabi ki babam emekli albay A. Enver TUNÇALP’ e
minnet ve şükranlarımı sunuyorum. (merhum) Sn. Güzide Taranoğlu
ablama, Sn. İsa Kayacan, Sn. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Sn. Mustafa
Ceylan gibi yaşayan o büyük şair ve yazarlara da sevgi ve saygılarımı
sunuyorum.
Şiirlerim hep aşk, özlem, inanç ve arayış üzerinedir. Öylesine
ulaşılamayan bir arayış ki artık ona varılamayacağını kabul etmiş
durumdayım. Üzgünüm, bu arayış: “Duyguların Ötesinde” kaldı; ne
yapalım?
Zafer Sevil TUNÇALP
Ankara - 2014
SONSÖZ
Ötelerden bir ses gelir uzaklardan "gel der gel" ve sen o sese gidersin
nedir bu ses nereden ve nasıl gelir bilinmez ama o ses öyle bir sestir ki
ruhun derinliklerinden fışkırır akar , taşar ve bir anda duygular
yoğunlaşarak kelimelerde yoğrulur. Evet şiir böyle doğar ve şair kendi
duygularını dizelerle buluşturduğu an çektiğini sancı son bulur. Artık bir
şey var bir şey ortada olan kendi duygularının yansımasıyla buluşmuştur
ve o an müthiş rahatlatan bir andır şair için. Bir duygu ifade şeklini
bulmuştur, ama bir de duyguların ötesine geçmek, geçebilmek vardır.
İnsan duyguların ötesine nasıl geçer. Bilmem geçebilir mi? Bir yerde
yoğunlaşır daralır düşünceler zihin bulanıklaşır. Bence duyguların
ötesine geçebilmek son noktadır. Her şeyin bir sonu vardır öyle ya şimdi
“Duyguların Ötesine” adını verdiği duygu dünyasının da sonuna geldik.
Bu son öyle bir son ki içinde hüzün var, arada sırada ufak tefek
mutluluklar var, özlem var. Bir yerlere bir şeylere ulaşma arzusu var ama
bitmeyen sonu gelemeyecek aşk da var. Ben böyle gördüm böyle
hissettim duyguların ötesinde, böyle yol aldım. Yol uzun yol, dönemeçli
yol şaşırtıcı ama yoğun bir duygu denizin içinde yürüyerek zafer e
ulaşılmış coşkusunu da taşıyor. Öyle de olmalı neden mi? Anlatayım
dinler misiniz hadi hep beraber şiirlere yolculuk yaparak ne var ne yok
181
bakalım Zafer beyin “Duyguların Ötesinde” olan mısralarına:
"Gözünde koyu bir tül,
Hayatta her zaman gül.
Sularda gürül gürül,
Bir siyah fırtınasın."
Diyor şair, bizim duygu dünyamız bu dizelerden ne anlıyor bir bakalım .
Karşısındaki insanın mutluluğunu ve bu mutluluktaki coşkuyu anlatmış
işte böyle zengin bir duygu dünyası var Zafer beyin. O zorlanmıyor şiir
dünyasında kolaylıkla konu buluyor ve anlatım zenginliğiyle süslüyor
mısraları, ince bir nakış gibi tek tek dokuyor ve yüreğinde hiçbir şey
bırakmadan döküyor şiirlere. Şiirler coşuyor, olduğu noktadan taşıyor ve
şiir kanatlarıyla bir anda yoğunlaşıp uçuyor. Ne yapalım, nasıl geçelim
duyguların ötesine. Geçilmez, geçilemez bir geçit orası. Geçilemez bu
geçitte bir kez daha ilerleyerek yürüyelim.
" Her zaman yanımdasın, bunu hep bileceğim.
İhtiyacım oldu mu, sana sesleneceğim… "
Diyerek babasına olan özlemini ve bu özlemden doğan sevgiyi en güzel
şekilde ifade ederken , ölümün ayrılık olmadığını, her ihtiyacı olduğunda
babasına ulaşabileceğini biliyor. Bu çok güçlü bir hissediş, hiçbir şekilde
evlat-baba-anne ilişkisi ölümle bile bozulamaz, bozulmamalı. Onları her
zaman her ihtiyacımız olduğunda yanımızda bulabiliriz. En güçlü
hissedişini aktarıyor. Ne mutlu öyle bir babaya ve öylesine babasına
sevgi besleyen evlada. Hele bu evlat şairse işte böyle güçlü dizelerle
kendini aşıyor ve en yüce kata doğru çıkıyor.
Zafer Tuncalp'ın "Duyguların Ötesinde" kitabı ile ilgili yazmanın sonu
yok. Alıp okumak ve her yazılan şiirin arkasındaki hissediş yoğunluğunu
görmek gerekli. Böylelikle kendi duygularımızla, yazılan şiirler arasındaki
bağı görüp kendi içsel yolculuğumuzu yapabiliriz ne dersiniz? Alın
okuyun ve kendi içinizdeki duygusal dünyayı şiirlerle tanıyın olur mu?
Ne dersiniz?.
182
DOST ŞAİR MUSTAFA CEYLAN
GAZİANTEP HAKİMİYET GAZETESİ-05.KASIM.2012
 Ahmet AYAZ
 Şimdi sizlere bir dost şairden söz edeceğim. Bu şairin dost canlılığı,
güvenilirliği ve vatanseverliği ön palana çıkar. Bu dost şair Mustafa
Ceylandır. 10 Eylül 2005 tarihinde Mustafa Ceylan Bey'in Antalya’ daki
şiir dinletisine katıldığımda, kendisini görmek için basbayağı
sabırsızlanmıştım. Otelin bahçesinde İsmet Bora Binatlı, Abdullah
Satoğlu ve ben, sabah kahvaltısını yaptıktan sonra toplantı yerine gittik.
İsmet bora Binatlı'nın tanıştırmasından sonra, "Çok şükür Allah'a
nihayet Ceylan ile tanıştık" Dedim. Ceylan dostum yüzünü bana
çevirerek "Değerli dostum. Kim ki Ceylan. Bir tutam köksüz ot değil mi?"
Diyerek seslendiğinde, bu notu usumda kaldı. Ceylan der ki; "Ceylan
dediğiniz karıncanın gölgesi bile değil" Der..Halbuki O bana göre, iyi bir
şair, çalışkan bir araştırmacı, çok değerli bir dost, nitelikli bir yayıncıdır.
Bana göre karıncanın gölgesi değil, bir dev adamdır.
……………………………………………………..
Mustafa Ceylan kefere yenilikcilerden birisi değil. “Gülce” adı altında
gerçek bir şiir akımı başlattı, Bu akımda dostlarımızdan Ekrem Yalbuz,
Refika Doğan, Osman Öcal, Harun Yiğit, Ali Gözütok Asuman Soydan
Atasayar ve Yusuf Bozan gibi niceleride vardır. Şimdi Ceylan’ın
şiirlerinden aşağıya bir tanesini alıyorum. Beraber okuyalım diyorum.
...
YEDİVEREN ŞİİR TÜRÜNE ÖRNEK VERELİM:
183
...
'UNUTMA/YASIN
...
Kar ayazı geceler, ölüm kusar gündüzler
Karayazı silinir, gelir elbet, gün; düzler.
Uyan! Sana derim bak, el ele ver de birleş
Uyansana kardeşim, kokar ortada bir leş!
Sil ahını... Hakk'tır bu, onun başına dolar,
Silahını susturur, beş para etmez Dolar.
Ok'u saplanır döşe, tahttan krallar düşer
Oku umut ile, aşk ile, çekilsin dü şer.
Dikilsin ağzı çağın, îman ipliği beyaz
Dikilsin göğe Ezan, Bilâl yok, ağabey az
Kanayan yüreğini duymaz âlem-i beşer
Kan, ayan-beyan işte, utanmıyor ki be şer!
Unutmayasın sakın, gökten yağan kurşunu
Unutma, yasın biter, tut saati, kur şunu!
Devir geçer gene sen, yalnız kalırsın darda
Devir kara bahtını, zulüm var iktidarda.....
Mustafa CEYLAN
184
Ahmet CANBABA
SÖYLER
..........................Mustafa Ceylan’a
Ceylan sevmez düşmanını
Sözle eze eze söyler
Arzu ettiğinde çok şey
Mektup yaza yaza söyler
Söz anlatır bıktırmadan
Ceza verir çektirmeden
Bazen ceylan çaktırmadan
Gelinim der kıza söyler
İnsanın siliklerine
Bakmaz dost yılıklarına
Sözü kor iliklerine
Konuşunca öze söyler
Kısık söyler ses yükselir
Doğru söyler ister delir
Söz dönüp dolaşıp gelir
Anlarsın ki bize söyler
Töre içinde yumuşlar
Çok yerde hakkın yemişler
Adına ceylan demişler
Yurdu geze geze söyler
Kızma kendine söylen de
Azma der ceylan eğlen de
Canbaba gibi Ceylan da
Ne söylerse yüze söyler
185
Mustafa Ceylanla ilk defa İsmail Kara arkadaşımızın Demetevler'deki
büroda tanıştım. Demetevler'deki bürosuna Ceylan'ın haricinde Emine
Sönmez, Nusret Turan, Mustafa Çakır, Mustafa Koşu, Hatice Türken,
Leyla, Ahmet Canbaba, Mustafa Ceylan, Şakir Susuz, Hüseyin Balım,
İsmail Kara, Aysel Al gibi şair arkadaşlarla buluşur gece yarılarına kadar
şiir okur sohbet ederdik.
Şiiri hazmederek okur, okurken şiirin aksayan yanlarını bulup hemen
eleştirisini yapardı. Her hafta cumartesi akşamları yaptığımız toplantıda
tüm arkadaşlar sırayla şiirlerini okur tabii ki Ceylan ilk eleştirisini yapar
onun yorumuna göre kişi yazdığı şiirle ilgili kendisinin ne kadar şairlik
mertebesinde olduğunu anlardı. Bir akşam bende Yaratanla Sohbet
isimli şiirimi yazıp ta Ceylan' a verdiğimde şiiri içinden bir okudu bazı
yerlerinde tebessüm etti ve hemen ardından tamamını bitirmeden bak
şurayı değiştir dedi. 
 
Yaratıcı idim evrende birdim
Kim kul inanmazsa ona esirdim
Gün geldi cennette hamama girdim
Huri kızlarıyla ter attım dedi.
Yav hocam Tanrı huri kızlarıyla ter atar kısmı olmamış halkımızın
tepkisini çeker bu ifade dedi..
Sonra devamla şiirin beğendiği bir dörtlüğe geldiğinde
Kainatı size verdim hediye
Benden hesap sorarsınız ne diye
Toprağa can versin yeşertsin diye
Seyhan’dım, Dicle’ydim, Fırat’tım dedi 
Bak Seyhan'dım, Dicle'ydim, Fırat'tım dedi, suyun toprağa can
vermesini ve yeşertmesinde bu nehirleri iyi kullanmışsın bu çok güzel
olmuş diye yorumlamıştı. Ve bak bu şiir seni geleceğe taşıyacak bir şiir
olmuş demişti.
Her haftamız böyle güzel karşılıklı şiir okumalarla ve eleştirilerle geçerdi.
Bana hep hocam diye hitap eder, yazdığım şiirleri de oldukça
beğendiğini söylerdi. Tabii aramızda şiire yeni başlayan arkadaşlarımıza
yaptığı eleştiriler ve yorumlarda bir ders niteliğindeydi.
186
İlesamın toplantılarına giderdik, Tabii bu arada Rahmetli Ahmet Tufan
Şentürk' ten de bahsetmeden geçemeyeceğim. Mustafa Ceylan Ahmet
Tufan Şentürk' ün manevi oğludur.Tufan baba ile dostlukları çok eskilere
dayanır. Bizim İsmail Kara' nın bürosunda toplanmamız devam ederken
bir taraftanda cumartesi ve Pazar günü öğleden sonraları saat 14 ten
sonraları Tufan babanın Seyranbağları' ndaki evinde de sohbet
toplantılarımız olur gene aynı İsmail Kara' nın bürosuna gelen
arkadaşlar Tufan babayı da ziyaret ederdik. İsmail Kara' da manevi
evlatları arasındaydı. Bilhassa Emine Sönmez ve Aysel Al
arkadaşlarımızın Tufan babaya gelip yemek, bulaşık, çay gibi
hizmetlerle yardım etmeleri; Tufan Babanın hoşuna gider arkadaşların
kenetleşmesini sağlardı. Mustafa Ceylan, Tufan babanın yazacağı
yazılar ve Tufan Babanın çıkaracağı kitapla ilgili özel çalışmalarını yapar
birçok geceler geceyi Tufan Babanın evinde geçirirdi. Rahmetli İsa
Kayacan da sık sık gelir Abdullah Satoğlu gibi değerli şair dostlarla
birlikte müşterek sohbetlerde bulunurduk. Tufan Baba sırayla bizim
yazdığımız şiirleri okutturur şiir üzerindeki eleştirisini yapardı. Bir günde
Bayram Kaya ile geldik Bayram Kaya' nın çıkarmış olduğu dergi için
Tufan Babayla söyleşide bulunarak kameraya almıştık oturumumuzu.
Bilhassa Ahmet Tufan Şentürk üzerinde ‘Mustafa Ceylan' ın’ manevi bir
evladı olarak emeği çoktur.
Armağan 1- Sarıveliler- Ünlü Şair Ahmet Tufan Şentürk le Beraber.
(2000) , Armağan 2-Ahmet Tufan Şentürk İçin Ne Dediler (2001) -Ahmet
Tufan Şentürk' le beraber
Tahlil Kitabı olarak ta:
Ahmet Tufan Şentürk Hayatı-Sanatı-Eserleri (1997) hazırlanışındaki
emeğini bizzat gördüm. Ceylan gerçekten büyük bir sabır ve araştırmacı
kişiliği ile yıllarca çalıştı.
Destanlaşan Köylü İsa Kayacan (1999) , Sultan Şaire-Toprak AnaGüzide Gülpınar Taranoğlu' nun Hayatı - Sanatı ve Şiirlerinin Tahlili
(2000) , Halil Soyuer- Hayatı, Sanatı, Eserleri (2000) , Lale Şairi
Abdullah Satoğlu (Hayatı-Sanatı ve Eserleri) olmak üzere tüm bu
kitapların hazırlanışındaki çalışmalarına şahit oldum.
Muıstafa Ceylan gerçekten vefalı bir dosttur. Rahmetli İsa Kayacan' ın
vefatındaki dostluğu ve Burdur Tefenni' deki İsa Kayacan' ı anma
günündeki çabaları takdire şayandır. Gene Rasim Köroğlu' nun Ölüm
yıldönümü anma etkinliğindeki çabaları Şairin sağlığında göstermiş
187
olduğu değerinin vefatından sonrada göstermiş olması örnek bir
harekettir. ,
Mustafa Ceylan her şeyden önce bir kültür hamalıdır. Her değerli şair
arkadaşlarını geleceğe taşıyacak eserlerini kitaplaştırmıştır. Onlara
dergilerinde ve internette açtığı sitelerde yer vermiş birçok şair
arkadaşların şiirlerini yayınlamış, kültür etkinlikleri düzenlemiş,
yarışmalar düzenlemiş şairleri plaketlerle ödüllendirmiş gençlere şiir
yazma şevki vermiştir.
Bana hep sen de incelenmeye ve hakkında kitap yapılmaya değersin bir
gün senin de araştırmanı yapacağım dediğini anımsıyorum..
Arif Nihat Asya' nın bayrak şiirinin yazılış hikayesini yayınlayıp şiirin nasıl
yazıldığı ile şiiri inceleyen ve şiirin hece ve kafiye özel olarak inceleyen
hatta serbes bir şiiri içindeki aruz yapısını inceleyen Mustafa Ceylan
şiirin adeta matematiksel yapısını çözmüştür. Şiirde Gülce Akımı olarak
bir şiir türü üzerinde çalışmalar yapmış ve bu çalışmalarında da
muvaffak olmuş birçok şair dostlar gülce akımının estetik yapısına uygun
şiirler yazarak şiir severlerin beğenisini kazanmıştır.
………………….
188
 
PİŞTİK ELHAMDÜLİLLAH
Ahmet Turan KUL
Canlar, kil pişmek isteyince ateşe dönüşürmüş insan.
 İnsan da pişirdikçe pişermiş.
 Yunus Emre’mizin “Piştik elhamdülillah” dizesiyle girelim konuya.
 Mustafa Ceylan’ın elli sanat yılına sığan yayımlanmış kayıtlı kırk kitabı
var. Bu kırk kitabın yirmisi yanımda şimdi. Hepsine teker teker
dokunuyorum. Yazıma nasıl başlayacağımı araştırıyorum. “Ezan
Susmaz” kitabında yakalıyorum girizgâhımı….
 Sayın Mustafa Ceylan benim, kardeşim, yoldaşım. İlk eserinde,
nereden geldiğini yazıp çizmiş. Ben de siyasete onunla aynı yerden
başladım. İlk şiirim “Pınar” dergisinde yayımlandı. Yetmiş ikilerde
ayrıldım. Sağa sola sapmadan bugüne geldim. Elli yıl sonra Mustafa
Ceylan ile beni efsaneler , destanlar birleştirdi.
 Mustafa Ceylan’ı tekkesiz Mehmet Akif’e, aşiyansız Tevfik Fikret’e
benzetiyorum.
Efsanelerden topladık nefsimizi
Nüfustar olduk
Sunduk cenabımıza ecnebiliğimizi
Ve uygar olduk
Duman bizi tutmasın
“Gülende’nin Beşiği” çalışmasında halk ozanı sevgili Muharrem
Yazıcıoğlunu’nu ele almış ve onun “Sende Buldum” şiirini öne çıkarmış.
Aşkına düştüm düşeli
Ben Tanrı’yı sen de buldum
Derdinden yanıp pişeli
Ben Tanrı’yı sen de buldum
 Mustafa Ceylan gönül damının eşiğidir. Eşiği “Türap” olmak
sözcüğüyle eş anlamlı kullanır.
 Gülü eşikten aşırıp gönüle ulaştırmak da şairin gerçek serüvenidir.
Gül demiş ki:
Gül olmak kolay
Gönül bulmak zor
 Gönül arayışını “Toroslar’ın Türküsü” kitabına taşımış Mustafa Ceylan.
Gönül bağını yeşertmiş bu romanında.
189
 Dile dönüştür beni Tanrı, yola dönüştür beni Tanrı, hale dönüştür beni
Tanrı uyağıyla böceğe, çiçeğe, ağaca, dağa, yaylaya, sahile… açmış
yüreğini. Yürek açanları kucaklamış.
Köyün öyküsünü kentin karmaşasına taşımış. “Destanlaşan köylü İsa
Kayacan “ kitabında; kentlerin öykülere burun kıvırışını işlemiş. Anılarla
karşılaştırmış. Anıların kum tanesi gibi dağılışını gözler önüne sermiş.
Sonrası Mustafa Ceylan’ın “Paşa Gönlü”
Paşa gönlüm coştu yine
Banka kasalarını yoksullara
Fırınları verdim açlara
Yolda bir ceylan gördüm
Kalbimi bağladım zeytin saçlarına
Dağlar boynunu büktü
Bulutlar şapka çıkardı aşkıma
Ceylan gitti ben gittim
Peşindeyim, eridim
“Yaralı Ceylan” kitabına dokunuyorum. Kitap, yapraklarını açıyor bana.
Elinden tutuyor bir şiiri.
 Bütün yürekleri aydınlık tutan
 Kudret kandilini gördüm ağladım
 Bütün eğrileri nurla doğrultan
 Işıktan giysiler ördüm ağladım
Cennet kapısından içeri baktım
Irmaklar misali çağladım aktım
Nefsimi iğneli fıçıya soktum
Yüzümü toprağa sürdüm ağladım
Ceylan’ın geniş hacimli başucu kitapları diyeceğimiz araştırma kitapları
var.
Kilin pişme isteğini zanaatkârı bilir. Zanaatkar demiri döver, su verir
çelikleştirir, kılıcının keskinliğini ipekle sınar. Şairin tartısı da güldür. Gülü
gülceye, gülceyi gönülceye taşır.
Mustafa Ceylan kuvayi milliye kalpağındaki yıldızı görünce daha bir
mutlu olur. Bizi de sevindirir. Gülüşü soylu bir ruhun varlığını sergiler.
AHMET TURAN KUL 21/12 / 2015
 
190
ANKARA GARI'NDA BEKLE DEMİŞTİM
Ali Rıza Atasoy
-Mustafa Ceylan'aAnkara Garı'nda bekle demiştim,
Geleceğim bekle, binbir ümitle.
Bir gece yarısı yada gündüzün,
Kalbimin ucunda bir buruk sızı,
Heybemde bir tutam acı ve hüzün.
Elimde bir demet mor salkım leylak,
Başımın üstünde kar rengi bulut,
Yüzümde tebessüm, saçlarımda ak.
Buğulu camlarda gölge ve ışık
"Üçüncü mevkide garip yolcuyum"
Duygular içimde karıma karışık.
Dilimde o şarkı, o mahur ezgi.
En gerçek hayaller, en güzel düşler
Ufukta masmavi incecik çizgi.
Sarsılmaz bir inanç ve de ahitle,
Ankara Garı'nda bekle demiştim
Geliyorum bekle, binbir ümitle!
(Ankara, 04.01.2016)
Ali Rıza Atasoy
----------------------------------
(*) Sanatta 50. yılı geride bırakan değerli şair Mustafa Ceylan ağabeyimi
tebrik ediyorum. Sanat adına, şiir ve edebiyat adına, dostluk adına nice
güzel ve mutlu yıllar dileğiyle selamlar, saygılar sunuyorum. /A.R.A
*
191
ÜSTAT MUSTAFA CEYLAN/ Ali Rıza Atasoy
Onu hangi sözcüklerle anlatabilirim, bilmiyorum. Şairin “kelimelerin
kifayetsiz olduğunu” söylemesi böylesi durumlar için olsa gerektir. Onu
bilenler bilir, bilmeyenler ne bilsin; o ki gerçek bir şiir sevdalısı, gerçek bir
edebiyat tutkunu ve gerçek bir sanat dostudur.
 Mustafa Ceylan ağabeyim benim için şiir ekspresimizin karizmatik ve
delişmen yolcusudur. Her ne kadar bir şiirinde “Üçüncü mevkide garip
yolcu” olarak kendini tarif etse de. O ki, şiir ekspresimizin kıvrım kıvrım
kıvrılan dolambaçlı yollarında sanat yolculuğuna devam etmektedir her
daim. Ki, bu yüzden ben onu buzlu camların ardından; biteviye kaygan
raylar üzerine ince ince bir ahenkle serpişen kar tanelerinin raksını
seyrederken ve hep “Acıya tütünler sarıyorken” hayal etmişimdir.
Onun daima “Bir tebessüm, bir buse yağar içinden” ve ben onu hiçbir
zaman yüzünden eksilmeyen tebessümüyle hatırlarım ve “Cam
kırıklarından manzaraya bakışını” hayal ederim. Sanat hayatında 50 yılı
geride bırakmak ne demek! Herkese, her faniye nasip olmayan bir
özellik ve güzelliktir sanırım. Ben, onun sanat yolculuğunun bundan
böylede velut bir şekilde devam edeceğine ve şiirimize, sanatımıza nice
güzellikleri katacağına inanıyorum.
Sanırım değerli üstat ağabeyimle en son üç yıl kadar önce Niksar’da
karşılaştık. Niksar kalesinde, Erzurumlu Emrah’ın kabri başında ve Cahit
Kulebi’nin dolaştığı sokaklarda beraber olduk. Ondan önceki bir tarihte
de benim memleketim Çamlıdere’de doğup büyüdüğüm topraklarda ve
daha önceleri başka yerlerde başka şehirlerde beraber olduk. Şiirimiz
ver sanatımız adına nice güzellikleri paylaştık. Bundan böyle de inşallah
bu güzellikleri paylaşmaya devam edeceğimizi ümit ediyorum.
Ve dahi bir gün inşallah; bir Temmuz akşamüzeri Antalya’da Lara
plajında kumsala uzanmış, dalgın ve buğulu gözlerle sakin dalgaları ve
gurubu seyrederken birden O’nu karşımda görmeyi ümit ve hayal
ediyorum. Nice güzel yıllara değerli ağabeyim; yüreğin ve kalemin hiç
susmasın.
Ali Rıza ATASOY ,
Dünya Aydınlar ve Yazarlar Derneği
Şair-Yazar
192
DERVİŞ RUHLU ADAM
Ahmet Süreyya DURNA
Dost vardır; güldürücü, keyiflendirici.
Dost vardır; Hızır Servis gibi imdadınıza yetişici.
Dost vardır, sıkıntılı anlarınızda teskin ve teselli edici.
Dost vardır; ayrılığı, sıklet ve hasret saikıyla azaba dönüştürücü.
Dost vardır; görmediğiniz, ya da görülmediği vakit merak uyandırıcı.
Dost vardır, (mecazȋ anlamda) aştan ekmekten kesildiğinizde iştah açıcı.
Dost vardır; kardeşinizden ve en yakınınızdan, daha yakın mesafede
durucu.
Vesaire…
Hulȃsa dostluğun/ arkadaşlığın, sosyal yaşantımızdaki yeri ve önemi
fevkalade büyüktür. Ayrıca, burada tebarüz eden ruh bütünlüğü, ayniyet
bütünlüğü de; kaynaşmayı, kucaklaşmayı ve sürekli dayanışmayı
tetikleyen derunȋ bir olaydır.
Peki Mustafa Ceylan, yukarıda sıralamaya çalıştığım ve tasnife tabi
tuttuğum arkadaşlık kavramının neresindedir? Ayrıştırmacı bir
yaklaşımla soracak olursam; içinde midir, dışında mıdır?
Onun karakteristik özelliğini tanıyanların gönlünde inanıyorum ki
sualimin karşılığı şöyle makes bulacaktır:
“Şayet söz konusu Mustafa Ceylan ise, arkadaşlığın ve bihakkın
dostluğun mümeyyiz vasıflarına tümüyle haizdir. Ondan kemlik, kötülük,
karamsarlık, kararsızlık, kayıtsızlık asla olası değil! Dolayısıyla gerek
insani açıdan, gerekse sosyolojik açıdan bakıldığında; kayda değer tüm
olguların, bizatihi tam içindedir ve merkez noktasındadır.”
193
Ya sanatsal yönü ve şairliği?..
Ya mücadeleci kişiliği?..
Ya edebiyat akımındaki yenilikçiliği?..
Deyim yerindeyse bendeniz kendisini caydırıcılığı, hamleciliği ve anlık
dalmacılığı cihetiyle “karabatak”a benzetiyorum. Nereden batıp nereden
çıktığını pek belli etmeyen ve adeta avcısıyla dalgasını geçen karabatak
kuşuna, yani…
Siz henüz belli bir noktaya yoğunlaşmadan, adam ikinci, üçüncü bir
atraksiyona geçmiş bile…
Maşallah, peynir ekmek yer gibi kitap çıkartıyor. Hem de günümüz
gençliğinin mutlaka okuması gereken kitaplar… Literatürümüzde acilen
yerini alması gereken kitaplar…
Hangisini sayayım ki… En son “ÖLDÜRÜLEN 101 ŞAİR” adlı eserine
vakıfım. Başkaca“kalem” denen namluya, ne türden söz fişeği sürdüğü
meçhulümüzdür.
Sayısız “dibȃce”leri, dergi yazıları, dergiciliği, dernekçiliği, güncesi,
etkinlik kareleri, radyo programcılığı, volkanik ruhlu Mustafa Ceylan’ın;
vazgeçemeyeceği hayat dinamiklerindendir. Fikir ve sanat imbiğinden
süzülen “nevbahar”a mahsus çiy damlacıkları; her dem taze, her dem
ışıl ışıldır.
Hele internet yayıncılığı ile kulaklarımızda hoş bir seda bırakan Radyo
Güllük ve Radyo Elmadağ’ı da; yine bizzat onun mütehayyil düşünce
ürünlerindendir.
Kendileriyle birlikte nice güzel insanları, burada tanımanın bahtiyarlığına
eriştim hakikaten. Sahiden gönül soframızdı Radyo Güllük. Tüm
arkadaşlarla güler, oynar, şakalaşırdık her akşam. “Yȃren”dik hepsiyle.
Yoldaştık şiir yolculuğunda… Halen de öyleyiz nitekim.
Gülce Edebiyat Akımı ise, Mustafa Ceylan’ın başlı başına üzerinde
durduğu ve hatta yoğunlaştığı yeni kalıplarla yeni terkipler içeren güçlü
kombineler bütünüdür. Diğer bir ifadeyle yaşadığımız çağın ötesinde,
194
birazda alışılmışın dışına çıkarak; mevcut Türk şiirine alternatif imajlar
kazandırmanın sanatsal tezahürüdür.
Bahsetmeden geçemeyeceğim sair özelliklerinden bir tanesi de, vefa
hamuruyla yoğrulmuş olmasıdır. 
Öyle ki, aramızdan irtihalen ayrılan birçok arkadaşımızın hatıratına ve
eserlerine sahip çıkması…
Bedenen yokluklarına nisbet, ruhlarını tazimle yâd etmeyi bir gelenek
haline getirmesi…
Adlarına etkinlikler düzenlenmesine matuf gayret göstermesi…
Vefa duygusunun ağır basmasındandır elhak.
Yunusleyin mütevazı, Mevlanaca hoşgörülü bu kadirşinas dostuma,
ömür boyu mutluluklar diliyor; 50. Sanat Yılı’nı içtenlikle kutluyorum.
Nice güzel yıllara…
Ahmet Süreyya DURNA
İletişim: 0532 417 28 46
……………………
195
50 YAŞ SENDROMU VE MAVİŞ KUŞ
Ahmet Ünal
M.CEYLAN hocam 50. yaş gününe bir gün var.
Yıldız mahallesinde kooperatif bürosunda akşama kadar çalışmalar ve
sohbetler... Ancak hocamın üzgün ve moralinin çok bozuk olduğu her
halinden belli. "Niçin? Neden sorularıyla" nihayet konuşturabildim...
-"Hakkınızı helal edin, bütün arkadaşlarda hakkını helal etsin" derken
mahzunlaştı, anlayamadım... Uzun hem de çok uzun geri dönülmeyecek
bir yolculuğa çıkacakmış gibiydi, başladı anlatmaya.
Benim sülalemde elli yaşını deviren çok az kişi oldu. Mesela babam
rahmetli 49 yaşında Hakk'a yürüdü... Ben de bu gün 49 umu bitirip elli
yaşına gireceğim; ancak, elli yaşla ilgili gerçekler ortada... Azraili geri
gönderme şansım da yok. Türk edebiyatına daha çok hizmetlerim
olacak, eserler vereceğim, torunlarımı seveceğim; ben daha hazır
değilim desem de, bu işin çaresi yok gibi sohbetler uzadı... Nihayetinde
ayrılık vakti geldi, ben de bir garip oldum, moralim bozuk yarı şaka yarı
ciddi teskin etmeye çalıştım... Helalleştik ve ayrıldık...
O gece benim için çok uzun oldu... Sabaha kadar uyku girmedi gözüme,
aynı zamanda hemen sabahın olmasını da bekledim. Sabah erkenden
ofise gittim. Ve beklemeye başladım CEYLAN hocamı saatler geçmek
bilmedi, kaç saat geçtiğini de bilmiyorum... Derin düşünceler.... Ya
CEYLANIN dediği doğru çıkarsa... Kapının açılması CEYLANın içeri
girmesi beni derin duygulardan demoralizasyondan kendime getirdi...
"HADİ YIRTTIK DAHA KARADA ÖLÜM YOK" cümleleri yaşama sevinci,
sanki hocam yeniden dünyaya gelmişti... Sarıldık, ben kendimi
ağlamamak için zor tutuyordum, ancak bu ağlama isteği sevincimden
kaynaklanıyordu. İnsan sevincinden ağlayamaz mı ?...
196
"Abi ne oldu, nasılsın?" gibi sorularla Ceylan hocamı konuşturmaya
başladım. Gecenin bir yarısı uyursam bir daha kalkamam düşünceleri
derken, benim de bildiğim gördüğüm mavişi, kanaryası Ceylan hocamın
elinde-omuzunda oynaşmalar-sevgi gösterileri; o da ne mavişde bi
durgunluk, halsizlik... Sabah uyandığında "maviş kuş" Ceylan Hocamın
baş ucundaki kafesinde, kafein tabanında yana yatmış, kımıldamıyor...
Sapasağlam maviş o gece, en küçük ses çıkarmadan ölüvermiş. Sabah
ailecek evlerinde mavişe göz yaşı dökmüşler... Hocam bu anı anlatırken
sanki kendisinde değildi... Mavişe elbette üzülmüştü, ancak hocamın
yerine maviş Azraile canını teslim etmişti....
CEYLAN HOCAM' A DAHA NİCE UZUN YILLAR DİLİYORUM...
SANATTA EDEBİYATTA BU ÜLKEYE ÇOK BORCU VAR....
EDEBİYAT BİRIKİMLERİ ŞU ANKİLER TERYAĞININ TORTUSU GİBİ,
BU
ÜLKE İNSANLARI BİZLER, TEREYAĞI YEMEK İSTİYORUZ; EN
VERİMLİ YILLAR...
HOCAMA NİCE SANAT DOLU YILLAR GEÇİRMESİNİ DİLİYOR,
ELLERİNDEN ÖPÜYORUM
197
ANTALYA-MUSTAFA CEYLAN-GÜLCE
Alaeddin İKİCAN
Yanılmıyorsam 2005 yıllarıydı. Şiir paylaşımı amacıyla ilk katıldığım
uluslararası şiir etkinliğiydi. Heyecan dorukta.., Orada tanıdığım yüzlerce
ulusal çapta boy gösteren şairler arasındaydım. Trakya çapında yıllarca
şiir etkinliklerine katılıyordum. Şimdiye kadar ise onlarca yurt dışı olmak
üzere büyük çaplı ulusal şiir şöleni ve etkinliklerine katıldım. Ama
Antalya benim şiir hayatımda farklıydı.
Çünkü ;
İLESAM Genel Başkanı ile ayrıca edebiyata kendini adamış bir sürü
ozan ve uzmanla ilk kez orada tanışmıştım. Merhum Prof.Dr. İsa
KAYACAN’ın edebiyat adamlığını, şu andaki İLESAM Genel Başkanı
Mehmet Nuri PARMAKSIZ’ın ileride istikbal vadeden girişimci,
mücadeleci ve yılmayan gerektiğinde yapıcı eleştiriler yapan kişiliğini,
yazımıza konu olan değerli dost “GÜLCE” nin mimarı olarak kabul
ettiğim Mustafa CEYLAN hocamı ve daha nice edebiyat aşığını orada
tanımıştım. Beni şiire ve paylaşmaya o kadar teşvik etti ki, şu anda
geldiğim noktada paylarını inkar etmem mümkün değil. O nedenle
yazıma konu olan “Antalya-Mustafa CEYLAN-Gülce “ nin benim edebiyat
ve şiir hayatımda apayrı bir yeri var. Unutmam ve unutturmam mümkün
değil. Ben orada edebiyat saygınlığını, edebiyatın ayrıcalığını,
paylaşımcılığı, birlik ve beraberliği tanıdım. Pazara kadar olmayan
mezara kadar süren dostluğu tanıdım. Bu tanımalarımda o günkü
etkinliği düzenleyen Mustafa CEYLAN ağabeyimizin payı büyüktür.
Hakkını helal etsin.
198
2008 yılında düzenlediği etkinlikten bir ay önce annemi kaybetmiştim.
Ancak o kadar çok kanıma işlemişki edebiyat ve şiir. Moral amacıyla
Mustafa CEYLAN’ın davetini kıramıyarak kasım 2008 inde düzenlediği
etkinliğe de severek 17 saatlik bir yolu yarım saatmiş gibi hiç anlamadan
katılmıştım. İyi ki katılmışım, Mustafa CEYLAN’ın o güzel motive edici
yaklaşımları mütevazi tavırları beni o kadar etkilemişti ki, keşke yerine iyi
ki demeyi benimsetti.
İşte Antalya’yı unutamıyorum bana şiirde uluslararası ilk paylaşım
etkinliğine ev sahibi olduğu için, Mustafa CEYLAN’ı unutamıyorum beni
şiir harmanına kattığı için, Gülce’yi unutamıyorum mimarı olan Mustafa
CEYLAN’ı bana hatırlattığı için, edebiyatımıza renk ve sanat kattığı için,
bu unutamadığım üç terimde de Mustafa CEYLAN’ın kişiliği, mütevaziliği
ve sempatiliği rol oynamaktadır.
Şiirde huzur aramak. İşte bunu düşleyen kişilerin başında gelen O’dur.
Şiir bir iş yükü değil, şiir bir zaman katili değil, şiir bir eziyet değil. Yeterki
şiiri şiir gibi yaşamak gerek işte Mustafa CEYLAN farkı bu. Şiiri şiir gibi
yaşamakla birlikte yaşatmaktadır. Sonucunda da şiirde huzur aramakta,
Aradığı huzuru da şiirde bulmaktadır. Bu olmasa şiirle özdeşleşemez.
Gülce’nin mimarı dedim, evet Gülce Edebiyat Akımı kurucularından ve
baş mimarlarından, bu edebiyata kazandırdığı akımla şairlere yol
gösterdiği gibi zenginlik katılmasına da neden olduğu açıktır.
Gülce’nin amacı Edebiyatta, özellikle de şiirde yeni nefes alanları ortaya
koyarak; kökleri mazide, dalları bugünde, meyveleri yarınlarda olacak bir
yeni hareket ve yeni hamleyi ortaya koymak, Türk şiirini dünya şiiri
platformunda hak ettiği yere çıkarmak, vezinler arası çekişme ve kavgayı
bitirmek, maziden hız ve ilham alarak, edebiyat tarihimizin başarılarına
karşı çıkmaksızın, onlardan faydalanarak, yeniden yeni olacak bir edebî
topluluğu oluşturmaktır. Gülce edebiyat akımı 2011 yılında noterlikçe
onaylanması ile resmen faaliyet alanı bulmuştur. Bu gün Türkiye’de,
Azerbaycan’da ve diğer Türki Cumhuriyetlerde varlığını hissettirmeye
başlamıştır.
199
Katıldığım etkinliklerde Mustafa CEYLAN hocamı Aşık Selahattin
KAZANOĞLU ile atışmalarında daha da farklı tanımıştım. Birbirlerine o
kadar tatlı sitemkar atışıyorlardı ki, işte edebiyattaki kırmadan kırılmadan
düşüncelerini ifade etmenin yolunu gördüm. Yine 2008 yılının sonları
düzenlediği bir etkinliğe annemin bir ay önce vefat ettiğini öğrendiğinde
katılmaman bizi üzmeyecektir. Mazeretin bizi de üzdü demesine rağmen
bana aşıladıkları şiir sevgisi üzerine ben etkinliğe katıldığımda beni
oradaki sanatseverlere annesini bir ay önce kaybetmesine rağmen
edebiyat ve şiir sevgisinin önüne geçemeyerek 17 saatlik otobüs
yolculuğunu göze alarak gelen Trakyalı Şair dostumuz diye lanse
etmesinin gururumu okşadığını ifade etmeden geçemeyeceğim.
Elmadağ’ın kokusuyla bezenmiş ortamında yetişen, edebiyat ve şiir
alanında araştırmaları, röportajları, yazıları ve şiirleriyle Türk entelektüel
hayatına önemli katkılar sağlamış olan Mustafa CEYLAN ile Türk
Edebiyatı ve Gülce Şiir ailesinin gurur duyduğuna inanıyor, örneklerinin
çoğalmasını diliyorum.
…………………
200
MUSTAFA CEYLANIN 50. SANAT
YILINDA, UNUTULMAZ İKİ ANI
Ali GÖZÜTOK
Mustafa Ceylan ile ilk tanışmamız:
Yıl 2004 bir sonbahar günüydü. Bir telefon aldım. Telefondaki ses eski
dostlarımdan biri olan Hayrettin Kalkandelen idi. (Ankara’da yaşıyordu.
“SEGEM” “Sınai Eğitim Genel Müdürlüğün de beraber çalıştığımız bir
ağabeyimdi. Emekli olmuş. Antalya’ya taşınmış burada yaşamını
sürdürmeye karar vermiş.)
 "Aliciğim, ben Antalya’ya geldim. Seninle görüşelim." Dedi.
"Nerede buluşalım bana bir yer söyle oraya geleyim" dedim. Verdiği
adres ANŞOYAD idi. Orası şairler, yazarlar derneği imiş. Her Perşembe
günü şairlerin toplantısı olurmuş. Verilen saatte orada Hayrettin ağabey
ile buluştuk. Oradan buradan konuşurken toplantı başladı.
İster istemez ben de bir kenarda oturup onları dinledim. Toplantıyı
yöneten zatın adı Mustafa Ceylan idi. Onunla da tanıştık. Oradan
buradan konuşurken, "ağabey gel seni de derneğimize üye yapalım"
dedi. Dedim ki "ben şair değilim." "Ya hu sen şimdiye kadar hiç şiir
yazmadın mı? Hiç makale yazmadın mı?" Diye sordu. Ben de, "tabii ki
makaleler gazetelerde özellikle Ramazan aylarında, Ramazanla, oruçla
ilgili yazılar yazdım.
Her genç gibi lise çağlarımda da şiirler yazdım ama bunlara ne derecede
şiir denirse" dedim.
"Ya ağabey sen gel biz sana yardımcı oluruz" dedi. Beni Anşoyad’a üye
kaydetti.
İyi ki seninle tanışmışım. Zaten şiiri severdim bana gerçek şiirle sen
tanıştırdın. Senden çok şeyler öğrendim. O gündür bu gündür
çalışmamalarımın meyvesini almaya başladım. On bir yıllık kısa denecek
bu zaman dilimine;
“GÖNÜL IRMAĞINDAN”
“ SEN MİSİN” ve
201
“ ÖRNEKLERİYLE GÜLCE DEBİYAT AKIMI ŞİİR TÜRLERİ” adı altında
üç şiir kitabı ile,
Hz. Âdemden Hz. Muhammed’e Kur’an’da adı geçen 28 peygamberin
hayatını gülce tarzı şiirlerle süsleyerek “GÜL TUFANI GÜLCELERLE
PEYGAMBERLER” isimli 768 sahifelik bir esere de imza attım. Bu eser
2014 yılında okuyucuları ile buluştu.
Sana sonsuz teşekkürler Mustafa Ceylan.
Hamd olsun seni ellinci sanat yılına ulaştırana,
Hamd olsun beni sana kavuşturana,
Hamd olsun ününü şanını dağlar ötesine aştırana,
Şiirin ustası, Gülce Edebiyat Akımının öncüsü Mustafa Ceylan, sonsuz
teşekkürler.
GÜLCE: “BEN” demeyen, “Biz diyen, şair ve yazarların oluşturduğu
edebi bir topluluktur.
Bu topluluğun lokomotifi sensin.
GÜLCE: Önce insan ve ülkem, anlayışıyla bakan bir şairler topluluğudur.
Bu oluşumun lideri sensin. Böyle bir camianın içerisine beni de aldığınız
için size sonsuz teşekkürler ediyorum. Sana daha nice yıllara başarılı
sağlıklı uzun ömürler diliyorum.
*
GELELİM UNUTULMAZ ANILARA
Yıl 2011 Mayıs’ın 28 inci günü, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’ün Türk
şiirine hizmet ödülü toplantısı için Ankara’ya İLESAM’a gittik. Oradaki
programdan sonra bizi “Çamlıdere ve Dostları Derneği' nin” düzenlediği
3. Çamlıdere Aluç Dağı Şiir Günleri Etkinliği Programına davet ettiler.
Ben, Harun Yiğit ve de Mustafa Ceylanı özel bir taksi ile oraya
götürdüler.
Yağmurlu bir havada akşam vakti oraya vardık. Çeşitli illerden gelen
şairlerle de oradaydı.
Onlarla da tanıştık. Yedik içtik program sonrası yatma vaktimiz geldi.
Kalabalık olduğumuz için yatacağımız yerde bi hayli sıkışıklık vardı.
Bizim üçümüze bir oda verdiler. Hatta yataklarımız yer yatağı idi.
Yatacağımız sırada Harun bir hap çıkardı ve onu içti.
Ben "o ne hapı? Tam yatma saatinde" dedim. O da "bu uyku hapı, bunu
alınca ben rahat uyuyorum istersen sana da vereyim" dedi. Bir hayli
202
yorgunduk zaten "ver" dedim. Ben de içtim yattık. Ben yerimi yadırgarım
zaten, uyur uyumaz horlamaya başlamışım.
Harun bey de ilaç aldığı için uyumuş. Mustafa Ceylan horultudan
uyuyamamış. Beni rahatsız etmemek için uyandırmamışta!
Odadan çıkmış gitmiş gezmiş tozmuş, balkonlarda oturmuş sabahı
sabah etmiş.
Sabah ezan vaktinde odaya gelmiş. Beni uyandırmaya çalışmış. Ama
bütün gayretine bağırmasına karşın ne mümkün! Kollarımdan tutup
kaldırır gibi yapıp bırakıyormuş, defaatle tekrar etmesine rağmen
uyanmamışım. Sonra bir ses duydum." Kalksana be adam, sen
Müslüman değil misin bak ezan okunuyor. Kalk namazını kıl !" diyordu.
Sonunda uyandım. Ben gerçekte çok horlamam. Bazan yastıktan başım
kayar horlarmışım. Hanım da söylenirdi. Ama Harun’un verdiği hap çok
kuvvetli bir hapmış. Ben sak uykuluyumdur. Yanımdan kedi geçse
uyanırım amma o gece uyanmamışım.
Mustafa Ceylan bu durumu her gittiği yerde anlatır oldu.
Amma 15-16 Ekim 2015 tarihinde Burdur da düzenlenen, rahmetli İSA
KAYACAN hocamızı anma programına gittiğimizde Ceylan Hocamız
daha beteri ile karşılaşmış!
Kendilerine ayrılan otel odasında, Isparta’dan gelen bir arkadaşla aynı
odayı paylaşmışlar.
Oda arkadaşı öylesine horluyormuş ki, otelin salonundan duyuluyormuş.
Bu şartlarda Ceylan hocamız uyuyabilir mi? Yine sabahı sabah etmiş.
EEE, BETERİN BETERİ VAR DEMİŞLER.
Ondan sonra Ceylan hocamız. "Sen kurtuldun dilimden" dedi bana.
"Öyle bir gece geçirdim ki seninki onun yanında hiç sayılır" dedi.
"Sağlık olsun be hocam! Allah senin yardımcın olsun."
GELELİM İKİNCİSİNE:
6 Ocak 2012 günü akşamında Antalya Kepez Belediye Başkanımızın
düzenlediği bir etkinliğe katıldık. Belediyenin verdiği özel bir otobüsle
203
Kepezdeki buluşma salonuna giderken Harun Yiğit arkadaşımızı yoldan
alacaktık. Verdiği randevu yerine geldiğimizde Harun kardeşimiz yoktu.
Sağa sola bakınırken onu bir levhanın başında gördük.
O levhadaki yazıya takılmış onu okuyordu. Ceylan Hocamız gülmeye
başladı. "Ne oluyor?" diye otobüstekiler de dikkat kesildi. "Bu Harun
böyle işte her levhadan bir manâ çıkarmaya çalışır" dedi. Sonra bana
döndü. Ali Hocam sana bir görev!
“HER GÖRDÜĞÜ LEVHADAN MANÂ ÇIKARIR HARUN”
"Bu bir ayak, Harun için bu ayağa göre bir şiir yaz" dedi. Ben de ertesi
gün yazdığım şiiri taktim ettim.
Şiir şöyle:
BİZİM HARUN (Gülce Buluşma)
……..Bir dostumuz var,
……….Dosta dost canlısı.
………….Asıl adı Harun amma,
…………….Vatandaş Osman mahlâsı.
……………….Kaleminden çıkar, şiirin hası.
“ Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.”
Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Temposu aynı tempo, gider her gün işine,
Her alış verişinde, düşer kuruş peşine,
O kadar hassastır ki, rastlanmaz hiç eşine,
……….Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
………Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Gecenin karanlığı, örtmüyor her gerçeği,
Bülbül sanır camına, konan kuşu, serçeyi!
Yavaşça serer yere, oturduğu keçeyi.
……..Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
204
Loş ışığın altında, titrer durur karanlık,
Her daim ocağında, demleniyor çaydanlık,
Düşünceler içinde, dalgınlığı bir anlık.
………Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Afrika yamyamından, alır bir gün bir haber,
Bilir ki insanları, yamyam öldürür de yer,
Kene öldürmez amma, onun kanını emer.
…..Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun,
Yıllar yılı taşlamayla, uyuyanı uyarmış,
Hiciv yazsa, sağır Sultan duyarmış,
Ünü sınırlar aşmış, ta Alamana varmış,
……Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
…….Siz daha fazlasını, varın Ceylan' dan sorun.
Yorulmuş! Postun serip bir kıyıya uzanmış,
Düşünmüş düşündükçe, kahredip efkârlanmış,
Ateş düşmüş bağrına, tutuşmuş yine yanmış,
Gördüğü her levhadan, manâ çıkarır Harun.
Siz daha fazlasını, varın Ceylandan sorun,
Keh! Keh! Keh!.. 
…………………….
205
Ceylan gibi bir “CEYLAN”
Ali İrşâdi
Onunla tanışmamız ne kadar oldu, ne zaman dost olduk, ne zaman
arkadaş olduk diye şöyle bir düşündüğüm zaman karşıma bu sorunun
yanıtı “Ne zaman İktidar-Muhalif” olduysanız o zaman oldunuz.” diye
çıktı.
Onun için söylenecek çok şey var. İnsanın arkasından söylemeye
kalkanlar çok şey söylerler ama benim gibi yüzüne karşı söyleyenler için
bu iş epeyce zor bir iştir.
(Bir Muhalefet olarak diyorum ki) Öncelikle yanlış bir meslek seçtiğinden
bahsetsem herhalde en isabetli sözü söylemiş olurum. (Bunu en yakın
arkadaşlar da bilir.) Şöyle bir düşünsenize Makine Mühendisliği ne,
edebiyatta -çığır açmak dâhil olmak- üzere bunca emek sahibi olmak ne
kadar ilgili olabilir ki? Hem ömür boyunca diploma sahibi olduğun işte
hizmet vereceksin hem de edebiyatla bu kadar haşır-neşir olacaksın. Bu
demektir ki “Ya maaş aldığın hizmetini tam yapıp edebiyattaki yapmak
istediğini ihmal edeceksin ya da edebiyata ağırlık verip işini ihmal
edeceksin.”
Bunun başka bir yolu yok diye düşünenlere derim ki: Mustafa Ceylan bu
işin her ikisini de tam lâyıkıyla yerine getirmiştir. “Nasıl mı?” derseniz
yanıtım “Çift mesai yaparak” olacaktır. Çünkü O her gece aklın
almayacağı kadar uzun geceler boyu yüreğindeki edebiyat sevgisini
kaleme dökmüş, bunca kitap yayınlamıştır. Bir sayfa yazı için bunca ter
döküldüğünü düşünürsek buna ne kadar emek verdiğini takdirlerinize
bırakıyorum.
206
Şunu da söyleyeyim ki eğer O Makine Mühendisi değil de Edebiyatta
kariyer sahibi olsaydı şimdi bu konuda ismini duyurmuş olanlar güneş
ışığı yanında mum ışığı kadar sönük kalır ve Mustafa Ceylan’ın bir
üflemesiyle tarihin tozlu raflarına karışırlardı…
İkinci söyleyeceğime gelince bunca uğraşı içinde sağlığını oldukça ihmal
ettiğidir. Ki halen –hem ailesinin hem de bizim bunca uyarılarımızı
dikkate almadan- ihmal etmeye devam ettiğidir. İstiyorum ki şöyle
sağlam olsun da karşıma çıksın ve ben onu –bir muhalefet olarakiktidardan indireyim istiyorum. Ve ben bu isteğim için buradan bir kez
daha ona çağrı yapıyorum. Dileklerimin ulaştığı herkese selam ve
muhabbetlerimle…
Ali İRŞÂDİ
…………………..
207
YUNUS’un OD’UNU…
Alp ALTUNDAL
“Girdim dergahına yeşil serili
Körler görebilmez perde gerili..”
 
 Aşık Kul Fakir’in deyişinden yola çıkıp ta, Edebiyat İkliminin
Aşk Dergâhına ha bire, Od’un taşıyan birini (?) kime sorsanız, size
söylerler adını Antalya’da…
Yarım asırlık bu derviş, gözlüğünün altında gözleri bir çocuk gibi
gülümseyen bu Çelebi; ilk şiirini 14 yaşında yayınlamış…
1977’de yayınlanan ilk iki kitabından biri “Ezan Susmaz” diğeri “Kırat
Geliyor” (Bunlara girmeden önce bir anekdot)
 O, yılları anımsarsınız. Gençliğin bölündüğü, sokaklarıncaddelerin, kentlerin- köylerin parsellendiği, sözüm O’na “kurtarıldığı”
yıllar…
O gün(ü) ; Parkamın cebinden okuduğum gazetenin logosu çıkmış, hafta
sonu için İstanbul’dan Ankara’ya, ablamın İç Cebeci’deki bekar evine
misafir gelmişim mavi trenle. Akşam üstü, Siyasal Bilgilerin karşısında ki
Maviş Pastanesinin önünde beklerken ablamı, birden yanımda biten ve
postallarıyla beni karın üzerine deviren, sarkık bıyıklı guruptan yediğim
dayağı nasıl unuturum?
Kahvehanelerin tarandığı o yıllar, sık sık elektrik kesintileri yaşanırdı
Başkentte. Ağzım burnum kan içinde. Kimi kime şikayet edecen?
 İstanbul’da kaldığım Kadırga Öğrenci Yurdu ise mimlenmiş ayrı
bir alemdi.. Frikolar tarafından (Şimdiki Çevik Kuvvet) “Kalkın lan
Mao’nun Piçleri!. ”diye uyandırılırdık gecenin bir yarılarında…Yani,
Kredi Yurtlar Kurumunun atamasıyla kaldığım yurtta tesadüfen
“Komünist” olan ben,
208
Edirne Kapı Yurduna gönderselerdi belki de “Faşist” olacaktım…
Demem O ki; yıllar sonra yolumun sentezinde buluştuğum bu ŞairYazar,
bu “Tahlil” ciyle, değil dostluk, arkadaşlık etmek, merhabam bile
olamazmış O yıllar…
 Okul bitmiş, 12 Eylül’de Ankara’da İnzibat Yedek Subayı olarak
bu vazifeyi de tamamlayıp eve ekmek götürmenin derdine düşmüştük
artık… Nerden baksam, en az otuz yılım Ankara’da geçmiş!.
Rahmetli Halil Soyuer’le Sakarya’daki Göksu Restoran’da Cuma
geceleri buluşup, Cemal Safilerle az mı rakı içmişiz… Fakat, her
nedense bir yığın ortak dostlarımız, arkadaşlarımız olmasına karşın, bu
güzel, müstesna insan’la yolumuz Başkent de hiç kesişmemiş!.
Kadehimiz kadehine değmemiş!
(Belki de bunun eksikliğini şimdilerde doldurup her günümüzü
paylaşmaya, sıklıkla buluşmaya çalışıyoruz.)
Orada da şimdi Antalya’da yaptığımız gibi aylık periyodlarla Şair-i Şuera
toplanır, söyleşirdik… Nitekim yıllar sonra postu bu kente serince,
Ankara’daki dostların da yönlendirmesiyle Radyo Güllük’ün sahibini arar
oldum…
 
 Hacı Hacı’yı Mekke’de bulurmuş. Bizim de Dergahımız- Tekkemiz
kuşkusuz, şiirin söylendiği, edebiyatın dillendiği bu türden salonlardır.
Ve bu yerlerde kimi sesler, söylemler farklıdır. Kendiliğinden öne çıkar.
Mim’lersiniz çabucak O farkındalığı!.
 İşte, benim için bu farkındalıktır, Sevgili Dost, Mustafa CEYLAN
!...
Nitekim, bugün, bu değerli dostumun 50.nci Sanat yılında buluştuğumuz
için kendimi şanslı bulanlardanım.
Elli yıla nerdeyse elli kitap sığdırmış. Yüzlerce makale. Yüzlerce Şiir…
Ya O kitaplar? Cilt cilt. Türk Dünyası Efsaneleri Yumruğum kalınlığında.
Şiir içinde Şiir!
Bazen de ders veriyor Üniversitede…
209
 Bir insan bu kadar mı üretken olur? Bravo, Pes! Doğrusu…
Hele, günümüzde kabullenilmiş ve pek çok şairin ozanın etkilenip örnek
aldığı “Gülce” Edebiyat akımı var ki; sesini değil yurt içinden,
Türki Cumhuriyetlerinden duyabilirsiniz. Dünyaya açık, dünya şiiriyle
kucaklaşan, bu Türk Şiiri yapılanmasının Kurucu Ortağını yakınımızda
görmek bizler için bir ayrıcalıktır!
 Aruzu, kütüphanelerimizin tozlu raflarından indirip, dilimizin
yenileme çabalarına verdikleri katkıya ne kadar övgü yazsak azdır.
Biliyorum, benim gibi “kitapsız” bir şairin övgüsüne de ihtiyaçları yok bu
güzel insanların… Bir gün, Kuşçular arastasının üstündeki 10
metrekarelik odada kitaplar içine gömülmüş halde görürsünüz onları, bir
gün Ansan’da… Bir gün Antalya Sanat Gönüllüleri Vakfında güncel bir
konuya yoğunlaştıklarında kapıdan girersiniz usulca… Sizi dost dizelerle
karşılayıp sıcak bir çayla uğurlarlar… Sormuştum bir ara;
Yahu, Ceylan, bir yandan Evliya Çelebi gibi seyahat ediyorsun, bir
yandan da ha bire birbirinden değişik ama bir yerde düğüm attığın
konularda yazıyorsun… Nasıl başarıyorsun bunu? Dediğimde, yanıtı,
“3-4 saatlik uyku yetiyor bana” olmuştu…
 Aramızdan Hakka yürüyen ve yaşayan dostlar bir yana, rahmetle
andığım, Ahmet Tufan Şentürk’ün, Güzide Taranoğlu’nun, İsa
Kayacan’ın bu manevi oğlunu, Necip fazıl’ın öğrencisini, iyi ki tanımışım
Antalya’da!..
Ondan öğreneceğim, öğreneceğimiz çok şeyler var!
Yaz dostum!..
 Alp Altundal
 
…………………………
210
MUSTAFA CEYLAN İÇİN GERÇEKLİLİK VE GÜLCE ÜZERİNE
Arslan Bayır / Güncel Sanat Dergisi
Bir insanı tanıma ve hakkında yazı yazmak demek. Onun karakter yapısı
ile birlikte geleceği hakkındaki düşünceleriniz de objektif olarak dile
getirmekten geçer.
Mustafa Ceylan gibi bir edebiyatçı hakkında yazı yazmam iki kere
düşünmem demektir.
Bir edebiyatçı için çalakalem yazı yazılamaz. Yazan için de, yazılan için
de bu etik ve şık olmaz. Çünkü çalakalem bir yazıyı herkes yazar, ama
edebi bir yazı sorumluluk ister ve kuralları vardır.
Yıllar öncesiydi onun adını duyduğum zaman. Önce tanıdık dostlarıma
sordum ve internetten araştırdım. Araştırmak yerine kendisini doğrudan
tanımam gerektiğini de biliyordum. Çünkü sanal alemde yazılan ve
gösterilen her şey çok doğru olmayabilirdi de.
Bir kaç etkinlikte ve söyleşide birlikte bulunduk. Söyleşilerde tanıdığım
Mustafa Ceylan temiz bir Türkçe’nin, şiir bilincinin ve eleştirinin
ustasıydı.
Özellikle şiir eleştirilerinde sözünü esirgemeyen bir söylemi olduğunu
fark ettim.
Bu eleştirilerinde haklı yanları var. Çünkü edebiyatın en zor dallarından
birisidir Fakat bazıları çıkıyor ve şiiri en kolay yazılan bir tür gibi kabul
edip; iki sözcüğü yan yana, yada alt alta getirerek kendilerini şair olarak
lanse edip yada ettirip şiir evrenini bir yerde kirletiyorlar. Şiirin otobüs
yolculuklarında yazılıp da sonrasında sanal alemde paylaşılamayacağını
birlerinin, birilerine dur demesini veya şiiri yormaları konuşanda
uyarması gerekirdi. Bu birilerinden birisi de Mustafa Ceylan olmuştur.
211
İnsan adı ile anılır derler. Mustafa Ceylan’ın soyadı kişiliğine de
yansımıştır. Şiirde taviz yok, ama sevecen bir yanı olduğunu herkes bilir.
İsyankâr olmayıp yol göstericiliği vardır. Edebiyatta uyulması gereken
kurallar ne ise onun mutlak kırmadan, dökmeden anlatarak uygulamayı
sever. Eğer bir yerde yanlış varsa bunu da açık açık söyler.
Ben onu bu muhlis halinde dolayı birilerine soracaksam ‘Ceylan ne
yapıyor?’ diye sorarım. Bir dostumuzla selam ileteceksem adını
zikretmeden Ceylan’a selam söyleyiniz derim. Adının Mustafa olması
daha sonraki bir konudur. Benim aklımda hep Mustafa Ceylan’dan çok
Ceylan olarak kalmıştır veya ben soyadın ona çok yakıştırmışımdır.
Edebiyat akımları artık yokken “Gülce” diye bir edebiyat akımını ortaya
koymuştur. Bu akıma bağlı olarak da bir çok şair yetişmiştir. Bir edebiyat
akımı demek çoğu şeyi yeniden yaratmak demektir. Başarılı ve
edebiyattaki tavizsiz duruşu olmasa; ‘Bu akım neyin nesi derler?”
‘Gülce’ bir gereksinmeden doğduğu kanaatindeyim. Ceylan’ı edebiyata
olan katkısından dolayı kutlamak düşer bizlere. İyi ki varsınız demek
gerekir. Çünkü şiir sizlerle dinlenerek ve demlenerek geleceğe kalıcı
eserler bırakacaktır.
212
MUSTAFA CEYLAN HOCAMIZLA NİCE YILLARA GÜLCE
Asuman Soydan Atasayar
Mustafa Ceylan ismi babacan bir yürek ve şiire sevdalanmış bir kalem 
getirir aklıma. Usta kalemi ile has şiiri arama yolculuğunda samimi 
mücadele yolcusudur o; takdire şayan bir araştırmacı ve şairdir o.
Mustafa Ceylan hocamla 2009 yılında hasbel kader internet ortamında 
tanışmıştım. Çıktığım şiir yolculuğumun henüz heceleme döneminde 
sayılacağım yıllardı ki, onun Gülce Edebiyat Akımı hakkındaki 
söylemlerinin dikkatimi çekmesi üzerine, önümde kocaman bir ufkun 
açıldığını hissetmiştim.
Şiir dünyamıza gelen yeni renk ve ahenkti Gülce Edebiyat Akımı. 
Toplumumuzun acilen ihtiyacı olan hoşgörü, dostluk, kardeşlik, birliktelik, 
sevgi gibi kucaklayıcı güzellikleri de barındıran ve bunun bir yaşam 
biçimi olarak kalıcılığını sağlamak amacıyla oluşturulan Gülce Edebiyat 
Akımı Kurucularını tanıyınca tatlı bir anafora kapılmıştım. Geçmişimize 
sahip çıkarak ileri atılmanın gelişmenin adresiydiler benim için. 
Günümüzde aruz vezniyle şiir yok denecek kadar azdır. Geriye kalan 
hece ve serbest vezinlerle kısır bir döngü içinde şiir yazılmaktaydı. 
Temeli, hece-aruz ve serbest vezinlerden oluşturulan bu yeni akımda 
yeni yeni tarz ve tekniklerle Türk şiirinin daha geliştirmeye yönelik bir 
adımdı bu.
İlk gülce çalışmamda gördüm ki ; adı “buluşma” olan gülce nazım 
biçiminin, hece ve serbest dizelerin bir araya gelerek uyum içinde 
uzlaşması yepyeni bir nefesti Türk Şairleri için gerçekten. İlk olarak tüm 
şairlerin denemesi gereken “buluşma” biçimiyle yazmıştım birkaç şiir. 
Gelişmenin, genişlemenin, ilerlemenin, tekâmül etmenin kapısını 
çaldığıma inanmıştım ta başından. Bunun ardından 19 tür gülce nazım 
şekillerinin bazılarını deneyerek içimdeki duyguların daha rahat aktığını 
gördüm. Her konuya uygun şekiller bulmak ve dizelere aktarmak 
mümkündü.
213
Bu çalışmalarımın akabinde Sayın Mustafa Ceylan Hocam, bana, 2010 
yılı projelerinden biri olan ‘kahraman ve öncü kadınlarımız’ın destanlarını 
yazmamı teklif ettiğinde hem müthiş bir onur duymuş hem de altından 
kalkamayacağım bir yükün altında hissetmiştim kendimi… nereden 
bulacaktım bir kitap olacak kadar kahraman ve öncü kadını?
Sözümün başında dedim ya, onun babacanlığından güç alarak kabul 
etmiştim bu değerli projeyi.. Çalışmalarıma aydınlatıcı yorumlarıyla 
destek verdikçe kendime güvenim arttı. Bir yıl boyunca mesleklerinin 
öncüsü ve kurtuluş savaşı kahramanı olan kadınlarımızı araştırarak 
onların hayatlarını gülce tarzıyla şiirlere döktüm . Böylece edebiyat 
dünyasında belki de bir ilke imza atarak “kahraman ve öncü 
kadınlarımız”ı konu alan “Zirvede Gül Yağmuru “isimli kitabımı 
oluşturdum onun vesilesi ve manevi destekleri ile.
Gülce Edebiyat Akımının sesini duyurabilmek için birkaç kez Antalya’da 
başına topladı şairler topluluğunu. Onun canhıraş çalışmalar yapışına 
şahit olduğumda inanç ve azmine gıpta etmiştim. Gülce yeni bir akım 
olduğu için her şair tarafından hemen kabul görmedi elbette. Yer yer 
haksız saldırılara da hedef oldu. Ama zaman onu haklı çıkaracaktı ve 
çıkardı da.
50.Sanat yılında değerli hocamız için yazı kaleme almam istendiğinde 
tıpkı kahraman kadınlarımızdaki gibi onun hakkı olan cümleleri bulmakta 
zorlandığımı ifade etmek isterim. Kendisini canı gönülden kutluyor 
sağlıklı ve başarılı tüm güzellikleri içinde barındıran nice yıllar diliyorum 
ailesi ve kalemiyle birlikte. Gülce Akımına verdiği emeklerin katmer 
katmer gül açması temennisiyle saygılar sunuyorum..
21.12.2015 istanbul
Asuman Soydan Atasayar
………………..
214
MUSTAFA CEYLANI ANLATMAK
Aşık Kazanoğlu
Birileri diyebilir ki; “Sen ne biliyorsun ki arkadaş” evet ben aslında hiçbir
şey bilmiyorum herkesten bir şeyler öğrendim, fakat sevgiyle ve saygıyla
ismini andığım Mustafa ceylan dan çok şey öğrendim. Benim gibi niceleri
de onun bilgi ve birikiminden çok faydalandığına eminim...
Tanıdığım günden beri süre gelen beraberliğimiz dışında, yazdığı kitapdergi gibi eserlerinden de dağarcığımıza çok şey koyduk. Kendisini
kültüre adamış bir insan, hep yenilikten yana. Edebiyat dünyasına
yenilikler eklemek için gecesini gündüz eden bir şahsiyet...
Türk edebiyatını geleceğe taşımak için elinden geleni esirgemeyen şiir
yürekli, paşa gönüllü, güler yüzlü, fikri hür düşüncesi, çağdaş sevgisi
dünyaya yetecek kadar geniş, tarihe iz düşen ustalardan aldığını
anlatmaktan usanmayan biri...
Bugüne kadar çok sayıda eser yayınlamış. Dilerim daha çok katkısı olur.
Eserleri sadece ülkemizde değil, bir çok Türk devletlerinde de sevilerek
okunun bir insan... Kendini tanımaktan onur ve gurur duyduğum bir
deha... Keşke onu daha detaylı anlatabilsem... Lâkin sözünü ettiğim kişi
sıradan biri değil; bilgisiyle beni her alanda sınıfta bırakacak kadar, derin
mütevaziliğiyle başı hep aşağıda olan biri...
Kendisine Allah’tan sağlıklı, mutlu ve de bereketli ömür dilerken
saygılarımı sunarım.
Her dalın da ayrı çiçek yetişir
Bir kültür ağacı Mustafa Ceylan
Paşa gönlüm derken bağrı tutuşur
Taşır bu inancı Mustafa Ceylan
215
Ağlayanla ağlar gülenle güler
Bir lokması varsa kırk kişi böler
Sevgi beşiğinde hoşgörü beler
Boş vermez amacı Mustafa Ceylan
Ruhu Çanakkale bakışı vatan
Aklı Cumhuriyet nakışı vatan
Yürüdüğü yolun yokuşu vatan
Giyinmiş bu tacı Mustafa Ceylan
Yesevi kokulu Yunus yürekli
Yanlış olan yere yapılmaz nakli
Kerem sevdasının değişmez şekli
Gurbetteki hancı Mustafa Ceylan
Mana yazar ahrazlara dil olur
Aşk anlatır mecnunlara çöl olur
Ferhat gibi dağlar yarar yol olur
Garibin ilacı Mustafa ceylan
Adım Kazanoğlu aşığım güya
Koymadım aklımı gönlüme uya
Gece son bulmakta bitmekte rüya
Gerçekler çok acı Mustafa Ceylan
………………….
216
Merhaba değerli ve değerbilir insan
Mustafa Ceylan dostum!
Coşkun KARABULUT- FETHİYE
Mustafa Ceylan ile ilk Salihli Bizim Ece Dergisi şenliklerinde tanıştık 3 yıl
önce. Herkesi gönderdikten sonra Salihli’de epeyce sohbet etmek
fırsatı bulduk. Otobüs saatlerimiz gelene kadar Salihli’de gezip tozduk.
Kırk yıllık dost gibi kaynaşmıştık hemen.
Daha ilk tanışmamızda kendisinin edebiyatımız için çok önemli bir değer
olduğunu anlamıştım. Herkesin yaptığı gibi sadece şiir yazmıyordu. Şiir
üzerine okuyan, düşünen, denemeler yapan ender şairlerden biriydi. Bu
ışığı hemen yakaladım ve çok mutlu oldum. Zira okumaz yazan
şairlerden gına gelmişti. Okur- yazar-düşünen şair bulunca cennete
girmiş gibi bulurum kendimi. Mustafa Ceylan da bu ender şairlerden biri
olduğu için dostluğumuz giderek pekişti. Daha da pekişecek. Bu gibi şair
ve yazarlar o kadar az ki.
Hem şair hem dost hem insan.
Hem değerli hem değerbilir bir insan.
Daha ne olsun!
Sevgili dostum nice yıllara sağlık mutluluk ve huzurla diyorum.
Verimli bol ürünlü uzun ömürler diliyorum.
İyi ki varsın!
217
MUSTAFA CEYLAN
YA DA YUNUS’UN ODUNU
İLLE DE KARINCANIN GÖLGESİ
Durmuş Kaya “Yitikozan”
O'nu tanımak, benim kaderimin en güzel mısralarından biri... En büyük
şansım...
Kaynamasa yüreği toprağın, yanardağ fışkırır mı?
O, gönül coğrafyamızın yanardağı...
Ya da Yunus'un günümüze yansıyan yanık yüreği...
Şiir yüklü gönlünün yüceliğine rağmen bütün mütevazılığiyle karıncanın
gölgesi. Hiçliğin en derin uçurumlarında dolaşıp en ücra köşelerden şiir
çiçekleri buketleyen bir piri fani!
Denizlerin diplerinden şiir incileri çıkarıp gelen, gönlünün inceliğinde
işleyip işleyip, güzel Türkçe'mizin insicamını günışığında parçalayan, şiir
atlasının karlı yüce dağlarında bengi taylar koşturan adı gibi güzel
insan...
"Toprağı çatlatan şey
Bu gurbet, bu ayrılık.
Yanardağ patlatan şey
Bu gurbet, bu ayrılık."
"Atın çifte tekmesi,
Göğün yeri öpmesi,
Ceylan'ın yâr demesi
Bu gurbet, bu ayrılık."
Bir bülbülün ötmesi değil, hıçkırması kadar zorlu ve çetin bir söylem,
içinde bulunduğumuz gurbeti başka nasıl hıçkırabilirdi?
"Hakikati haykırıyor mevsimler,
Her adımda canlanıyor resimler
Adem'den dir gelip giden isimler
218
Mazi, âti filizlenir sesimde... "
O bir hakikat yolcusu. Yalan âlemin tek gerçeğinin izinde Yunus Emre
gibi Anadolu'nun gönlüne günebakan çiçekleri döşüyor.
Milli Kültürümüze hizmetinin değerini hiç bir ölçeğin rakamı göstermeye
kalkışamaz, inanın parçalanır.
Milli şiirimizin karakterini "GÜLCE" gibi güzel bir buluşla isimlendirmiş,
adeta taçlandırmıştır. Biliyorsunuz, biz Sevgili Peygamberimize, "Gül
Muhammed Teridir!" demişiz, "Gül" ismini vermişiz.
İlerideki yıllarda, çağlarda edebiyat tarihçileri GÜLCE efsanelerini
anlatacaklar.
Şiirlerinden bir-iki örnek gösterdim, tahlile gücümüz yetmez. Amaa
şundan eminim ki, O'nun yüce gönlünü, asil şiirini zaman en güzel
şekliyle tahlil edecek.
Mustafa Ceylan ismi kehkeşanlara kaçmış yıldızların yanına yazılacaktır.
Anadolu'da bir yanardağ fışkırsa, bir ceylan hıçkırsa ve bir bülbül inlese
mutlaka Mustafa Ceylan'ın şiirlerinden nasiplenmiştir. Anadolu'nun 21.
yüzyıldaki öz yüreklerinden biridir O.
Onu tanımaktan, zaman zaman toplantılarında O'nu dinlemekten, O'nun
arkadaşları arasında bulunmaktan ölesiye mutluyum dersem ancak O'nu
tanımış olmanın sevincini anlatabilmişimdir.
Nice elli yıllara diyorum, Allah uzun ömürler versin, Mustafa Ceylan
hocamla daha nice yıllarda birlikte olup sohbetlerini, şiirini dinlemek
nasip etsin bize.
………………………
219
Əkbər QOŞALI, şair-publisist
(AZƏRBAYCAN)
Mustafa Ceylan bəyəfəndini, hardasa 10 ildir tanıyıram. Daha öncə
qiyabi tanıdığım, 10 il öncəsində İspartada, Göllər bölgəsi Şairlər və
Yazarlar Dərnəyincə düzənlənən Şeir Şölənində bir neçə gün bir yerdə
olma fürsəti bulduğum Mustafa Ceylanı şair kimliyinin yanında, bitkin bir
şəxsiyyət olaraq gördüm.
Bilirsiz, şair yalnız şeir yazan deyil, yaxud şairin işi şeir yazmaqla bitmir.
Şairliyi yaşaya bilmək, şeirlərində aşılmağa çalışdığı, anlatmağa
çalışdığı İNSANLIĞı, OVQATı, GÖZƏLLİYi, DUYĞUnu, UMUDu və s...
danışığında, rəftarında, hərəkətində, xarakterində... yansıda bilən, doğal
şəkli ilə göstərə biləndir şair... Şeiri (yaratdıqları) xarakterli olmalıdır
şairin... Bax, bu anlamda, sayın Ceylanı ötəri həvəslərdən, sönəcək
parıltılardan uzaq durmağı bacaran, SÖZün ÖZünə üz tutmağı bacaran
bir türk kişisi olaraq, gördüm, ona qardaşlıq duyğuları ilə bağlandım.
Köy(lü) və şəhər(li) ədəbiyyatı, solçu və sağçı ədəbiyyat, heca və əruz
şeiri, ölçülü vəsərbəst (ağ) şeir, nəhayət klassik və postmodern
ədəbiyyat kibi fərqli coğrafiyalarda, fərqli ədəbi ayrımlar mövcudkən,
Mustafa bəylər məhz universal tavrı, küləklərə, əsintilərə... baxmazsızın
öz sözünü deyən, öz yolunu cızan bir ədəbiyyatçı kimi gəlib mənə.
Hesab edirəm, bu bir şair üçün çox ciddi, dəyərləndiriləcək hal
sayılmalıdır.
Sayın Mustafa Ceylan' ı əlamətdar yubileyi münasibəti ürəkdən qutlayır,
ən içdən diləklərimi yetirir, yeni-yeni uğurlar qazanacağına inamımı ifadə
edirəm.
Var olun!
Sayğılarımla,
…………………..
220
Fedai Bircan (Heykeltıraş)
Harun Yiğit kardeşim, Mustafa Ceylan’ın 50. Sanat yılında Ceylan hoca
ile ilgili bir şeyler yazmamı istedi. Ne söyleyeceğimi düşünürken iki yıllık
tanışmamızı gözden geçirmeye çalıştım. Benim gibi taşları yontarak
heykel ortaya çıkartan heykeltıraş, edebiyat ile uğraşan bir duayen
Mustafa Ceylan için ne söyleyebilirdim. Bu benim açımdan elbette zordu.
 Mustafa Ceylan, ayaklı kütüphane gibi. Herhangi bir konudan söz
ederken uzun uzun konuşmalar, hem de kelimeleri eğip bükmeden
kitaba veya notlara bakmadan konuşmaları beni çok etkilemiş ve
gözümde devleşmişti. Mustafa abi, günlük hayatında özellikle yakınında
bulunan dostlarına ince dokunuşlar yaparak onlara taşlayarak
hicvetmesi, O’nun sadece ciddi bir edebiyat insanının yanı sıra
dostlarının gönlünü hoş tutabilen birisi olarak da görmeme neden oldu.
 Benim siyasi görüşümün farkına vardı ki, bir gün; “Tanrı bile
milliyetçidir” dedi. Önce bu cümlesine çok güldüm ama daha sonra
bende etki yaptı ve asla unutmadım. Daha sonra araştırdım neden bu
cümleyi kurdu diye. Sanırım bir hadisi işaret ediyordu. Ya da ben öyle
algıladım. “Aslını inkâr eden bizden değildir” sözünde gizli olsa gerek.
 Mustafa Ceylan, zahiri ilimlere sahip olduğu kadar batini ilimlere de
hâkimdi.
Ceylan abi ceylan yürekli dost. 50. Sanat yılını yürekten kutlar nice uzun
ömür ve sanat yılları dilerim.
221
Galip Kurdoğlu
Mustafa CEYLAN. Adını her duyduğumuzda içimizde saygın duygular
belirir. Son yıllarda edebiyatımıza büyük katkılarda bulunduğuna
inanıyorum.Sessiz fakat saygın duruşuyla özellikle yakın çevresinde
birçok şair ve yazara çok yararlı olmaktadır. Bir çoğumuzun kendi
şiirlerimizi hatırlamadığımız anlarda o ezberinden bir başka arkadaşının
şiirini okur. Çeşitli araştırmalarda ve incelemelerde bulunarak muhteşem
hayat hikayeleri ve sanatsal anlamda değerlendirmeleri ele aldığı
başarılı yapıtlara imza atmıştır. Herkesin bildiğini değil ele aldığı, konu
edindiği yaşamı öylesine süzerek kaleme alır ki kitabın kahramanı bile
şaşırır. Farkında olmadığı özelliklerini Mustafa CEYLAN bir ucundan
tutup ortaya çıkarır.
Özellikle şiirle ilgili çalışmaları bilgilendirici, aydınlatıcı, yol göstericidir.
Pratiğini,en uygununu özetle bildiğini herkese öğretir. Paylaşır belleğinde
ne varsa. Hiç bıkmadan, usanmadan anlatır...Bundan müthiş bir zevk
alır. Biz kendinden küçüklerin kendisini aşmasını, daha başarılı olmasını
ister. En güzel huyuda budur.
Zaten hiçbir zaman "Ben bilirim...Sen ne anlarsın "demez. Bizleri
özendirmek için sürekli proğramlar düzenler. Yarışmalar açar. Ödüller
dağıtır. Bunlar Mustafa CEYLAN 'a büyük şevk verir. Ne iyi ki Harun
YİĞİT gibi değerli bir kaç yakın arkadaşı her zaman yanında durmuştur.
Makine Mühendisi olan sevgili Mustafa CEYLAN ağabeyimiz edebiyat ve
şiir deyince apayrı bir kimliğe bürünüyor. O denli seviyor. Bu yüzden
222
bizlerin kahrını çekiyor. Dost ve arkadaş canlısı, misafir perver olan
Mustafa CEYLAN, yıllardır düzenlemiş olduğu proğramlar için yurdun
çeşitli bölgelerinden gelen tüm konuklarla, hiç birini ayırt etmeksizin, tek
tek ilgilenir, yardımcı olur.
Bilgi dağarcığı dopdoludur. Edebiyatın bir çok alanında her konuda geniş
bilgiye sahip örnek bir insandır. Tanımayanlar O'nu edebiyat öğretmeni
sanır. Bir çoğumuz O'ndan çok şey öğrendik, eksiklerimizi giderdik...
Mustafa ağabeyimle aramızda çok şükür güzel bir gönül bağımız var.
O'nu her gördüğümde önce elini, sonra kelini öperim. Mustafa CEYLAN
ağabeyimizin şeker hastası olması aramızda espri konusu olur zaman
zaman. Sinirlendirdiğimiz yada çalışıp, koşturmaktan yorgun düştüğü
anlarda "Mustafa ağbinin şekeri düştü gene. Çabuk bir tepsi baklava
gelsin"deriz. Bazı arkadaşların şaşkın bakışları arasında bende şeker
hastası olduğumdan "Doktor Mustafa ağabi ile bana şekerden uzak
durun dedi. Baklava yemeyin demedi ki..." diyerek birkaç dilimi uçururuz.
Ömrünün 50 yılını şiire ve edebiyata adamış çok değerli büyüğümüz
Sayın Mustafa CEYLAN'a Rab'bim uzun ve sağlıklı ömürler nasip etsin.
Güzel ağabiciğim. Ellerinden öpüyorum. İyi ki varsın.. Sağlık, huzur,
başarı ve mutluluk dileklerimle saygılar sunuyorum.
………………..
223
Mustafa Ceylan
Gülten ERTÜRK(Gülten Sultan)
 
Hani hayatımızda karşımıza birileri çıkar da dersiniz ya "iyi ki seni
tanıdım iyi ki Allah seni karşıma çıkardı, adam gibi bir adam işte... O
vasfa sahiptir Mustafa Ceylan....
 Akıl alabileceğin, tavsiyelerine uyabileceğin, örnek alabileceğin,
bilgilerinden yararlanabileceğin bir şahsiyet...
 Edebiyatı içine sindirmiş büyük üstatlarla haşır neşir olmuş, Türk
edebiyatında eşsiz eserler bırakmış ve halâ bunun için çabalayan bir
gönül elçisi... Türk edebiyatına iz bırakan şahsiyetleri ölümlerinden sonra
bile ölümsüzleştirerek hayat hikayelerine yer vererek kitaplaştıran, anma
günleri düzenleyip yad eden, düşünceli insan Mustafa Ceylan...
 Elli yılını bu sanata adamış birikimleri ile edebiyat sofrasının aşçısı
adeta...
Hazırladığı emek verdiği her bir etkinlik gönül sofrasında damak tadı
bırakmış ve bırakmakta. Onun için söylenen ve söylenecek sözler bile
bazen kısır kalıyor onu anlatmaya. Belki de onu anlatamadığı için
utanmış bile olabilir...
Hayatımın belli dönemlerinde fikrini alabileceğim güvenebileceğim bir
liman... Bir baba, bir dost, bir ağabey Mustafa Ceylan... Benim sanat
hayatımda da bana etkisi olan önemsediğim bir kişilik..
 İyi ki seni tanıdım abim, İyiki hemşerimsin, iyi ki hayatımın belli
dönemlerinde yol gösterdin. Sen benim gözümde koca yürekli dev bir
adamsın... Gültensultan&/ Gülten Ertürk
……………….
224
Şiire Adanmış Bir Yaşam
 
Gazanfer Eryüksel
“İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğilimine
Konya’nın beyaz
Antep’in kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları...”
Edip Cansever’in bu dizeleri, insan, coğrafya, yaşam ilişkisini anlatan en
yetkin ifadelerden biridir. Bu anlatım insan, coğrafya, yaşam üçgeninde
şekillenen sanat söz konusu olduğunda da geçerlidir.
Hayat, tercihlerle yürünen bir yolsa eğer bu sarp ve dikenli yolda tercihini
sanattan yana yapanlar için bir başka yolculuk başlamıştır. Çünkü sanat
bedeli peşin ödenen ama teslimat garantisi olmayan bir yaşam tarzıdır.
Sanatın genel açısından şiire geçtiğimizde ise yolun yokuşu artacak,
deniz daha da derinleşecektir.
Çünkü şiir insanlık tarihi boyunca egemen güçlerin metalaştırmak için
uğraş verdiği ve bir türlü istedikleri sonucu olamadıkları bir şeydir.
Diğer sanat dallarına bakınız… Müzik, tiyatro, sinema… Bu uğraşlarla
geçiminizi sağlamanız mümkündür. Ama şiirle uğraşarak nafakanızı
sağlamak, istisnalar dışında mümkün değildir. Çünkü şiir pazarda alınıp
satılan bir şey değildir.
Bu satırları okuyan Mustafa Ceylan “Yahu köşeyi dönen şairleri
araştırıyorum… Yakında kitabı okursunuz” diyecektir. Evet, sevgili
Ceylan, doğrudur, ama istisnalar üzerine genelleme yapmak ve teori
inşa etmek mümkün değildir.
Hak bildiği yolda tek başına da olsa yürüyen şair, söylediği şiirin bedelini
yukarıda da ifade ettiğimiz gibi peşin ödeyendir. An gelir bu ödeme can
pahasına yapılır. M. Ceylan’ın “Öldürülen 101 Şair” adlı araştırması
225
tarihimiz boyunca egemen güçlerle yıldızı barışmayan ve fincancı
katırlarını ürküten şairleri anlatmaktadır.
Şiirin yanardağ fışkırmalarının bedeli şairin canı olsa da söyledikleri
zamanı aşarak çağdan çağa, dilden dile dolaşacaktır.
Musa Eroğlu’nun seslendirmesiyle dilden dile, gönülden gönüle dolaşan
“Bir yanardağ fışkırmadı” adlı türkünün sözleri Mustafa Ceylan’a aittir.
“Bir yanardağ fışkırmadı
Benim gönlüm deli gönlüm
Ceylanların hıçkırması
Benim günlüm deli gönlüm
Neye yarar çok ile az
Biraz sevda biraz da naz
Yunus’a can Veysel’e saz
Benim gönlüm deli gönlüm
Yükseklerde harman olur
Dertlilere derman olur
Aşk denince ferman olur
Benim gönlüm deli gönlüm
Dost dağını büyük çığı
Çiğdemlerin hıçkırığı
Su köpüğü gün ışığı
Benim gönlüm deli gönlüm
Kanatlanır göğe uçar
Kendisinden kendi kaçar
Hasret, hasret çiçek açar
Benim gönlüm deli gönlüm
Bu şiir Mustafa Ceylan’dır, Mustafa ceylan da bu şiirdir.
İlk şiiri 1966 yılında daha öğrenciyken yayımlanan Mustafa Ceylan’ın
sanatının 50’nci yılında nice sağlıklı yıllara ve eserlere diyorum.
226
Gültekin Toga (Ozan Sentezi)
Mustafa Ceylan , dinmez bir heyecanın, adanmış bir iştiyakın canlı
fotoğrafıdır hafızamda.. Edebiyatın her alanıyla alakalı eser vermiş bir
güzel, güçlü kalem.
Dile kolay. Yarım asırdır aynı heyecan, aynı şevkle, aynı aşkla kalem
oynatmak, araştırmak, irdelemek, yeni ufuklar açmak.
Gülce Yazım şekillerinin tasarlanması da bu heyecan fırtınası yürek
sebebiyledir.
Onun vefa adına yaptıkları ise ayrı bir insanlık numunesidir.. Gayet
mütevazi, sevecen, Güzel bir can Mustafa Ceylan Üstat.. Elli yıldır
hizmet ettiği edebiyat, kültür dünyamızda sedası baki olsun..
Daha nice seneler ışığının şavkı vursun..
………………….
227
YAŞIYORUM, MUTLUYUM…
Halil Avcı
 2009 Aralık ayında öğleyin işyerimde göğsüm ağrımaya başladı ve 2
saat geçmesine karşın hiç hafiflemedi, soğuktan üşütüp nezle olduğumu
düşündüm. Ağrı kesici yazdırmak için Arkadaşımla A:Ü Tıp Fakültesi acil
servisine gittik. Doktorlar ve yardımcıları ilaç verip durmaksızın tahliller
yaptırıyorlar ,”akşam oldu, lütfen bırakın, işyerimin kapısı açık kalmıştı
kapatmaya gideyim” deyince yanımdaki arkadaşım Ben yaparım diyerek
gitti. Beni bir başka bölüme aldılar. 3 gün geceli gündüzlü en çok özen
gösterilen tahlil yapılan ilaç verilen misafir oldum. Sağ olsun Eşim de hiç
uyumadan bana yoldaşlık yaptı. Nihayet 4. gün “ anjiyo bölümü”ne
götürüldüm. Herkes 10 dakikada gülerek çıkıyordu. Sıra bana geldi, sağ
kasığımdaki damarıma girildi, karşımdaki ekranda ince aleti ve ucundaki
yuvarlak siteni görüyorum. Nihayet 100 dakika sonra Prof. İbrahim
Demir Bey,” oh şükür sitenti taktık dedi ve kalbe giden damarın %99
kapalı idi açıldı, dosyanı incelediğimde sigarayı 6ay önce bıraktığını
gördüm. Eğer içmeye devam etseydin sanırım burada olmazdın “diye
ekledi. Beni taşıyan personel ve doktor “diğer kalp damarlarını ve %99
kapalı bir diğer damarını 3 gün boyunca ilaçla açtık , çok şanslısın,
geldiğinde kalp krizi geçiriyordun” dedi. Ben ise durmadan eli-kolu bağlı,
yumruk yiyip nakavt olan zavallı boksör gibi boş boş bakıyor, sessizce
seyrediyordum. Odama çıkarıldıktan uzunca bir süre sonra ayılmaya ve
çevremi algılayıp tepki vermeye başladım: Ben sigarayı bırakamadım
tedavi oldum diye düşündüm, aklıma Can dostum Mustafa Ceylan geldi,
sanki gülümsedi …
 Ben günde 2 paket sigara içiyordum. Ceylan ise nikotin oranı en
yüksek sigaradan nezle-grip olduğunda 4 paket , diğer zaman 8 paket
içiyor ama bırakamıyordu. Bana arkamdan komünist, Ceylan’a faşist
deniyordu. Hemen hemen her akşam üstü alçak tavanlı işyerimde
sigaralarımızı tüttürüyorduk. Sohbetimize diğer arkadaşlarımız da
katılınca tadından yenmez oluyordu…
228
Bir gün Ceylan kapıya kadar geldi ama içeri girmeden bana “utanmaz
adam sigara içmeye devam ediyorsun, sen 3.sınıf bir yaratıksın” dedi ve
çekip gitti. Arkasından koşup bağırdım ”gel, şaka yapma sana 2 bira+ 2
paket sigara ısmarlayacağım" dedim ama gelmedi. Her gün aynı filmi
seyrediyordum. Arkasından “vatan haini gel buraya!!!” diye bağırıyorum,
ama beni dinleyen yok…
Nihayet bir gün ışıkları söndürüp kapıya geldim. Kuş tuzağa düştü,
kanatlarından tuttum. Oturduk konuşmaya başladık… Tedavi olduğunu
ve sigaradan kurtulduğunu samimiyetle söyledi. İnanmadım. Çünkü 40
yıllık tiryakiliğimin son 20 yılında en az yüz kez denedim ama
başaramadım. Buluğ çağımızda yaşıtlarımızla birlikte adam olmanın tek
yolunun sigara içmekten geçtiğine inanmış; kaçak kaçak, aksıra tıksıra
içmeye çalışırdık.” Başlayan bizsek bırakan da biz oluruz” diye birbirimizi
ikna derdik. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş. Çaresiz, tarif ettiği yere
gittim. İşlemler 1-2 saat sürdü. Daha sonra hiç sigara içmeye gerek
görmedim.
Evet, şu an yaşıyorsam Mustafa Ceylan Kardeşimin katkısı var. Allah
Razı olsun…Benim kurtulduğumu gören en az 60 arkadaşım da bana ve
Ceylan’a dua ediyor…Ben torunlarımla güreş atıyorum…
……………………..
229
Harun YİĞİT
Ah edipte haykırması
Yüreğimi paraladı
Bir Ceylan'ın hıçkırması
Beni nasıl yaraladı... H.Yiğit
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLERİN ÖLÜMSÜZ USTASI
Kimi zaman soyadını mahlas gibi kullanarak kendisini ceylanlara
benzeten Mustafa Ceylan, Güzellemelerden tutun da manilere kadar
Türk şiirinin birçok değişik örneklerini okuyuculara sunmuştur.
Mustafa Ceylan'ın Hiciv şiirleri bende ayrı bir etki yapmıştır. Gerek
aramızdaki dostluğu, gerekse şiire olan hâkimiyeti internet ortamında da
olsa aramızda dostluğun da ötesinde tarifi güç bir bağ oluşturmuştur.
Sabit İnce ve Mustafa Ceylan ile internet ortamında o kadar çok
atışmalar oldu ki ''Bu atışmaları yaparken kendi kalemimin ve aklımın
gücü elverdiğince ustalara ayak uydurmaya çalıştım'' Kimi zaman
sabahlara kadar sürdüğünü bilirim. Mustafa Ceylan'ın milli ve manevi
değerlere olan sevdasını özellikle hiciv şiirlerindeki keskin dil
kullanmasında görüyoruz.
Bir hicvinde halkın ve memleketin halini anlatırken hicivin en güzel
örneğini göstererek bakın ne diyor?
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki
Kaçmıyor fırsatlar yutan yutana
230
Olmasa isteği, yoksa çıkarı
Boş bulup meydanı atan atana
Meğer ne haklıymış Nasrettin Hoca?
Eşinden kürkünü istemiş gece
Kocaman dev sanır kendini cüce
Diz çöküp elinden tutan tutana
Mustafa Ceylan, Kuşa, çiçeğe, böceğe, toprağa- taşa, kimi zaman bir
hayali sevgiliye, kini zaman yalın güzelliğe, kini zaman kendini tarif etse
de bir manzumede, kimi zaman dost dediği şahsiyette kendisini aramış.
Kimi zaman da öfkesi isyana dönüşüp hicivin içinde kelimeleri
harmanlayıp şiirlerde yumruğunu sıka sıka kafamıza vurmuş.
Mustafa Ceylan öfkeyi isyana dönüştürdüğü bir şiirinde bakın ne diyor?
Yumrukladım saatleri son defa
Eğdim, büktüm yelkovanı, akrebi.
Fark etmedim, grev yapmış hocalar,
Yüzüme kapandı aşkın mektebi...
Seneleri, haftaları, ayları
Birer birer kurşunlayıp öldürdüm.
Tekmeleyip “gün” isimli tayları
Ufukların ötesini buldurdum.
Mustafa Ceylan, sadece iyi bir şair değil, Türkiye’nin yetiştirdiği ender
Şiir Tahlil ustalarından birisi. Ne zaman görsem üstadı, adeta bir hiciv
kaynağı görüyorum. Hani aç bir insan nereye baksa ya somun görür, ya
da o an açlığını giderecek bir yiyecek görür. Ben ise Mustafa Ceylan'ı
her gördüğümde hiciv yazmak için bir gerekçe bulurum. Üstat, benim için
bir hiciv kaynağıdır. Ya da ben o gözle baktığım için ve o şekilde
görmemden kaynaklanıyor.
Üstadı öven güzelleme yazmak istiyorum ama kalem farkında olmadan
hicive dönüyor.
İşte bunlardan bir tanesi.
GELDİM BURAYA (Mustafa Ceylan'a)
Üç yıl önce bir Ceylan'ın peşinde
İzini sürerek geldim buraya
231
Peşi sıra gelip geçtiğim yolda
Gülleri dererek geldim buraya
Dostca sarıp girmek için koluna
Kurban olayım ben o güzel keline
Mustafa Ceylan'ın gönül yoluna
Gönlümü sererek geldim buraya
Kaybolsan da yolda, yolun bulursun
Belki bir gün dağda yalnız kalırsın
Aşka düşen canın dostu olursun
Hatırın sorarak geldim buraya
….
Benlik gömleğini yuyup pakladım
Yiğit'i deneyip çoktan yokladım
Görür görmez kucaklayıp kokladım
Üstadı sararak geldim buraya
Onu bazen sert hicivlerle kızdırmaya çalışsam da kahkahalar atarak
bana gülmesi yok mu; işte bu yüzden dağarcığımda Ceylan hocama
çokça hicivlerim var. Burada sadece birkaç tanesini paylaşmakla
yetineceğim.
İşte o hicivlerden bir tanesiyle başlayayım.
Maziden kalıntı yollama bana
Yanımda görünen köye bakarım
Kırk yıllık alıntı yollama bana
Karşımda oturan toya bakarım
Ensende görünen tüylere bakma
Olmayan saçını biryana yıkma
Otuz iki dişin hepisi takma
Yüz kiloya doya doya bakarım
Birası elinde güllükte bekler
Osmanı'ın yanına Özcan'ı ekler
Arada bir de İsmail'i yoklar
Dalganın vurduğu koya bakarım
Yoldan geçerken bak etrafa dönde
Çarpacak araba bekliyor yanda
232
Üst birlik alt birlik karıştı sende
Sandıktan çıkacak oya bakarım
Eyvallah üstadım her bir sözüne
Yiğit kurbandır senin özüne
Karşımdaki Ceylan'ımın yüzüne
Parmaklarım saya saya bakarım
Mustafa Ceylan'ı ziyaretimde onun gözlerinin içine bakarak bir şiirimde
farklı anlatmaya çalıştım.
Duygusal bir yanını yakaladığım bir an kaleme aldığım bir şiirimde onu
farklı anlatmaya çalıştım.
CEYLAN'IM
Sevda kuşu gibi gönüller üstüne
Kanat açmış konar durur Ceylan'ım
Her dost diyeni kendinden sanır
İki de bir kanar durur Ceylan'ım
Kalem ile kuyu kazdı çöllerde
Nice otla kökler saldı göllerde
Ağıt oldu, türkü oldu dillerde
Acılara banar durur Ceylan'ım
Berrak sular gibi görünür dibi
Gözyaşıyla doldu taşıyor kabı
Fışkırmaya hazır yanardağ gibi
Yangın oldu, yanar durur Ceylan'ım...
Şiir adına kısa zamanda birçok şey öğrendim Mustafa Ceylan'dan.
Gerek şiir adına gerek dostluk adına ona çok şey borçluyum.
Onu tanıdıktan sonra bende şu düşünce var oldu. Mustafa Ceylan'ı nasıl
tarif edebilirim derken Anadolu gerçeği gözlerim önünde canlandı.
Mustafa Ceylan, Akdeniz iklimi kadar sıcak, Ak Deniz suyu gibi ılık kanlı
olduğu kadar, Ağrı Dağı’nı aşamayan kuşlar kadar da öfkeli olduğunu
gördüm. Sıcaklığı ve ılık kanlılığı, öfkesi ve isyanı benim isyanlarıma çok
benziyordu. İçimde var olan duygularımı şiirde birleştirmeye çalışarak
ona minnettarlığımın ifadesi olarak yazdığım bir başka şiirimi paylaşalım.
CEYLAN’DA
233
Uzaklardan uzanıp ta dilimi
Nakış, nakış örüyorum Ceylan’da
Adım, adım Anadolu kokusu
Deste güller deriyorum Ceylan’da
Sözcükleri birer birer derişi
Dost diyerek dostluğunu verişi
Bir görseniz çınar gibi duruşu
Gölgesinde yürüyorum Ceylan’da
Mustafa Ceylan'ın yanlış otobüse binip de gece yarısı dağ başında
otobüsten inerek geri dönüş hikayesinden yola çıkarak yazdığım bir hiciv
örneğini birlikte paylaşalım.
"Mustafa Ceylan hocama"
Hökümat adamına benzer biri
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Yanlış otobüse binip de inmiş
Ceylan'ım yolunu şaşırmış dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
Bindiği otobüs indirmiş dağda
Kulübe aramış vardığı bağda
Yol mu şaşırılır beyim bu çağda
Yoluna bir Mecit düşürmüş dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
Gece karanlıktı, vakit de dardı
''Beş liran var mıdır'' diyerek sordu
Ceylan'ım çıkartıp beş kağıt verdi
Gece soğuk, Ceylan üşürmüş dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
Telefonda atıp tutup savurdu
Bağırırken şişiyordu avurdu
Beyim bu dağ çok fareler doğurdu
234
Deyip beşlikleri dişirmiş dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
''Beş liran var mıdır'' dedi yeniden
Mecit beş kâğıdı yedi yeniden
Bir beş kâğıt yolda idi yeniden
Mecit beşlikleri aşırmış dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
Mecit beş dedikçe Ceylan beş verdi
Telefon etmekten Mecit’i yordu
Külüstür kamyonun yanına vardı
Takıdık tukuduk taşırmış dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
Trafik tanımaz Mecit illallah
Ceylan kaçıracak korkudan billâh
Şahadet getirir Allah ya Allah
Boynunda boza pişirmiş dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol
Ceylan'ım akla karayı seçmiş
Korkudan kırk şişe birayı içmiş
Yiğit'im der çoktan kendinden geçmiş
Ceylan'ım kelini kaşırmış dostlar
Mecit dedi "kravatlı kelli fel"
Tabana kuvvet bey, uzundur bu yol...
CEYLAN YOLCULUĞU
Yengenin elinde cesaret fişi
Dokunsan keline düşecek dişi
Afyon'a mı gitmiş kılıbık başı
Korkusundan çekiniyor Ceylan'ım
Benim yanımdayken oluyor vezir
Yengenin yanında buyruğa nazır
235
Kanadın açmış da uçuşa hazır
Rakı sana dokunuyor Ceylan'ım
Gece, gece sakın Yiğit'e çatma
Baklava üstüne birayı yutma
Boşa celallenip itiraz etme
Gözlerinden okunuyor Ceylan'ım.
Neler desem azdır. Benim gibi telinde taşlarla dolaşan birisinin Ceylan
hocayı anlatması mümkün değildir ama ben üzerimize düşen görevi
yapmaya çalışıp ona layık dost, arkadaş, kardeş olmaya hele de her
şeyden daha önemlisi sırdaş olmaya çalıştım. Son olarak birkaç beyitlik
hicivi paylaşmadan edemeyeceğim.
CEYLAN HOCA ya
Yengenin elinde cesaret fişi
Dokunsan keline düşecek dişi
Afyon'a mı gitmiş kılıbık başı
Korkusundan yekiniyor Ceylan'ım
Benim yanımdayken oluyor vezir
Yengenin yanında buyruğa nazır
Kanadın açmış da uçuşa hazır
Rakı sana dokunuyor Ceylan'ım
...
Gece, gece sakın Yiğit'e çatma
Baklava üstüne birayı yutma
Boşa celallenip itiraz etme
Gözlerinden okunuyor Ceylan'ım.
Mustafa Ceylan ile belki de en çok kavga edip küsen, kısa zaman sonra
da barışan benden başka dostu olduğuna inanmıyorum. Yine bir gün
kavga ettik (O zaman Almanya’da idim.) Birkaç gün küs durdum ama o
sürekli bana MSN ortamından laf atıyor yazıyor, Güllük Radyoda canlı
yayında bişiler söyleyip barışmak için beni kışkırtıyordu. Yanıt
vermediğimi görünce Almanya’ya evime telefon açıp eşime “Vatandaş
Osman’a söyle acele Radyo istek panosuna baksın” deyip kapatmış. Bir
de ne göreyim Ceylan hoca ha bire aynı dörtlüğü tekrarlayıp duruyor. Bu
dörtlüğe yanıt vermemek olmazdı elbette…
236
Benim Yiğit gardaşımsın
Küsemezsin demedim mi?
Bir hicivle fırtınaca
esemezsin demedim mi?.....Mustafa Ceylan
Fırtına da kasırga da
Küsmek benim neyimedir!
Esmek hiciv ile ise
Esmek benim neyimedir! Harun Yigit
Boşa giyme başa kavuk
Filiz vermez kuru kabuk
Vallahi bir şapşal tavuk
Kesmezsin demedim mi? Mustafa Ceylan
Kavuk kabak ile esmek
Mayamda yok benim küsmek
Yoktur bende biçip kesmek
Kesmek benim neyimedir? … Harun Yiğit
Nerde söyle İnce Hocan?
Odur meydandan kaçan
Kanat kanat göğe uçan
Pusamazsın demedim mi....Mustafa Ceylan
İnce’ye bir haller oldu
İnterneti her hal soldu
Meydanlara hırsız doldu
Pusmak benim neyimedir… Harun Yiğit
Boğdum gayri şom yasımı
Aşkla doldurdum tasımı
Bundan böyle dost sesimi
Kesemezsin demedim mi? Mustafa Ceylan
Ne olursa olsun dini
Hiç sevmedim nefret kini
Şakıyan o dost sesini
Kesmek benim neyimedir… Harun Yiğit 
237
Mikrofonla etme tehdit
Olmaz söze elbet tahdit
Kar saçlı olur şahit
Pısamazsın demedim mi Mustafa Ceylan
Kimseleri tehdit etmem
Yaşadıkça haram yutmam
Kar saçlıyı asla atmam
Pısmak benim neyimedir . Harun Yiğit 
Okuyor bak vezn-i aher
Ceylan ona SATRANÇdır der
Sarsılırsan böyle eğer 
Düşemezsin demedim mi? Mustafa Ceylan
Köroğlu’na ders veremem
Bu kadara ben eremem
Kimseleri hiç yeremem
Düşmek benim neyimedir Harun Yiğit
Bu kopyayı Bolat verdi
İşte Harun Gol at dedi
Ateş yandı, gök gürledi
Pişemezsin demedim mi Mustafa Ceylan
Bolat kopya verir olmuş
Ne zamandır düşman bilmiş
Ateşlerde Harun kalmış
Pişmek benim neyimedir Harun Yiğit
Kaleiçi'nde bidon
Durur halâ vagon vagon
Olsan parıldayan balon
Şişemezsin demedim mi? Mustafa Ceylan
Yazamazsam çatlayacam
Bidonları atlayacam
Madem bir gün patlayacam 
Şişmek benim neyimedir Harun Yiğit
238
Bir Ceylan'ım güllük bağım
Dost dost der bu dudağım
Bulutlarda karlı dağım
Aşamazsın demedim mi Mustafa Ceylan
Dost dilinden heceleri
Yiğit gibi niceleri
Engin varken yüceleri
Aşmak benim neyimedir Harun Yiğit 
Mustafa Ceylan'ı burada birkaç cümleyle ya da birkaç şiirle geçiştirmek
çok yanlış olur.
O, Türk şiirinin yüz akı. Türk Edebiyatı, Mustafa Ceylan gibi değerleri
maalesef son zamanlarda çok az yetiştirir oldu. Kendisinden daha çok
eser bekliyor, selam ve saygıyla uzun ömür diliyorum.
Evet, üstadıma nice yıllar temenni eder, kaleminin hiç susmamasını
bütün kalbimle dilerim.
239
MUSTAFA CEYLAN'I NASIL BİLİRSİNİZ?
Hasan TÜLKAY
Münekkitliği şairliğine beş basan bir edebiyat araştırmacısı ozan olarak
biliriz. Gerçi sazla ülfeti yoktur amma; şair-ozanlığına özellikle dikkat
çekmek istedim. Başta Kazanoğlu Selahattin kardaşımız olmak üzere
ozanlara takılır; neredeyse irticalen söyleyiverecek kadar ozanlarla
hemhâl olur. Keşke bağlama, kopuz da çalabilseydi; Milenyum
Karacaoğlan'ı sıfatını hak ederdi...
Mustafa Ceylan; hayatını şiire adamış, yetenek kâşifi, toplumcu bir kişilik
olarak dikkati çeker. Edebiyat çevreleri, bilhassa şairler ile çok çabuk ve
kolay iletişime geçer. Öyle bir çevre yoksa, kendisi kurar. Bir jeoloji
mühendisi titizliği ile şair cevheri taşıyan gönül ocaklarını keşfe çıkar,
arar, bulur, inşasına da yardımcı olur. Lâkin kendisine rakip olacak kadar
"sivri" bir şair-yazar tohumuna da aynı takdir ve teşvik duygularını
gösterip göstermeyeceğini bilemem... Biraz sanatkâr geni taşıyan
herkeste görülebilecek "ben" merkezli tavırları -var sa- da o anlamda hoş
görülebilir...
Mustafa Ceylan aklını ve duygularını iyi harmanlayan; geleneksel halk
şiirimizi kalkış noktası olarak ele almış; fakat çağdaş şiir akımlarının
tamamını da çok iyi izlemiş, destansı epik denemeleri ile de takdirle
anılacak bir şairimiz... Fakat kanaatimce o'nu öncülüğünü yaptığı Gülce
edebiyat topluluğu ile birlikte düşünmek daha adil bir yaklaşım olur...
Kâğıtsız, mürekkepsiz, matbaasız kitap dergi çıkarılan milenyum
çağında Türkçenin de tozunu attıran o kadar çok sanat-edebiyat grubu
var ki; bu gürültülü keşmekeş "sanal"lık çağında yarınlara kalacak iz
bırakabilmek öyle kolay değil... Fakat sanırım Gülce Edebiyat'ın geniş
açılımlı kadro ve şiir denemeleri gelecek kuşakların da ilgisini çekecek
eserler ortaya koyacaktır. Pek çok kültür-sanat örgütlenmesine ön-ayak
olan Ceylan; düzenlediği onca program ve yayın denemesi olmasa bile
Gülce ile geleceğe bir mütebessim işaret taşıyacağı kanaatindeyim...
240
Gülce edebiyat akımının kurucu öncüsü veya en azından öncülerinden
birincisi olarak tanınan Ceylan, basıma hazır çalışmalarını da hesaba
katarsak sanırım kırk kadar kitaba imzasını attı. Belki nice kırk kitaba da
önsöz, takdim, tanıtım yazısı yazdı. Sağcısıyla solcusuyla yurtsever
kimliğine inandığı herkesle pek alâ anlaşan, ortak hareket eden Ceylan'ı
sinsice ayak oyunlarının sonucu belirlediği siyaset meydanında pek
başarılı göremedik. Belki kendisi de illâ bir köşe kapmak anlamında
siyaseti pek ciddiye almadığı için... Bazen şahsen "Ocak kökenli"
kimliğimle benim bile yadırgadığım dozda ırkçılık yapan Ceylan, bir
bakarsınız toplumsal olaylara "keskin devrimci" gözüyle bakar. İkisinde
de samimi kendine özgü bir "Nasyonal Sosyalist" ile karşı karşıyasınız.
("Nasyonal Sosyalist" yerine daha Türkçe ve Türkçü bir tanımlama
"Milliyetçi-Toplumcu" demem gerekiyordu.) Şairliğim zayıftır; Ceylan gibi
habbeyi kubbe, pireyi deve yapamam.
Esasen O'nun kırkıncı sanat yılına armağan son dakika bir dostluk
sürprizi olarak çalakalem samimiyet diliyle yazdığım bu yazıda O'nun
özel övgülere ihtiyaç hissetmeyecek kadar kendini kanıtlamış bir
araştırmacı, şair, yazar, münekkit olduğunu herkes biliyor... Destanlar
burcuna yeniden taşıdığı kahramanlar zincirinin kalem ve kelam erbabı
çağdaş halkalarından birisi olan Mustafa Ceylan'a 50. Sanat yılında
kırklara karışmak yakışıyor...
Dostluklar baki kalsın ve Mustafa Ceylan kırk yılda daha çok kendini
bulan sesiyle Gülce ırmağında çağlamaya, konuşmaya, yazmaya,
söylemeye devam etsin dileğiyle...
241
UNUTULMAZ MÜDÜRÜM CEYLAN
İsmail DEMİREL
Müdürüm Ceylan İsmail DEMİREL Yenimahalle Belediyesi' nin sayfasına 
bir yazı yazdım "eski günler" diye , Belediyenin ilk Bakım Onarım 
Müdürü olan Mustafa CEYLAN'dan ve gerçekleştirdiğimiz üstün 
başarılardan da bahsettim. Sayın Fethi Yaşar' a da unutulmaz mühendis 
Ceylan'dan bahsettim. Arada bir eski çalışanlar bir araya geliyor ve 
müdürümüz Mustafa Ceylan'ı yâd ediyoruz, o gece gündüz 
çalışmalarımızı... Ey doslar !... Eski günlerdeki karla mücadelemiz geldi 
gözlerimin önüne... Sene 1985 Ankara-Yenimahalle Belediyesinin 
imkânları yok, ne araç bakımından, ne ekipman bakımından... Büyük 
şehir yasası ile ilçe Belediyeleri yeni kurulmuş, kurulmakta... Yeni 
Mahalle Belediyesi'nin makina ikmal müdürlüğünün bizim gibi özverili 
işçileri ve başımızdaki müdürü sayın Mustafa Ceylan evlerine 
gitmeyerek, 2-3 gün, geceli gündüzlü çalışıyoruz... O günleri 
hatırlayanlar bilir, ısınmak için para toplayarak helva alırdık... 1985 kışını 
bilenler iyi bilir, ucan kuşlar donmuştu, belediyenin araç zenciri dahi 
yoktu... Eski zincirleri kaynatarak, toplayarak araçların 
kaymasını sağlardık... Fazla mesai almazdık... Evimize gitmezdik, ama 
işimizi en güzel yapmanın gayreti içerisindeydik... Müdürümüz Ceylan 
gecenin bir yerinde üşümeyelim diye pekmez bulup getirmişti, 
unutamam o günleri. Millet evlerinde uyuklarken biz sabahlara kadar 
karla mücadele eder, yolları açardık. Belediye yeni kurulmuş, 
tamirhanesi yok. Derme çatma binaların yanlarını briketlerle örüp tamir 
üniteleri yapıyorduk. Motor atölyesi, ön düzen, lastikhane, kaynak 
atölyesi vb. Makina Mühendisi müdürümüz Mustafa Ceylan, bizimle 
beraber, hep yanı başımızda, bir arkadaş gibiydi. Onun destek ve 
teşvikiyle çok kısa zamanda kurmuştuk bakım onarım tesislerini... Bazı 
üniteler kurduk ki, çoğu belediyede yoktu. Akü üretim merkezi kurduk. 
Benzin istasyonu kurduk. Hek parçaları değerlendirme birimi kurduk. 
Kendi parçamızı kendimiz üretmeye başladık... Ulus Gazetesi' nin 
242
yazdığı şuydu "belediye işçisine imkan verilsin, uzaya uydu fırlatır" 
manşet buydu... Şentepe, Ostim ve öteki mahallelerde kayaları delip yol 
açıyorduk. Bir keresinde "savyem" çöp arabası yanmıştı da müdürümüz 
gece atölyede sigarayı yasak etmişti... Unutulur mu bunlar? Wıllıs marka 
hurda bir jeepin önüne ve arkasına bir sürü icatlarla eklentiler yapıp, bir 
jeep ile 8-9 çeşit görev yapmaya-yaptırtmaya çalıştı müdürüm Ceylan. 
CEYLANMAK adını verdiğimiz icadımızla jeepimiz ile "kar küreme, ot 
biçme, bordür taşı üretme, bordür taşı döşeme, 8. kattaki bir daireye su 
basma, o dairede sıva yapma, boyama yapma" gibi bir çok görevler 
yapıyordu ve bu icadı müdürüm Ceylan ve bizler el ele-kafa kafaya 
vererek yapmışltık. Hattâ ODTÜ den hocalarla bir çok öğrenci gelip tez 
çalışması yapmışlardı. Bunu da unutmuyorum, unutamam... Müdürüm 
Mustafa Ceylan'ı tanıdığım güne gelince, o günü de unutmuş değilim. 
Benim dayım vardı, müdürümün iyi tanıdığın Mustafa Yüksel... 
Belediyenin açtığı imtihanı kazanmıştım, personel müdürü Suat 
Gültekin'in yanına gönderdiler. O da beni Bakım Onarım Müdürlüğüne,
müdürümün yanına kaynakcı olarak gönderdi. Belediyeler yeni dağılmış 
büyükşehirden kalma 2 ton 1,5 mm dkp sac var... Müdürüm Ceylan 
"torpilin kim?" diye beni sertce uyardı. Ben de Suat Gültekin diye 
cevapladım. Müdürüm Ceylan, büyükşehirden kalan sacları cekmem için 
Musa Balaban' la beni görevlendirdi. Saclar yağlı, üzerimde takım elbise 
var... Öyle komikti ki o sacları takım elbiseyle cekmemiz... Cebindeki bir 
bohça parasını, maaşından arta kalanı, neyi varsa çalışanlarla paylaşan 
bir müdürdü Ceylan müdürüm. Belediye parkasının altında, gece hangi 
saat olursa olsun, cebindeki son kuruşu bile işçilerle paylaşırdı. 
Mühendis, şair, iyi bir yönetici ve çok iyi bir arkadaştı müdürüm 
Ceylan.... Nice uzun senelere inşallah...
İsmail DEMİREL
………………
243
BENİM GÖZÜMDE MUSTAF CEYLAN
İbrahim SAĞIR
 Söze nereden gireyim, nasıl başlayayım, Mustafa Ceylan’ı şairlik
yönüyle mi ele alayım, araştırmacılık yönüyle mi anlatayım bilemiyorum.
Bismillah ya Allah diye hele bir başlayalım da sonrası Allah kerim mi
diyelim.
 Mustafa Ceylan, edebiyatımızın her alanında eserler veren çok ama
çok yönlü bir yazar. Hangi yönünü anlatsam öteki yönü eksik kalır. Eh
öyleyse ne yapmalıyım bu tereddütlerimi nasıl aşmalıyım. Çağımızın
yetiştirdiği müstesna değerlerimizden biri olarak Onu ben anlatamam
ama eksiği ile kusuru ile bir şeyler söylemek te boynumuzun borcu deyip
girelim söze.
 Mustafa Ceylan, sıradan bir şair değil, sıradan bir araştırmacı değil,
sıradan bir yazar değil her sahada maharetle at koşturan bir edebiyat
adamı.
 Neden sıradan değil önce bu ibareyi açıklığa kavuşturalım, diğer
sahalara da gireriz inşallah.
 Sıradan bir şair değil çünkü şuurdan şiire ulaşmanın yollarını arayan,
şiir üzerinde derin bilgisi olan, şiir üzerinde devamlı düşünen bir şair de
ondan.
 Çağımızın, Dadaizm akınının etkisinde kalan ne yaptığını bilmeyen
şaşkın şairlerinden biri değil de ondan. 
 Geçmişten gelen muhteşem şiir mirasımızın farkında bir şair ve bu
farkındalık sebebi ile de geçmiş zengin şiir hazinesinden faydalanarak
çağımızdaki şiir tarzımıza, şiir estetiğimize, şiir edamıza ve şiir sedamıza
244
yenilikler getirmenin gayret ve çilesini omzuna yüklenen bir şair de
ondan.
 Son dönem Osmanlı Münevverleri gibi ve ondan sonra devam eden
kendimizi küçük görme sarmalına mahkûm olmak mecburiyetinde
olmadığının idrakinde, köklerine sıkı sıkı bağlı millî ve bize ait her
güzelliğin sevdalısı da ondan.
 Şiirimize yeni bir eda, yeni bir tavır, yeni bir ses, yeni bir estetik
anlayışını hâkim kılmak için çağımız şiirine damgasını vuracağına
inandığım “GÜLCE” yerli şiir akımını başlatmıştır.
“Gülce, Yeniçağın yeni edebiyat akımı.” adı altında ( Gülce Nedir.
Gülce Ne değildir. Kurucular Beyanı.) Noter tasdikli olarak örnek şiirlerle
beraber Türk Edebiyat dünyasına duyurmuştur. Arzu edenler bu
duyuruyu internet ortamından “Gülce edebiyat Özel sayı Tuğra Yıl1Sayı-1 Nisan-2015 bulup okuyabilirler.
 
Mustafa ceylan öyle bir şair ki “Bir ömür şiir.” ifadesinden de
anlaşılacağı üzere ömrünü şiir adamış bir şair. Haydi, lafı genelleştirelim
Ömrünü Türk Edebiyatına adamış bir şair, yazar ve araştırmacı. Benim
gıpta ettiğim ve takdir ettiğim en önemli yönü edebiyatın her alanında
eserler ortaya koymayı başarmasıdır.
 Kültür dağarcığı tıka basa dolu, Türk şiirinin geçmişini, bugününü tahlil
ederek çağımız insanına yeni ufuklar açmak, Türk şiirini geleceğe daha
sağlıklı taşımak için fikir yoran, çareler düşünen ve kendini bu davaya
adamış, şiirin bütün vezinlerini ustalıkla kullanan müstesna bir şiir
alperenidir de ondan.
 Allah’ın bazı kullarını üstün yeteneklerle donatarak gönderdiğini
Mustafa Ceylana bakınca daha net ve daha iyi anlıyor insan. Kendine
güveni, inandığı davayı savunmadaki cesareti, azmi, sebatı ve vefası
Onda yıkılmaz, bükülmez bir karakter halinde tecelli etmiştir.
 Zamanımızda böyle dava insanları çok az yetişmektedir ki; Mustafa
Ceylan işte o az yetişen güzel insanların en önde gelenidir.
 Mustafa Ceylan’ın şiiri nasıldır, nicedir onu anlatmak benim işim değil.
Şiir kitaplarını okuyanlar kendileri karar versin.
245
 Kitapları nelerdir, kaç adettir: Üst üste koysanız boyunu aşar diyeyim
varın siz karar verin.
 Mevzuları mı? Destanlar, Menkıbeler, Efsaneler, Güldesteler, Tahliller,
Folklor araştırmaları, şiir yolculukları velhasıl ne ararsanız var.
 Türklüğün, Türkçenin, Türk Edebiyatının, Türk Şiirinin zamanımızda ki
bilge savunucusu, samimi aşığı ve yaşadığı bu çağın ışık insanı.
Yaptığınız hizmetler unutulmayacak, yazdığınız şiirleriniz, meydana
getirdiğiniz eserleriniz unutulmayacak, sevdalısı olduğunuz bu yüce Türk
Milleti’nin vicdanında, hafızasında hak ettiği yeri alacaktır.
Mustafa Ceylan; Yükün ağır, yükün kutsal. Daha bu milletin edebiyatına
çok önemli ve değerli eserler vereceğinize inancımla sizi canı gönülden
kutlarım. Allah başarılı çalışmalarınızda yardımcınız olsun sağlık ve
huzur ile ömrünüzü bereketli kılsın.
İbrahim Sağır
246
İsmail Tunç
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Şair Yazar Mustafa Ceylan hocam için
böyle güzel bir etkinlik hazırlığında bulunmanız bizleri çok ama çok
mutlu etti.
Günümüzün en önemli şair ve yazarlarından biri olan Mustafa Ceylan
Hocama daha nice elli yıllar dilerim.
Başlatmış olduğu ŞİİRDE GÜLCE AKIMI ile de Türk Edebiyatındaki
yerini almış olan Hocam genç kuşakların örnek alabileceği nadide
şairlerimizden biridir.
Şiir ve yazılarında Vatan, Millet, Hoşgörü ve Sevginin ön plana çıktığını
gözlemlerken, bu Aziz Millete hainlik edenleri de lanetlediğini görüyoruz.
Yapmış olduğu bütün çalışmalarda insan odaklı eserlere imza
atmış, yaşadığı her yere özel önem vermiştir.
Mustafa Ceylan hocamı tanıdığım için kendimi çok şanslı buluyor,
bundan sonraki yaşamında sağlıklı ve huzurlu bir yaşam sürmesini
temenni ediyorum.
247
HEP GÜLÜMSEYEN ŞAİR
MUSTAFA CEYLAN
 Kâmile Yılmaz
 
Mustafa Ceylan'ı uzaktan tanırdım da, oturup konuşmuşluğum,
kitaplarını okumuşluğum yoktu. Üç yıl önce, çarşaf listeden ANSAN (
Antalya Sanatçılar Derneği) yönetimde buluştuk. Büyük olasılıkla o da
beni tanımıyordu. Yönetimi oluştururken, birçok kişi ona karşı beni
uyardı. "Anlaşamayacağın tek kişi vb." diyerek. Biliyorsunuz bu ülkede
yapılan en büyük üretim dedikodudur. Deneyimlerim öğretti, dedikoduya
değil, kendi aklıma ve gözlemime güvenmem gerektiğini, zaten öyle de
yaptım.
Yönetimde bana en çok yardımcı olan, yolumdaki çalıları, çırpıları
ayıklayan, üretmemizi sağlayan, Mustafa Ceylan oldu. Dokuz ayda
yetmiş etkinlik düzenledik. Çok iş başardık, evimizi, yolumuzu aksattık
ANSAN uğruna. En güvendiğim kişi oldu. Hâlâ da öyle. Yaşama
bakışımız, siyasi düşüncemiz kesinlikle apayrı, öyle olmasına karşın
benim bu denli güvenimi kazanması, güzel insan olması değil de ne?
Kitapları çıktıkça, hepimize armağan ediyordu karşılıksız. Emeğini hiç
sakınmıyordu. Henüz yola yeni çıkmış, şiir karalayanlara bile şairmiş gibi
değer veriyor, asla küçümsemiyordu. Tam tersine onların ilerleyebilmesi
için elinden geleni yapıyor, yollarını açıyordu. İşte böyle bir Mustafa
Ceylan ile tanıştım. Güvendim, dertleştik, ANSAN üyelerinden bazıları,
henüz kendini gerçekleştirememiş olanlar, bizi çok çok üzdü. O
sıkıntıları birbirimize güç vererek aşmaya, sağlıklı kalmaya,
yüklendiğimiz stresi birlikte taşımaya, paylaşmaya çalıştık.
Sonra kitaplarını okumaya başladım. Okudukça daha iyi anladım. İnsanı
en iyi elbette yazdıkları anlatırdı. En çok da "Öldürülen 101 Şair" kitabı
etkiledi beni. Nasıl etkilemesin ki? Araştırmıştı yıllarca, "Hangi şair nasıl,
neden öldürüldü?" diye.
Araştırmaları bununla bitmiyordu. Anadolu tarihinin yitip gitmesine gönlü
razı değildi. Sürekli araştırıyordu. Son araştırma kitabı da "TÜRK
248
DÜNYASI EFSANELERİ" oldu, tam da tuğla gibi iki cilt. Kitabın
kapağında artık unutulan kepenekli, kaval çalan iki çoban resmi vardı.
Daha kapağını görünce, çocukluğuma, köyüme uçtum. Yanık kaval
sesleri, lıngır lıngır çan sesiyle geçen sürüleri görüverdim, dudağımda
buruk bir gülümsemeyle. Şimdi o köylerde ne kaval, ne sürü, ne de
çoban kaldı. Yoğurdu marketten alan köylülerden başka. İşte bunun için,
kalemine, yüreğine sağlık Mustafa Ceylan.
Kitaplarında başkalarını yazan, (elbette her yazar başkalarını yazıyor,
ama bilinen kişilerden söz ediyorum) güzel insandır diye düşünüyorum.
Çünkü her yazar, şair adını duyurmak ister, ama başkalarını anlatan,
yazdığı adları duyurur. Onun için diyorum ki, araştırmacıları, yazar
saymayanlara özellikle, tam tersine araştırmacılardır asıl yazarlar.
Çünkü oturup kurgulamak, yeteneğini katmak, düşüncede yaratmak, dağ
tepe dolaşıp araştırmaktan çok daha kolay değil midir? Diyeceksiniz ki
"Mustafa Ceylan da dağ tepe dolaşmadı, kitaplardan araştırdı." Öyle de
olsa, o kitapları bulmak, yıllarını vererek okumak, alıntılayacağın bölümü
seçmek, yıllarını alacaktır. Oturup on kitap yazacağın zamanda ancak
bir tek araştırma kitabı yazabilirsin. diye düşünüyorum.
Gelelim gülümsemesine. Her zaman gülümseyerek dolaşıyordu. Bu
davranışı, sanırım insanlara saygısındandı. Şekeri tavan yapsa da,
stresten acı çekiyor olsa da, hep gülümsüyordu. İnsan sevgisi böyle bir
şey olmalıydı. Şair olmak da.
İşte herkesin dediğini ben de diyorum ve de ille de öyle düşünüyorum.
Mustafa Ceylan, sol düşünür, sağ yaşar. Tekrar kalemine, yüreğine
sağlık, nice kitaplara.
249
Kibriye Koçak
İnsanların hayalleri vardır ancak bunları bir türlü hayata geçirmekte
zaman bulamaz, çareler arar, zorlanır ve her şey den önemlisi de bir
türlü kendilerine güvenemezler...
Mustafa Ceylan hocam işte tam da bu zamanların adam gibi adamıdır.
Hayatımın dönüm noktası olarak diyebileceğim günlerde karşıma çıkan,
bana “yazdıklarını hafife alma” diyerek yüreklendiren efsane insanı
yazmamı istediklerinde gerçekten bocaladım, düşündüm, onun için
kuracağım hiç bir cümlenin yeterli gelemeyeceğini biliyordum.
Bir gün katıldığımız bir etkinlikte ''hocam ben şiir yazıyorum ama
okuyamıyorum'' dediğimde o tatlı öfkesi ile ''kalk diyorum sana bu gün
okuyamazsan bir daha hiç okuyamazsın'' diyerek beni sahneye atar gibi
yollayan muhterem kişi aslında o gün benim elime yüreğimde hiç
sönmeyecek bir meşale tutuşturmuştu.
Araştırmacı yazar -şair olmasının dışında iyi bir eş, baba, dede ve de
dost yönü ile gönüllerimizde her zaman ayrı bir yeri olan bu ateş yürekli
adamın önünde saygı ile eğiliyorum...
………………
250
BİR EDEBİYAT ve SANAT SEVDALISI:
MUSTAFA CEYLAN
Mehmet Nuri PARMAKSIZ
Yetenek doğuştan gelen bir özellik lakin yetenek ayrıca geliştirilebilir de
bir istidat. Bazı edebiyat ve sanat adamları sadece yeteneklerini kullanır,
onlarda araştırmacı özelliği çoğu defa göremeyiz. Mustafa Ceylan ise
hem yetenekli bir şair, hem basiretli bir nasir, hem de iyi bir
araştırmacıdır.
Onunla tanışıklığımız uzun yıllar öncesine dayanır lakin onunla gönül
tanışıklığımız kâlû belâdan başlar. Neden kâlû belâ derseniz size
cevabım hasretin başladığı yerin orası olduğunu düşündüğüm için derim.
Nedir bu hasret derseniz, onun sanatı harlandıran, yoğuran ve kemale
erdiren bir özlem olduğunu ve de bu hasret ve ateşin Mustafa Ceylan’da
da olduğunu söyleyebilirim ancak.
Durmayan, yorulmayan, ürettikçe coşan bir nehirdir Mustafa Ceylan.
Bazen çekilmezdir, bazen suskun lakin özünde hem iyi bir insan hem de
mülayimdir Mustafa Ceylan. İlim için, sanat için dağlar aşar; yolları
büyütmez bir araştırma yazısı, bir kitap için zamanı ve emeği yollara
serer Mustafa Ceylan.Onun için menzil varılacak yerdir, yakınmış
uzakmış fark etmez yeter ki varılacak bir hedef olsun. Geceleri
kalemiyle, kelamıyla bir kandil gibi ışıtır; bir kitabı bitirdi mi ondan
neşelisini bulamazsınız lakin biraz tez canlı, biraz da sabırsızdır bazen,
lakin kokusunu aldığı eserin peşini bırakmaz, çıktığı yoldan dönmez
Mustafa Ceylan.
 50 yıl olmuş sanat yolunda arşınladığı zaman, nice esere imza
atmış, nice söze can vermiş kalemiyle Mustafa Ceylan. Düzyazıyı,
araştırmaları sevse de şiiri kendine sultan ettiğini her kelamında
söylemiş; güzel bir şiire imza attı mı keyfimize keyif eklemiştir Mustafa
Ceylan.
251
 Ne yazsam da onu anlatsam diye çok düşündüm. Şair mi desem
ona, nasir mi? Radyocu mu desem ona gazeteci mi? Araştırmacı mı
desem ona, akademisyen mi? Gülceci mi desem ona gül bahçesi mi?
Bilemedim işte… Lakin bildiğim o ki o bir edebiyat ve sanat sevdalısı. O
edebî kıskançlık nedir bilmeyen, veren verdikçe büyüyen coşkun bir
yürek. Arkasında yetiştirdiği öğrencileri, arkasında dostları var.
Arkasında ders aldığı Hocaları var, arkasında Mustafa Ceylan’ı sevenler
var. Bir ocak aslında Mustafa Ceylan, etrafını ışıtan, ısıtan ve özgünlüğü
kendine bayrak edinen bir ocak. Borçlu değil Mustafa Ceylan, hep
alacaklı. Sanat için terleyen, eser için titreyen bir kalp Mustafa Ceylan.
 Nice 50, nice on yıllara sevgili Dost. Sen yaz ki biz okuyalım, sen
araştır ki biz coşalım, sen üret ki biz sevinelim. Ömrün hayırlısı, ömrün
bereketlisi güzel. Senin ömrün hem hayırlı, hem bereketli olsun.
Tebriklerimi daha yazmadığın ve inşallah yazacağın eserler için
sunuyorum, üret ki kalemin sivrilsin, sen yaz ki zaman sanatında erisin…
 Sanatının 50. Yılını kutlarım sevgili Dost, sana selamım bakidir.
Mehmet Nuri PARMAK
İLESAM Genel Başkanı
252
Mehmet Çiçek
MUSTAFA CEYLAN
Vatandaş Osman’ım canım kardeşim
Şöyle anlatayım Ceylan’ı sana.
O bir alim bense cahile eşim
Eyle anlatayım Ceylan’ı sana.
Bir Eylül ayında Çukurova’da
Rastladım bir sabah açık havada
Su deposu denen ıssız yuvada
Haylı anlatayım Ceylan’ı sana.
Cin gibi bir bakış hep gülen bir yüz
Edipçe çıkıyor ağzından her söz
Özüne sevdalı yüreğinde köz
Öyle anlatayım Ceylan’ı sana.
Tarsus şenliğinde güzel bir günde
Şiir dünyasında destanlı sonda
Ne tatlar bıraktı ne tatlar bende
Söyle anlatayım Ceylan’ı sana.
Adamış kendini yazıp çizmeye
Işıklar tutmaya oyun bozmaya
Gülce akımıyla tarih yazmaya
Hayli anlatayım Ceylan’ı sana.
Onurumdur dostum abim olması
Bu Fakir gönülde öyle kalması
Muratlar bulması murat alması
Böyle anlatayım Ceylan’ı sana.
253
 
Bir Ceylan Gördüm
(Yunus'un Oduncusu)
Mehmet NACAR 
Bir Ceylan gördüm. Toros’ların eteğinde, dağlarla Akdeniz arasında
koşturan. Toroslarda zirveden zirveden seken beyni Erciyes’in
tepesinden Ağrı Dağı’nın uç noktasına ve oradan da Azerbaycan’a
atlayan bir Ceylan...
Türk dünyasını kuşbakışı izleyen bir Ceylan gördüm. Öyle ki, bütün Türk
ülkelerini tanır, dillerini, gelenek ve göreneklerini, tarihini, güzelliklerini
bilir. Türk Destanları yazar Akdeniz sahillerinde. Karanlıklar içinde
yolunu bulur. Geçtiği yollarda kıskanılacak güzellikte edebi izler bırakır.
Bir Ceylan gördüm. Deli dolu, kabına sığmayan, Orta Asya bozkırlarında
yelesini dalgalandırarak bütün asalet ve ihtişamıyla koşan bir küheylan
misali, durmadan, yorulmadan koşan bir Ceylan… Çağdaş bir Dedem
Korkut.
Onu tanımayanlar mutlaka tanımalı. Mevlana gönüllü, Yunus yüreklidir
bizim Ceylanımız. Kendisi de, gölgesi de sürekli uzar ama kendisine
sorarsanız o sadece ‘’Karıncanın gölgesidir’’
Olgunluğu özümsemiş, tevazuyu hatmetmiştir Ceylan. Antalya
sahillerinde dinlenirken her gün batımında ayrı bir hüzne kapılır. Denizin
kızaran ufkunda devleşmiş Necip Fazıl Kısakürek’i, Torosların turuncu
zirvelerinde el sallayan Nihal Atsız’ı görür. Sahilde dolaşırken bir
yanında hocası Ahmet Tufan Şentürk, diğer yanında Tahir Kutsi makal
vardır.
Beyninde ve gönlünde kurduğu edebi meclislerin başköşeleri Necip Fazıl
Kısakürek, Nihal Atsız, Ahmet Tufan Şentürk, Sultan Şaire Güzide
Taranoğlu, Tahir Kutsi Makal, Lale Şairi Abdullah Satoğlu, Halil Soyuer,
254
İsa Kayacan, Rasim Köroğlu için ayrılmıştır. Kendisi Yunus misali bu
gönül dergâhı meclisinin hizmetkârıdır. Bu aziz dostlarını över de över.
Sıra kendisine geldiğinde gizli bir mahcubiyetle ‘’Ben kimim ki, Ben
karıncanın gölgesiyim…’’ der. Bilmez ki, bu kadar yüce tevazuyu gerçek
zanneden saftorikler çıkabilir.
Bir Ceylan gördüm. Antalya güneşinde pişer, Ankara’nın, Elmadağ
bahçelerinde serinler. Antalya’nın sıcak yaz gecelerinde Halk Ozanı
Muharrem Yazıcıoğlu ile birlikte Gülende’nin Beşiği’ni sallar. Sahili öpen
köpüklü dalgalara bakarak şiirler, destanlar yazar…
Bir Ceylan gördüm. İster ki, gönüller güzel, edepler yüce, ruhlar huzurlu,
insanlarımız mutlu olsun. Bunların başarılması için de edep
bahçelerindeki ayrık otlarını temizler arada bir. Sarılır kaleme. Kalemini
çapa gibi kullanarak zararlı edebi otların köküne vurur da vurur. Elini
tutan olsa da, kan ter içinde kalsa da, taş yağmuruna tutulsa da doğru
bildiği bu yolda azim ve ısrarla çalışmayı sürdürür.
Bir Ceylan gördüm. Çağırır dostları başına. Vatandaş’tan asla
vazgeçmez. ‘’Gelin dostlar bir olalım, çağımıza uygun edebi bir yol
bulalım, Türkün, Türklüğün, Türk dünyasının sazındaki bir teli de biz
tıngırdatalım. Çalalım ama Bam Teli olsun…’’ der. Gülce Edebiyat
Akımını başlatır. Gülce’ye Antalya’nın muhteşem güllerinin adını verir.
Birçok hevesli çerden çöpten konularla kitaplar yazar. Her gittiği
toplumda ‘’Benim şu kadar kitabım var…’’ diye övünür. Aslında yazdığı
kitap değil, edebiyat çöplüğüne atılmış bir kürek çöptür. Ceylan sayısı
kırka tırmanan, kalıcı, vefa dolu, edebiyat gülü kitaplar yazmıştır. Ancak
hiçbir yerde ‘’Benim kitaplarım var. Benim eserlerim var…’ demez.
Çünkü onun kadrini kıymetini bilenler bilir. Hindi gibi kabarmaktan
kaçınan bir Ceylan’dır o.
Bir ceylan gördüm. Dostluğundan, donanımından, tevazusundan,
vefasından gurur duyduğum, deli dolu, kabına sığmaz, mertliğinden,
edebi yiğitliğinden taviz vermez, güzellikler peşinde koşan bir ceylan. O
edebiyat tarihine mermer abideler diken güzel bir şahsiyettir.
Siz de gördünüz mü?..
Mehmet NACAR 
255
 
Mehmet SÖKMEN
 Mesleki kariyeri Makine Mühendisidir, Mustafa Ceylan'ın.
Vatandaş Osman “Harun Yiğit” dostum sayesinde yollarımız ilk
kesiştiğinde, Mustafa Ceylan'ı araştırmacı yazar ve şair olarak tanıdım.
Birbirimize öyle bir yapıştık ki, halen de yapışık siyam ikizleri gibiyiz.
Türk Edebiyatının duayeni üstadımı hiç bırakmadım, her daim görsel
belgeselini yaparak peşinde oldum. Derste, doğada, söyleşide ve her
yerde.
 Ve tüm emeklerime değdi elbet! Çünkü bitmeyen sonsuz bir
araştırma ruhuna, en ufak bir bilgi kırıntısından yola çıkarak bilinmezleri
gün ışığına çıkaran yeteneğe sahiptir Mustafa Ceylan. Bu sonsuz
dağarcığın ne kadarını gelecek nesillere sunabiliyorsam kendimi iyi bir
hizmet yapmış sayacağım.
 Ben, doğanın ruhunun senfonisini yaparım, Ceylan üstat ise şiirin
ruhuna giden yolda hala "ölümsüz ve kalıcı şiiri bulamadım" diye
dertlenip duruyor. Rüyalarında bile "ömrümün sonuna dek o sevdaya
koşacağım" diye sayıklıyor Büyük üstat Mustafa Ceylan.
 Doğacı ve edebiyatçı ikilisi bir araya gelince hiç boş dururlar mı?
Mustafa Ceylan'ın doğada anlamını bulan ve doğa ile özdeş olan
şiirlerini doğa da kayda almak ve gelecek nesillere aktarmak, dağarcık
denizinden olabildiğince yararlanmak, kıssadan hisse kapmak doğa
aşığı Mehmet SÖKMEN için sınırsız bir ayrıcalıktır.
 Doğada şiirlerini seslendirirken; Doğanın türküsü yankılanır durur
hep... Kimi zaman, çevresindeki ağaçların yaprakları dökülmeden önce
sarıdan çok kızıla ve kırmızıya dönüyor, kimi zaman da rüzgârla
karaçamların valsı, toprakla mantarların işbirliği elveda diyor
mevsimlere... Sevgi ve sevda dolu şiirlerinde rüzgârın senfonisinde
ölümsüz şiirin arayışı işitilip, doğanın renklerinde sevdaya koşmak
hissediliyor.
256
 Mustafa Ceylan ile farklı dünya görüşlerimiz birlikteliğimizi hiç
bozamadı, hatta bu yüzden benimle bağlarını kesen sözde dostlarım da
oldu. Nasıl olur da bir faşist ile dost olursun dediler. Oysa bir edebiyat ve
şiir sevdalısı Mustafa Ceylan değil bir faşist olmak, bir karınca bile
öldüremez.
 Doğada, antik kentlerde birlikte gezdik imparator meclisleri
kurduk, bağırdık, çağırdık, sesimiz yankılandı. Ağaç ile, börtü böcek ile
uçan kuşla konuştu. Kimisi selama durdu, kimisi şakıyarak, kimisi de
zıplayarak cevap verdi, Mustafa Ceylan'a. Çünkü eserlerinde,
bilinmeyenleri bilinir hale getirmek vardır. Mevsimler konuşur, hele
Hazan mevsimi çok daha anlam ifade eder şiirlerinde, yazılarında.
 Ekşili Gölünde şiir okurken; meşelerin yaprakları akşam
güneşinin önüne geçmiş, aldığı ışıkla altın sarısına boyanmış rengini
gözlerimize yansıtıyor. Suyun rengi sürekli değişiyor, bakış açısına göre,
gök mavisinin haki mavisine, meşelerin kahverengi tonuna, gün batımına
yakın sayısız renkleri şiirleriyle kulaklarımın duyduğu en nadide
nağmelerdi.
 Doğanın kalbini kendisine mesken edinen Mehmet SÖKMEN
diyor ki; Mustafa Ceylan'ı anlatmaya sözcükler yetmez. Anlamak,
tanımak, dağarcık okyanusunda yüzmek için, Ceylan üstadla zaman
geçirmek, birlikte gezmek ve yaşamak gerek.
 Doğa anadan; Mustafa CEYLAN üstadım için istekte bulundum:
Doğa Mustafa Ceylan'ı korusun ve kollasın. Yeni şiirler ve yazılar
yazması için ilham kaynaklığı yapsın. Doğanın tüm çiçekleriyle
parfümlensin, şelalelerinde yıkansın ve zinde olsun.
 Doğa ana isteklerimi kabul etmiştir.
 
Mehmet Sökmen Tv - Video Prodüksiyon
Görsel Programcı ve yönetmen
………………….
257
Metanet Yazıcı
Mustafa Ceylan Hocamız hakkında fikir beyan edecek en son kişi
olduğumu bilsem de; dostları tarafından tertiplenen "50’ci Sanat Yılını
Kutlama" faaliyetine iştirak etmek güzel bir duygu, uzaklardan birkaç
cümle ile olsa da…
 Mustafa Ceylan üstadımızın; Yazar/Şair, Edebiyatçı kimliğinin ve
eserlerinin yanı-sıra araştırmacı, mücadeleci ruhunu, yetkin şahsiyetler
anlatacaklardır layıkıyla. O bir sanat insanı; ruhunda var çok yönlülük…
 Şiire ve Şaire olan derin sevdasının belgesi gibi adeta, derlemeleri..
Geçmişin dehlizlerinden kotarıp edebiyat dünyasına kazandırdığı ve
geleceğe gururla taşınacak olan değerlerin önemi vurgulanacaktır
elbette..
 Emeğin aşkla, alın teriyle karılmasından doğan marifetleri resmedilip
sunulacaktır gereğince…
Şüphesiz ki; Mustafa Ceylan isminin; takdire/övgüye ihtiyacı yoktur, lâkin
nesillere örnek teşkil etmesi açısından elzemdir, başarıların dile
gelmesi…
 Bu durumda; prensiplerimi bir yana bırakıp;
Sanat yönünün dışında, insan Mustafa Ceylan’dan kısaca bahsetmek
isterim:
 Tanıdığım kadarıyla: insana güven veren duruş ve davranışlarıyla bir
kardeş, bir ağabey, baba, dost…
Tüm insani değerlerin ve sorumluluklarının bilinci içinde vefalı/fedakâr,
paylaşımcı..
 Kendisinden emin olunan; dertleri dert edinen vicdan sahibi, ilkeli bir
şahsiyet..
Bütün bu özelliklerin yanında bir de küçücük çocuk var içinde, hiç
büyümeyen,
Sezgilerim beni yanıltmıyorsa…
Muhterem Hocam Mustafa Ceylan Bey Kardeşim; 50’ci Sanat Yılınızı
tüm içtenliğimle kutluyor; sağlıklı, verimli nice yıllar temenni ediyorum…
 Bu etkinliğin düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkürler.
Saygılarımla...
258
MUSTAFA CEYLAN VE 50. SANAT YILI
Muharrem KUBAT (Eğitimci-Şair)
 Mustafa Ceylan’la ilk tanışmamış yirmi veya yirimibeş yıl önce Sayın
Gülsüm Işıldar ve Sayın Şadiye Çeliker’in Bursa Zeytinbağı’nda
düzenlediği dinletisinde oldu. Şöyle ki:
 Şiir dinletisi bittikten sonra otelimize gittik. Otel lobisinde küçük bir
sohbet toplantısı yapalım dedik. Aralarında en yaşlı ben olduğum için
toplantının yönetimini bana verdiler. Orada bulunan arkadaşlara sıra ile
şiir, kitap ve benzeri şeyler hakkında ne düşündüklerini sordum. Ayrıca
bulunduğumuz yerlerde edebiyatla ilgili ne gibi faaliyetler olduğunu
öğrenmek istedim. Herkes birşeyler söyledi Bu arada sevgili Mustafa
Ceylan'da söz aldı. Düşüncelerini şöyle sıraladı :
 Tekniğin çok ilerlediğini, bilgisayar diye bir şeyin hayatımıza girdiğini,
bundan böyle kitap basım işinin zayıflayacağını, istenilen bilgilerin
bilgisayardan hemen öğrenilebileceğini tatlı bir lisanla anlattı. 
Bu bilgiler orda bulunan arkadaşlara göre de, bana göre de enteresan
geldi. Pek ihtimali vermemekle birlikte dikkatimizi çekti ve can kulağı ile
dinledik. İşte bugün bilgisayarın marifetleri ortada.
Sevgili okurlar, bunu neden anlattım ve yazıma neden bu anekdotla
başladım, onu da kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.
 Mustafa Ceylan, tekniğin getirdiği yenilikleri yakından takip eden,
ondan azami derecede faydalanan ve arkadaşlarına bu hususta da
yardımcı olan bir edebiyat dostumuz.
 Bugüne dek 50 civarında esere imza atan bu edebiyat tutkunu, yaptığı
tahlillerle Türk Edebiyatı'nda bir boşluğu gidermiştir. Hele hele,
sağlıklarında hepimizin ağabeyi, saygın insan Ahmet Tufan Şentürk,
herkesin Toprak Anası Güzide Taranoğlu, bulunduğu ortama neşe
259
saçan Tahir Kutsi Makal, yazdığı makaleleriyle rekor kıran İsa Kayacan,
Türk Şiirinde saygın bir yeri olan Halil Soyuer, yazdığı eserlerle dikkat
çeken Abdullah Satoğlu ve Muharrem Yazıcıoğlu ile ilgili eserler büyük
bir emek ürünü olduğu gibi bir vefa örneğinin de yerine getirilmesidir.
 Sevgili okurlar, Tanrı, insanları yeryüzüne gönderirken bazı
yeteneklerle donatarak gönderirmiş. Kişi bu yeteneğinin farkında olur ve
müsait bir ortamda bulursa çağdaşları arasında belirli bir yere gelirmiş.
İşte, sevgili Ceylan'ı da Tanrı yeryüzüne uğurlarken şiir ve edebiyat
yeteneği ile donatarak gönderse gerek ki kendini bu dünyaya "Şiir ve
Edebiyat dünyasına" adamış ve hakettiği yere de gelmiştir.
 Özellikle şiir ve edebiyat tahlillerinde büyük bir boşluğu doldurmuştur.
Dili sade ve yalındır. İyi bir araştırmacıdır. Hele O'nun "Öldürülen 101
şair" isimli eseri defalarca okunmaya değer bir kitaptır. El attığı her
konuyu titiz bir araştırma sonucu okuyucularına sunmaktadır.
Günümüzün Dedekorkut'u denilebilir. İyi bir şair olduğu gibi iyi bir ahlak
bilimcisidir. Sosyal ve sıcak kanlıdır. Gülce Akımı'nın kurucularındandır.
 Elbette bu denli yeteneklere edebiyat adına, şiir adına, sanat adına
saygı duymak gerekir, Çünkü bu denli insanları Tanrı yeryüzüne az
sayıda gönderiyor. O halde bu yeteneklerden ne kadar çok faydalanılırsa
Türk Edebiyatı ve şiiri o kadar mesafe alır.
 Sevgili okurlar, yine bir anekdotla yazımı bitirmek istiyorum. Müzisyen
Bethoven'le yazar Göthe bir kahvede oturuyorlarmış. O sırada Alman
İmparatoru 9. Frederich oradan geçerken Bethoven Frederich'e sayı
olsun diye ayağa kalkmış. Göthe, Bethoven'e "Otur oturduğun yerde,
Almanya daha çok Frederichler görür, senin gibisini bir daha göremez"
demiş. O nedenle sanat insanının yeryüzünde ayrı bir yeri ve değeri
vardır. Onlara sağlıklarında hakettiği değer verilmeli. O nedenle sevgili
Mustafa Ceylan için 50. sanat yılını düzenleyenlere şükran ve sevgilerimi
sunuyorum.
 Mustafa Ceylan'a da daha nice yıllar ve çalışmalar diliyor, gözlerinden
öpüyorum. 
………………
260
MUSTAFA CEYLAN’IN 50. SANAT YILI
Muhsin DURUCAN / Eğitimci yazar 
“Öldükten sonra unutulmak istemiyorsanız;
ya okunmaya değer bir kitap yazınız ya da
yazılmaya değer işler başarınız.” Benjamin Franklin
Kişiler doğar, yaşar, dünyamızdan ayrılır. Yaşam sürecinde nefes alıp
verir, yer içer, gerisinde bir şey bırakmaz. Böylesi adlar belirli bir süre
sonra unutulur.
 Kimi kişiler, dünyaya ayak basar basmaz özellikleriyle varlıklarını
belli eder. Başarılarını topluma sergiler. Kimliklerini kanıtlar. Şairlerimiz,
yazarlarımız ve araştırmacılarımız bu gruba girer.
Araştırmacı Şair-Yazar ‘Mustafa Ceylan’ın 50. Sanat Yılı’na değgin
duygu ve düşüncelerimi aktarayım, istedim. Bu amaçla kimi tümceleri
kaleme aldım. Tanışmamızın üzerinden uzun süre geçti, diyebilirim. Ne
ki öncesinde de Mustafa Ceylan adını duydum. Ankara’da sanatın
zirvede olduğu dönemlerde Güzide-Bilal Taranoğlu çiftinin nezih kültür
sanat ortamında ve ‘Gülpınar’da yıllarca beraber olduk. Gönül bağımız o
yıllara uzanır. 21-24 Haziran 2012 tarihlerinde ‘20. Hazar Şiir Akşamları
Etkinliği’ne birlikte katıldık.
 Ceylan, sanat ve edebiyat alanındaki gelişmeleri yakından
izleyerek başarılı değerlendirmeleriyle öne çıktı. Çok sayıda dergi ve
gazete yazıları yanı sıra şiirleriyle Türk Edebiyatı içinde yer alan ve
kalıcılığı tartışılmayan adlardan birisidir.
Bilindiği gibi, kimi edebiyat akımları
var: İdealizm, Kişiselcilik, Egzistansiyalizm,
(Varoluşçuluk), Sürrealizm,Dadaizm, Fütürizm, Kübizm, Ekspresyonizm,
261
Sembolizm, Parnasizm, Naturalizm, Realizm, Romantizm,Klasisizm, Hü
manizm…Bunların temsilcileri de var.
Mustafa Ceylan, ‘Gülce’ akımının temsilciliğini sürdürmektedir. Her tür
tekniğe hakimdir. Adını arama motoruna yazınca; hem müzik dinlenir
hem de engin bilgiye ve yazın ürünlerine ulaşılır.
Yazılarını okurum. Edebiyatın her dalında ürünleri var. Bu aziz dostumun
ses getiren kimi özelliklerini biliyorum. Dostunu arayıp soran, özverili bir
yapıda iyi bir yol arkadaşı, İç Anadolu bölgesi insanı, araştırmacı yazar,
şiir yazan, şiir okuyan, şiir dokuyan bir ekip insanı olarak tanıyorum.
 Mütevazı kişiliği, kıskanç olmayan yapısı, paylaşımcı ve özverili
yaklaşımı, özgeciliği, arkadaşlarına ve dostlarına karşı sürekli bir şeyler
verebilme isteği ve çabası içinde bulunması, onu her zaman gündemde
tutmaktadır.
Ceylan’ı Hz. Ali’nin özdeyişiyle taçlandırmak uygun olur, kanısındayım:
“Öldükten sonra yaşamak isterseniz, ölmez bir eser bırakınız.”
Sanat ve edebiyatta tam 50 yıl, hem de hakkını vererek yaşanan 50 yıl;
herkesin ulaşabileceği mutluluk zirvesi değildir. Bu noktaya ulaşan
Ceylan, günümüzde usta kalemlerin başında gelmektedir!
Böylesi bir etkinliğin hazırlanmasına ön ayak olan başarılı kalem ve
sanatçı, ‘Gülce’ akımının yaratıcılarından, ‘Vatandaş Osman’la anılan
aydın insan, Antalya’da Ceylan’ın en yakın arkadaşı, sevgi ve saygı
gören, “Sevgi doğurdu, umut yaşattı, zulüm öldürdü beni…” Diyen Harun
Yiğit’i alkışlıyorum! Yaşam çizgimi şu sözcüklerde özetliyorum: “ Dün de
bugün de hiçbir şey yolunda gitmedi / Ama hiçbir şey beni yolumdan
etmedi…”
Mustafa Ceylan’ı sevip sayıyorum! Sanatla iç içe geçen ve başarıyla
yaldızlanan ‘50. Sanat Yılı’nı yürekten kutluyor, gelecekteki yaşamında
esenlikler diliyorum.
262
MUSTAFA CEYLAN'A MEKTUP
Mühendishaneden Şevket ATALAY
Sayın Ceylan,
Yahu, ne kıskanç adamsın. Dur, hemen dellenme. Tamam haklısın,
sayın gibi bir hitapla başlayıp yahu gibi argo bir tabirle üstelik kıskançlık
ithamıyla bana da bir mektup gelse benim de kan beynime sıçrar.
Hitapta ki denksizlikle devamındaki densizlik beni de hoplatır.
 Biliyorsun bu aralar vaktim bol. Bu yüzden lafı dolandırmadan kısa
yazacağım. Şimdi sakinleştiysen kelamımı anlatayım. Öncelikle
belirtmeliyim, bu mektup Vatandaş Osman'ın kışkırtmasıyla yazılmış
olsa da içeriğinden haberi yoktur.
 Duydum ki atmış yaşı ortalamış yazmaya başlayalı elli seneyi geride
bırakmışsın. Tanışalı dört beş yıl oldu, kendi ağzınla söyler durursun
toplantılarda; "kıskanıyorum dostlar, Yunus Emre'yi, Aşık Veysel'i, Şair
Nedim'i, Shakespeare'i, velhasıl tarihe mal olmuş bütün şairleri
kıskanıyorum. Ha, bir de bizim Vatandaş Osman'ı. Yahu diyorum ben de
öyle bir şiir yazmalıyım ki bunları geçmeliyim, hepsini kıskandırmalıyım."
 Bence yanılıyorsun. Aslında yaralı bir ceylanın telaşla ırmakta su
içmesi kadar kısa olan bu zaman diliminde yazdığın dizeler arasında
oldukça fazla şair kıskandıracak örnek var.
 Dert etme, sorun sen de değil dostum, sistemde. Edebiyat aleminde
de sistem düzenin geneli gibi. Yırtmak kolay değil örtüleri. Bazen örtüler
bizim arkamızdan aralanır. İzleriz o zaman bir yerlerden...
Bu yazdıklarımla rahatlayıp durmayasın ha. Elli yıldır peşinde koştuğun
dizelerin daha mükemmele ulaşması için anca bir bu kadar daha süren
var. Biliyorum ki birikim arttıkça yıllandıkça daha süzülmüş damlalar
dökülür kağıda.
 Merakla bu yeni mahsulleri bekliyoruz. Bu vesileyle sadece
eserlerinle değil yol gösteriliciliğinle yardımcılığınla edebiyat dünyasına
olan katkıların için de teşekkürler... 25.12.2015
Sevgi ve saygılarımla
263
CEYLAN'IN ŞİİR'Lİ LAMBASI
YA DA
ŞİİR KUYUSUNDA BİR DELİ
Naim TUNCALI
 Hani halkın dilinde bazı tabirler vardır: "Kuyu kazmak, kuyudan adam
çıkarmak ve kuyu dibi" gibi sözler.
 Bunları alıp da Mustafa Ceylan'a uygulayacak olursanız çok isabetli iş
yapmış olursunuz. Çünkü Mustafa Ceylan, tam bir kuyu adamıdır. Daha
doğrusu edebiyat dünyasının şiir kuyusunun adamıdır.
 Şiir kuyusunun diğer kuyulardan farkı dibinin olmamasıdır. Siz
mısraları yazdıkça derinlikler artmaya başlar.
Ceylan, o kuyudan nice şairleri çıkartır ki aklınız durur. Nice ozanlar,
şairler, sultanlar, nice yitik destan yazanlar Ceylan'ın elinde yeniden
dünyaya gelirler sanki. O'nun kaleminde hayat bulurlar.
 Aslında Mustafa Ceylan bir bakıma kendini de yaratan şairdir.
Kendisini ilmek ilmek dokuyarak bir kilimden bir ipek halıya
dönüştürmüştür.
 İşte Alaaddin'in "Sihirli lambası" değil Ceylan'ın ŞİİR'Lİ LAMBASI
burada devreye girer. Gece demez gündüz demez şiir cini nereyi
gösterirse oraya gider.
 Çok genç yaşında şiir yazmaya başlayan Ceylan, gençliğinde
Ankara'da bazı şiir atölyelerinin müşterisi olur ve şiiri bir bütün olarak
öğrenir. Destanlardan başlayıp hece şiirini, divan şiirini ve serbest şiiri
bir aşama olarak adım adım tırmanmıştır.
264
Sözü uzatmamak gerekirse Mustafa Ceylan şiir ve şiir türlerinin hepsini
bir edebiyat hocası kadar anlar ve anlatır. Ayrıca çok iyi bir şiir
tahlilcisidir. Yaptığı tahlillerde yapay bir dil asla kullanmaz.
Ceylan'ın bence bir eksik tarafı var ki bu konuda O'nu her zaman
eleştirmişimdir. Belki evrensel bir şair olamazdı ama şiirin evrenselliğine
çok rahat girebilirdi. Çünkü bu konuda yeterli donanıma gerçekten sahip
biridir. Sırf bu yüzden de şu anda bulunması gereken noktada değildir.
Belki bu O'nun için bir eksiklik sayılabilir. Sebebine gelince bizler O'nu
hep o noktada görmek istiyoruz.
 Nice yıllara sevgili Mustafa Ceylan.
 Sen sen ol şiiri sakın üşütme. Hep sıcak tut.
 Senin şiir kuyuna attığın şu şiir bende sana armağan olsun.
CEYLAN'A MEKTUP
Şiir dünyasında didinip durur
Kaynar damarında kanı Ceylan'ın
Aşkın hamurunda sevgi yoğurur
Yakar gönülleri nârı Ceylan'ın
Düşmüş mısraların akan seline
Kaptırmış gönlünü ozan yeline
Yakışı dizeler şirin diline
Yıkar gönülleri seli Ceylan'ın
Yazar dizelerde altı beş hece
Şiire sevgisi aşktan da yüce
Gecesi gündüzdür gündüzü gece
Söyletir dilsizi dili Ceylan'ın
Dokur şiirini serbest kumaştan
Sözünü sakınmaz hep söyler baştan
Kimse gocunmasın attığı taştan
Vallahi çekilir nazı Ceylan'ın
265
MUSTAFA CEYLAN
Horlamak bir sanat olsaydı eğer
Oskar'a adaydır Mustafa Ceylan
Apoletsiz kurmay subaymış meğer
Dostlara paşadır Mustafa Ceylan
Şarka gidecekken, gider batıya
Yanlış anahtarı sokar kapıya
Bira kafi gelmez düşer rakıya
Fotomodel keldir Mustafa Ceylan
Dalar balıklama Tatlı görünce
Şaşırır aniden Harun gelince
Avunsun diyerek şeker verince
Küçücük çocuktur Mustafa Ceylan
Naim'im uğraşma kalemin yetmez
Kafası ayıksa düz yolda gitmez
Üç dört koyun versen billahi gütmez
Kavalsız çobandır Mustafa Ceylan
Naim TUNCALI
…………………
266
“Bir Yanardağ Fışkırması/Ceylanların Hıçkırması”
Nazende GÜLİSTAN
Gülce Edebiyat’ın Kurucusu olarak ve birçok şairin şiirlerine yaptığı şiir
tahlillerinden ismini duyduğum Ceylan Hocamla tanışmamız 2013 yılında
bir araştırma yazım için kendisinden konuyla ilgili fikir istememle başladı.
2014 yılında Nevşehir’de merhum Rasim Köroğlu’nu anma ve şiir
etkinliğinde bir fiil tanışıp sohbet etme imkânı bulmakla birlikte. Sessiz
duruşunun ve mütevazı şahsiyetinin sahnede şiir okurken adeta coşkun
bir sele dönüşüp akışını gördüm. Şiiri tiyatroya dönüştürüp şiirde geçen
duyguları şiiri okurken yaşıyor ve yaşatıyordu adeta.
Edebiyat ve sanat hayatıyla birlikte mesleğinin yanı sıra; siyasi liderlere
danışmanlık yapmış, yüklü engin kültür birikiminde zirvede olan birçok
araştırmaya, şiire imza atmış, eserler vermiş, saygın ve bir o kadar da
mütevazı şahsiyeti yakinen tanımış olmaktan dolayı, kendimi şanslı
hissettiğim kadar, mutlu ve onurluydum.
Türk şiirini, tarihiyle ve şairleriyle birlikte en ince ayrıntısına kadar nakış
nakış işleyip, yazıp, çizip Türk edebiyatına bunca zengin bir sunumla gül
bahçesine çevirdiğiniz edebiyat ve şiir severler size minnettar kalacaktır.
Çimento torbası kâğıdına yazılı şiirin harcı, yürek teknesinde sevgi
denen öyle sağlam bir alaşımla karılmıştır ki bu sevdayı hiçbir balyoz ve
hiçbir güç kıramayacaktır. Beş yüz değil; beş yüz bin kapı ardında bile
kilitli kalınsa bu Ceylan hıçkırığını ancak yürek denen hakiki anahtara
sahip olanlar işitip ancak o anahtara sahip çıkanlar kaybetmeyenler
açacaktır ebediyete açılan o kapıyı.
“Öldürülen Şairleri” kalemiyle yeniden dirilten, gün yüzüne çıkaran,
“Paşa gönlüm” dediği yüreğini “Bir Yanardağ Fışkırması “ gibi
duyguların ve sözcüklerin yağmuruyla bereketli hale getirip edebiyatın
gül bahçesine çeviren değerli büyüğüm, ağabeyim, hocam
267
“Ceylanların hıçkırması” sizin kaleminizle ses olup tüm dünyaca
duyulacaktır.
“Gidersek”şiirine atfen
GİDERSEN
Gökte yıldızlar söner yerde çimenler kurur
Tutuşur kelimeler kalpleri poyraz vurur
Evlatlarına gurur, onur, şeref şan düşer
Devrilse koca çınar dallar perişan düşer
Edebiyat bağına Ceylan’sız figan düşer
Gökte yıldızlar söner yerde çimenler kurur
Duyulur asırlarca bir Ceylan’ın feryadı!
Gülce diye anılır Mustafa Ceylan adı
Kader denen öğretmen kalem ile sınadı
Tutuşur kelimeler kalpleri poyraz vurur.
Deniz Garipcan (Nazende Gülistan)
*
Gidersek
Gökte yıldız, yerde çimen eksilmez
Gidersek buradan kimseler bilmez
Evlatlara tarla tapan mal düşer
Ağaçlardan kurumuş tek dal düşer
Listelerden sadece bi kul düşer
Gökte yıldız yerde çimen eksilmez
Şiirlerde kalır feryadımız
Ertesi gün unutulur adımız
Bilmiyorum söylenir mi şarkımız
Gidersek buradan kimseler bilmez
Mustafa Ceylan
268
SANATIN BİYONİK ADAMI
MUSTAFA CEYLAN
Nazmi Öner
Mustafa Ceylanın elli yıllık sanat yaşamına sığdırdıklarına bakınca, itiraz
ediyor mantığım, sığmaz diyor bu kadar şey bir insan hayatına. Ömrü
yüz yıl bile olsa… Hani diyorum ki, başka bir işi olmasa, evi ailesi
olmasa, sadece şiir yazsa… Ama öyle değil, evi ailesi de var, teknik
adamlığı var, şiirden fazla başka alanlar da var. Dergici, gazeteci,
radyocu, politikacı, şair, yazar, araştırmacı, eleştirmen ve genç
sanatçılara öğretmen. Ve bunca yükün altından kalkıp sürekli yeni
hedeflere koşan biyonik bir adam.
Nereden çıkarıyorsun bunu derseniz, derim ki, hayatından. Çünkü hayatı
da sanatı gibi tek düze değil Mustafa Ceylan’ın. Normalde bir işe girer
otuz sene çalışıp emekli olursunuz, değil mi? Oysa Ceylan 30 seneye
neredeyse otuz çeşit değişik görev sığdırmış. Bakalım isterseniz şimdi,
kısaca hayatına.
Ankara’nın Elmadağ İlçesinde 1952 yılında doğan Mustafa Ceylan’ın
hayatına kısaca bir göz atılırsa, çok yönlü, çok hareketli ve çok değişken
bir yaşam yolculuğuna tanıklık etmek mümkündür. Memuriyet hayatı
kendi anlatımıyla kısaca şöyledir. Elmadağ Belediyesi’nde 1972'de
başlayan memuriyet hayatı, 1998 de emekli olana kadar, birçok ilde,
269
görev değişiklikleriyle devam ederek gidiyor. Kamuda; işçi, memur, şef,
müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye
Başkan Yardımcısı gibi çok değişik görevlerde bulunuyor. Elmadağ
Belediyesi, T.C Devlet Demiryolları, Eskişehir Belediyesi, Afet İşleri
Genel Müdürlüğü, Ankara Yenimahalle Belediyesi, Ankara Sincan
Belediyesi, Başbakanlık, Antalya Köy Hizmetleri gibi kuruluşlarda
çalıştıktan sonra, son olarak 1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri'nden
emekli oluyor.
Derneklerden başlayarak, siyasi parti teşkilatlarının çeşitli kademelerinde
politikayla da uğraşan Mustafa Ceylan, İl Genel Meclisi üyeliği ve İl daimi
Encümen üyeliği de yapmıştır. 12 Mart ve 12 Eylül de tutuklanarak,
cezaevleriyle de tanışan Ceylan, yargılanıp beraat ettikten sonra da,
koşar adım yeni yolculuklara çıkmakta tereddüt etmemiştir. Fakat bu
hızlı ve değişken yolculuğunun her anında ve her yanında şiir vardır. Yol
her merhalede ne denli çok çatallansa ve işler ne kadar çok değişse de,
şiir edebiyat ve genel anlamda sanat, her an ve bulunduğu her aşamada
onun atmosferi, yaşamak için nefes alması gibidir. Kendi tabiriyle, şiir
onun için bir yürek gümbürtüsüdür, bir yanardağ fışkırması, bir ceylan
hıçkırmasıdır. “Bir Yanardağ Fışkırması” adlı şiirinin ilk dörtlüğünde bunu
şöyle dile getirir.
“Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.”
Edebiyat ve sanat gibi, hayatının her safhasında hiç değişmeyen
özelliklerinden birisi de, insan sevgisi ve yardımseverliği olup, özellikle
şiirle ilgilenen herkesin elinden tutmuş, yol göstermiş, tanıtmaya
çalışmıştır. Bu yönleriyle her şeyden önce, dostum dediğine değecek,
Dost bir yürektir, Mustafa Ceylan. Ağabeyim dediği İsa Kayacan’ın
hatırına Burdur için şiir yazacak kadar hatırnaz, kadirşinas ve dost
canlısıdır. Kısacası dostluk, arkadaşlık, yardım, güven, vefa ve güler yüz
gibi güzel özelliklerin toplamıdır Mustafa Ceylan.
Vefanın en güzel örneklerini de yakın dönemde ölen değerli yazarlarımız
Rasim Köroğlu ve İsa Kayacan’ın arkasından düzenlediği etkinliklerle
ortaya koymuştur. En az bu değerli yazarlarımızın aileleri kadar üzülmüş
ve acısını yüreğinde hissetmiş ve sahiplenmiş dost ve kardeş bir
yürektir.
270
Fakat şiirlerinde "Karıncanın gölgesi, Yunus’un Odunu" olmayı yeğlerken
takındığı alçak gönüllü, mütevazı tavır, aynı zamanda tüm güçlüklere,
büyüklüklere meydan okuyan bir azmi, kararlılığı ve yaşama bağlılığı da
simgelemektedir.
“Tohumda başak, dalda yaprağız /Böbürlenme boşuna dağım diye
/Buluta değen karıncayız' Yamaçların rüzgârı /Vız gelir bize... “
 Diyen dizelerde bu başkaldırının izleri görülür. Ama bu kuru gürültü ve
efelenme türünden bir başkaldırı değil, “ömür avlusunun aşk dibeğinde
dövüle, dövüle olgunlaşmış” birisinin başkaldırısıdır.
 Bir başka deyişle Hacı Bektaş Veli’nin dergâhında çile ile yoğrulmuş
bir dervişin hak yoluna baş koyması gibi bir başkaldırıdır.
“Akşam oldu açmalıyım birayı /İçimdeki şu yangınlar sönmeli.
Kurmalıyım yıldızlarla sarayı /Kel başımda ay ışığı dönmeli.”
 Derken kendisiyle bile alay edebilecek kadar kompleksiz, kendisiyle
barışık ve kendine güvenli olduğunu göstermektedir. Bu neden önemlidir
derseniz; sanat her şeyden önce yaratmaktır, kendine güvenmektir.
Güvenemeyen yaratamaz, çalıp, çırpmak zorunda kalır.
 Bazı şiirleri bestelenen ve halk edebiyatının her alanıyla ilgili
çalışmalar yapan Ceylan’ın Anadolu türküleri hakkında yazdığı şu
dizeler, bilmem türkü üstüne sayfalarca yazsanız, tez hazırlasanız,
sonuçta onu bu dörtlükten daha güzel anlatabilir misiniz?
Anneler düğünde başlar ağıda, /Türküler aşığı yaşatan gıda, Bazen
mısralanır geçer kâğıda /“Dağların başında duman” diyerek.
 Mustafa Ceylan kültüre ve geleneğe bağlı, milli değerlere önem veren,
yurdunu, ulusunu seven bilinçli bir milliyetçidir. Ama “Akrabayız” şiirinde
de görüldüğü gibi, onun milliyetçiliği, insanların akrabalığı esasına ve
insan sevgisine dayalı olup; ırkçı, ayrımcı, aşağılayıcı ve düşmanlıklara
dayalı değildir. İnsanlar arasında, bir binayı oluşturan yapı
malzemelerinin akrabalığı, uyumu, fonksiyonu gibi bir yakınlığı, birlikteliği
savunur. Bu onun barış içinde kardeşçe yaşama özlemidir.
 Piramitiz Mısır'da, /Sultanahmet'te dikili taş... Jülyen Sütunu'yuz
Ankara' da /Selimiye' de Sinan... Üst üste, yanyanayız /Yoktur
birbirimizden şikâyetimiz Görülmüş değil davamız /Çünkü biz
akrabayız...
271
 Mustafa Ceylan şiirde, geleneksel şiir yazım kurallarımıza bağlıdır,
ama tutucu ve durağan değildir. Yazarken ölçüyü ve kalıpları kullanır
ama kalıpların esiri değildir. Kalıpları; yüzyıllardır yinelenen aşk, meşk,
mecnun, gül, bülbül gibi birkaç yüz kelimenin tekrarından oluşan kısır bir
döngü olmaktan kurtararak, sanki serbest şiir yazar gibi, farklı ve yeni
sözcüklerle zenginleştirmiş, farklı bir bakış açısı getirmiş, duygu ve
düşünce bazında da şiiri geliştirmiştir.
 Fakat Mustafa Ceylan’ın asıl başarısı, ölçüyü kalıbı güzel kullanması
kadar, bunlara yeni ufuklar açmaya çalışması, geliştirmesi ve hatta tüm
şiir tarzlarını bir arada buluşturma yönünde yaptığı çalışmalar olup bu da
onun durağanlığa, dogmalara karşı çıkan, ilerici ve öncü yanını
göstermektedir. Onun edebiyatımıza kazandırdığı ve “GÜLCE” diye
adlandırdığı bu yeni akım ayrı biz yazı konusu olacak kadar ayrıntılı bir
alandır.
Akılcı ve bilimsel bakarım ben olaylara
Fakat bakınca Ceylan’ın çalışmalarına
Akıla bilime sığmadı Mustafa.
Dönüşerek biyonik bir adama
Soyunmuş sanatın sancaktarlığına.
Yazıyor, yazıyor, yazıyor her alanda.
Tüm içtenliğimle kutluyorum Mustafa Ceylan’ı ellinci sanat yılında
……………………
272
VEFANIN ADI MUSTAFA CEYLAN
Dr. Nedim Uçar
Her mevsimin kendisine özgü çiçekleri ve o mevsimin özelliklerini
taşıyan duruşları vardır. Şahsım adına nerede bir çiçek görsem boy
attığı mevsimi anında anımsarım. Duygu deryasında hem hüzünlenir,
hem de mutlu olurum.
Neden yazıma böyle başladım, o zaman hemen konuya gireyim. "Sanat
Kültür Edebiyat, Şiir, Söz Sanatı" gibi sahnelerde nerede ise otuz yıl
öncesinden tanıdığım, çok değer verdiğim ve fedakârlık konusunda hep
kendinden veren ve asla yılgınlık göstermeyen sevgili kardeşim Mustafa
Ceylan her mevsimde boy süren nadide çiçeklerin yerini alır. Vefanın ve
fedakârlığın tam karşılığı nedir derseniz, tam anlamıyla Mustafa
Ceylan'dır...
Mustafa Ceylan kardeşim, her alanda kendisini yetiştirmiş, bulunduğu
ortama fazlası ile yararı dokunan hem iyi bir araştırmacı yazar, hem de
güçlü bir şairdir. Özellikle de son yıllarda Gülce'ye verdiği emek,
Antalya'da şiirin evrensel düzeyde yerini alması için gösterdiği çabalar,
bütün sanat camiası tarafından gıpta ile izlenmektedir.
Mustafa Ceylan, tanıdığı her bireyin yanında, en dar anında yer alır.
Elinden geldiği bütün fedakârlığı gösterir, bütün sorumluluğu üstlenir. Bu
tür durumlara birçok defa bizzat tanık oldum. Hakk'ın huzuruna intikal
eden şair ve yazarların cenaze namazlarında hiç beklemediğim
zamanlarda yanında da değerli hemşehrim Araştırmacı Yazar ve Şair
Sabit İnce ile birlikte saf tutarken gördüm. Yine birçok merhum yazar ve
şairlerin ölüm yıl dönümlerinde anma törenleri düzenleyerek ve adlarına
273
cadde, sokak, park veya kütüphane gibi yaşamalarını sağlayacak önemli
girişimlerde bulunmakta ve başarılı da olmaktadır.
Mutafa Ceylan gibi geçmişi yaşatan, geleceği de doğru çizgilerde
şekilleyen değerlere her zaman ihtiyacımız vardır.
2016 Yılı, Sn. Mustafa Ceylan'ın 50. Sanat yılı kutlanacak. Fedakâr ve
vefanın karşılığı olan sevgili kardeşimin sanat yılının çağlar boyu
sürmesini gönülden isterken, böyle bir çileli yolda düşmeden,
takılmadan, yorulmadan devam etmesini diliyor, kendisine, yapıcı
ailesine, gönüldaşlarına, kutlamalara katılan değerlere, ileride bu yazıyı
okuyacak olanlara beğenenlere, beğenmeyenlere ve her faniye sonsuz
sevgi, selam ve saygılarımı sunuyorum.
Dr. Nedim Uçar
Araştırmacı Şair ve Yazar. 28.12.2015
……………………..
274
Nusret TURAN
 1997 yılında "Dağların Ardından" isimli ilk şiir kitabımı yayınlamıştım.
Bir tanesini, şiir programlarında okunması için Ostim Radyo-Tv’ye
vermiştim. Ostim Radyo, İsmail Kara ağabeyimizi canlı yayına davet
etmiş. O sıralar ben kendisini de tanımıyordum. Oraya bıraktığım şiir
kitabım gözüne ilişiyor, alıyor, bakıyor ve soruyor. ”Bu şiir kitabının
sahibi kim?” O sıralar Ostim TV de haber müdürü olan damadım “benim
kayınpederimin” diyor. İsmail Kara “ bu kitabı alabilir miyim “ diyor ve
kitabı alıyor.
 Bir müddet sonra PTT aracılığıyla "Yalaka" isimli bir dergi elime geçti.
Bu derginin sahibi İsmail Kara idi. Benim şiir kitabıma da yer vermişti.
Sevindim ve Demetevler 6. Caddedeki adreslerine gittim. Mustafa
Ceylan’ı ilk orada gördüm. Her cumartesi günü toplanıp orada şiir
okuyorlarmış. Ben de o gruba dahil oldum.
 Birbirinden değerli şair ve ozanların buluşma yeri idi. Hattat-ressam
Hüseyin Balım (Hakkın rahmetine kavuştu. Mekânı cennet olsun.) Ahmet
Canbaba, Hatice Türken, Şakir Susuz, Ulviye Savtur, Şemsettin Küzeci
bu toplantıların değişmez isimleri idi. O toplantıların çok faydasını
gördüm. Yeni dostlar kazandım. Hepsi de güçlü kalemlerdi.
 Mustafa Ceylan kendinden emin, öğretmen edası içinde olan, güler
yüzlü, şiiri çok güzel yorumlayan biriydi. Bir gün kendisiyle şiir üzerine bir
mevzuda tartıştık. Ben “olur” dedim, o “olmaz” dedi. Aramıza küskünlük
gibi bir şey girdi. Akşam oldu, evlerimize giderken yanımdan ayrılmayan
Rahmetli Hüseyin Balım “ Ben seni ona övmüştüm, şöyle iyidir, böyle
iyidir, demiştim. Bana ne dedi biliyor musun? “ Ben sevmedim “dedi.
“Canı sağ olsun, sevmek zorunda değil, ister sever, ister sevmez ”
dedim. Balım “ Ağabey, bu hafta sonu Ceylan’ın oğlunun düğünü vardı,
beraber gideriz diye düşünmüştüm” deyince, “ Ne değişti ki yine beraber
gideriz” dememle rahmetlinin yüzünde güller açtı.
 Hafta sonu eşlerimizle birlikte Elmadağ’a gittik. Çok güzel bir düğündü.
Mustafa Ceylan beni görünce şaşırdı. Diğer yandan mutluluğu
gözlerinden okundu. Düğün sırasında da Hüseyin Balım’a “Galiba
haklısın, Nusret iyi bir insan “ deyince, beni çok seven Hüseyin Balım da
mutlu olmuş.
275
Aradan uzun bir zaman geçince Mustafa Ceylan’ın çok değerli bir şair
olmasının yanında, araştırmacı, eleştirmen bir kimliğe sahip olduğunu da
öğrendim.
 25 Ocak 1952 Elmadağ doğumlu Mustafa Ceylan benden bir yaş
küçük olmasına rağmen, duyduğum sevgi ve saygıdan ötürü kendisine
‘ağabey ‘diye hitap ediyorum.
 Arif Nihat Asya ve Necip Fazıl Kısakürek’in öğrencisi, onlarca
şiir, araştırma, inceleme, roman kitaplarının yanında antoloji ve tahlil
kitaplarına imza atan bu usta kalemi kutluyorum. Onun gönlü delidir. "Bir
Yanardağ Fışkırması" şiirinde kendisini ne kadar da güzel ifade etmiştir.
Gönlü yerine göre bir yanardağ fışkırması, ceylanların hıçkırması, su
köpüğü, gün ışığı, Yunus’a can, Veysel’e saz, yükseklerde harman,
dertlilere dermandır.
Bazen de Ceylan kanatlanıp göğe uçar, kendisinden kendi kaçar.
Ceylan bizden kaçmasın. Hasret hasret çiçek açsın.
Biz ona kucak açtık, o da bize kucak açsın….
………………………..
276
BİR YANARDAĞ FIŞKIRMASI
Osman ÖCAL
1980’li yıllarda görevli olduğum beldede doğu cephesinde kavak
ağaçlarının güneş ışınlarını engellediği tavana yakın, kuzey cephesinde
bel hizasında kümes pençesi gibi iki küçük penceresi olan bir kahvehane
vardı. İçeriye girildiği zaman ilk etapta göz alışıncaya kadar o loş
aydınlıkta ve sigara dumanına boğulmuş mekânda kimlerin olduğu fark
edilmezdi. Ancak gürültüden ve sert vurulan okey taşlarının çıkardığı
sesin kalabalığından içerisinin dolu olduğunu anlayabilirdin.
 Hemen bitişiğinde kapısız bir bölme, yine kümes penceresi gibi
küçücük yere yakın bir penceresi bulunan küçük bir oda. Odada çay
yapılan küçük bir tezgâh, küçük ahşap eski bir masa bir iki ahşap
sandalye, sigara küllüğü, eski bir teyp ve teypte çok zaman takılı
bulunan Musa Eroğlu’nun ‘Bir Yanardağ Fışkırması’ adlı kaseti.
 Bu küçük odanın özel misafirleri birkaç sandalyelik masa etrafına
toplanır, aslan sütünden demlenirken en fazla dinledikleri türkü ‘Bir
Yanardağ Fışkırması’ ve ‘Mihriban.’
 Loş aydınlıklı bu kahvenin müşterileri özel olmakla beraber diğer
kahvelerden hep kalabalık olurdu. Kahvenin sahibi Şevket abi hem çaycı
hem garson hem patrondu. Bazen hafta sonları uğrar hem Şevki abinin
sohbetinden hem de Bir Yanardağ Fışkırması ve Mihriban’ın Musa
Eroğlu’nun sesiyle insan üzerinde bıraktığı etkiden nasibimizi alırdık.
 Bir Yanardağ Fışkırması türküsünün sözlerinin kime ait olduğunu
adeta beynimize kazımıştık. Yaz tatilinde memlekete döndüğümde
sadece kaset satan dükkânların bulunduğu sokağa uğramış ve kaseti
edinmiş zaman zaman dinliyordum.
 Bir akşam balık avına çıktığımda ırmak kenarında muhabbet eden
birkaç hemşerime rastlamıştım. İlerleyen zaman içerisinde kaseti teybe
277
koyunca arkadaşlardan birisi ne istersem vereceğini belirterek ısrarla
kaseti kendisine vermemi istemişti.
 Öyle bir ortamda kaset karşılığında bir şey talep etmek olamayacağı
gibi arkadaşımı kırmak istemediğim gibi kasetten de olmak
istemiyordum. Kaseti veremeyeceğimi ama yerine aynı kasetin yenisini
alıp vereceğimi söyleyerek bir çözüm yolu buldum. Nitekim daha sonra
kasetin yenisini alıp arkadaşa vererek sözümü yerine getirmiştim.
 Aradan yıllar geçmişti. Ben genelde on birli koşma türü şiirler
yazıyordum. Bazen sekizli, yedili, on dörtlü hece şiirleri yazsam da asla
tatmin olmuyordum. Bir arayış içine girmiş ölçü birimine bakmadan Türk
edebiyat tarihinde kullanılan nazım türlerini, edebi sanatları tek tek
inceliyor nazım türlerine ve içerisinde edebi sanatları da barındıran
örnekler vermeye çalışıyordum. Olaya öyle bir dalmıştım ki sürekli hep
farklı bir nazım türüyle karşılaşmak istiyor, değişik nazım türleri ile şiir
yazmak hoşuma gidiyordu.
 Bu arayış içindeyken bir gün karşıma uzun yıllar önce beynime
kazıdığım Mustafa Ceylan ismi çıkageldi ve kendimi antoloji com
sitesinde Mustafa Ceylan’ın sayfasında buluverdim.
İlk defa gördüğüm nazım türleri vardı sayfada. Zaman zaman uğruyor
dikkatle inceleyerek örnekler yazmaya çalışıyordum. Diğer taraftan da
acaba isim benzerliğimi yoksa ‘Bir Yanardağ Fışkırması’ bu şaire mi ait
diye düşünüyordum.
 
 Yazdığım şiirleri paylaşınca bir şekilde Mustafa Ceylan’la mesaj
yoluyla haberleşmemiz söz konusu oldu. Yazılan şiirler üzerine kısa
sohbetlerimiz devam ederken Harun Yiğit, Refika Doğan, Yusuf Bozan
gibi değerli isimler karşıma çıkıyor ve bu arada da Gülce şekilleniyordu.
 Kısa bir süre sonra ise adını beynime kazıtan ‘Bir Yanardağ
Fışkırması’ şiirini sayfasında görünce nasıl sevindiğimi anlatamam.
 Bu büyük insan bu büyük şair ile artık sanaldan sık sık görüşüyor,
diğer Gülce kurucusu arkadaşlarla da istişareler yaparak Gülce’nin
yıldızını parlatmaya çalışıyorduk.
278
 Büyük saygı duyduğum araştırmacı yazar şair Mustafa Ceylan ile
sanaldan tanışalı birkaç yıl olmuş ama henüz yüz yüze karşılaşma
şansımız olmamıştı.
 Ocak 2010’da Antalya’da 44. Sanat yılı kutlama programına davet
edilmem bu büyük insanla tanışmam için bir fırsat olabilirdi. Uzak
demeden kar kış demeden eşimle beraber davete icabet ettik ve kutlama
programına katılarak tanışma şansını yakaladık. Ve gerçekten saygıya
değer bir kişiliğe sahip olduğunu bu canlı görüşmemizde de tanık olduk.
 Türk edebiyatı Türk şiiri adına büyük bir bilgi birikimi ve bu birikimini
zaman zaman yazılı anlatıma zaman zaman verdiği konferanslarla sözlü
anlatıma hatta videolu anlatıma dönüştüren bu edebiyat gönüllü insanla
ilişkimizi devam ettirerek daha sonraki yıllarda gerek Antalya gerek
Ankara’da defalarca görüşerek dostluğumuzu ayrılmamak üzere
pekiştirdik.
 Bu arada dost yürek Sayın Mustafa Ceylan’a daha nice sanat yılları
kutlayacak sağlıklı ömürler dilerken değerli şairi henüz tanımadan Musa
Eroğlu’nun sazı ve söyleyiş tarzıyla beni mest eden türküsünün sözlerini
de kullanarak, o loş mekânda geçirdiğimiz zamanı anılaştırmak adına
Gülce-Gülistan türünde kaleme aldığım çalışmamı da eklemek istiyorum.
 Saygı ile.
 Vay Gönül
 Bir zamanlar, derdi dinmez, körkütüktün hey gönül!
 Hep sorardın, her gecenden, yağsa gündüz mey gönül.
 Kâh zarından, kâh yaşından, cemre düşmez güllere,
 Bir çilingir yok ki açsın, sürgülüydün, huy gönül.
 Keşmekeşlik sardığından, muzdariptin velhasıl,
 Düşlerinden verdiğin pay, hep canımdan say gönül.
 Kahrı bitmez merhemin var, kadri olmaz arsızın,
 Her sakinin bardağından yandı lebler doy gönül!
279
 Kahvesinden, garsonundan öç alırken meydanın,
 Toz köpürten, dar mekândan kopmamıştın bey gönül!
 Demli çaylar zevke kaynar, pek sayılmaz kahvane,
 Loş karanlık, Şevki bekler, sen düşerdin duy gönül!
 İçmeden mey, sarhoşuydun kalbe kispet türkünün,
 Ah çekerken, derde kırgın, dinliyordun ney gönül.
 ‘Bir yanardağ fışkırması
 Benim gönlüm deli gönlüm.
 Ceylanların hıçkırması
 Benim gönlüm deli gönlüm
 Dost dağının büyük çığı,
 Çiğdemlerin hıçkırığı,
 Su köpüğü, gün ışığı
 Benim gönlüm, deli gönlüm.’
 Kirli bardak doldu artık, çekmeliydin bir yudum,
 Şevki bekler, uçlu efsun tüttürürken, çay gönül.
 Tuşta parmak, türkü bitmez, tekrarından bıkmadan
 Tüm saatler, aynı dilden harcanırken hay gönül!
 Bir ozandır, telde tutmuş, Pir Ceylan’ın nabzını,
 Bak ne söyler, anla artık, var tez elden yay gönül!
 ‘Neye yarar çok ile az?
 Biraz sevda, biraz da naz
 Yunus’ a can, Veysel’ e saz
 Benim gönlüm, deli gönlüm.’
 Gurbetin zor, bir zalimden, muskasından kop dedim,
 Eğle kendin, gonca gülden yâr mı yoktur cay gönül!
 Dinledin söz, yol kat ettik çölde kavruk taş gibi,
 Sır kokuttun, hasretinden harlı yandın toy gönül.
280
 Sürdü düşler, gün darılgan, ay karanlık, Şevki yok!
 Bir kasetten ayrı kalmak, ‘zor’ dedin sen, buy gönül!
 Çok direndim, gerçi hakkın, saygı duydum aşkına,
 Gözde yaşlar, bıkmadık hiç, dinlemekten bay gönül.
 ‘Yükseklerde harman olur,
 Dertlilere derman olur,
 Aşk denince ferman olur
 Benim gönlüm, deli gönlüm.
 Kanatlanıp göğe uçar,
 Kendisinden kendi kaçar,
 Hasret hasret çiçek açar
 Benim gönlüm, deli gönlüm’
 Ben güvendim, sen de sevdin, sevdasından mahrumuz,
 Vuslatî der; tek kazancım: Kabre hasret vay gönül!
 Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilâtün / Fâilün
 08.10.2008
 
 Osman ÖCAL
281
Ökkeş ÖZTÜRK
 Sevgili Harun Yiğit, telefonla Mustafa CEYLAN hakkında bir yazı yaz
demeseydi hiç aklıma gelmezdi. Yıllardır arkadaşlık ettiğim, birlikte içki
içtiğim, içimi döktüğüm, edebi toplantılarına katıldığım kişi hakkında yazı
yazmanın zorluğunu anladım.
 Mustafa CEYLAN'ı anlatmak o kadar zor ki nasıl başlayacağını
bilmiyor insan, nasıl bir bardak su ile umman anlatılmazsa birkaç
satırlarda Mustafa CEYLAN anlatılmaz. Bu nedenle işe çevreyi
tanımakla başlamak gerek. Mustafa CEYLAN bir kasaba çocuğudur.
Anadolu’nun tüm şehirlerinde olduğu gibi o da örf, adet, gelenek gibi
değerlere son derece önem veren bir kişiliğe sahiptir, duygusal bir
yapıya sahip olması onu edebiyatla, öncelikle de şiirle haşır neşir
olmaya yetmiştir.
 Gerek lise gerekse yüksek tahsil yıllarında Ankara'da yaşayan sanat
çevresi ile tanışma fırsatını bulmuştur. Ahmet Tufan ŞENTÜRK ve diğer
yazar, çizer kişilerle. Ankara'nın Abidinpaşa semtinde Edebiyat
sohbetlerine, şiir dinletilerine katılarak tabir caizse, ilk şerbeti orda tatmış
ilk heyecanı o yıllarda yaşamıştır.
 Mustafa sevecenliği, tez canlılığı, heyecanlı oluşu ve hürmet etmeyi
kutsal bir ibadet gibi görmesi nedeniyle toplantıların en genci, en
tecrübesizi olmasına rağmen onlar tarafından hemen kabul görmüş ve
aralarında yer edinmiş ve de çokta sevilmiştir. Bu kabul görme Mustafa
CEYLAN'a bir haz vermekle kalmayıp cesarette kazandırmıştır. Özellikle
Ahmet Tufan ŞENTÜRK etkisinde şiirler yazıp çevresindekiler okuyup
bunların görüşlerini almıştır, onların teşvikiyle edebiyatta yol almaya
başlamış; okudukça okumuş, okudukça bilgi dağarcığına yeni yeni
bilgiler eklemiştir.
Matematik, fizik, kimya gibi bilimleri sevmesi onun şiirden uzak
kalmasına engel teşkil etmeyip dahada realist şiirler yazmasına vesile
olmuştur. Bu yıllarda çağdaş şairlerinin birçoğunu okumuş, onların şiir
dillerini incelemiş, birçoğuyla bire bir söyleyişi yapma fırsatını da
bulmuştur. Bu yıllar Mustafa CEYLAN'ı sanatta çıraklık, kalfalık yıllarıdır.
282
 Ustalarına baba, pir, üstat gibi, sıfatlar yakıştırmış onların etkisi altında
kalmaktan onların şiirlerinden esinlenmekten gocunmayıp bilakis onur
duymuştur.
Ben Mustafa’yla , pişmiş, olgunlaşmış kendine güvenen bir dönemde
tanıştım artık kor olmuş yanıyordu; yandıkça çevresine ışık saçıyor ham
insanın olgunlaşmasını sağlıyordu. Çevresinde çok sayıda insan vardı.
Sanki göreviymiş gibi birçok genç insana, şiir konusunda yardım
ediyordu. Ankara Abidinpaşa ne öğrendiyse onları çevresine uyguluyor
bir geleneği sürdürmeye çalışıyordu.
Mustafa CEYLAN bu günlerde başlı başına ekol bir akım olduğunu
kanıtlarcasına "GÜLCE Edebiyat Akımı" diye bir akım başlattı. Bunda ne
derece başarılı, ne derecede başarısız olduğunu zaman ve edebiyat
tarihi gösterecektir. Ancak bence önemli olan, bu cesareti kendinde
bulması ve bir avuç arkadaşı ile “ki bunlardan biri de sevgili Harun YİĞİT
kardeşimizdir.” buna soyunmasıdır. Bunun taktire şayan yanları vardır
kanımca. Başlarken de belirttiğim gibi, zor iştir Mustafa CEYLAN'ı
anlatmak.
 Ben sanatının 50. yılında kendisine başarılar, sağlıklı bir yaşam diliyor,
iyi ki varsın Mustafa CEYLAN diyorum.
.
283
Mustafa CEYLAN’a
Ömer Ekinci Micingirt
Eşref-i mahlûk olan insan,aklı, hisleri, yetenekleri ve iradesi ile diğer
bütün varlıklardan ayrı tutulmuştur. Yetenek denince bizim camiada yani
şâirlerde hemen iyi şiir yazmak zannedilir. Hâlbuki iyi şiir iyi şahsiyetlerle
değer kazanır. İyi şahsiyet olmak yani adam olmak yetenek işidir, az
bulunan hasletlerdir. Akl-ı selim olan her insanın, özellikle Müslüman
Türk şâirlerinin düşünmesi, cevap araması, bulduğu cevaba göre
hayatını şekillendirmesi gereken özellik budur.
Ben Mustafa Ceylan Ağabeyi epey yıllardır tanıyorum ve gönlüden bir
bağ kurmuş ve hukuk oluşturmuşuz. Mustafa Ceylan Ağabey hiçbir
ayrıma tabi tutmadan edebiyatta kalemi sağlam olan herkese ama
herkese emek sarfeden ve karşılık beklemeden bunu toplumun
hafızasına sunan büyük ustalardandır. Biz millet olarak ölmeden
kıymetlerimizin farkına varamıyoruz maalesef. Allah Mustafa Ağabey’e
uzun ve sıhhatli ömürler versin inşallah…
Yukarıda da ifade ettiğim gibi, özetle, bütün olmasa da birçok şair
arkadaşın şiiri hakkında keskin anlaşılır yol gösterici tespitleri ve şiir
tahlilleri mevcuttur ve adeta eser sahibine bu yönüyle de büyük şevk ve
güç verir.Şiir ve edebiyatın her safhasında emek ve eserlerin yaşaması
yaşatmaya çalışması kadirşinas ve alicenaplığının en belirgin
284
göstergesidir .Ustanın birçok vasıflarıyla birlikte alçak gönüllüğü vefa ve
sadakati bize model , bizlerin nasıl olmamız gerektiğini göstermektedir.
Rahmeta kavuşan her şairin arkasından mutlaka o şairin unutulmaması
için adına bir eser dillendir ve başarır. Bir anımı hatırlatarak sözlerimi
bitirmek isterim:
Bursa Konak Kültür Merkezinde 2007 yılında benim imza günüme teşrif
etmişlerdi ve o günlerde benden habersiz beni anlatan uzun ve detaylı
bir kitapçık oluşturmuş ve dinletide sunmuştu… Yine rahmete kavuşan
ikimizin ortak dostu olan Sevim ERDOĞAN TEZEL hanım için çok
hüzünlenmiştik birlikte ve daha sonraki bir etkinlikte Kestel Belediye
Başkanıyla konuşarak bir caddeye ismi verilmesine vesile olundu(SEVİM
ERDOĞAN TEZEL CADDESİ)
Kısaca fâni olan bu dünyada gönül insanlarının sayısı o kadar az ki ve
Mustafa CEYLAN gibiler çok az sayıda unutulmamalı. Biz şairlerin en
büyük meselelerinden biri, hatta en önemlisi, şiirlerimizle hal dilimizin
layıkıyla temsil meselesidir. Zamanımızda şairleri şiiri nasıl anlıyorlar?
Nasıl yaşıyorlar, hayatlarına nasıl tatbik ediyorlar? Yaşayışlarıyla,
bilgileriyle, örf-adetleriyle, çalışkanlık, dürüstlük, imge ve teknikleriyle;
kısaca bütün edebi hareketleriyle layıkıyla temsil edebiliyorlar mı? Bu
soruya samimiyetle cevap vermek için Mustafa Ceylan ŞİİR
TAHLİLLERİNİ okunmasını tavsiye eder 50.SANAT YILINI kutlar uzun
ve sıhhatli bir ömür dilerim.
 
 
 Ömer Ekinci Micingirt
 
 Şâir-Yazar
 
…………………….
285
BENİM BABAM
Pınar SARP (CEYLAN)
 
Benim babam öyle kelimelerle anlatılmaz, anlatılsa da kelimeler bence
az gelir onu anlatmaya..
Benim babam çok gönlü yüce bir adamdır. Hassastır, bir o kadarda
kibardır.
Benim babam şiir ile yaşar. Şiir ve edebiyat onun damarlarındaki kandır
candır. Biz evlatlarını şiirleri ile büyütmüştür. Annemde şiirleriyle aşık
olmuştur ona.
Benim babamın cümleleri sonsuzluk gibidir oturur dinlersin her şey akar
gider.. Seni de götürür dizeleriyle anlamazsın…
Benim babam adam gibi adamdır. Sevdiklerinin her zaman yanındadır..
Benim babam duygu adamıdır.. Hayatımda gördüğüm belKide en
duygusal insandır..
Benim babam beni yetiştiren o ulu çınardır.
Benim babam annemin ve bizim kahramanımızdır.
Benim babam kalemiyle konuşur. O kadar çok şey anlatır ki o
kalemi..Hayatımda gördüğüm en güçlü kalemdir o?
286
Benim babam şiir ruhlu her cümlesi ayrı bir anlam, her dizesi ayrı bir
güzellik ve tat taşır.
Benim babam hep aydınlık yol gösterir.
Benim babam kitaplarıyla ufukları açar.
Benim babam evimizin direği bizde onun gözünün bebeğiyiz.
Benim babam evet o benim ve ben çok şanslıyım.
Babacığım bu gün senin doğum günün ve sen bir yaşına daha girdin.
Allah sana uzun uzun ömürler nasip eylesin. İyiki benim babamsın. İyiki
varsın. Yeni yaşında sağlık mutluluk ve huzur hep seninle olsun. Biz
ailen ve arkadaşların seni çok seviyoruz. Allah seni başımızdan eksik
etmesin babacığım.
Sen hep yaz. Hep yazki biz şiirlerinle kendimizi bulalım. Kalemin hiç
tükenmesin. Hep bizimle ol. Bazen seni şiirlerinden kıskanıyoruz ailecek
ama şiirler senin her şeyin.. Şiirle kal..
 Seni çok
seven kızın PINAR (CEYLAN) SARP
287
Mustafa Ceylan
Ramazan EFE
Raslantı olsa gerek. 5+7 dizilimli bir şiir paylaşımın altına çarşaf gibi bir
yorum ya da Gülce Şiirleriyle ilgili bir makale de Mustafa Ceylan adı var.
Sıcağı Sıcağına Ankara’da "Gülende’nin Beşiği" adında Ozan Muharrem
Yazıcıoğlu’nun şiirlerinin yer aldığı kitabı yayımlayan Mustafa Ceylan ile
akrabalık olup olmadığını sordum. Sanki “kaldır ayağını, üstüne bastın”
diyecek gibi bir duyguyla Ceylan ustayla tanışmamın tazeliği dün gibi
anımsadığım bir olay.
 Denizli de bir şiir toplantısında iki yabancının yanında yer olduğunu
söyledi Ceylanı tanıyan bir arkadaşım. Neyse Onun kadar değer
verdiğim Vatandaş Osman Harun Yiğit gülücüklerinin arkasında
dostluklarını paylaştığım arkadaşlarım oldular. Güftesini yazdığı,
bestesini yapan ustanın (Şenol Yağar) vefat ettiğini söyleyen Ceylan' ın
iki şarkısını notalayarak güncellenmesini sağladık.
 Bir de Ankara’da buluştuk. Ramazan Topoğlu’na gideceğiz.
Ankara’da değilmişim gibi Topoğlu’na saygın bir kişiliği gönderdiğimi
belirttim. Bizi kapıda karşılayan Topoğlu beni görünce yüzünde bir bulut
sıyrıldı sanki. Odasında kucaklaşırken Mustafa Ceylan gibi bir adamla
bol bol fotoğraf çektirirsin artık deyip o an ki resimler koleksiyonumda ve
Facebook sayfamda Ayrıcalıklı yerini korumaktadır.
 Şiir Zamanı yöneticisi Yasemin Turan Demir’le tanıştırırken şok
yaşamadan o güzel insanla da karşılaşmanın ardında bol bol söyleştik.
Yasemin hanımın coşkusu da bir başkaydı. O koca adamla birlikte Şiir
zamanının 2. yaş günü nedeniyle Dolu dolu olduğunu söyleyen
arkadaşların anlattıkları ve sanalda paylaşımları bunların kanıtları...
Ramazan Efe
Emekli Öğretmen
Merkezefendi-Denizli
288
Sayın Mustafa Ceylan’a
Rahime KAYA
Her insan bir kâğıda sığmayacak kadar sonsuzdur. Ne başı bellidir ne de
sonu. Bizler doğumu baş, ölümü son sanıyoruz. Oysa aslolan insandır. A
kişi B kişi değil. Nasıl ki her çiçek mevsiminde yaşıyor, soluyor. İnsan o
çiçeği görmek için sonraki mevsimi bekliyor. Beklerken de çiçeğin
solmadığını, yeniden aynı çiçeğe kavuştuğunu kabul ediyor ise, insanda
da, insanın ölmediğini, her yeni nesille kişilerin yaşadığını kabul
etmelidir. Etmelidir ki şiirlerin, şairlerin sonsuz yaşadığını, kesintiye
uğramadığını da kabul etsin.
 İlk şiiri kim yazmış, kime yazmış, adı neydi?
 İlk insan, ikinci insana yazmıştır ve adı sevgidir.
Şiir yazıdan önce bakışla, gülüşle, sitemle yazılmıştır. Ana teması
sevgidir. Birin bire duyduğu sevgi, yüreklerdeki kıpırdayış gözlerle dile
gelmiş, kalemle sonsuzluğu bırakılmıştır. Şairin adı A ya da B fark
etmeksizin her yeni yazan bir önceki şiire bir harf eklemiştir. Şiir bugünkü
seviyeye gelmiştir. Önemli olan insanlık adına nitelikli, edebi şiirlerin
gelişebilmesidir.
 Bu bağlamda, Sayın Mustafa Ceylan şiire yeni harfler koymakla
kalmayıp, yeni yazın geliştirmiş edebi kişiliği ile takdiri şayandır.
Kendisini Gülce Edebiyat Akımı ile tanıdım. Gülce şiir akımı şiirler
yazmama teşvik etti, destek verdi.
 Benim için daima ağabey olarak, saygıyla kalacak kişilerdendir.
Elli değil sonsuzca yıllara Ceylan ağabey.
289
Adıyla Müsemma
"Bir Yanardağ Fışkırması" ;
Mustafa Ceylan...
Refika Doğan
Dostluk öyle derin, öyle yalın ve hesapsız kitapsız bir duygudur ki; ne
cinsiyet kavramına ne de kan bağından gelen hısım akrabalığa takılıp
kalır. O bağ öylesine güçlü, öylesine dirençli ve günübirlik çıkar
hesaplarının çok ötesinde sıcacık bir omuz, pervasız ve içten bir
dikleniş, fitnesiz bir yakarıştır iyi kötü anlarında.
Ne mutlu her şeye rağmen bunu başarabilenlere...
Ve ne mutlu gitgide yozlaşan dostluk ilişkilerine inatla, karşılıklı saygı,
sevgi ve inançla bugüne taşıyabilenlere, ne mutlu...
1980'lerin sonu 90'ların başı bir Ankara anımsaması...
Bir akşam dinlencesinde rastgele açtığım yerel bir radyo kanalında -
kısacık da olsa- dinlediğim nefis bir türkü ve özgün, lirik bir sesin ruhumu
sarmalayışıyla nefessiz kaldım...
"...
Neye yarar çok ile az,
Biraz sevda biraz da naz.
Yunus' a can, Veysel' e saz
Benim gönlüm deli gönlüm.
Yükseklerde harman olur,
Dertlilere derman olur,
Aşk deyince fermân olur
Benim gönlüm deli gönlüm."
290
Ne türkünün, ne de yorumlayan sanatçının adını öğrenemeden müzik
bitmişti. Demek ki türkü başlığı ve yorumlayan sanatçının adı önceden
anons edilmiş ve ben, müziğin ortasında yayına katılmışım! Tesadüf
işte...
Ezginin tınıları ve o naif, billur sesle türkü, hüzünlü bir nehir gibi aktı
ruhumun denizlerine, kanadım...
Adını sanını bilmediğim bu türküyü bir daha dinleyebilir miydim, kim
bilir...
Yılları döşedim ömür yokuşunun yamaçlarındaki bilinmez
güzergâhlara...
O türkü içimde çoğalan bir ses, ben türküde tekil ve cılız bir nefes...
***
Hangi yönden estiğini bilemediğim bir rüzgâr, savuruverdi beni Ankara'
dan Antalya' ya ansızın. Ömür kumaşım ki, paralanmış...
Kırklara karışan ömrün güz bahçesinde esen hazan yeli, güllerimi
örselemekte, sarı-kahve tonlarıyla alalamaktaydı esrik beni.
Dile kolay! Kırk yıllık Ankara yaşamından, yepyeni ve bilinmedik bir
yaşama, Antalya' ya sert bir geçişle dâhil olmak kolay olmasa gerek!
Yabancılık duygusunun içimi ezdiği bir süreçte beni bu güzel kente
bağlayan , kaynaştıran en belirgin etkendi Kale Kapısı/Yat
Limanı/Cumhuriyet Meydanı ile Selekler' i çevreleyen ve Konyaaltı
Caddesi' ne doğru bükülen noktadaki " Güllük Kavşağı " ve
boyluboyunca "Güllük Caddesi."
Güllük' te, Emekliler Parkı' ndan bakınca; masmavi denizle göğün
birleştiği ufukta, -heybetiyle adeta meydan okuyan Beydağları' na
nispet edercesine- kızıl dudağıyla mey içen şuh bir kadın gibiydi Antalya.
Rengârenk çiçek öbekleriyle cıvıl cıvıl şiirsel bir kent...
Bir yanımla Akdeniz' in tuzlu sularını içerken gözlerim, diğer yanımla -
hızlıca ve belki de hoyratça- akıp giden hayatın gerçekliği karşısında
diklenen ruhumun biriktirdiği mısralarım ve sessiz, kimsesiz sözlerim...
2003' ün ikinci yarısıydı...
İşte böyle bir hâlet-i ruhiya içerisinde dalıverdim internet dünyasındaki
"Antalya/Güllük" şiir ve edebiyat grubuna. Tamamıyla yabancısı
olduğum bu paylaşım sitesinde ilk kez şiir ve edebiyat üzerine sesli
düşünecek, insanlarla ortak paydalarda buluşarak bir şeyler üretecektim
naçizane. Ne bir sosyal çevrem, ne edebî birikimim vardı. Artık nasıl
olacaktıysa...Tek tutunduğum dal " Antalya/ Güllük" ismine olan
aşinalığımdı.
291
Hiç bir deneyimimin olmadığı bu arenada, grup üyeliğimin ardından
yoruma dayalı paylaşımlarla ısınmaya çalışıyordum.
Grubun kurucu olan ve ismini ilk kez burada duyduğum Mustafa Ceylan'
ın, diğer grup üyelerinden elbetteki herhangi bir farkı, ayrıcalığı yoktu
benim için. Ta ki internet ortamında şiir ve müzik paylaşımlarının
olacağı "Antalya/ Güllük Radyosu" nun kurulduğunun duyurulmasına
değin...
Bir kaç gün sonra...
Saat 19.30-20.00 suları...
Çarçabuk hazırladığım akşam yemeğinin ardından biraz müzik dinlemek
istedim. İlk kez internet ortamında radyo dinlemenin ne menem bir şey
olduğunu merak ederek "Antalya/Güllük" radyosunu açtım. Yayında bir
beyefendi şiir okuyordu. Kim olduğunu ve kimin şiirini seslendirdiğini de
bilmiyordum. Bildiğim tek şey, radyodaki sesin tonuyla, vurgusuyla,
duygusuyla, ahenkli geçişleri ve hançeresiyle güzel Türkçemizi çok
güzel birleştirdiğini ve şiirin ruhuna girerek dinleyiciyi de o ruhun içine
çektiği gerçeğiydi. Birbirimizden habersiz olarak; yayında yorumcu,
dışarıda dinleyici olan ben, mest halindeydik. Öylece dinledim şiiri huşu
içinde. Şiirde ne şiirmiş Yarabbi!
Bulutlara hasret kirpiklerim ıpıslak... Bıçakucu bir sancı sinemin
ortasında... Bu neyin sızısı yüreğim, de hele! Ruhum terkedivermiş
bedenimi, şiirin efsunkâr girdabında savrulup durmakta... Ben miyim
savrulan, mısraların özündeki hayat mı, bilemedim ki...
Bir yanda içeriğiyle sineme saplanan şiir, öte yanda şiiri hallaç pamuğu
gibi bir uçtan bir uca savuran yorum...
Derken...
Bir anonsla o naif duygu deryasından gerçeğe dönüverdim. Radyodaki
ses: "Bu güzel öykülü şiirin değerli şairi Refika Doğan' a teşekkür ediyor,
başarılarının devamını diliyorum" demez mi! Duyduklarım karşısında
şaşkınlığım iyice artmış, "gerçek mi sanrı mı" diye anlamaya
çalışıyordum bu durumu. Ne yani? Şimdi bu şiir benim miydi? Bu kadar
muazzam bir şiiri ben yazmış olamazdım! Ancak duyduklarım da
gerçekti! Evet, radyoda seslendirilen şiir bana ait öykülü bir şiirdi.
Demek ki etkili bir yorumla şiir, adeta yeniden yazılabiliyormuş. Burada
benim değil, şiiri seslendiren, kendi yorumunu katarak yeniden
292
değerleyen yorumcunun marifeti söz konusuydu. Şüphesiz, başarı o'na
aitti.
Şiiri seslendiren ve yayını tek başına göğüsleyen kişiyi merak
ettiğimden, yayının bitişine değin dinlemeye devam ettim. Hemen her
şiirin, aynı duygu yoğunluğu ile seslendirildiğine tanık oldum. Kendinden
emin, dingin bir duruş ve duygu yüklü doğaçlama yorum...
Nihayetinde öğrenmiştim şiiri yorumlayan ve sunumuyla dinleyiciyi
yayına kenetleyen kişiyi: "Mustafa Ceylan!"...
***
Kısa zaman zarfında yayın hayatına birbirinden değerli arkadaşlar
katıldı. Her birinin sunumu kendine özel, özgün ve sürükleyici...
Artan katılımla birlikte yayın da cezbedici bir hâl almış, "Mustafa Ceylan"
adı etrafında saygı, sevgi, güven ve dostluğa dayalı anlamlı bir halka
oluşmuştu. Gerek yayıncı, gerek yayın akışı ve sunumuyla birlikte
dinleyici kitlesiyle de farklı, renkli ve özgürdü Güllük. Kısa zamanda
kendi içinde tutarlı, disiplinli, değerlere saygılı ve titiz bir yayın politikası
oluşturmuştu. Pek tabii ki bütün bu güzelliklerin mimarı, ortak
paydasıydı herkese dost ve bir şiir-edebiyat tutkunu olan "Mustafa
Ceylan" adı.
Tamamen gönüllülük esasına dayanan ve usta-çırak anlayışıyla yayın
yapan "Antalya/Güllük" radyosu, kendi alanında bir ekol idi. İnternet
radyo yayıncılığı konusunda yepyeni değerler yetiştirmiş, vakti gelince
de kendi kanatlarıyla farklı diyârlara özgürce uçmasına olanak tanımıştı.
Gerek grup çalışmaları gerekse radyo yayını paylaşımlarıyla daha
yakından tanır olduğum Mustafa Ceylan hakkında belli bir kanıya
sahiptim artık. Herkesin ağabeyi, kardeşi, dostu, ustası olabilmeyi
başarmış bir gani gönül, bir şiir sevdalısı, bir duyarlı yürek...
Çok okuyan, araştıran, sorgulayan, analiz eden, , yetenekli ve/veya
yetenekli olup da koşulları elvermeyen kalemlerin elinden tutarak öne
çıkaran, yüreklendiren, insaflı, merhametli, vefalı bir bilge insan...
***
Radyo Güllük' te program yapan değerli arkadaşımız Harun Yiğit' in,
yayında olduğu bir akşamdı. Şiir yorumlarıyla birlikte, birbirinden güzel
has türkülerin paylaşıldığı bir sunum söz konusuydu. Harun Bey, hocam
293
dediği Mustafa Ceylan' a ve radyo dinleyenlerine armağan bir türkü
anonsuyla bizleri kısa bir an sessizliğe gömdü. Türkü adının "Bir
Yanardağ Fışkırması," sözlerinin Mustafa Ceylan' a ait, derleyen ve
yorumlayanınsa usta sanatçı Musa Eroğlu' nun olduğuna dair bir anons
geçildi. Tabii, bu anons bende olağanüstü bir etki yaratmadı o an için.
Türküleri seven biri olarak, tabii ki mutlu olmuştum anonstan. Ancak beni
bekleyen asıl sürprizden bihaberdim elbette.
Ve türkü yayında... O da ne! Çok uzaklarda kalmış bir tanıdık dostun
sesini, nefesini duymuşçasına irkilerek kulak kabarttım müziğe. Evet,
sonlarına doğru dinleyebildiğim ve yorumcusuyla kaynağının kim
olduğunu bilmediğim o türkü... Aman Allah' ım! O sözler, o sazlar ve usta
yorumuyla o ezgi... Bittim! Yıllar öncesinde kalan yitik bir parçamla
tamamlanmış ruhumdu söz konusu olan. Türkü sona erdiğinde de
geçmemişti şaşkınlığım. İlk defa bütünüyle dinlediğim türkü sözlerinin
derinlerindeki mânâ deryâsında kaybolmuş, bu muhteşem rastlantıyla bir
hoş olmuştum. İçimden kuşlar gibi kıvançlı bir şükran duygusu geçiverdi
yaradanıma. Demek bu türkünün sözleri Ceylan hocanın bir şiirine
dayanmakta ve adı da "Bir Yanardağ Fışkırması" ydı!
Hayatta hiç bir rastlantının boşuna olmadığına ve bunda da bir hikmet
bulunduğuna dair inancımı korumaya devam ettim. Ankara' dan Antalya'
ya uzanan bir yaşam kavşağında türkülerle, şiir , edebiyat ve daha nice
ortak paydalarla kesişmekteydi yollarımız.
***
Takvim yaprakları eksiliyorken birer birer, mevsimler ve gün de dönüyor,
değişiyordu hızlı bir devinimle. İlk yaz bitmiş, kiraz ağaçları çoktan
dönüvermişti çiçekten meyveye.
Akdeniz' in tuzu ipil ipil dökülürken şakaklarımızdan, -Ceylan hocanın
şiirindeki gibi- sadece deli gönlümüz değildi yanar dağlar gibi fışkıran;
ruhumuz da...
Her şey normal seyrinde ilerlerken, "Antalya/Güllük" grubunda paylaşılan
bir duyuru dikkatimi çekti. Bir anda onlarca kişinin yanıtladığı bu
duyurunun konusu ne yazık ki Ceylan hoca idi. Bilgisayarın başında
kalakalmıştım öylece. Hoca, apar topar hastaneye kaldırılarak yoğun
bakıma alınmış, durumu ciddiyetini korumaktaymış. Karmakarışık bir
durumdu o an. Ne diyeceğimi bilemez bir halde; omuzlarım düşük,
boğazımda bin düğüm...
294
Bütün masumiyetiyle düşüverdi yanağıma iki inci tanesi...
Henüz yüzyüze gelerek görmediğim bu bilge insana, bu renkli kişiliğe, bu
duyarlı yüreğe dûa etmekten gayrı bir şey gelmiyordu elimden maalesef.
Beklentisiz, içten ve katıksız bu dostluk köprüsünde bir ince çizgi, bir
bilinmez tüneldi araf...
Zaman çemberinden geçerken, her geçişin kendi öyküsü kalıyordu
çemberin içinde iz olarak. Ve yine her izin rengi, boyutu, derinliği, anlamı
pek tabii ki farklılaşmaktaydı doğallıkla.
Şu evrenin bir zerresi olarak; izimiz nedir, ne kadardır, nasıldır,
bilemeyiz elbette. Bildiğimiz tek gerçek, şiir ve edebiyat sevgisiyle
yürünülen bu yoldaki kesişmelerimiz ve bu kesişmelerle edinilen
dostluklar, kazanılan değerlerle, bizim bu değerlere katkımız.
***
Evet...
Hızla geçerken zaman, öyle anlar olur ki hiç geçmiyor sanırsınız. Bir
hastane gerçeği bütün dost yürekleri birleştirmiş, dûalar kabûl olunmuştu
bu kenetlenme karşısında. Çok şükür ki, hocanın yaşama direnci galip
gelmiş, kısa sürede sağlığına kavuşarak yeniden çok sevdiği ve şiiredebiyat sevdasını harmanladığı "Radyo Güllük" günlerine, dostlarına
dönmüştü.
Ve Gülce' li süreç...
Artık sanaldan gerçeğe geçiş zamanı gelmiş, süreç başlamıştı. Aynı
kentte yaşıyor olmanın ve aynı amaç etrafında birleşerek ortak
paylaşımlarda bulunmanın avantajıyla...
2003-2005 yıllarında Harun Yiğit ve Mustafa Ceylan' ın (henüz araştırma
ve geliştirme aşamasında) başlattıkları "Gülce Edebî Çalışmaları" ilgimi
çekmiş, (internet ortamında) dışarıdan destekleme kaydıyla ortaya
konulmaya çalışılan bu önemli ve yenilikçi hareketin kıyısında bekleyip
gözlemlemeyi tercih ettim bir süre. Zamanla olgunlaşan ve ortak bir
paydaya dönüşen bu dayanışmamız, 2008 Eylül' ünde aynı amaca
yönelmiş bir ekip çalışmasıyla resmiyete dönüşmüş, kenetleyip
kaynaştırmıştı bizi dostluk halkasıyla. Hiç bir şekilde yadsımadığımız en
güzel, en anlaşılır ve anlamlı paydaşımızdı Gülce.
Gündoğumundan günbatımına değin değil, çok daha ötesiydi Gülce'
miz.
Gülce ile Mustafa Ceylan adını daha yakından tanıma, daha etraflıca
tahlil etme olanağını bulmuştum. Bir kere inanılmaz bir hafızaya sahipti.
295
Titrek bir mum ışığıyla aydınlık bir kapıya yol aralayışınaydı tanıklığım.
Kendisini az geri çekerken, inandığı insanları öne çıkarmaktan, onlara
karşılıksız desteğini sunmaktan mutluluk duyan bir çağımız Dede
Korkut' u, bir bilge kişiydi.
Çok okuyup çok çalışan bu değerli hocamızın azmi ve emeği karşısında
bazen şaşırır, şüpheye düşerdim; "nasıl bu kadar sağlam ayakta
durabiliyor " diye. Hatta zaman zaman kendisine şaka yollu takılır,
programlanmış bir robota benzettiğimi söylerdim.
Belirli zaman dilimlerinde ve yine hayatın belirli dönemeçlerinde her
birimizin birer Kutup Yıldızımız, bilge kişimiz vardır mutlaka; bizleri
onure eden, öne çıkaran, desteğini esirgemeyen ustamız, ağabeyimiz,
dostumuz...
***
Mustafa Ceylan denilince ilk anda kin tutmayan, buna mukabil çabuk
parlayan ve aynı hızla yelkenleri indiren, merhamet sahibi bir duygu
insanı gelir aklıma. İşinde hırslıdır, hızlıdır. Başladığı işi sonuna kadar
götürmeye, başarmaya odaklı bir azim ve inanç örneği.
Şiir ve edebiyatla hemhal olmuş böyle bir yüreği, şiir ve edebiyattan -
özellikle de- Gülce' den uzak tutmak, ayrı düşünmek ölüme
göndermekle eşdeğerdir.
Gelenekçi yanını muhafaza ederken özünde, öne çıkardığı yenilikçi ve
dost yanıdır. Zaman zaman şeker hanım(!) yüzünden agresif tavırları
olsa da, bu durum O' nun " Yunus' un Odunu, Karıncanın Gölgesi"
olduğu gerçeğini değiştirmez. Tıpkı o odunun külü, karınca gölgesinin
düştüğü toprak olmayı şanından bilen gönlün bendeki ben' i gibi...
Su akar da zaman akmaz mı? Akan zaman ömür duvarını aşındırarak
azar azar, yıkmaz mı? Keşke, şu göz görebilseydi her zerreciği...
2005-2006 yılları olsa gerek. Ceylan hocanın yenilikçi, mucit damarının
tuttuğu...
"Antalya/Güllük Radyosu" nu bir tık ileri taşıyarak, görüntülü yayına
geçme hevesinin ağır bastığı bir andı. Büyük bir istek, azim ve inançla
yola koyuldu hemen. Deneme yanılma yöntemiyle iğne ile kuyu kazma
iradesi... O'ndaki bu kararlılık, bu yorulmak nedir bilmez yapı, bizlerdeki
saygıyı çoğaltıyordu tabii ki.
Bir akşam türkü dinleyerek tamamlanması gereken yazılarımı gözden
geçiriyorken Ceylan hoca aradı ve yeni mucitlik hevesinden bahsederek
296
benden yardım istedi. İstediği yardım şu idi: Kendisi işin teknik yanı ile
çabalarken, ben de kendi bilgisayarımdan görüntüyü takip ederek, olası
bir olumsuzluk karşısında kendisini bilgilendirecektim. Adeta oyuncağı
elinde mutlu bir çocuk gibiydi. O hevesi kırmak, o inancı sekteye
uğratmak doğru olmazdı. Elimden geldiğince yardımcı olmaya
çalışacağımı söyleyerek radyo sayfasına girdim. Saat, akşam sekizdokuz gibi başladı da, bir türlü bitmedi zaman.
Görüntü bir geliyor bir gidiyor, gerçek anlamda bir türlü sağlanamıyordu.
Tabii, bu durumda hoca daha da hırslanıyor, inada dönüştürüyordu
başarma azmini. Nihayet tan ağarırken görüntülü yayın da
gerçekleşiverdi. Hoca başarmıştı başarmasına ama, biz de bitap
düşmüştük bu arada. Bir kaç test yayının ardından bir video geldi
ekrana. Bu bir biyografik tanıtımdı. Burdur' un Tefenni ilçesine bağlı
Ece Köyünde dünyaya gelen, 1943 doğumlu bir şair-yazarın
meşakkatli olduğu kadar, onurlu ve başarılı yaşamının öyküsüydü. Kim
olduğunu bilmediğim bu değerli insanın öyküsünden etkilenmemek
olanaksızdı. İçim cız etti. Bir çok yanıyla benzeşen yaşantımız beni o'
na yakınlaştırırken, naif bir saygı ve sevginin çerçevesi de çiziliyordu
kendiliğinden. Büyük bir huşu içinde dinleyip izlediğim bu biyografik
videoya dair ardı kesilmez sorularımla Ceylan hocayı bunaltırken,
öyküdeki kahramanın da kim olduğunu öğrenmiştim. Bu çokca değerli
insan, şair-yazar İsa Kayacan' dan başkası değildi. Tesadüfen izleyip
dinlediğim bu muhterem insanın, aslında ne derin, ne bilge ve
beyefendi bir kişiliğe sahip olduğunu da öğrenmiş oldum o dakikada.
Sonraki süreçte daha yakından tanıma onuruna nail olduğum
saygıdeğer büyüğüm İsa Kayacan' nın sakin, kendisiyle barışık,
büyüğüne küçüğüne sevgi ve saygı dolu, kadirşinas vefası, mütevazı ve
tevazuyla derinleşmiş muazzam kişiliğine hayran kalmıştım.
Değerli büyüğüm merhum İsa Kayacan' la birlikte, bugün aramızda
olmayan, fakat mâneviyatıyla daima gönlümüzde yaşayacak olan
Rasim Köroğlu, Asım Kısbet, Keskinli Âşık Haydari' yi rahmetle yâd
ediyor, bu değerleri tanımama vesile olan "Radyo Güllük" ve Mustafa
Ceylan hocamıza teşekkür ediyorum.
Ceylan hocayı bir çırpıda anlatmak elbette kolay bir şey değildir. Ancak
şu kadarını söyleyebilirim ki; O' nun itimatını, dostluğunu kazanmak
başlı başına bir onur ve gururdur.
297
Bazen düşünüyorum da...
Hayat gerçektende sürprizlerle dolu. Yıllarca Ankara' da Elmadağ' ın
eteklerinde ikâmet et, Abidinpaşa' da yan yana okullarda oku, aynı kamu
kurumunun farklı teşkilatlarında yan yana çalış, şiir ve edebiyatla ilgilen
ve orta yerinde denk gelip dinlediğin meçhûl bir türkünün söz yazarı o
olsun, dinleyeni ben; başkada bir bilgiye sahip olma!
Tanımadığın, görmediğin o insanla yan yanayken yabancılaştıran hayat,
günün birinde bir başka kentte uzakken yakınlaştırır, aynı amaç
etrafında bir kez daha yan yana getirerek kesiştirir kader çizgini.
Biz, " Antalya/Güllük" ve "Gülce" dostluk kavşağında, çekişmeli yergi ve
övgülerimizle kalıcı ve güzel bir duruşun zeminini hazırladık.
Biz, dar günümüzde kendi gökyüzümüzdeki bulutlarla kirpiklerimizi
yıkamayı da öğrendik, mutluluklarımızda gülüşler çoğaltmayı da. Bu
yüzdendir;
" Dost dağının büyük çığı,
Çiğdemlerin hıçkırığı.
Su köpüğü, gün ışığı
Benim gönlüm deli gönlüm."
Biz, gün oldu içimize akan hüzün nehirlerini gürül gürül dışarıya akıttık
dostluğumuzla. Bu yüzden;
" Kanatlanıp göğe uçar,
Kendisinden kendi kaçar.
Hasret hasret çiçek açar
Benim gönlüm deli gönlüm."
Dedik ya...
Ve bizi Gülceli dostluk kavşağında buluşturan Güllük' ten, bir şarkı olup
yankılanır Toroslar Antalya aşkıyla;
" Ruhumuzu okşayan,
Sevgileri taşıyan,
Gönüllerde yaşayan
Bir şarkısın Antalya.
298
Torosların başında,
Damlayan göz yaşında,
Sevenlerin düşünde
Bir şarkısın Antalya."
Bir başınalığımızı unutturan güç...
İçimdeki tınıların saza, dilimdeki kelâmın söze düşüşüdür dostluk.
Velhâsılı kelâm...
On yılı aşkın bir dostluğun ve kendi dostluk penceremden görüp
anladıklarımın naçizane ifadesidir aşağıdaki dizelerim:
Ey ışık salkımı, Allah' ın kulu,
Gönül dergâhının irfan okulu
Yüklüdür sırtında çilenin çulu;
Dostluk meclisinin çul serenisin,
Bütün gönüllerin gül yârenisin...
Yarılanmış ömrün, yaralıdır el,
Tutmuyor mızrabın, çalmıyor ki tel.
Güvercin ruhunla kanatlan da gel;
Bin ilham taşıyor her kanat sesin,
Bütün gönüllerin gül yârenisin...
Özünün kumaşı hasların hası,
Diktiğin şal değil dostluk libası.
Eyüb' ün sabrısın, derdin babası;
En yakın dostusun şimdi herkesin,
Bütün gönüllerin gül yârenisin...
Ceylan bakışında giz Anadolu,
Dostluk kavşağının kesişen yolu.
Yedi coğrafyamın sağı ve solu;
Kanayan yareme em sürenimsin,
Bütün gönüllerin gül yârenisin...
Refika'm ben demez diyorsun ya biz,
Yunus yunus deryâ, masmavi deniz.
En özgün mısramız, sonsuz gülcemiz;
Sevgi ikliminin bir erenisin,
Bütün gönüllerin gül yârenisin...
299
Dostluk adına kaleme aldığım naçizane duygu ve düşüncelerimin bu
sayfalarda paylaşımına vesile olan değerli dost, can arkadaşım Harun
Yiğit' e teşekkür ediyor...
Sanatının ellinci yılında yepyeni bir doğumla ömür kumaşına bir yıl daha
ekleyen ustam, dostum, saygıdeğer büyüğüm Mustafa Ceylan hocama,
kutlanacak nice yıllar, nice dostluklarla taçlanacak sevgiler, şiirle dolu
sağlıklı ve erinç nice yaşamlar diliyor; "iyi ki varsınız, iyi ki dostumsunuz,
can'sınız" diyorum Ceylan hocam...
Refika Doğan
Antalya/2016
………………………..
300
MUSTAFA CEYLAN
Sabit İNCE
Bendeniz Sevgili Mustafa Ceylan'ı "Anasam Meslek Birliği"ni kurduğum
yıllarda tanıdım ve "Anasam Akdeniz Bölge başkanlığı"mızı uzun süre
şerefle ve hakkıyla yürüttü. Ama ne yaparsınız ki nasıl bazıları Mustafa
Ceylan"ların kıymetini bilmediler ve bilmiyorlar ise, Türkiye ve Kayseri de
Anasam'ın kıymetini bilemedi ve maalesef... Bu büyük Birlik bir
mahkeme kararı ile kapandı.
Şimdi buradan şuna gelmek istiyorum. O gün konuşmamda da bunu
söyledim Türkiye'de Mustafa Ceylan'lar, Rasim Köroğlu'lar ve benzeri
insanlar çok azdır veya yoktur. Neden derseniz, bu bir sevdadır ve
sevdalı insanlar da sevdalarından ve aşklarından dolayı hata yapmaya
her zaman müsaittirler. Çünkü sevenin gözü sevdiğinden başkasını ve
başka şeyleri görmez de ondan.
Bendeniz Ceylan kardeşimle o yıldan bugüne kadar çok mutluluğu, çok
hüzünü ve çok şeyleri birlikte yaşadım. Beraber güldük, beraber ağladık,
ortak dostlarımızı beraber toprağa verdik ve en son bir üçlü
oluşturduğumuz Rasim Köroğlu kardeşimi toprağa verdikten sonra ikimiz
kaldık, ama Rasim Köroğlu'nun yerini dolduramasa da bir yenisini
ekledik Harun Yiğit.
“Bir yanardağ fışkırması
Benim gönlüm deli gönlüm.
Ceylan'ların hıçkırması
301
Benim gönlüm deli gönlüm” diyor ya bir şiirinde. Aynen de öyle. Deli bir
gönlü var. Yanardağın fışkırmasından da deli ve hatta şekeri arttığı
zamanda bir yanardağın lavlarından daha tehlikelidir bizim Ceylan.
 O'nunla birlikte Türkiye'nin hemen hemen çoğu yerinde beraber
olduğumuz gibi, Balkanları bir baştan bir başa ve Avrupa ülkelerini
beraber dolaştık. Beraber yedik, içtik, ağladık, güldük, alay ettik,
birbirimize takıldık. Çok şeyleri beraber yaşadık.
 Hatta bir hayalimiz vardı O, ben ve merhum Rasim Köroğlu
Fransa’dan evlendikten sonra beraber Eyfel kulesine çıkacaktık ama
kısmet olmadı, Rasim'i erken kaybettik. Rasim'in vefatından sonra ben o
hayali gerçekleştirmek için Fransa'ya giderken gel Ceylan Rasim yok
ama ikimiz çıkalım şu Eyfel denilen kuleye dedim, ama o, bana ayak
uyduramadı, birçok gerekçe uydurarak benimle Fransa'ya gelemedi. Ben
Eyfel'e gittim, orada fotoğraflar çektim, çektirdim ama ikisi de olmayınca
Eyfel'e çıkamadım yanında dolaşıp anıları yaşadım.
 Avrupa ve Balkanlar gezilerimizde çok şeyleri beraber yaşadık, Kırmızı
kulelerden tutun da görmek ve yaşamak istediğimiz herşeyi görmeye ve
yaşamaya imkân bulduk.
 
 Bu anıları yazmak belki birer roman olacağından burada uzun uzun
yazmak yerine, Ceylan'ın meşhur "kaybolma ve şehirlerarası
seyahatlerinde yaşadıkları maceraların" iyi birer roman olacağını da
burada belirtmek istiyorum. İzmir'e Ankara diye gidişinden tutunda
beraber "Beydağı Turizm" maceralarımız da pek gülünç ve kahkahalarla
anlatılacak olaylardır. 
 Tabii Mustafa Ceylan çok üretici ve benim bir şiirimde de dediğim gibi
"Nerede, Ne zaman yazar" bilemiyorum ama çok yazar, çok inceler ve
çok kıymetli eserlere imzalarını atan bir arkadaşım. Eserlerinin ve
yayınlanmış kitaplarının sayılarını kendisi gibi ben de inan bilemiyorum,
çünkü her gün yeni bir kitaba imza atar, araştırır, yazar ve
"Edebiyatımızın Ceylan" lığına devam eder hep.
 Özellikle kurduğu ve öncülük ettiği "Gülce Edebiyat Akımı" ile de Türk
şiirine yeni bir ivme ve hareketlilik kazandırmış, etrafında topladığı şair
ve yazarlar ile adeta Antalya'yı bir edebiyat şehri, edebiyatın merkezi
haline getirmiştir. Ankara'da yaşadığı yıllarda Ankara O'nunla şen ve
hareketliydi, Antalya'ya yerleştikten sonra da adeta edebiyatı oraya
302
taşıdı ve orada etrafında toplanan arkadaşlarımızla çok güzel
hizmetlere, kitaplar ve çalışmalara imzasını attı.
 Özellikle Harun Yiğit ve diğer arkadaşlarla oluşturduğu grubun
çalışmaları da Ceylan ile bir ivme kazandı ve başta Harun Yiğit kardeşim
olmak üzere çok sayıda şiir kitabı ve edebi eserlerin yayınlanmasına
imkan sağlandı.
 Yani kendi boş durmadığı gibi etrafındaki insanları da hep çalıştırdı,
görev verdi, ön ayak olarak yeni eserlere imzaların atılmasına sebep
oldu.
 Bu sanat yılında da anlatacağım ve yazacağım çok şeyler olmasına
rağmen sayfaların yetmeyeceğini ve anlatmaya kelimelerin kifayetsiz
kalacağını biliyorum. Kendisine uzun, sağlıklı ve mutlu bir ömür dileyerek
bu sanat yılının da kutlu olmasını diliyor, nice eserlere daha imzasını
atmasını beklediğimi buradan bir kez daha duyurmak istiyorum.
……………………
303
Torosların Türküsü’ nden , Türk
Dünyası Efsaneleri’ ne
MUSTAFA CEYLAN
R.Sami HAMAMCI
“Torosların türküsünü duydunuz mu?
Alabahar geldiğinde, doruklardan kar alıp yediniz mi?
Eteklerden altın sarısı çiğdem topladınız mı?
Derelerin gürül gürül akışını seyrettiniz mi ? 
Su bile yeşildir Toroslar’da.
Köpükler kar beyaz…
 Gündüzü sevda, gecesi kavga.
 Toros çocuklarının iğde dikeninden tattığı acıyı hissetmek gerek.
 Gece cadılaşsa da, gündüz nazlı bir gelin olur.
 Gece çıldırır, gündüz gülümser size.
 Ayasa öyküsü bir ilk değil ya bir isyanın, haykırışın, yoksulluğa
başkaldırışın öyküsü.
 Ahmet Tufan Babayı anlatmak…
 Torosları sırtlayıp Ankara’ya taşımak kadar zorlu.
 Toroslar, Anadolu, insan, hele hele Atatürk devrimleri ve sevgi
Tufan Baba’nın şiirinin özünde…”
 
 90’lı yılların sonları.... Ankara, Kırkpınar sokak, Fasılbar’da, Feyzi
Halıcı’nın yönettiği bir şiir günündeyiz. Bir akademi, bir okuldu o şiir
günleri…
 “Dün bu şehirde yenmiş millet kara bahtı
 Bu şehir, genç cumhuriyetin payıtahtı
 Bu şehir her manasıyla büyüktür
 Kısaca bu şehir, Atatürk’tür…” diyen, Torosların yaşlı
delikanlısı, usta şair Ahmet Tufan Şentürk’ün manevi oğlu olarak tanıdım
Mustafa Ceylan’ı Fasılbar’da.
 Sayın Ceylan, Ahmet Tufan Şentürk’ü şiir gününe getirmişti. Usta
şairimiz yaşlıydı, zor yürüyordu…
“Torosların Türküsü” adlı eser, Ahmet Tufan Şentürk’ün şiirli yaşam
öyküsünü anlatan romanıdır Mustafa Ceylan’ın. Soluksuz okunan bir
roman…
304
 Yıl 2012 sonbaharı. Antalyalı günlerim başladı.
 Elli yılı aşkın arkadaşlığımızın süregeldiği, şair Naim Tuncalı dostun
sanatçı dostlarının arasında buluverdim kendimi “Ansan”da. Mustafa
Ceylan, Harun Yiğit ve diğerleri…
Mustafa Ceylan’ı yakından tanıyınca, yorulmak bilmeyen bir kalem
emekçisi olduğunu gördüm. Şair, yazar, araştırmacı, usta bir kalem.
Karaozan İsmail Kara’nın anlatımıyla, ’karıncanın gölgesi’ sayın Ceylan.
 Ahmet Tufan Şentürk, Tahir Kutsi Makal, Halil Soyuer, Güzide
Taranoğlu, Abdullah Satoğlu, İsa Kayacan ve Muharrem Yazıcıoğlu’nun
yaşamlarını daha sağlıklarında kitaplaştırarak kendilerini
onurlandırmıştır. Yalnız bu kadar mı ?
 “Öldürülen 101 Şair” adlı eser başlı başına titiz bir inceleme,
araştırma ürünü. Sayın Ceylan, bu eserini yeniden düzenleyecek
sanırım. Yüzbir rakamı kaça çıkar, tahmin edemiyorum…
 2015’te yayımladığı 2 ciltlik “Türk Dünyası Efsaneleri’nden söz
etmeden geçilemez. 600’er sayfaya yakın iki cilt Türk Dünyası
Efsaneleri. İlk kitapta Anadolu efsaneleri ele alınmış. Sıralamada, illerin
trafik numaraları izlenmiş. İkinci ciltte, Anadolu ötesi Türk dünyası
efsanelerinden bir dizi oluşmuş. 
 Mustafa Ceylan’ın şiir dili, anlatıda, suyun dereden akışını
çağrıştırıyor. Yerine göre şırış şırıl, gerektiğindeyse çağıl çağıl…
 ”Dicle kenarında türküler söyle/ İçinde olmasın ayrılık, hüzün/ Ölüm
çok uzaklarda dolaşıp gezsin/ Kavun koksun elleri güzel kızların/ Güneş
dans etsin yapraklarda/ Işıl ışıl gündüzün…”
 “Vur çekici aşk ile vur ey Ferhad/ Duvara, pas tutmuş köhne
zamana/ Amana da deli gönül amana!/ Yaralarım sızlıyor, acılarım
yaman ha !”
 Mustafa Ceylan’ı anlatmak ha! Torosları, Karadeniz kıyısına
taşımak gibi bir şey…
…………………..
305
MUSTAFA CEYLAN KİMDİR?
Selingül Kızıltan
Mustafa Ceylan kimdir? Diye sorarsanız 2013 yılında tanıdığım ve o
günden bu yana ağabeyim olarak bildiğim bu insanı tek bir cümleyle
anlatmak olası değil. Ben yine de anlatmaya çalışayım.
Şiir-sanat-kültür olarak o bir umman, ben ise o deryaya kavuşmak
isteyen küçük bir dereyim.
Onu tanıdığımdan bu yana Ondan neler öğrenmedim ki? Bir ağabeyin
küçük kardeşine –gerek kızarak- onu uyardığını, gerekse “Bu
yazdıklarını ben yazmalıydım; seni mahkemeye vereceğim.” diyerek onu
övgüye boğup teşvik ederek nasıl örnek olduğunu –keşke- yanımızda
bulunsaydınız da görseydiniz. Uzun sohbetlerimizde geçen esprileri bir
işitseydiniz “İşte edebiyat sayfalarına geçmesi gereken sohbet budur.”
derdiniz.
O benim şiir tarihçesinde idolüm. Böyle bir ağabeyi -geçte olsabulmanın sevincini yaşarken diyorum ki “Keşke Onu çok uzun yıllar önce
tanısaydım.”
Onu saygı ile seviyorken ona bir kızgınlığım var ki söylemeden
geçemeyeceğim. Ona ihtiyacımız olduğu, onun bunu yapmaya hakkı
olmadığını düşünerek buradan bütün dünyaya haykırarak duyuruyorum.
“Mustafa Ceylan sağlığını ihmal ediyor.”
………………..
 
306
Üstadım Mustafa Ceylan ın 50. Yılını kutlarken 
“Sanat Ustadan Öğrenilir, İcazet Edebe Verilir”
Sündüz Yaşar Biga
 Estetiğin ele alınarak duyguların çeşitli şekillerde aktarılmasıysa
sanat, sanatı icra edecek olan da doğal olarak insandır . Sanat ve
sanatçı kimdir diye uzun uzadıya bir şeyler söylemiyeceğim elbet. Sanat
yolunda ilerleyenler bilirler ki her sanatçının örnek aldığı etkilendiği
benzemek istediği eserleriyle birlikte sanatçı kişiliğine de hayran olduğu
sanatçılar vardır. Bu sanatçılar bana göre artık sanatın ustası olmuş
kişilerdir. İşte Mustafa Ceylan benim gözümde sanatın ustası ve
edebiyatımıza kırkdan fazla eser vererek bu ülkenin edebiyat alanında
üstadıdır. Ben “Sanat Ustadan Öğrenilir, İcazet Edebe Verilir” diye
düşünenlerdenim. Şiir yolunda ki yolculuğum da bana en büyük
mutluluk ve haz veren üstad diye nitelendirdiğim şair yazarların eserlerini
okumak oralardan kendime bir ders çıkarmak ve yaşıyorsa onlarla
birebir tanışıp sohbet edebilmektir.
 Artık teknolojinin hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Üstad
dediğimiz sanatçılar bize ne kadar uzaksa iletişim araçlarıyla da ulaşmak
onları takip edebilmek bir o kadar kolay oldu …
 Mustafa Ceylan hocamı "Gülce Edebiyat Akımı"ndan dolayı
tanıyordum. Pek çok şiirini okumuştum, hayatı hakkında da kırka yakın
kitabı olduğunu biliyordum. Ben onu biliyordum da onun beni tanıması
sosyal paylaşım sitesinde yayınladığım şiirleri beğenmesi ve zaman
zaman yorumlamasıyla olmuştu. Yorumları bırakın, beğeniler beni
öylesine mutlu ediyordu ki vede cesaretlendiriyordu. En azından "sosyal
paylaşım sitesi üzerinden tanışabilir miyiz, bir merhaba desem yanıt verir
mi?" diye içimde hep bir çekince yaşıyordum.
Birgün bütün cesaretimi toplayarak sohbet kısmından yazmaya karar
verdim. Şiirimi beğenmişti, hem teşekkür etmek, hem de şiir üzerine bir
sohbet yapabilir miyim diyerek, biraz korkarak, biraz çekinerek
"merhaba" dedim. Öylesine sıcak samimi bir sohbete başladık ki şiir ve
edebiyat üzerine... Sanki yıllardır birbirimizi tanıyor gibiydik. Bana, şiirim
hakkında öylesine güzel şeyler söylüyor ve cesaretlendiriyordu ki ben
daha çok okumak, yazdığım tarz hakkında daha çok bilgi edinmek
zorunluluğunu hissediyordum.
307
O kadar mütavazi, o kadar kendisiyle barışık ve o kadar öğreticiydi ki .
Kafama takılan, sormak istediğim edebiyatla ilgili her konuda bilgi
birikimini aktarıyor, yaptığım herhangi bir hatayı da "şuraya bir baksan
senin buraya daha güzel bir kafiye- kelime veya dize bulabileceğini
biliyorum" diye yüreklendiriyordu.
Ben onunla her sohbetimin sonunda hem bir şeyler öğreniyor hem
gözümde değeri bir kat daha artıyor kendimi de değerli hissediyordum.
Oysa, şiir camiasında bunu yapan o kadar az insan var ki. (Tabii ki
burada bana şiirin bütün türlerini öğreten, bana ciddi emek harcayan,
benim hocam olan Turgut Uzdu hocama da teşekkür etmek isterim. O da
hep benden övgüyle söz eder, ama o beni yetiştiren ve iyi tanıyan insan
olduğu ve onun öğrencisi olduğum için, hocam beni seviyor ve
yüreklendiriyor diye düşünürdüm) Oysa ki Mustafa Ceylan hocanın ki
tamamen farklıydı, beni sadece şiirlerimle tanıyordu.
 Bir gün Turgut hocam gülerek şöyle demişti "ben heyecanla, hocam
Mustafa Ceylan hocam, şiirim için şunları söyledi dediğimde, haa biraz
öncede ben aynı şeyleri söylemiştim, bakıyorum Ceylan söyleyince çok
daha coşku duydun." Ve devam etmişti, "senin için ustaların söylediği
olumlu şeyler emin ol beni de mutlu ediyor."
 Mustafa Ceylan hocamla ilgili unutmadığım en büyük
anılarımdan biri de hiçbir maddesel karşılığını beklemeden hatta kargo
parasını bile kendisi ödeyerek, kendi kitaplarını bana göndermiş olması,
tabiî ki bunca emeğin ücretini hatta kargo parasını bile almaması, beni
mahçup ederken, bu kitapların hepsine birden sahip olmak, nasıl mutlu
etmişti beni... Ve kitaplarını okurken de yine gördüğüm bir şey vardı ki
edebiyatta iz bırakmış şair yazarların şiirlerini irdelemiş ve onları bu
topluma tanıtmak istemişti.
 Ellinci sanat yılını kutlarken edebiyatı, hakkında yazdığı kitaplar
hakkında, sayfalarca yazı yazabilirim ama, bunlar her yerde yazıyor,
zaten ben sadece bende bıraktığı izleri yazmak istedim.
Nice elli yıllara Mustafa Ceylan hocam... Sizin bilgi birikiminize ihtiyacı
olan o kadar çok sanatçı var ki. Elbette bir de sizin duruşunuzu,
mütavaziliğinizi örnek alması gereken.
 Nice mutlu, huzurlu, sağlıklı, sanatla dopdolu yıllar dilerim.
Her daim saygım sevgimle..
Sündüz Yaşar Biga
23-12-2015 İstanbul
308
Şükran Gulcenaz Aydoğan
Onu bir şiir etkinliğinde tanıdım..Güler yüzlü, sempatik, pozitif elektirk
veren bir insandı. Biraz sohbet ettiğinizde sanatla olan yakın bağı ve
sevgisiyle karşısındaki insanı sarıveren sıcak bir tavrı olduğunu
görürsünüz.. Mustafa Ceylan beyefendi gerçek bir sanat sever ve üstat.
Engin bilgisi, sanat kültürü oldukça geniş çok yönlü bir adam hocamız.
Antalya da kız kardeşime misafir olduğum geçmiş bir tarihte, kendisiyle
daha önceden sözleşerek buluşmuş ve bir kaç şair arkadaşı ile birlikte
hoş bir sohbetimizde olmuştu.. Esprili bir dille bize bazı anılarını
anlatırken gülümseyerek ve keyifle dinlemiş o gün yanından pek
memnun ayrılmıştık... "Gülce Edebiyat Akımı" nı ilk kez ondan
dinlemiştim. Ve hatta bana hafiften sitemle "adınız Gülcenaz, ama sizin
Gülce edebiyatına hiç ilginiz, katkınız yok" diye takılmıştı.. Evet haklıydı
hocam ve ben hâla aynı tembellikle Gülce Edebiyat Akımı' na uygun bir
şiir yazmış değilim. Üstadım umarım, beni hoş görecektir.
Bazı özel insanlar vardır onlar yaptıkları işe gönül verir. Bu hele bir sanat
adamı ise ilgilendiği sanat dalı onun gönül dergahında tükenmeyen bir
kaynak gibidir. Ürettiklerinin yanı sıra üretilmişleri de bağrına basar ve
sanatın sonsuz deryasına binlerce damlacık katar. Her damlada emeği,
sevgisi, çabası vardır. Mustafa Ceylan beyefendi işte o özel insanlardan
biridir.
Ellinci sanat yılı adına kendisini kutluyor ve iyi ki varsınız diyorum..
Sizler var oldukça edebiyatın manevi hazzı asla yok olmayacak, sizlerin
önderliğinde yeni şairler yazarlar bu sanata gönül ve emek vereceklerdir.
Sevgili Mustafa Ceylan hocam sizi tanımış olmak, benim için ayrı bir
onur ve zenginlik..
Saygı Ve Selam ile "Nice Elli Yıllara.."
25.11.2015 YALOVA
…………………
309
MUSTAFA CEYLAN
Şükran GÜNAY
Mustafa Ceylan’ı 50. sanat yılında anlatabilmek, yazıya dökebilmek; onu
anlamaktan çok daha zor. Tuşlara basmaya başladığınız an,
parmaklarınız zihninizdeki birikimlerin çokluğu ile bocalamaya başlıyor.
Deneyeceğim ama. İki dosya sayfasına değil, sayfalara sığdırmak
mümkün müdür o koca çınarı?
www.antoloji.com Şiir, Kültür, Sanat sitesine 2000 yılında yetkili şair
olarak üye olduğumda birçok değerli usta kalemlerle tanıştım. O site her
birimiz için sanal bir okul gibi olmuştu. Türkçe’mizin ışığında; Türk Dili ve
Edebiyatı’na hizmet veriyor ve yeteneklerimizi geliştiriyorduk.
Teknolojinin yeniliklerinden faydalanıyor; ülkemiz sorunlarını, özelimizin
sevinçlerini kederlerini tuşlara şiirler, denemeler, makaleler, öyküler vb.
biçimlerde aktararak anında paylaşabiliyorduk Antoloji sayesinde.
İki binli yıllarda bilgisayar kullanımı yeni yeni girmişti yazın hayatımıza.
Bilgisayar kullanımı ve internet sayesinde ülkemizin her köşesinde bir
arkadaşımız, dostumuz, kalem arkadaşımız oldu. Ta o günlerden tanırım
kıymetli kardeşim ve usta kalem Mustafa Ceylan’ı.
 Mustafa Ceylan; yazara, şaire saygılı olduğu gibi, genç kalemlere
değer veren, onların şiirde, edebiyatta gelişmeleri için çok gayret
gösteren bir kardeşimiz ve ustamızdır. Hiç unutamadığım bir anımı
aktarmak isterim:
 Almanya’dan, Afyon Şairler ve Yazarlar Etkinliğine davetli olarak
katılmıştım. Etkinliğin bir de Kuşadası ve Söke ayağı vardı. Söke
etkinliğine katılan Mustafa Ceylan’ı ilk kez orada gördüm. Tabi ki daha
önceden sanalda haberleşmiş, değerli birikimlerinden faydalanmıştım.
 Şiirler okunmuş, paylaşımlar yapılmış, masalarda sohbet faslı
başlamıştı. Mustafa Ceylan etrafına genç şairleri toplamış, elinde kağıt,
kalem, durmadan bir şeyler karalıyordu. Yanlarına yaklaştım, izledim.
Hece şiiri nasıl yazılır, hece şiiri yazmanın kolaylıkları nelerdir onları
anlatıyordu. Ne güzel insan bu kardeşimiz dedim kendi kendime.
Bildiklerini tıpkı bir öğretmen gibi genç kuşaklara aktarmayı görev biliyor,
özellikle zaman ayırıyordu.
Mustafa Ceylan, bitmek bilmeyen bir enerjiye sahip olduğu gibi; yorulsa
da içindeki yazma ateşini hiç söndürmeyen bir aşk ile benliğini sürekli
tutuşturan bir fedaidir. Ne için? Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Dili ve
310
Kültürü için. O, kendi ağzından anlattığı, kalemiyle ölümsüzleştirdiği
ustalarının yolunda yürümeyi bırakmamış, örnek eserler ürettiği gibi,
geçmişteki ustalarını da yad etmeyi, onları yaşatmayı asla ihmal
etmemiştir.
Mustafa Ceylan, hiç ayırım yapmadan eline kalemi alan herkese yol
gösterdi. Gördüğüm ve algıladığım kadarıyla; onda koskoca bir yürek
var. Kırılsa da küsmez. Bağırıp çağırsa da, biliriz ki, göğsünün
derinlerinde sonsuz sevgiyle yoğrulmuş, herkese kucak açan insan
sevgisi vardır. Ondaki Türklük bilinci asla göz ardı edilemez!
Çalışmalarının, özverilerinin temelinde işte bu Türklük sevdası her an
patlayacak volkan gibidir. Etrafında gördüğü her şaire, yazara elini
uzatmış, bizlerin yazdıklarını tüm yüreğiyle eleştirmiş, değerlendirmiş;
hepimize yazma ve üretme konusunda örnek olmuştur.
Mustafa Ceylan’ı tanımak isteyen Gugel Teyze’ye (www.google.com)
soruversin. On beş senede neler neler ürettiğini, çalıştığı site
çalışmalarını, basılmış eserlerini, halen yapmakta olduğu çalışmalarını
okumakla bitiremezsiniz.
Müşterek hazırladığımız Antolojiler, Antalya’da düzenlediği Şiir ve
Edebiyat Etkinlikleri, Avrupa ve Türkiye’de KAPADOKYA KÜLTÜR
DERNEĞİ Başkanı değerli kardeşimiz Mümün Uluç Bey’in davetlisi
olarak katıldığımız Kapadokya Şiir Şölenlerindeki müşterek
çalışmalarımız Mustafa Ceylan’ı bizler arasında unutulmaz yapmıştır.
Benim galiba insanlara yaklaşımın biraz farklı mıdır nedir, orasını tam
bilemiyorum ama, Mustafa Ceylan kardeşim ve eşi ile Almanya’dan çok
sık telefon konuşmalarım oldu. Her ikisini de zamanla kardeşimce
sevdim. İlk zamanlar Ceylan kardeşim çok sigara içiyordu. O kötü
arkadaş sigara ve içki yüzünden genç yaşta ağabeyimi kaybetmiştim.
Ölüm döşeğinde ve kan kusarken ağabeyim, yemin ettirdi, benden bir
söz aldı ; ‘’ Kardeşim, ben sana hep kızıyordum, atın ölümü arpadan
olsun diyordum ama, kazın ayağı öyle değilmiş. Şimdi dönüşüm yok ve
bu güzelim yaşamın son demine geldim. Senden rica ediyorum benim
bu durumumu anlat. Lütfen kimi sigara içerken görürsen anlat.
Ağabeyim bu yüzden hayata doyamadan gitti, alkol alsalar bile ara sıra,
şu kötü, pis zehiri sakın ola ellerine bile almasınlar. Senin ikna gücün
var. Bin kişide bir kişinin sigarayı bırakmasını sağlasan, benim ruhum
huzur bulacak . ‘’ dedi. Kırık dökük olmuştum onu bu halde görünce ve
nasıl bir söz verdiğimin sıkıntısından da bağıra bağıra ağlamıştım.
‘’Sana sözüm geçmedi, ellere nasıl geçer?’’ demiştim. Sözü almıştı ama
311
ağzımdan. Söz vermiş, yemin etmiştim bir kere. İşte bu yüzden kıymetli
kardeşim Mustafa Ceylan ile de sık sık bu konuyu dile getirmiştim. Hiç
unutmam, sevgili eşi Gülay Hanım da sürekli bana destek vermişti. O
destek verdikçe ben de yüz alıyor yükleniyordum Ceylan kardeşime.
 Aslında asıl sebebim sadece ağabeyime verdiğim söz değildi.
Sizlerin dikkatini çekti mi bilemem. Benim izlenimlerime göre şairler,
yazarlar, sanatla uğraşanlar çoğunlukla kendilerini içkiye, sigaraya
adamışlar sanki! Her geçen yıl değil, her geçen ay beyinlerinin ve
bedenlerinin kötüye gittiğini, dişlerini, saçlarını, daha bir çok
yeteneklerini kaybettiklerini bile bile yaşamlarının büyük bir bölümünü
içkiye ve sigaraya bağışlamışlar gibi…
 Mustafa Ceylan benim için çok değerli bir yazar, şair aynı zamanda
usta kalem, ustamız. Daha nice yıllar sağlıklı kalmak zorunda. Türk
Milletinin Ceylanlara ihtiyacı var. Sigarayı bıraktığında günlerce
sevinçten göz yaşı döktüm. Yüce Yaradan’ın izniyle Mustafa Ceylan
sigaradan kurtuldu. Sonrası mı? Arka arkaya eserleri basıldı ve daha
niceleri basılacak.
 Mustafa Ceylan’ı anlatmayı, anlatabilmeyi ne kadar çok istesem de
gereği gibi sığdıramam şu iki dosya yaprağına. Onun öncülüğünü yaptığı
GÜLCE EDEBİYATI’nda kendisi için yazmış olduğum bir şiirimi sunmak
istiyorum. Ustamızın 50. Sanat yılını kutluyor, daha nice verimli, sağlıklı,
mutlu, bol kazançlı sanat yılları geçirmesini diliyor; desteğini üzerimizden
çekmemesini rica ediyorum.
O Kutlu Gün Gelince(Gülce-Üçleme)
Durmaz Dünya, döner yine kendince
Apansızın, o kutlu gün gelince
Yanar eş dost, ağlar evladın
Gün gelir, unutulur şanın adın
Tadacak o anı her erkek kadın
Durmaz Dünya, döner yine kendince
Mustafa Ceylan, Yunus’tur özün
Karıncanın izi, sağlamdır sözün
Sönmez sonsuza ruhundaki közün
Apansızın, o kutlu gün gelince
Şükran Günay
312
Ahmet Tufan Şentürk'ün Manevi Oğlu
Ülviye SAVTUR
Sevgili Gönül Dostları, 
Bildiğiniz gibi 17 Şubat 2007 tarihi, Sevgili AğaBeyim Mustafa Ceylan’ın 
41.Sanat Yılı Etkinliğini kutladığı tarihtir. Rahatsızlandığım ve doktorun 
seyahat etme yasağı koyması sebebiyle Antalya’ya gidemediğim ve 
yanında olamadığım için üzgünüm. Duygularımı kaleme aldım ve 
paylaşmak istedim. 
Hepinize sevgiler sunarım. 
*** 23 Ağustos 2001’de, Rahmetli Şair Ahmet Tufan Şentürk’ü tanıdım. 
Evine yakın oturduğumdan daha sık ziyaret edebiliyordum. Önceleri 
“kızım gelmeden önce haber ver, ev kılığı ile karşılamak istemem” derdi. 
Bende arayarak giderdim. Zamanla birbirimize alıştık. Yolum ne zaman 
mahallesinden geçse mutlaka uğrardım, sohbet ederdik. Bana 
“şiirlerinden oku” derdi. Tufan Baba sessizce dinler, aklına takılan bir yer 
varsa, şurayı bir daha oku diyerek tekrarlatır, sorular sorar, önerilerde 
bulunurdu.
Birgün bana “kızım beni ev kılığı ile bir Ceylan gördü, bir de sen” derdi. 
Ceylan benim oğlum, Ankara’ya ne zaman gelse bende kalır, yemek 
yapar, sohbet eder, birlikte yeriz” derdi. Merak ederdim, kaya gibi sert, 
mağrur, kuralları olan ve yüreği sevgi dolu, kocaman bir çınardı Tufan 
baba, çocuğu olmadığı halde nasıl da çok seviyordu. Kimdi Mustafa 
Ceylan? 
Bana “Zirve”, “Ulvi” diye seslenen Tufan baba, Mustafa Ceylan’a da 
“Fişek” diyordu. Sevdiklerine kısa adlar takar, öyle çağırırdı. 
23 Nisan 2002’de “Şair ve Ozan Gözüyle Atatürk” konulu Antalya Şiir 
Etkinliği için Ankara’dan hareket eden otobüste Tufan baba ile birlikte 
seyahat ediyorduk. Çok mutluydu. Mutluluğunun sebebi Antalyadaydı. 
Bir evladın babasına göstermesi gereken saygıyı, ilgiyi, hürmeti ve 
sevgiyi Mustafa Ceylan’da gördüm. Gerçekten oğlumu diye düşündüğüm 
çok zamanlar oldu. 
Birgün Ceylan’a “Ulviye benim manevi kızım, o başkaları gibi baldudak 
değil. O senin kardeşin” dedi. O gün bu gündür sevgili Ceylan benim için 
313
hem Ağa’dır, hem Bey. Bu nedenle ona her zaman canım AğaBey 
derim. 
Tufan baba Ceylanı merak eder, haber alamazsa endişelenirdi. “Zirve bir 
ara bakalım, Fişekten ses yok hasta olmasın” derdi. Haber alamadığı, 
sesini duyamadığı zaman endişelenir, “Hiç kendine bakmıyor, bu çocuk 
canını sokakta mı buldu? ” diyerek söylenirdi. Ona fark ettirmeden 
Ağabeyimi arar ve Tufan babayı aramasını söylerdim. Tufan baba beni 
arar ve “hemen gel kızım” derdi. Gittiğimde kapıda karşılar, bayramda 
sevinen çocuklar gibi, bana Ceylanı anlatırdı. “Hastalanmış, üzülmesin 
diye arayamamış, yakında geliyormuş, yine Tufan babanın evinde 
kalacakmış” bende onunla birlikte sevinir, sevincini paylaşırdım. Ceylan 
geldiği zaman Tufan baba zamanı unuturdu.
2002 yılında babamı kaybettiğimde Tufan babayı daha sık ziyaret 
etmeye başladım. Evde pişen bir yemeği bahane eder, sensiz 
boğazımdan geçmedi derdim. O zaman gözleri uzun uzun dalar “ Ceylan 
ne zaman gelse tarhana çorbası yaparım o çok sever” derdi. Tarhana 
çorbasına sarımsak koyar, baharatlarla, otlarla zenginleştirirdi. 
Götürdüğüm yemeği beğenirse “birgün yanımda pişir bende öğreneyim” 
derdi. Bilirdim, Mustafa Ceylan ziyaretine geldiğinde ona pişirip yedirmek 
için öğrenmek isterdi. Tufan baba sen ne zaman istersen söyle, ben 
pişirip getiririm derdim. O da “Öğrenmenin yaşı olmaz” derdi. 
Sevgili Ceylanın yayınladığı kitapları gururla getirir, anlatır ve imzalayıp 
verirdi. Onun için kitapları, çocuklarıydı. Ahmet Tufan Şentürk pek 
çoğuna göre şanslı bir babaydı. Manevi olduğu halde ona yürekten baba 
diyen evlatları vardı. Eğer bir kitabın çıkacağını biliyorsa kitap basılana 
kadar huzursuz olurdu. Bu nedenle kitabında Tufan babayı anlatan 
yazarlar, acele eder ve bir an önce baskıdan alıp Tufan babaya 
götürmek isterlerdi. Onun tek korkusu basılan kitabı görememekti. 
Biz evlatları olarak son nefesinde de yanındaydık. Sevgili Ceylan 
toprağa verilirken de olarak yanındaydı.
Eminim yaşasaydı, oğlunun başarısıyla gururlanır ve 41 kere maşallah 
derdi. 
Nice 41 yıllara canım Ağabeyim, Mustafa Ceylan 
Nice 41 yıllara… 
Ulviye Savtur-Ankara 
314
Çağın modern şair dervişidir O
Ümid Harun
Alına ne yazıldıysa onu yaşarmış insan. Kader bizi nerelere sürüklemedi
ki. Nere çektiyse bizi, boynumuzdaki kader bağı oraya gittik. 2001' li
yıllarda Antalya da hayat mücadelesi, ekmek kavgası verdik. Ekmek
kavgası verdik te sevgi, aşk mücadelesi, şiir mücadelesi vermedik mi.
Onu da verdik. Şiirsiz kalmamak için nelere katlandık neler yaşadık. Ne
işler yaptık bir edebiyatçı ve şair olarak geçinmek için. Antalya ekmek
teknemiz, yatağımız yorganımız oldu. Kışında yandık, yazında yandık.
Şiir olmasa ne yapardık.
Okulda iken edebiyat ve sanat konuşmalarımız, toplantılarımız olurdu.
Çalışma hayatın da, iş yerinde edebiyat ve sanat, şiir olmadığı için, bu
ortamları arar olduk. İbrahim Sadri ile Ataol Behramoğlu ile şiirsiz ligimizi
gidermeye çalıştık. Öyle işyeri patronlarımız oldu ki. Şiir nedir sanat
nedir, bilmezlerdi. Bazı gazetelerde de çalıştım oralar dada öyle idi.
Mısralarla ilgilendiğimizi gördüklerinde göbeklerini kaşıya kaşıya
gülerlerdi. Onlara göre saçma işti bu. En önemlisi paraydı, para
kazanmaktı. Edebiyata şiire tiyatroya ne gerek vardı. Sinema artist işiydi.
Bunlara para verme, para yatırma ahmakların işiydi. Bunlar çok akıllıydı
ilkokul mezunu olmalarına rağmen. Her şeyi bilirlerdi tahsilleri
olmadıkları halde. Her konuda fikir beyan ederlerdi. O yıllarda kriz
konuşmaları bitmek bilmezdi. Hatta ben kriz konuşulduğu için, kriz
olduğuna inanmaya başladım. Japonya’da kriz olmazdı bizde krizden
geçilmezdi. Sanatkârane bir konuşamaya, davranışa hasret gittiğimiz
oldu.
315
Birde sanayi de bir işyerinde çalışıyordum o zamanlar, Allah' ım ne
davranışlar, ne yalanlar gördük. Özellikle çırakların ustaları tarafından
hor görülmesi. Çalışırsın paranı alamazsın. Patronun cebinde para
olduğu halde yemin billâh yok der, bizi cumartesi Pazar harçlıksız
bırakırdı. Ustalar ustaydı ama eğitimsizdi. Neyse…
İşte böyle bir hengâmede, ANASAM diye bir derneğin toplantısına
katıldım. Şiirler okunuyordu coşkun, şiirler okunuyordu hüzünlü. Böyle
coşkun, delice şiirler okuyan, okurken kendinden geçen kel bi adam
vardı. Etkilenmiştim, hoşuma gitti hem şiir okuyor, bir fasıl sonrada yazılı
çalıştığı bir şairin şiirleri, hayatı hakkında yaptığı çalışmaları okuyarak
bizimle paylaşıyordu. İlk etkinlikten sonra katılımcı şairlerle, ozanlarla
tanışmıştık. Etkinliği düzenleyen biraz önce kendinden geçercesine
şiirler okuyan bu şiir gönüllüsü adamın adının Mustafa Ceylan olduğunu
öğrendim.
Ne güzeldi bu şairler topluluğu. Bir araya gelmesi, ürünlerini paylaşması.
Etkinliğe katılan şairler şiirlerini tek tek okuyorlar ve dinliyorlardı. Her
hafta bu güzel edebiyat, sanat adamları, halk ozanları birbirleriyle
paylaşım yapıyorlar dertleşiyorlardı. Mustafa Ceylan' ı ilk orda gördüm
ve tanıdım. Şiiri ne kadar ciddiye aldığını gördüm. Ahmet Tufan Şentürk
ü çok iyi tanıyordu. Ahmet Tufan ı anlatan oto biyografik romanın
okuyunca değerli bir şair ve kalem olduğunu anladım
25 Ocak 1952 Ankara-Elmadağ’ında doğan şair mimar mühendis.
Ankara’da ve Elmadağ’ında çeşitli kurumlarda çalışarak emekli olmuş,
Antalya’ya yerleşmiş bir insan. Gönül insanı, şair biri. Tam bir halk
adamı aşk insanı. Türkiye’de yer yer, toprak toprak çalışmış ve ülkemizin
insanınsa hizmet etmiştir. Şiir yazmış ozanlar hakkında araştırma
yapmış biri Mustafa Ceylan. Özellikle genç şairlerin eli ayağı olmuştur.
Kendinden büyük şairlere çıraklık yapmış. Şair duruşunu bilen biridir.
Ziyaret edildiğinde sofrasını ve gönlünü esirgemez. Dostlarını arayan
soran, ehli hal biridir. Çağın modern şair dervişidir O.
Şair duruşu dedik. Ne şairler gördük, niçin şiir yazdıklarını bilmezler.
Kaşları çatıktır tebessüm bilmezler. Paylaşmayı istemezler. Sadece şiir
316
paylaşırlar oda ne işe yarar belli olmaz. Hatta değerli halk ozanı
Muharrem Yazıcıoğlu nu da ilk orda gördüm. Bu halk ozanının sazını
sözünü dinledim. Mustafa Ceylan bu kadar farklı şair ve ozanı bir araya
getirebiliyordu. Bu herkesin yapabileceği bir şey değildi. Çünkü şair
kaprisi ve kahrını çekmek, onlara katlanmak her babayiğidin harcı
değildi. Şimdi aklıma gelmeyen nice değerli söz üstatlarını orda gördüm
ve tanıştım. Bunda değerli Ceylanın katkısı göz ardı edilemez.
Antalya da yılmaz şiir işçisiydi bir nevi. Kimler yoktu ki, hatırımda kaldığı
kadarıyla, ozan İrşadi, Yunus Kulak, Nurettin Kocabıyık, bu adam turizm
sektöründe taksi şoförlüğü yapmasına rağmen bir roman yazabilmişti.
Bu çok güzel bir başarıydı.
Mustafa ceylan şairler keşfetti topluma şairler kazandırdı ve şairlere
ilham oldu bu kültür etkinlikleri ile. Avşarlı ozan, Hüseyin Avni Özdemir,
âşık sağlam ki hepsi gibi değerli bir âşık idi. Genç şairlerden Yasin Kaya,
âşık Sefil Selimi, Özay Gönlüm ün kardeşi Özkan gönlümü orda
görmüştüm. Ve daha niceleri, yine hatırladığım kadarıyla iklim diye bir
sanat-edebiyat-kültür-ve Akdeniz de iklim diye bir dergi çıkardı ki takdire
şayandır. En azından katılan şairlerin hem şiirleri yayınlanıyordu, hem
de hayatı ve şiirleri hangi sanatkâr işlendiyse yazılı çalışma da
yayınlanıyordu.
Avşarlı ozan Hasan Hüseyin yılmaz ki hayatı çok ilgimi çekmişti.
Kitabının adı, köyden gelen adamdı, güzeldi hoştu şiirler. Makine
mühendisi olan Ceylan çok kıymetli devlet adamı- rahmetli Turgut Özal’a
danışmanlık yapmış biridir. Devlet adamı yönünü pek bilmiyorum. Onu
edebiyat ve sanatsever olarak görmüştüm. Orhan velinin Ahmet tufan
Şentürk le arasında geçen, serbest şiir, hece şiiri tartışmasını
dinlemiştim. İlgililer, Ahmet tufan Şentürk’ün hayatını anlatan
otobiyografik romanına bakabilirlerse orada görecekler.
Sayın Ceylanın, özellikle şiir tahlilleri değerlidir. Emeklilik mesaisini şiire,
şiir tahlillerine harcaması takdir edilecek bir durumdur. Yazdıklarını yazılı
ürünlerden ziyade kurduğu internet radyolarında yayınlaması dile yaptığı
güzel bir katkıdır.
317
Yıllar içinde yayınlanan kitapları da epey bi sayıya sayı ya ulaşmıştır.
Bunlardan bazıları şunlardır. Şiir kitapları Kırat geliyor (1973) Ezan
susmaz (1974) Yaralı ceylan (1986) Paşa gönlüm (2005)
Araştırma inceleme kitapları Tarihi ve folkloruyla Elmadağ’ı (1983) Her
yönüyle Yenimahalle (1995) Köyümüz Yeşildere (1986) İlçemiz ve
Köylerimiz (1989) Seğmen Ruhu (2001)
Antoloji Bayramlar Haftalar Günler (1986) -1. Baskı Bayramlar Haftalar
Günler (1987) – 2. Baskı Güllük Şiir Güldestesi (2006)
Roman Torosların türküsü (1999)
Anı kitapları Armağan 1- Sarıveliler – Ünlü şair Ahmet Tufan Şentürk le
beraber (2000) Armağan 2- Ahmet tufan Şentürk için ne dediler (2001)
Tahlil Kitapları Ahmet Tufan Şentürk Hayatı – Sanatı – Eserleri (1997)
Destanlaşan Köylü İsa Kayacan (1999) Sultan şaire – Toprak Ana
Güzide Gülpınar Taranoğlu nun Hayatı – Sanatı ve Şiirlerinin tahlili.
(2000) Halil Soyu er – Hayatı – Sanatı ve Sanatı - Eserleri (2000) Lale
şairi Abdullah Satı oğlu – Hayatı – Sanatı ve Eserleri Tahir Kutsi Makal
Hayatı – Sanatı – Eserleri /yayınlanacak Gülende nin Beşiği ( Halk Ozan
Muharrem Yazıcıoğlu’nun Şiirsel Yolculuğu (2005)
Dergiler Antalya da yayınlanan Antalya GÜLLÜK isimli bir dergi
çıkarmaktadır.
Şiir ilimdir, irfandır, kültürdür, sanattır, düşüncedir. Şair kültürlü görgülü
insandır. Şair okur kendini yeniler eskiyi bildiği gibi yeniyi de o inşa eder.
Şair hangi şehirde yerleşim yerinde oturuyor, yaşıyorsa, oraya katkıda
bulunur. Mustafa Ceylan' da Antalya ya katkıda bulunuyor dolayısıyla
Türk insanına, Türk diline. Onun katkıları ile üretilen şiir dergileri,
antolojileri, şiir radyoları var. Daha ne olsun değil mi. Bir yerleşim
yerinde oturan herkes bu şekilde veya maddi ya da manevi böyle
katkıda bulunsa ülke nerelere gider. Bir yazı çalışmamızda da şiiri ve
sanatı hakkında onu anlatmaya çalışacağız.
……………..
318
Yasemin Turan Demir
Bir insan düşünün hayatının tam 50 yılını sadece kültür ve sanata hizmet 
ederek geçirmiş yazdıkları çizdikleri şu koca çölde, abu hayat olmuş. 
Şair Mustafa Ceylan, araştırmacı Mustafa Ceylan, tahlil ustası Mustafa 
Ceylan, mühendis Mustafa Ceylan, saymakla bitmeyecek vasıflar 21 
kitap yazdım ama 'ölümsüz ve kalıcı' şiiri bulamadım' diye seslenmekte 
olan Mustafa Ceylan ...
Dile kolay yarım asır edebiyat dünyasına işçilik yapan ve tek kuruş 
beklentisi olmadan öğrenciler yetiştiren mütevazi yüreği ile adanmış bir 
ömür sunan Mustafa Ceylan ..Onu ilk tanıdığım günden bu güne her gün 
bir derya olduğunu ,kelimelerin profesörü olmanın kolay olmadığını 
insani vasıflarının bu elli yılın her aşamasında dünya rekoru kırdığını 
söylemem mümkün ..Şiir dünyasının Hulusi Kentmeni o öyle babacan 
içten ama tatlı sert güzel olana güzel diyebilmenin en usta 
sözcüsü…Sanat hayatına bakıldığında ;
Türk Edebiyatı'nda hocası rahmetli MEHMET KAPLAN' dan sonra 
'TAHLİL SAHASI' nı doldurmaya çalışan tek şair. ARİF NİHAT ASYA ile 
NECİP FAZIL KISAKÜREK üstatların öğrencisi olmak ..Ama öğrenerek 
öğretmeye sanata olan aşkla her gün devam etmek. Bu yüzdendir ki 
Antalya’da yaşamasına rağmen edebiyata katkı sağlayabileceğine 
inandığı her yere gönüllü neferlik yapmak… Ne dense ne söylense az 
kendisinden imzalı kitaplarım baş ucumda tanımaktan onur duyduğum 
şiirin güzel ABİSİ o …Ellinci sanat yılını yürekten kutlar abimize bir ömür 
boyu her şeyin en güzelini dileriz 
 Şiir zamanı edebiyat sitesi imtiyaz sahibi 
 www.siirzamani.org
 Yasemin Demir 
319
www.siirzamani.org’da Mustafa Ceylan Hakkında Yazınlar
………………
Ali Kurenoğlu 02/01/2016 12:25
Edebiyat alanında yarattığı yankı ve etkiden dolayı ben Mustafa 
CEYLAN'ı bir Edebiyat Fakültesinin Dekanı sanmıştım. Meğerse 
mühendismiş. Edebiyat sanat aşkıyla kendisini yetiştiren bir halk adamı 
imiş. Hakkındaki bilgileri geniş biçimde öğrenince hayranlığım arttı. 
Halkın içinden gelerek bu seviyeye uluşma insanın hislerini kabartıyor.
Mustafa Ceylan üstadı yarım yüzyıla erişen ve aşacak edebi çalışmaları 
ve bu hizmetinden dolayı,mesleğe yeni başlamış bir edebiyat öğretmeni 
olarak saygı duyarak tebrik ediyorum.
………………..
Gülay Uysal 02/01/2016 12:32
Lise sondayım Üniversite sınavlarına hazırlanıyom. Tam olmasa da şiir 
edebiyat ile ilgileniyorum. Mustafa Ceylan adını ve eserlerini sohbet 
ettğim öğretmenden duymuştum. Sitenin düzenlediği sempozyumda 
yönetici olarak gördüm. Çalışmaların kitapların gördüm. Bence okullara 
Milli Eğitimin alıp dağıtması gereken kitaplar. Ellerinden öper Mustafa 
Ceylan'ı öğrenci olarak kutlarım.
……………
İlhan Otamış 02/01/2016 12:38
Bence edebiyatı sanatı öğretim ile bir yere gelenler değil, böyle alaylı 
olarak halkın içinden gelen gönüllüler hakkıyla halka anlatıyorlar. 
Mustafa Ceylan abimizi gururla kutlarım.
…………….
320
Gizem Gökşen Topoğlu 02/01/2016 12:43
Babam ile çeşitli konuşmalarda varlığını öğrendiğim sanat insanı 
Mustafa Ceylan amcamın bunca edebi hizmet yılını kutlar, nice yarım 
yüzyıllar dilerim. Babam maaşlı edebiyat memurları dediği yenetekli 
olmayan okuldaki edebiyat görevlilerinin çok azını takdir eder. 
Çocukluktan kendini edebiyatı adamış Mustafa Amca. Mühendis olarak 
edebiyat ile ilgilenmesinin ayrı güzelliği var. Bence bildiğim kadarıyla 
edebiyat tarihinin halk kahramınlarındandır. Sevgilerimi sunuyorum, 
kutluyorum Mustafa Amcamı.
………….
MUSTAFA CEYLAN’IN ŞİİR TAHLİLLERİ ÜZERİNE
Nurten ALTINOK Ve “Huzur Limanı”
TAHİLİ İÇİN SİİRZAMANİ.ORG’DA YAZILANLAR :
Vedat Dündar 03/07/2014 00:47
Bir insan düşünün ki,bir ricası ve merakı üzerine ertesi gün postadan o 
koli ile onurlandırılır gibi, arzusuna cevap verildiğini görsün...Ve mevzu 
işte o zaman, tam da buradan itibaren başlasın...Bu beklenmedik hamle 
bir de bu kadar çabuk gerçekleşince, hayrete dayalı saygı duygusunun 
etrafın da, bir beyefendinin saygınlığının böylesi bir makale ile nasıl 
büyüdüğünü öğreniyoruz...Aldığı şiir kitabını okumuyor yutuyor 
adeta...Noktasına bakıyor,virgülünü yudumluyor ve NURTEN ALTINOK 
'un dublajlığın da onun dahiliğini bizlere resmediyor...Karşımıza Öyle bir 
kartvizit bırakıyor ki, ben yıllardır Tanıdığım sandığım Nurten Altınok'u, 
işte bu kartvizitle , şimdi yeniden tanıyorum... Mustafa Ceylan Hafızama 
kazınıyor...Ben esasen resmettiği şair kadar kıymet-i harbiyesi büyük 
böyle ustaları,kalkar saygıyla hafızama kazar, bir daha hiç unutmam...
……………………………………
321
Nurten Altınok 03/07/2014 01:18
Teşekkür ederim. Ekleyen ve yorumlayan arkadaşlarıma. Mustafa 
Ceylan'la tanışmamız aynen böyle oldu. 3-4 gün sonra iş yerime bir koli 
geldi. Açtım, içinden bir dosya çıktı. Mustafa Ceylan bu analizi 
göndermiş. Korkarak okudum. İlk bölümde kitapla ilgili eleştirilerinde 100 
de 100 haklıydı. Kitap konusunda acemiydim. Yayıneviyle 
anlaşmamızda sözde editörleri varmış da gerekli düzeltmeleri onlar 
yapacakmış. Onlara güvendim. Ama nerde! Üstelik kitabın ilk sayfası 
ters basılmış. Bahaneleri: Orijinal olmak içinmiş. Ben de çok inandım. 
Sonra kitabı yeniden incelediğimde o kadar çok yazım ve noktalama 
hataları var ki. Bir başkası yapsa kartal gibi yüklenirdim Mustafa 
Ceylan'la bu olaydan bir yıl sonra tanıştık. Antalya Şairler Toplantısı ve 
şiir yarışması sonuçlarının açıklanması töreninde. Anason Kokulu 
Sevdalar şiirimle katılmıştım o yarışmaya. 1. olmuşum... Oylama 
okuyucuların puanlarına göre yapılmıştı. O gün bu gündür ben onun 
ablasıyım o da benim kardeşim. Teşekkürler Ceylan. Bizi karşılaştıran 
kadere. Teşekkürler.
………………………………………………
Ramazan Topoğlu 03/07/2014 12:02
Mustafa Ceylan'ın yanılmıyorsam elli dolayında kitabı var. Profesörlük 
tezini Şiir tahlilleriyle alan Mehmet Kaplan'ın yareni. Tam bir edebiyat 
adamı. Bildiğimiz şiir yorumları ile tahlilleri arasında fark bulunuyor. 
Yorumda genellikle şiirin karşıdan resmi çekiliyor. Tahlilde tam anlamıyla 
şiir komtültasyona yatırılıyor, röntgeni çekiliyor. Mustafa Ceylan 
tahlillerinde konu olmak büyük ayrıcalık. Şairimiz Nurten Altınok'u 
tanımadan şiir gücünün çekiminden Mustafa Ceylan tarafından tahlil 
edilmesi bizler için de büyük kıvanç.
………………………
322
MEKTUPLAR’DAN SEVGİLİ CEYLAN 
ŞAKİR SUSUZ 
 En son konuştuğumuzda ceylan bundan sonra benden şiir 
bekleme sana yazamam artık demiştim. Sende yazma abi canın 
sağolsun dedin şimdi bir arkadaş biliyor sana şiir yazdığımı o da içeriğini 
bilmiyor şiirin. Diyorki bana hani yazmayacaktın ne oldu da birden bire 
çoştun yazdıran bir durum mu oldu aranızda.
 Bende Ceylan bana bir jest yaptı benimde yüreğim çoştu diyorum 
bu seferde onu merak ediyorlar. Ceylan bu şiir güzel oldu mu? sence 
yanlışı neresinde? Bana yazarken fertler için bir kötü niyet 
düşünmeyeceğimi bilmelisin, ayrıca onların arkadaşlık hoşgörüsüne 
sığındım. Başta sen olmak üzere aile efradına tüm arkadaşlarına sevgi 
ve saygılar sunuyorum ..
Hoşçakal ....
323
 
MERSİN Günlük GAZETESİ
OPSUZ İĞNE: ŞAİRLER-5-MUSTAFA CEYLAN
Tarih: 06-07-2018 
Abidin Güneyli
*Biraz ülke sorunlarından ve dünya sorunlarından uzak kalıp 
sakinleşmek için güzel ülkemizin herhangi bir köşesinde yaşayıp 
şiirleriyle ya da yazılarıyla konuşan kültür insanlarını arada bir bu köşeye 
taşımak istiyorum.Bu şair ve yazarların siyasi taraflarıda kuşkusuz 
var.Ama bu sayfaya sadece sanatını taşıyorum..Yazmama izin verdikleri 
için sonsuz teşekkürler ediyorum.
*Bu yazımda da Antalya’dan şair,yazar ve araştırmacı Mustafa Ceylen’ı 
konuk ediyorum.
*25 Ocak 1952 yılında Ankara/Elmadağ ilçesinde doğmuş.İlkokulu ve 
Ortaokulu Doğduğu yerde okumuş.Liseyi Ankara Başkent Lisesinde 
bitirmiş. A.D.M.M.A. ‘ni bitirmiş ve Makine Mühendisi olmuş.İş hayatı 
üniversiteden önce başlamış.1972' de Elmadağ Belediyesi’nde çalışmış. 
1998 de emekli olana kadar, bir çok ilde, görev değişiklikleriyle devam 
etmiş.. Kamuda da;birçok değişik görevlerde bulunmuş.İşçi, memur, şef, 
müdür, işletme müdürü, daire başkanı, Başbakanlık Müşaviri, Belediye 
Başkan Yardımcısı İl Müdür Yardımcısı gibi. Bu görevleri:Elmadağ 
Belediyesi, T.C Devlet Demiryolları, Eskişehir Belediyesi, Afet İşleri 
Genel Müdürlüğü, Ankara Yenimahalle Belediyesi, Ankara Sincan 
Belediyesi, Başbakanlık, Antalya Köy Hizmetleri gibi kuruluşlarında 
yerine getirmiş.1998 yılında Antalya Köy Hizmetleri'nden emekli olmuş. 
Birçok sivil toplum kuruluşunda ve iki siyasi partide görev almış.
*Özgeçmişini okuyunca,kısaltma için çok çabaladım.Renkli ve bir o 
kadarda zahmetli bir hayat olunca herşey zor oldu.
*Ortaokul döneminde yazdığı şiirleri ve sonraları yazdıkları neredeyese 
ülkemizde yayınlanan bütün gazete ve dergilerde yayınlanmış.
*Antalya GÜLLÜK DERGİSİ' nin sahibi ve yazı işleri müdürü. İnternet 
Radyosu olan ve Türk Şiirine-Şairine hizmet için kurulmuş olan Radyo 
GÜLLÜK' ün kurucu editörü (http://www.radyogulluk.com)... 'Şiir yazdım' 
diyen herkesi seven bir ozan. Çok sayıda genç şairin kitabının 
editörlüğünü yaparak, yayınlamış bir yayıncı.
*Şiirler, hikâyeler üstündeki tahlil çalışmaları ile Prof.Dr.Mehmet Kaplan 
hocanın bıraktığı boşluğa taliptir.*Ustam dediği ve örnek aldığı şairler: 
Ahmet Tufan Şentürk-Ahmet Muhip Dranas-Arif Nihat Asya-Mehmet 
Kaplan-Necip Fazıl Kısakürek’dir.
324
*Mustafa Ceylan, bir tahlil ustasıdır. Başka şairlerin sanat anlayışlarıyla 
ilgili analizler yapamaktadır.Bu yazıda Mustafa Ceylan’ı anlatmanın 
imkanı yoktur.Çünkü bir yazıya sığmaz/sığdırılamaz.Zaten benim 
amacım da bu değil. Hem iş hayatı hemde edebi hayatı hakkında kısa 
kısa bilgiler aktarmak,şiirlerinden de bir kaç örnek vermektir. 
* Milli ve mânevi değerlere bağlı, Türk ve Türklük sevdalısı bir şairdir. 
*Benim bu yazı dizimdeki amacım.Şairleri sıraya koymak ya da 
yaptıklarını eleştirmek değildir.Ülkemizin şu köşesinde yaşayan bir yazar 
var-şair var demektir.İsmini bilmeyenlere de hatırlatmaktır.Zaten uzun 
uzun yazmaya kalkarsam okuyan olmaz.Ya da az okunur.
*Gelelim eserlerine:Buraya sığmayacak kadar şiir kitabı-Antolojiaraştırma kitapları var.
*En iyisi şiirlerinden kısa kısa örnekler vererek yazımı noktalayayım.
*Mustafa Ceylan,Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı olduğu yazdığı 
şiirlerinde de var.
Atatürk Şiirinden iki dörtlük.
**
Zamanı, mekânı aşan düşünce/Kabına sığmayıp taşan düşünce,
Bayrağın renginde coşan düşünce/Atatürk, Atatürk değil de nedir?
**
Tanrı’ nın katına kutsal yakarış/Süngünün ucundan fışkıran barış.
Özgürlüğe doğru bu sonsuz yarış/Atatürk, Atatürk değil de nedir?
**
………………………..
Cumhuriyet Şiirinden
**
Halkın halkla beraber seller gibi coşması
Ayyıldızlı bayrakla sonsuzluğa koşması 
Sevgi, huzur, güvenin yüreklerden taşması 
.......................Çiçek çiçek mutluluk, güler yüzlü hürriyet 
.......................Barış ve demokrasi gülümüz Cumhuriyet...
Nice yıllar geçti can, işte o güne erdik 
Kimdir Yüce Atatürk, cihana da gösterdik 
İnsanlara mutluluk, kardeşlik, dostluk verdik 
........................Değişmez çare sensin, senden umarız elbet 
........................Barış ve demokrasi yolumuz Cumhuriyet...
**
………………………
Aslında yer olmalı ve şiirlerin tamamını buraya almalıyız ama 
olanaksız.Ancak Mustafa Ceylanı anlatmak içinde birkaç yazı yazmak 
gerekir.
325
*Her şairde olduğu gibi Mustafa Ceylan’da yaşadığı yer ile ilgili şiirler 
yazmıştır.
Antalya Şirinden iki dörtlük:
**
Ruhumuzu okşayan/Sevgileri taşıyan,
Gönüllerde yaşayan/Bir şarkısın Antalya.
**
………
Torosların başında/Damlayan göz yaşında,
Sevenlerin düşünde/Bir şarkısın Antalya.
**
Bir başka şiirinde;
**
Türküler söylenir Anadolu’ da/“Güzeller güzeli Reyhan! ” diyerek.
Aşıklar inletir çalar sazı da/“Avcı vurmuş garip ceylan! ” diyerek.
**
Türküler söylenir şehirde, köyde/Davulda, halayda, çekilen hey’ de
Kadehlere dolan köpüklü mey’ de/Dertlenip ah çekip “aman! ” diyerek.
**
Anneler düğünde başlar ağıda/Türküler aşığı yaşatan gıda,
Bazen mısralanır geçer kâğıda/“Dağların başında duman” diyerek.
**
Kederde, neşede türkü söylenir/Pınarın başında kalır eğlenir.
Mecnun’ da, Ferhat’ ta coşar dillenir/“Aşıklık çekmesi yaman! ” diyerek.
***
Yazı,yazdıkça uzamaktadır.Ve yazacaklarım bir türlü bitmiyor.En iyisi 
burada nokta koyayım.Mustafa Ceylan’a daha nice kitaplar çıkartmasını 
diliyorum.
*Halen rahatsız olduğunu öğrendiğim Mustafa Ceylan’a;geçmiş olsun 
diyor ve şifalar diliyorum
ÇARPITILMIŞ SÖZLER
 Baba oğluna bir bağ bağışlamış, oğul babaya yarım salkım 
üzüm vermiş.
326
 MANZUM MEKTUPLAR
KAR0ZAN /İsmail KARA 
(10.12.1999) 
- Kardeşim Mustafa'ya!
Mısra mısra hep okudum mektubun 
İçten,süzerek yazmışsın Ceylân'ım 
Biz değirmende çoktan olmuşuz un, 
Sen de bir dertli sazmışsın Ceylan'ım,
Duyduklarının pek çoğu doğrudur, 
Bazi dostlarım başımda ağrıdır, 
Yanmakta olan Kara'nın bağrıdır, 
Bütün bunları sezmişsin Ceylan'im!
Dediğin gibi başımdan gitmez kar, 
Çünki benim de öyle bir kafam var, 
Ah bu kafam ki,bana olmadı yar, 
Neye yarar ki,ezmişsin Ceylan'im!
Bu yaşa gelmiş uslanmamışım ben, 
Bir dayı bulup yaslanmamışım ben, 
Yine parlamış,paslanmamışım ben, 
İyi elemiş,süzmüşsün..Ceylan1
im!
Koca bir adami,haydi gel de eğit, 
Versen de ona,saysan da bin öğüt, 
İşe yaramaz, içi kof bir söğüt, 
Aynı konuda bezmişsin Ceylan'ım!
KAROZAN derki,önce akıl gerek, 
Akıl insanın hayatına direk, 
Yanlışlar yaptım,çoğu kez bilerek, 
Sen de kendini üzmüşsün Ceylan1
im!
……………………..
327
KAROZAN 
11.12.1999 
ANKARA 
 Sende dinle beni sevgili Ceylan! 
 Talihe küsmekle, ele ne geçer ?
 Aradığın yoktur, ömrünce koşsan 
 Rüzgarca esmekle ele ne geçer?
 Fırtına da olsan neyi yıkarsın? 
 Birde aşık isen çok can yakarsın,
 Şiirler dizmekten sanma bıkarsın, 
 Dilini kesmekle ele ne geçer?
 
 Havadan kaçılmaz, bunu bilesin, 
 Burası sıcaktır hemen gelesin,
 Dostluk maçlarıyla bol bol gülesin,
 Yaraya basmakla ele ne geçer?
 Güven olmaz ele zalim de olur,
 Fakat zulûm eden,zulûm de bulur, 
 Eğilme kardeşim, her an dimdik dur!
 Kendini yasmakla ele ne geçer.
 Sabırlı olasın, Allah görüyor,
 Ölümden söz etme, içim eriyor.
 Sana orda deniz ilham veriyor.
 Almayıp susmakla ele ne geçer,
 O dertli başın ki Toroslar gibi 
 Çok dalma denize bulunmaz , 
 Çivileri söken , yine bir çivi,
 Dalları asmakla ele ne geçer ?
 Her şehirde vardır, olur curcuna 
 Kefilim ödenmiş bütün borcuna,
 Bi su katayım "gülüt" harcına,
 Hislenip tozmakla ele ne geçer?
328
 
 Hayat türlü türlü akan bir çeşme,
 Çeşmeye aldanıp kendinden geçme 
 Dünyada mey varken, zehiri içme 
 Sonradan kusmakla ele ne geçer?
 Her adam dost olmaz, derde koşacak,
 Nerde o başının tacı olacak?
 Tatlının yanında, acı olacak,
 Nimeti süsmekte ele ne geçer,
 
 Yalnızlığa itme kendini sakın
 Kimse olmaz sana senden yakın,
 Kendine güvenle tavrını takın,
 Asabı kasmakla ele negeçer,
 Çekilme, yakışmaz sana inziva
 Bize çok iş düşer olurmu daha 
 Küçücük gamlarla hemen yıkılma 
 Özünü, kısmakla ele ne geçer,
 Nerede bıraktın ipekli postu?
 Demek postun gitti, anladın dostu,
 Bilirim çokları selâmı kesti
 Selâmı kesmekle ele ne geçer?
 "Sen gibiyimm, fark ne" diyorsun bana,
 Karşıma geçip de bir ağlasana 
 Utan utan herkes hayrandır sana,
 Deme hiç herkesle ele ne geçer?
 Önünde açılır sana her kapı,
 Bencileyin öyle yutmadın hapı,
 Başında dönmedi kazmanın sapı,
 Kuyular kazmakla ele ne geçer?
 Lotoya totoya bağlanıp kaldık
 Piyango bileti sürekli aldık,
 Milletçe, hepimiz hayalci olduk,
 Tutmuyor, kızmakla ele ne geçer
329
 Matbalar kapanmaz bolca şiir yaz,
 Kolayca tıkanmaz yolun etme naz'
 Gönüller bulanık suyla yıkanmaz,
 Köşede sızmakla ele ne geçer?
 Bilirim her yanlışa vardır isyanın,
 Kafası bozulur bazen insanın
 Donkişot'u oldun kirli dünyanın 
 Kükreyip yazmakla ele ne geçer,
 Biz sana hep dostuz bunu bilirsin,
 "Gel" desek duramaz hemen gelirsin,
 Şimdilik uzaktan selâm verirsin,
 Hayattan bezmekle ele ne geçer?
 Çala dursun orda , o davul-zurna
 Sular akmaz burda bozulmuş kurna, 
 Bizlere gülerek bıyığın burma!
 Kahkaha dizmekle ele ne geçer?
 
 Şiiri bitirdim, alırım nefes,
 Beğendinmi bilmem, Ozan Menderes!
 İçimden gelendir, oldu da enfes 
 Mısralar düzmekle ele ne geçer? 
………………..
CEYLANNAME
KARDEŞİM KARA OZAN’A
Dinledim sözünü aldım cevabı
Biraz daha bekle, ey Kara Ozan!...
Rüzgar eser, gelir gülün kokusu
Haydi durma, kokla ey Kara Ozan!..
330
Fırtına içimde, serin yel dışta
Gözümüz mü kaldı, kirpikte kaşta?
Aşkın ihtilali olursa başta
Sen dilini sakla, ey Kara Ozan!..
Havva’ dır Adem’e elma yediren, 
Havva’dır çocuğa palto giydiren,
Havva’dır balona girip şişiren,
İğne batır, yokla, ey Kara Ozan!... 
El değil, dostlardan çektik ikimiz,
Kara taşa tohum ektik ikimiz,
Eğilmedik asla, dimdik ikimiz
Atmadık mı takla, ey Kara Ozan?!
Deniz dedikleri koskocaman su, 
Tütüyor gözümde çeşme sokusu..
Hasret var… basittir ölüm korkusu,
Ayrılığı anla, ey Kara Ozan!... 
Yıktım Torosları toz duman ettim,
Savurdum denizi üfleyip attım..
Hasret çivisiyle bağrım kanattım,
Kanasın be sarma, ey Kara Ozan!... 
Can borcumuz kaldı, şimdi geriye,
Bir de küçük buse nazlı periye…
Harca su katarsın acaba niye?
Beş – on tuğla ekle, ey Kara Ozan!... 
Hayat çeşmesinin musluğu kırık
Suyun kaynağında durur hıçkırık…
Öldüren zehirdir zalim ayrılık
Bitmez bir çiçekle, ey Kara Ozan!... 
İnsanıdır insanın gizli aynası
Sıfırlar dertleri dodtun dünyası, 
Mutlak sona erer hayat kavgası
Yaşa bu gerçekle, ey Kara Ozan!... 
331
Kendim çıkmaz sokak, kendim son girdap, 
Gönlümün başına takılmış kındap,
Gelse de milenyum yuttuğumuz hap
Tartılmaz ölçekle, ey Kara Ozan!... 
Ben bana düşmanım, ben bana katil,
Başımın üstünde yanıyor fitil,
İçimde kavga var, “inzava” değil
Görülmez mercekle, ey Kara Ozan!... 
Gördüm ölümleri postu çıkardım,
Diz çöküp ağladım, yalvar yakardım,
Dünyanın ipini kestim kopardım,
“affet!.. hakkı!..” demekle, ey Kara Ozan!... 
Herkes hayran imiş güleyim bari
Herkese oyuncak olayım bari
N”olur değmesinler, öleyim bari
Bittim inlemekle, ey Kara Ozan!... 
Bir tek kapı bekler beni bilirim,
Çıkmadan sabaha belki gelirim,
Dost bulda, uğruna canı vereyim
Bıktım beklemekle, ey Kara Ozan!... 
En son piyangoyu aldım elime,
“ Münkir- nekir” kazma vurur kelime
Hayat mı, bir cümle, üç-beş kelime?
Bildim teklemekle, ey Kara Ozan!... 
Suyu bulattılar çamur akıyor
Şiir mi? Öksüzdür? Kimler okuyor?
Bak köhne dünyaya nasıl kokuyor?
Bitti kirlenmekle, ey Kara Ozan!... 
Gel de isyan etme, olan bitene, 
Dar eder dünyayı gücü yetene,
Başımıza karlar yağdı bu sene
İşimiz felekle, ey Kara Ozan!... 
332
Sular akmıyorsa dinamit patlat
Bozuk zurnacıya çekiver bir hat,
Kim gülerse size olmasın rahat!
Bükülsün bilekle, ey Kara Ozan!... 
Verdiğin cevabın çok güzel oldu,
Deyim yerindeyse, hedefi buldu,
Senin gibi dostlar burda kayboldu
Ararım sürekli, ey Kara Ozan!... 
Şiir hiç biter mi, kim bitirdi ki? 
Milyondan büyüktür bazen bir-iki,
Ceylan der, meydandan kaçmak senin ki
En iyi dilekle, ey Kara Ozan!... 
26/27.12.1999
Antalya
HABERLERDEN, NE HABER?
Neden böyle cananlardan uzaksın?
Dostlarımın hallerinden ne haber?
Bilmiyon mu, sevenlere dergahsın?
Gönül denen illerinden ne haber?
Yıkılmasın sevgi delı duvarım,
Ayrı kaldım, şubağrımı döverim,
Her birini can evinden severim,
Çiçek açan dallarından ne haber?
Şakir Susuz, tek şiir mi yazıyor?
Sor bakalım hangi parkı geziyor?
Sevdalarda bir elle mi yüzüyor?
Yâri saran kollarından ne haber?
Canbaba mı selâmları getiren?
Sevdiğini Ankara’da yitiren?
Yüreğine büklüm büklüm oturan,
Kalecik’in yollarından ne haber?
333
Gül olmasa çıldırır be Emine!
Dene de gör, çekiverde yemine!...
Bekleniyor Antalya’da o yine
Kuruttuğu güllerinden ne haber?
Dikkatli bak gizlemesin gülleri
Aşk şiiri söylemez mi dilleri?
Yeşil giysin, giyinmesin alları
Goncalaşan allarından ne haber?
Mualla’nın gözyaşları testide
Duruyor ki bu” Fırtına” esti, de…
Tam burada telefonu kesti, de!
Telefonun zillerinden ne haber?
Talas Kızı, Yunuscadır gidişi,
Teraziyle tartmak o’nun son işi,
Ağlatıyor bana “hoca” deyişi
Göğe açık ellerinden ne haber?
Emine’yle Mualla’dır bacımız,
Saç ucunu bıraktı mı Hale kız?
Milenyumda her biriniz bin yıldız,
Dost sazının tellerinden ne haber?
Peki, neden baktın, şehla gözüne?
Nasıl tekme attın elin kızına?
Dayanmaz mı insan, biraz nazına?
Yüzündeki çillerinden ne haber?
Macide’miz iyi olsun şenlensin,
Selam söyle, dostluk çayın demlensiz.
Sıkılırsa babamıza seslensin
“Tufan” diyen dillerinden ne haber?
Koşu”muzun “ Akça kızımı” polo’su?
Hele sorun “ Kale’de mi” molası?
Sanki kalbi, güzellerin serası,
Leyla-Mecnun çöllerinden ne haber?
334
Nerde kaldı yosun gözlü sevdalım?
Bilemezsin o’da benim masalım…
Şiirleşti Hüseyin’le son balım,
Kova delen ballarından ne haber?
Fasıl Bar’a ikibinli renk gerek,
Şiir-sanat Avrupa’ya denk gerek,
Bizler genciz, belki biraz cenk gerek,
İlham taşan göllerinden ne haber?
Pınar kızım, dergimizi bekliyor,
Yengen beni, ara-sıra haklıyor,
Ceylan’ınız resimleri kokluyor,
Hatıradır, kellerinden ne haber?
Öleceğim şu mektuplar olmasa,
Dert ortağım bir daktilo, bir masa…
N’olur Rabb’im, şans dalımı kırmasa!
Yaprak döken yellerinden ne haber?
İlesam’a üye değil bu Ceylan,
Kayıt için postalayın formundan…
Bizim gibi yeni çıkmış fırından
Şiir yazan kullarından ne haber?
Fazlı’mızın kızı şiir yollasın,
Bahtiyar’ım Fatmaları ullasın,
Özpirinçci “Lalabeli” sallasın,
Elmadağ’ın sollarından ne haber?
İbrahim’im “sağır” değil duyuyor,
Özçetin’im yazıp-çizip okuyor,
Tanışmadım bizi bizden “Al” ıyor,
Gelmez mektup, pullarından ne haber?
Yaşar Hürcan Karaozan’a dönüşsün,
Gizli gizli Mazlumî ‘yle görüşsün,
Nazlım nerde, kur’ekmeği bölüşsün?!
Sosyetenin dullarından ne haber?
335
Unuttuğum kim var ise selam et,
Bana yazsın, cevap alsın, kelâm et,
Ora sıla bura zâlim bir gurbet;
Göz yaşımın sellerinden ne haber?
Yeni çağa hazır olun ey dostlar,
Münhal kaldı birincilik ve üst’ler;
Kalmayacak, gidiyor bak turistler, (!)
Geçen asrın küllerinden ne haber?
Yaşayamaz kalemini satanlar,
Bölücülüğe alkışları tutanlar,
Yetimlerin haklarını yutanlar,
Ermeninin döllerinden ne haber?
İsmail’im Kara’mısın Kar’mısın? 
Yanık bağır, yoksa ahüzar mısın?
Yeter Ceylan sağır mısın- kör’müsün?
Sussun radyon, pillerinden ne haber?
26/27.12.1999
Antalya
DOĞRUDUR, ŞİİR DOSTLARIYIZ SUSUZ’UM…
O koca şehirde yaşamak zordu,
İçimde çağlayan ırmaklar vardı,
Meğer ki çöl imiş dağların ardı,
 Kırıldı dizlerim, tutmaz Susuz’um;
 Yıllar biter, dostluk bitmez Sususz’um…
Bundan sonra, sizin olsun güvercin,
Üşüşsün başıma şeytan ile cin,
Bir yiğit gurbete düşer niçin?
 Hayalin gözümden gitmez Susuz’um;
 Yıllar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
336
Alevden aşları bıraktım sana,
İlham al gözlerden, iç kaka kana,
Hasretlik düşermiş garip Ceylan’a;
 Bir ömür babamız tütmez Susuz’um;
 Yıllar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
Gel dersin, gelemem yollar kapalı,
Haramiler kesmiş eli sopalı…
Nerde çılgın sevda, fincanın falı?
 Falcı susmuş, bülbül ötmez Susuz’um; 
 Yıllar biter, dostluk bitmez susuz’um…
Sabır atlarına verip yemini,
Yaparsın içinde “güzel” cem’ini;
İstersen yelkensiz yüzdür gemini;
 Gemin fırtınada batmaz Susuz’um;
 Yıllar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
Hızlı gidenleri bırakın gitsin,
Dilerse dünyayı üç pula satsın…
Sırça saraylarda yan gelip yatsın, 
 Dost olan horlayıp yatmaz Susuz’um.
 Yıllar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
Az kaldı, oraya geleceğim ben, 
Hak edene dersi vereceğim ben!
Gündeme şimşekce gireceğim ben!
 Dost olan dostunu satmaz Susuz’um;
 Yıllar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
Dünyada çözülmez mesele yoktur,
İnsanın kendine, kendisi doktor,
Bize kem bakanlar, hain-alçaktır!
 Ceylan’ım herkese çatmaz Susuz’um;
 Yıllar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
Yolları ekledim ucu ucuna,
O yavrunun hasret kaldım saçına,
Ayakta hal hal’ı, elinde kına;
 Yâri güzel, oruç tutmaz Susuz’um;
 Yıllar biter dostluk bitmez Susuz’um…
337
Yolunuza güller diktim koklayın,
Şiir le, türkü ile yoklayın,
Yaprağını emin yerde saklayı…
 Sevgisiz çiçekler kokmaz Susuz’um;
 Yıllar biter dostluk bitmez Susuz’um…
Ceylan yadellerde ağlasın fakir,
Daim “ fındık kırsın” abimiz Şakir,
Delirdim, başımda kalmadı fikir;
 Derdime güzeller bakmaz Susuz’um;
 Yollar biter, dostluk bitmez Susuz’um…
27/28.12.1999
Antalya
“GEÇMEDİ BABA!”
DİYEN EMİNE BACIMA…
BACIM
Nasıl bırakırım, kaçarım sizden?
Hasret dumanlarım tütüyor özden,
Gurbet yağmurudur damlayan gözden,
 Karıncadır dağlar, gözümde bacım;
 Zalim avcılar var, izimde bacım… 
Yâr dedim, yâr dedim yarılıp gittim,
Yılana yar diye sarılıp gittim,
Ceylandım, avcıya vurulup gittim;
 Öfkem durur, adın yazımda bacım;
 Şimdi gölgeler var, izimde bacım…
Fırtına dersiniz, neden esemem?
Selâmı, sabahı billah kesemem,
İçten sevenlere billah küsemem!
 Ayrılık gül açmış yüzümde bacım; 
 Buruk bir acı var, izimde bacım…
Sen geldin, sahile seninle indim,
Sen geldin, çocukça güldüm sevindim,
Akdeniz’den daha fazla derindim,
338
 Uçurum var imiş, yazımda bacım;
 Kanat takıp uçun, izimde bacım…
“Mehdi’nin sopası” Mutlu’da durur,
Bozulursa kafası bizlere vurur…
Sevgisiz bahçede gül elbet kurur;
 Layıksın bin güle gözümde bacım,
 Benimde gül durur, izimde bacım…
“Baba” ma açtığım sırrını bildim,
Yazdığın destanı mükemmel buldum,
Bende, sencileyin hep kaval çaldım;
 Sihirli türküydüm, KUZU’mda bacım,
 Gelmiyor, meleşir izimde bacım…
Oğlunla, gelinin aramaz neden?
İkaz etmedin mi burdan giderken?
Arada-sırada gelmelisin sen;
 Tad nasıl gizlenmiş üzümde bacım;
 Sırrı çöz… anlasın izimde bacım…
Nasıl unuturum, nasıl sizleri?
Ceylan ayan etmez elbet gizleri,
Nerde Ankara’nın ceylan kızları?
 Halâ gülüşüyor özümde bacım;
 Bir bak, duruyor mu izimde bacım?...
27/28.12,1999 / Antalya
TALAS KIZI, BACIM MUALLÂ’YA…
DÜŞ’DE GÖR… 
Düşün de gör, düş’ de gör
Hayalde gör düş de gör
Gökdeki yıldızları
Merdivenden düş de gör…
339
Ben böyleyim işte,
Merdiven uzattım güne
Güneşi getirmek için
Büyük kentler üstüne…
Ben böyleyim işte
Yıldızları topladım
Masmavi gökyüzüne…
Dans ettim bulutlarla
Yağmur insin diye
Sevenlerin gönlüne…
Ben böyleyim işte,
Tufan’ın oğlu Fırtına
Kararmasın diye ufuklar
Umutlar yok olmasın diye
Kovaladım karanlığı
Ve kendime çoban yıldızı yaptım
Çıldırtan ayrılığı…
Düşün de gör, düşünde,
Gör hayâlde, düş’ünde…
Nerde çoban yıldızı?
Bulun yerini düşün de…
Ben böyleyim işte,
Bir var, bir yok…
Bir günüm doğum,
Son günüm ölüm…
Sorarsan adımı
Tufan oğlu Fırtına
Gülüm…
340
Ben böyleyim işte,
Gözlerim ağıt
Ellerim ağıt
Ellerim kağıt…
Şiir mi?
Yazmasını bilmem ki.
Deniz mi?
Yüzmesini sevmem ki…
Dağları, ovaları, kırları bilirim,
Karacaoğlan gibi aşık olur
Diyar diyar gezmesini bilirim… 
Dost balını peteklerden
Yunusça süzmesini bilirim…
Deli-dolu ömrüm
Böyle geçti işte,
Böyle geçecek 
Gülüm…
TALAS KIZI 
Bu simsiyah geceler, aydınlığa dönecek,
Bizim çoban yıldızı yeniden görünecek,
El ele mutluluğa mutlaka yürünecek;
 Dağların omzundan doğar çoban yıldızı,
 Bağların kenarında bekle ey Talas kızı!...
Alıver; asmalardan salkım salkım üzümü,
Elma çiçeklerinden bakıp duran gözümü…
Keçileri kov gitsin, iyi sakla kuzumu,
 Yeşilliğin her dalı canında taşır bizi,
 Filizlenir umutlar, bekle ey Talas kızı!...
Uzaklarda olsam da yanı başınızdayım,
Sağlam bir yürek gibi her an döşünüzdeyim,
Çoban yıldızı isem, kaçmam; peşinizdeyim…
341
 Söylemedik kimseye fişekçe sözümüzü,
 Daha neler diyecem, bekle ey Talas Kız?!...
Kırılmasın kalemler yazacak çok şeyler var,
Tarihi döndürecek ağa, bacı, beyler var…
Güneşe bağdaş kurmuş bu ülkede köyler var,
 Ali Dağ nasıl görür canım köylerimizi?
 Sende öyle görürsün, bekle ey Talas Kızı!...
Pınarlardan testini billur sularla doldur,
Senden istediğim şudur Dilek’in yüzün güldür,
Bilirim “küçük cadı” başınızda püsküldür,
 Onlara kalbimizden vermişiz sevgimizi,
 Çoğalacak sevgiler, bekle ey Talas kızı!...
Hazırla dolmaları “Çiftlik’te” oturalı,
En güzel şiirlerle yeni dünya kuralım,
Talihi milenyumda on ikiden vualım;
 Ceylanınız billahi candan özledi sizi,
 Bitecektir bu hasret, bekle ey Talas Kızı…
 27/28.12.1999
 Antalya
342
TOROSLARIN TÜRKÜSÜ
Ahmet ÖZDEMİR
"ÇOCUKLAR ve Ben” şiirinin sonunu Şöyle bağlıyor Ahmet Tufan 
Şentürk. 
Sevgilerin en kutsalının çocuk sevgisi olduğunu, 
seslerin en güzelinin “baba” diyen ses olduğunu 
şiirin içeriğinde anlatmak istiyor.
Yeni yılda'ilk yazımın, manevî babam olarak Saydığım Ahmet Tufan 
Şentürk’le ilgili olması, güzel bir rastlantı Oldu. 
"Torosların Türküsü" ne sıranın gelmeslndendi.
Yoksa özel bir seçimim değil. 
Ahmet Tufan Şentürk, yalnız benim mi maanevî babam? 
Değil. 
Benim, çevremden onlarcasını'sayabilirim. Ama bunların içerisinde; en 
hakikatlilerinden biri şüphesiz Mustafa Ceylan. 
Daha önce, Mustafa Ceylan’ın “Ahmet Tufan Şentürk, Hayatı, Sanatı ve 
Şiirleri” adını alan 288 sayfalık kitabı yayınlanmıştı. 
Bu kitabı,bu sütunda tanıtmıştım. Şimdi de Mustafa Ceylan'ın Ahmet 
Tufan Şentürk’ün hayatını konu alan “Torosların Türküsü” yayınlandı. 
Torosların Türküsü’ne bir biyografik roman dememiz mümkün. 
Ama bir anı- yumağı ya da şiirlerinin hikâyeleri diyenler de olabilir. 
Gerçek ise Ahmet Tufan Şentürk’ün Toroslardan Ankara’ya inen hayat 
yolunda, kilometre taşlarını bürüyen güllerden ve dikenlerden görüntüler 
aktarmış Mustafa Ceylan. 
Okuyucu, kitabın türüne değil de, alacağı hisseye. bakmalı diye 
düşünüyorum.
Mustafa Ceylan, Ahmet Tufanı anlatırken sabırlarına duygu yüklüyor. 
Zaman zaman heyecanlanıyor, coşuyor. Şairin, Ermenek’ten alınıp 
Sarıveliler’e bağlanan yeni adı Esentepe olan Lamos Köyü’ndeki 
adresinden Seyranbağları'ndaki şimdi oturduğu eve kadar değiştirdiği 
onbeş adresi kitabının bir yerinde aktarıyor.
Sonra soruyor: 
Daha başka neresi mi?
343
Daha başka sizin göniünüzdür. Sizin çocuklarınızın yüreğidir. Sizin 
sevdalarınızdır.
Sizin acılarınız, sizin özlemlerinizdir. 
Daha daha diyecek olursanız, Toroslardır, Sarıvelilerdir. Yeşildir, 
mordur, sarıdır, eladır, 
çağla yeşilidir. Daha başka, bembeyaz su köpüğüdür. PIrıl pırıl gün 
ışığıdır. 
Dünyadır, yaşamaktır, şiirdir,
Daha başka adresi biziz. 
Sen, biz, onlar, ötekiler.. 
Ötekilerden daha ötekilerdir.. 
Hepimizin eliyle gönderdiğiniz tüm mektuplar ona ulaşır. İnanın bana...”
Ahmet Tufan Şentürk, hayattayken hakkında törenler düzenlenen, 
kitaplar yazılan şanslı sanatçılarımızdan biridir. 
*
Hakkında yazılan kitaplar arasında Rıdvan Çongur’un “50. Sanat Yıiında 
Ahmet Tufan Şentürk”ünü, yine manevi evlâtlarından Prof. Dr. Saim 
Sakaoğlu'nun “80. Doğum Yılında Ahmet Tufan Şentürk”ünü 
hatırlıyorum. 
Kemalist'Atılım Dergisi’nin Ocak 1986 Ahmet Tufan özel sayısı ile 
Edebiyat Güncesi Dergisi’nin 1997 Ağustos Eylül özel sayılarını da 
anmadan geçemiyorum. 
Türk kültürüne 50 yılı aşkın ( hizmetlerinden dolayı Cumhurbaşkanı 
Demirel’in elinden 
1993 yılında llesam Hizmet Ödülünü alan Ahmet Tufan Şentürk’ün 
hayatının bir bölümü 
“Torosların Öteyüzü” adıyla Yahya Akengin tarafından radyo oyunu 
haline getirilmişti. 
Hakkında belgesel radyo va televizyon programları hazırlanmış 
yayınlanmıştı.
Ahmet Tufan Şentürk’ün seksen yılı aşan hayatını henüz yaşarken 
romanlaştırmak;kolay iş değil. Mustafa Ceylan zorun üstesinden 
gelmeye çalışıyor. Şimdilik çeşitli estantaneler veriyor. Aralarını 
doldurunca bir kaç ciltlik kitap olacağından şüphem yok.
Torosların Türküsü’nü tavsiye ederken, kitabın sonunda yer olan Ahmet 
Tufan Şentürk’ün İnsanlık Şarkısı’nın ikinci bölümünü aktarmak 
344
istiyorum:
Bir şarkı söyleyelim hep bir ağızdan 
İnsanlıktan, sevgiden, barıştan yana 
Yeter bu acı, gözyaşları dinsin 
Bitsin, bu sonu gelmeyen kavgalar 
Bitsin, bu korkular, bu tasalar bitsin 
Bir şarkı söyleyelim hep bir ağızdan 
Çınlasın yeryüzü, denizler, gökler 
Kremlin duysun, Pekin duysun, Pentagon duysun...
Sussun bu ölüm araçlarının acı çığlıkları, sussun
Yeryüzünün tüm İnsanları katılsın şarkımıza 
Kardeşlikten, barıştan, sevgiden yana 
İnsanlık şarkısı susmasın, susturulmasın 
Çınlasın yeryüzü, denizler, gökler 
Kremlin duysun, Pekin duysun, Pentagon duysun...
Mevlâna'ca seslenelim “gel, gel!" diyelim 
Yunus’ca sevelim birbirimizi, inanalım, güvenelim 
Hiroşima, Nagazaki, Mallati, Kore, Kıbrıs Vietnam, 
Macaristan, Çekoslavakya, Afrika 
Yeryüzünde ne olmuşsa, ne yapılmışsa 
Ne yapılacaksa daha daha 
Erdem dışı, insanlık dışı, çılgınca, acımasız 
Tüm acı deneylen unutmayın, unutulmasın 
Bir şarkı söyleyelim hep bir ağızdan 
Çınlasın yeryüzü, denizler, gökler 
Kremlin duysun, Pekin duysun, Pentagon duysun...
Bir şarkı tutturalım hep bir ağızdan 
Kardeşlikten, barıştan, sevgiden yana 
İnsanlık şarkısı susmasın, susturulmasın 
Dünya gönlümüzce güzel Her şey gönlümüzce olsun 
İnsanlık şarkısıyla çınlasın yer, gök 
Kremlin duysun, Pekin duysun, Pentagon duysun..."[b]
TOROSLARIN TÜRKÜSÜ/ MUSTAFA CEYLAN/ Roman/ GÜNCE 
YAYINCILIK/ 1999 ANKARA 160 Syf.
345
Mustafa Ceylan ve Türk Dünyası Efsaneleri
Ahmet ÖZDEMİR/20 Kasım 2015
Gençliğimizde Basri Gocul’un manzum Türk destanlarını okurduk. Ensiz 
uzun, renkli kartona tek renk kapaklarını hatırlıyorum. Oğuzname’sinin 
Kapağının altında altında “Ey kahraman soyum / Öğün. / Eşin yok 
altında göğün” diye yazıyordu.
Türk destanlarını çok kişi yayına hazırlamıştır. Ama Basri Gocul’unki, 
manzumdu. Zor işti, her babayiğit bu işe soyunamazdı. Yıllar sonra
Mustafa Kaya’nın (Akozan) Türk’ün Destanı Hakanname’sini okumuş, 
hayran kalmıştım. 720 sayfalık bu manzum kitap bir rekordu. Özellikle 
Türk hamasetinin aynası şiirleriyle ve kurucusu olduğu “Gülce Edebiyat 
Akımı”yla tanıdığım Mustafa Ceylan, bu rekoru aştı. Egale etti.
Mustafa Ceylan, Türklüğe sevdası, yüreğinde taşıdığı heyecanı, derin 
araştırması, özümsediği bilgileri ilmik ilmik, nakış nakış şiir diline döktü. 
Dede Korkut’ça seslendi. Tekrara, monotonluğu düşmeden yiğitçe 
aksiyonunu, hamasetini korudu.
İki ciltte toplam 1444 sayfa. Kitabın adı: Türk Dünyası Efsaneleri... Bilge 
Oğuz Yayınları arasında çıkıp okuyucularla buluştu.
İki Cilt kitap hakkında kısa bilgi vermeden önce birkaç cümle Mustafa 
Ceylan’dan söz edeyim. Her şeyden önce onu, bir vefa insanı olarak 
takdim edebilirim. 40’ın üzerinde kitabı yayınlandı. Sanırım en son 
oldukça hacimli “Öldürülen 101 Şair” adlı kitabını tanıtmıştım. 1952’de 
Ankara-Elmadağ doğumlu... Yükseköğrenimi Ankara’da yaptı. Makina 
Mühendisi' olarak mezun oldu. Çeşitli kamu kuruluşlarında çalışıp emekli 
oldu. Antalya’da edebi çalışmalarını sürdürüyor. Günümüzün tahlil 
ustası, genç şairlerin hem şiir hem moral hocası diyebiliriz.
Mustafa Ceylan’ın iki ciltlik Türk Efsaneleri’nin tamamı manzum olduğu 
için, takdim yazıları ve kitabın önsözü de manzum ve bir destan akıcılığı 
içinde. Örneğin efsaneleri şöyle tanımlıyor:
"Toz edip savuruyor yüzyılları içinde
346
Sessizce bir tabloyu çiziyor efsaneler.
Birçoğu halktan gelen kıssalardan hissedir
İbretlik manzaralar diziyor efsaneler.
Mucize havasında işleyen muhayyile
Zaman üstü zamanda geziyor efsaneler.
Kara mizah rüzgarı, dopdolu bir imajla
Haksızlığı ve zulmü eziyor efsaneler.
……….”
Mustafa Ceylanda Vatan sevgisi, sevginin ilerisine geçmiş, aşk 
mertebesine ulaşmış: “Vatan sevgisi ecdadımdan yadigâr / Vatan varsa 
ben de varım / Vatan yoksa ben de yoğum, bilirim," diyor.
Türk Dünyası Efsaneleri’nin birinci cildinde, Anadolu Efsaneleri yer 
alıyor. Adana, Adıyaman, Afyon, Ağrı, Amasya, Ankara derken 81 vilayet 
birer birer geziliyor ve yüz elli efsaneyi duygulanarak, heyecanlanarak, 
ibret alarak, empati yaparak okuyoruz.
Türk Dünyası Efsanelerinin ikinci cildinde Divan ü Lügat it Türk, 
Karaçay-Malkar Nart; Azerbaycan, Türkiye ve Azerbaycan Dışındaki
Türk Dünyası, ve Kaygusuz Abdal Efsaneleri başlıkları altında 
kümelenen efsaneleri okuyoruz. Kaşgarlı Mahmut’un Türk Dili 
konusunda önemini şöyle vurgulamış: “Kaşgarlı Mahmut’un kardeşiyim 
ben / Yazdığım her şiir ondan hatıra. / Dünyanın en güzel dili Türkçe’mle 
/ Cihanı doldurdum birkaç satıra...”
Divan'ı Lügat it Türk Efsaneleri içinde 13, Karaçay-Malkar Mitolojisi Nart 
Efsaneleri içinde 10, Azerbaycan Efsaneleri içinde 15, Türkiye ve 
Azerbaycan Dışındaki Türk Dünyası Efsaneleri içinde 17, Kaygusuz 
Abdal Efsanesi içinde 28 efsane yer almış. Mustafa Ceylan’ın Türk 
Dünyası Efsanelerini genciyle, yaşlısıyla herkesin okumasını gerekir. 
Ama, ille de gençler, ille de gençler demeden kendimi alamıyorum. 
(Bilgeoğuz 0212 527 33 65,www.bilgeoguz.com.tr)
347
ÖLDÜRÜLEN ŞAİRLER
Osman ÖCAL 02.Ocak.2016
Şu an elimde uzun ve yorucu bir emeğin karşılığında ancak ortaya 
konabilecek değerli bir eser var. Eser Gelişim yayınları arasında çıkan 
480 sayfalık ve Ankara Elmadağlı hemşerimiz Araştırmacı yazar şair 
Sayın Mustafa Ceylan’a ait bir araştırma inceleme eseri. Eserin adı: 
‘Öldürülen 101 Şair’
 Bu yıl ellinci sanat yılını kutlayan değerli yazarımız yarım asırlık sanat 
serüveni içinde çok değerli eserlere imza atmış olmasına rağmen 
çalışma temposunda daha bir hızlanma görüyoruz ve Türk edebiyatı 
adına geceli gündüzlü çalıştığına verdiği eserlerle şahit oluyoruz.
 Sayın Mustafa Ceylan bu eserinde yüz otuz yedi şairin çeşitli 
sebeplerle öldürüldüğünü tespit ettiğini ve bunlardan yüz bir tanesi 
hakkında kaynak bulabildiğini belirterek hakkında bilgi bulduğu yüz bir 
şairin hayatı, öldürülme sebebi ve şiirleri ile ilgili örnekler vermektedir. 
İlginç öldürülme sebepleri de bulunan şairleri yüz yıllara ve öldürülme 
şekline göre tasnif ederek şöyle sıralamaktadır:
Boğularak öldürülen şairler: Genç Osman gibi. Zehirlenerek öldürülen 
şairler: Âşık Senlik gibi.Yakılarak öldürülen şairler: Nesimi Çimen gibi
İdam edilerek öldürülen şairler: Kadı Burhanettin gibi. Kurşunlanarak 
öldürülen şairler: Sebahattin Ali gibi. Yolu kesilerek veya eşkıyalar 
tarafından öldürülen şairler: Hamidli Şaban gibi. Savaşta şehit düşen ve 
savaşta öldürülen şairler: Kağızmanlı Hıfzı gibi. Hakkında ferman 
yayınlanarak padişahlar tarafından öldürülen şairler: Koroğlu 
gibi.Hakkında fetva verilerek öldürülen şairler: Vecdî gibi. Bıçaklanarak 
öldürülen şairler: Tatar Lütfi gibi. Kadın yüzünden veya kadın tarafından 
öldürülen şairler: Yusuf-i Sani gibi. Yeniçeriler tarafından öldürülen 
şairler: Tahsin Efendi gibi. Derisi yüzülerek öldürülen şair: Nesimi. Linç 
edilerek öldürülen şair: Ali Kemal. Oruç yediği için öldürülen şair: Kul 
Şükrü. Dostluk uğruna denize atılarak öldürülen şair: Sadi. Hengâme 
348
kargaşada öldürülen şair: Selman. Valilik görevinden dolayı öldürülen 
şair: Gazi. Sır kâtibi olduğundan dolayı öldürülen şairler: Nısfet gibi.
Görüşmelerde bağırıp çağırdığı için öldürülen şair: Vedadî. Diğer 
sebeplerle öldürülen şair: Vâkıf Savaşta şehit düşen ve savaşta 
öldürülen şairleri anlatırken Belgrat’ta şehit düşen Vuslatî mahlaslı bir 
şairden de bahsetmektedir. Anlatımının devamında sözü bize getirmiş 
ve şöyle demektedir: ‘‘ Vuslatî var Vuslatî ’den tam 324 yıl sonra 
gönlümüze taht kurmuş, Gülce Edebiyat Akımının kurucularından Türk 
şiirine kalıcı eserler bırakabilmek için gecesini gündüzüne katan. Dünya 
şiiri içinde bizim şiirimizin hak ettiği yeri alması için çırpınan bizim 
Vuslatî’mizin de nazma hâkimiyeti çoğu şairde yoktur. Nazmın fiziki 
özellikleri yanında, imge, sanatsal yapı ve tefekkür, derinlik ve ahenk gibi 
unsurlarında da bir kelime kuyumcusudur bizim Vuslatî’miz…
 Karacaoğlan, Dadaloğlu, Karakoç gibi şairlerin isimlerinin dışında bir 
ad kullanmadıklarını ve bu şairlere bayıldığını belirttikten sonra günümüz 
şairlerinin mahlaslarında aidiyet eki olan ‘î’ yi neden kullandıklarına 
anlama veremediğini belirttikten sonra. ‘‘Osman Öcal hocamız ’Vuslatî’ 
adını nerde ve nasıl almış bilemiyorum. Ama bu aidiyet ‘i’ li (şapkalı i’li) 
mahlaslara alışamadım bir türlü ’’ demektedir. Edinmek isteyenler için: 
ceylanmustafa_07@hotmail.com
 Biz dost bildiklerimizin övgüsünü çözmemek üzere yüreğimize bağlar, 
attığı taşı da bir gül niyetine bağrımıza basarız.
349
SULTAN ŞAİRE TOPRAK ANA Üzerine
ÜNAL ŞÖHRET DİRLİK
Şair Ahmet Tufan Şentürk, Ayhan İnal, Arif Nihat Asya, nefis dörtlükleriyle göklere çıkarıyorlar değerli şairemizi.
Mustafa Ceylan bu güzel eserinde Toprak Ana’yı doğumundan 
bugünlere kadar getiriyor. Şiirleri ile, makaleleri ile, Gülpmar Dergisi ile, 
sevgili doktor baba Bilal Beyle, enine boyuna inceliyor, tanıtıyor. 
Bilhassa şiirleri üzerine gerek dostlarının, gerekse eleştirmenlerin 
söylediklerine, yazdıklarına geniş yer veriyor ve kendi düşüncelerine de 
satır aralarında, bölüm bölüm yer ayırıyor.
Güzide Sultan bizim bilemediğimiz tüm iyi yönleriyle tanıtılıyor. 
Onu bir çok yardım derneğinin, iyiye, güzele yöneltilmiş çalışmalarının 
yanında gö-rüyoruz.
Kitabın son bölümü değerli Toprak Anamız için yazılanlara, söylenenlere 
ayrılmış. 
Bakın kimler var bu bölümde;
Enver Tuncalp,
Halide Nusret Zorlutuna, 
Dr. Faruk Bayülken, 
Sabahattin Volkan, 
İrfan Ünver Nasrattmoğlu, 
Halil Soyuer, 
Prof. Dr. Abdülkadir Karahan, 
İsmail Yaltırık, 
350
Abdullah Caner, 
Necdet Buluz, 
Abdülkadir Güler, 
Rauf Denktaş, 
Ercüment Berber, 
Fahriye Şentürk, 
Ferit Ragıp Tuncor. 
Vehbi Cem Aşkun, 
Baha Soysal, 
Orhan Şaik Gökyay, 
Dr. Turan Gönen, 
Lerzan Öke, 
İbrahim Minnetoğlu, 
Hasan Kaya Manioğlu, 
Mehmet Salihoğlu. 
Temel Uzlu, 
Dr Naci Demirci, 
Mualla Minnetoğlu, 
Dr. Celal Arabacıoğlu, 
Dr. Selahattin Yazıcıoğlu, 
Burhan Sadık Yalçın, 
İsa Kayacan, 
Ahmet Ayberkin, 
İsmail Hakkı Kaytanlı, 
H. Fethi Gözler, 
Melih Özer, 
Haşan Şanlıtürk, 
M. Aydar, 
Prof. Fahri Halil Örs, 
Abdullah Satoğlu, 
Hüseyin Çelikcan, 
Nuri Kırcıoğlu, 
Hüsnü Yurdusev, 
Muin Feyzioğlu. 
Yaşar Faruk İnal, 
İlter Veziroğlu, 
Mehmet Çağlıkasap, 
Ali Bilgiç, 
Selçuk Alparslan, 
Mürsel Sümer, 
351
Mualla Anıl, 
Alı Naili Erdem 
ve Bahattin Karakoç.
Toprak Ana’nın en çok sevdiğim şiirlerinden birini beraber okuyalım:
İZMİR’DE GÜN BİTİMİ 
Güneş-kızıl kor gibi guruba yaklaşırken 
Billurdan köşk kurulur hayal bahçelerime 
Her güzellik senden iz-senden sesler taşırken
Özlem bir hançer gibi saplanır yüreğime.
Seyrederim ufukta günün çözüldüğünü 
Akşamın esmer esmer koya süzüldüğünü 
Sensiz bir günüm daha tükenirken ömrümden 
Acılara ruhumda basarım kördüğümü.
İmbatlara yüklerim bütün hayallerimi
Gözlerimle dört yana serperim hasretimi
Alışamadım gitti sensizliğe yıllardır
Her gün bir hoş olurum, İzmir’de gün bitimi.
Hele geceler boyu aşk yazar-sıcak yakar
Çerçeve dört yanımda o güzel gözlerin var |
Nasıl uzar sabahın yolları bilebilsen 
Hayalin damla damla kirpiklerime dolar.
Toprak Ana diyor ki:
“Bir insanın değerinin bilinmesi.... 
Bilinen değeri çevreye bildirmek üzere emek verilmesi...
Ne büyük haz, onur, gurur ve sevinçtir”. 
Toprak Ana’ya az bile. .
Muştala Ceylan’ı tebrik ederiz. 
Eline, diline ve de kalemine sağlık diyerek,hoşça kalın.
Toprak Ana ellerinden öpüyorum. Baki selam.
352
KİTABIN ADI: TAHİR KUTSİ MAKAL
 
Ünal Şöhret Dirlik
Antalya’da yaşayan yazar, araştırmacı, şair, Makaloğ (*) Mustafa 
Ceylan’ın uzun soluklu kitabının adı;Tahir Kutsi Makal (Hayatı- SanatıEserleri)
2014’ün son aylarında bana ulaşan kitap 678 sayfa,I. Hamur kağıda 
basılmış, ön kapakta Tahir Kutsi Makal’ın orijinal bir bir fotoğrafı var.
Yazarını tanıtırken “Makalog” dedim.Bu unvanı Mustafa Ceylan’a bizzat 
Tahir Kutsi Makal vermiştir.Ceylan’a yazdığı notta “Makalog” sözcüğünü 
kullanmıştır. Kitabı okuduktan sonra bu kanıya varabiliyoruz. Bir konu 
üzerinde en çok araştırma yapan, en çok bilgiye sahip olan, anlamına 
geliyor. Mustafa Ceylan bu unvanı hak ediyor doğrusu.Çünkü Tahir Kutsi 
Makal’ın sağlığında adı geçen kitaba başlamıştı bile. Tahir KUtsi 
Makal’ın da bundan haberi vardı.Bazı yazıların kitaba girmesi 
konusunda Tahir Kutsi- Mustafa Ceylan arasında yazışmaların olduğu 
kitapta yer alıyor. İçindekilere göz atacak olursak: Önsözde şöyle diyor 
Mustafa Ceylan:
“Tahir Kutsi Makal’ın sağlığında yaptığımız bu araştırma-inceleme, 
tahlil çalışmalarımızı, onun aziz hatırasını yaşatmak maksadıyla 
bugün gündeme getiriyor ve rahmetliyi dualarla anıyoruz.
Çalışmalar sırasında üstat, bana yazdığı mektuplar ve kısa notlarda 
beğenisini belirtmekle kalmamış bir de bana “Makalog” ünvanını 
vermişti. EVET Makalog”
Tahir Kutsi Makal’ı , hayatı ve eserlerini teker teker inceleyip analiz 
ederken, onun ruh kökünü yakalamaya ve duygu dünyasını ışığa 
çıkarmaya çalışıyorduk.
Özellikle “Halk Edebiyatı”, “folklorumuz” ve “Halk şiiri” konularında yeri 
doldurulamayan bir üstaddı Tahir Kutsi Makal: Böyle giderse de asla 
doldurulamayacak.
Folklorcu, araştırmacı,, gazeteciliğinin yanında “Babanız Yine Âşık 
Çocuklar” diyerek, candan,içten, samimi tebessüm çiçeklerini 
yüzümüzde açtıran bir şairdi o.Romancı, hikayeci, tahlilci bir şair… 
Anadolu sevdalısı hususiyetle de Denizli sevdalısı koca yürek. O bizim 
gönül dünyamızın Dede Korkutlarından birisiydi.
Üstadımızı, umarım ona lâyık bir şekilde anlatabilmişizdir.Umarım, 
353
Makalog”unvanına yakışan bir eserle karşınızdayım”.
 Mustafa 
Ceylan
Tahir Kutsi Makal’ın Hayatı konulu bölüm 52. Sayfaya kadar sürüyor.53. 
sayfada Savaş Poyraz’IN Tahir Kutsi Makal ile ilgili bir yazısı var.8 
Aralık 1996 tarihinde Kocaeli Gazetesi’nde yayınlanmış. Savaş’n Yeri 
başlığı altındaki yazıda; İstanbul’da aynı okulun değişik sınıflarında 
okuduklarını anlatıyor Savaş Poyraz.
BENİM GİZLİ YAZILARIM ( Tahir Kutsi Makal’ın kitabı)
Tahir Kutsi Makal’ln “Benim Gizli Yazılarım” ele alınmış bu 
bölümde . Adı geçen kitaptan Sevgi Fırtınası, Yazarını Anlatan Kitap 
başlıklı yazılar seçilmiştir. Ceylan bu bölümde Benim Gizli Yazılarımdan 
örnekler vererek değerlendiriyor Tahir Kutsi’yi.Tahir Kutsi’yi en iyi 
anlatan kitap Benim Gizli Yazılarım’dır diyor., Mustafa Ceylan. 
GİZLİ RÖPORTAJ
Ceylan Benim Gizli yazılarımdan yararlanarak “Gizli Röportaj yapmış. 
Ceylan soruları kendisi sormuş, cevaplarını da “ Benim Gizli 
Yazılarım”dan seçmiş. Zor ama başarılı bir deneme olmuş. Ders 
Kitaplarında Tahir Kutsi Makal bölümünde de Tahir Kutsi Makal’ın 
Atatürk hakkında yazdığı şiirlerinden örnekler yer alıyor. 
KİTAPLARI:
1-Fakir İşi(Şiirler (1967)
2-Bir Anadolu Destanı (İç Göç) (1964-1966)
Bu arada benim “Oğuz’dan geçerken isimli yazıma yer verilmiş.Yazının 
sonunda da Tahir’i mi sordun arkadaş? Başlıklı şiirie yer 
verilmiş.(Kaynak:Ey Fethiye Fethiye”
3-Acıyol(1964)
4- Köylü Gözüyle Avrupa(1976)
5-Sahte Ozanlar-1969)
6-Âşık Veysel (1969)
7-Anadolu’da Türk Mührü(1971))
8-Benim Benim O benim(19879
9-Kamyon (1979-1984)
10-Delitay(1982)
11- Karadon (Öyküler)(1987)
12-Türk Halk Şiiri (1986)
13-Köroğlu (1976-1987)
14-Halk Bilim ve Edebiyat1990)
15--Öpkü (Şiirler-1996)
16-Benim Gizli Yazılarım(1997=
354
17-Âşık Hasan Dede(ikinci baskı:1997)
18-Babanız Yine Âşık Çocuklar(1987)
19- Al kırbacı Eline (………)
20-Âşık Zülfikâr Divanı (1971)
21-Karacaoğlan (1974-1975)
22-Geçmişten Geleceğe (1999)
23-Dadaloğlu(1974)
24-Pğir Sultan Abdal( 1999)
25-Meydan dayağı (1977)
26-Âşık Veysel1993)
27- Zaralı +Âşık Adem
28-3Aşıklar Şöleni
Not. 27-28 numaradaki Son iki kitaba ulaşamadım (Ü.Ş.D.)
Bu kitapların pek çoğu hakkında tanıcı yazılar, eleştiriler Mustafa 
Ceylan’ın kalemiyle yer almıştır.
SÖZÜN ÖZÜ: Tahir Kutsi Makal hakkında yaptığı örnek çalışmaları 
büyük boy bir kitapta toplayan Makalog Mustafa Ceylan’ı candan 
kutluyorum. Tahir Kutsi Makal’ın sağlığında başlattığı ve bir çok 
konularda rahmetli dostum Makal’dan köklü bilgilere ulaşan, hatta kitaba 
hangi yazıların alınacağı konusunda bilgi alış verişinde bulunarak kitaba 
ölümsüzlük kazandırmıştır. Tahir Kutsi Makal’ı çok iyi tanıyan Ahmet 
Özdemir’in yazıları da kitaba renk katmıştır.
Bu kitapta yazıları bulunan yazar ve şairlerimize ve kitabın yazarı 
Mustafa Ceylan’a selam olsun..
NOT:
1)MAKALOG: Tahir Kutsi Makal’ın Mustafa Ceylan’a verdiği unvan
2-Tahir Kutsi Makal( Hayatı,Sanatı, Eserleri 2014 yılında basılmıştır. 
Sahife:677-Antalya
*
MİLLİYET BLOG'DA 2499.. YAZIM SEVGİLİ KAYACAN'IN EŞİNE 
YAZILAN AĞIT'A AYRILMIŞTIR.
İsa Kayacan; Tefenni’nin Ece köyünde doğdu. Okumaya, yazmaya ve 
folklora gönül vermiş çalışkan bir köylü çocuğudur. Yazmaya genç 
yaşlarda başlamıştır. Ece isimli bir dergiyi yayınlarken tanıştık. 
Dostluğumuz sürüp gidiyor. O Ankara’dadır ama yüreği Anadolu için 
çarpar. Burdur der de başka bir şey demez. Mutlu yuvasında, rahat ve 
huzur içinde yaşarken bir gün ecel kapısini çaldı, eşini aldı gitti. 
Kayacan’ın yuvasına kara bulutlar doldu. O bu acıyı tevekkülle karşıladı. 
355
Çocukları ve torunları ile yaşamını sürdürüyor. Bir de bu acıyı çekene 
sorun demişler.
Antalya’da yaşayan şair-yazar Mustafa Ceylan 2002 yılında “İsa 
Kayacan’ın Ağıtı”bı yazdı. Aşlağıda sunduğum bu ağıt İsa Kayacan’ın 
yakın bir dostunun ağzında, çektiği sıkıntılar, acılar, tasalar çok güzel bir 
Türkçe ile dile getirilmiştir. İsa Kayacan’ın Ağıtı 44 Bölümdür. Kayacan’ın 
2011’de yayınladığı Burdur’dan Kültür Yağmuru” isimli, 432 sayfalık, 
büyük boy kitabın 207, 208 ve 209. Sayfalarında yer alan ilk 10 
Bölümünü bloguma alıyorum.” Ünlü ozan Kağızmanlı Hıfzi’nin Sefil 
Baykuş isimli ağıtı gibi yürek yakan bu ağıt ileride ağıtlar konusu 
işlenirken ders konusu olacaktır.
Mustafa Ceylan’ı bu güzel ağıtından dolayı kutluyorum Dost Kayacan’a 
ve evlatlarına, torunlarına sabırlar diliyorum
Ünal Şöhret Dirlik
356
MUSTAFA CEYLAN'ın DÜZENLEDİĞİ ETKİNLİKLER 
LİSE YILLARINDA :
Genç Ülkücüler Teşkilatı Ankara / Elmadağ Şube Başkanı olarak, 
memleket sorunları hakkında çok sayıda seminer ve konferanslar. 
ÜNİVERSİTE YILLARINDA: 
HÜR-TEK(Hürriyetçi teknik Elamanlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi 
olarak, enerji, iş makinaları ve alt yapı konularında seminerler 
SANAT HAYATINDA
Kamu Kuruluşları Basını Derneği Genel sekreteri olarak(Sami Ateş, İsa 
Kayacan'la birlikte):
-Şair Ahmet Tufan Şentürk
-Şair Enver Tunçalp
-Şair Güzide Taranoğlu
-Türk şiirinde Anne
-İstanbul'un Fethi Yıldönümü
-Atatürk ve Orman
-Atatürk ve Basın
Kemalist Atılım Birliği Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi olarak (Sami 
Ateş, İsa Kayacan'la birlikte)
-Kazım Karabekir'i Anma
-Atatürk'le Samsun'a çıkanlar
-Atatürk ve İslâmiyet
-Atatürk Şiirleri
-10 kasım-23 Nisan-19 Mayıs-30 Ağustoa-29 Ekim'lerde günün anlam ve 
önemine binaen Şiir Etkinlikleri
-13 Ekim ve 27 Aralık Başkent Ankara Şiir Etkinlikleri
-Şair Halil Soyuer
-Şair Coşkun Ertepınar
-Bayrak ve Arif Nihat Asya
DİĞER ETKİNLİKLER :
-Şiirimizde Aşk
-Şiirimizde Gurbet
357
-Şiirimizde Hüzün
-Kahramanlık Şiirlerimiz
-Hiciv/Taşlama Şiirlerimiz
-Bahar Şiirleri
-1.ALTIN ELMA ELMADAĞ ŞİİR ŞÖLENİ
NOT: Yukarıdaki tüm etkinlikler Ankara' da iken gerçekleştirilmiştir.
ANTALYA ETKİNLİKLERİ
-ANASAM-Anadolu ilim ve Edebiyat Eseri sahipleri Meslek Birliği 
Akdeniz Bölge Başkanı olarak;
-Sazın Telinden Gönül Dilinden-Antalya Turizm Uygulama Otelcilik 
Okulu Salonunda
-Şair Dr.Mustafa Akbaba
-şair Ayten Akdağ
-Aşık Sağlam
-Şair Yunus Kulak
-Şairlerin ve Ozanların Diliyle Atatürk
-Şairlerin Diliyle 19 Mayıs ve Gençlik
-Hocam Arif Nihat Asya
-Üstadım Necip Fazıl Kısakürek
-Manevi Babam Ahmet Tufan Şentürk
-Destanlaşan Köylü-Ağabeyim Prof.Dr. İsa Kayacan
Antalya GÜLLÜK Dergisi Editörü olarak: 
-1.ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI(2005)-Akev-AKM
-2.ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI(2006)Anşoyad'da-Kaleiçi-Belediye 
Kültür Salonu
Antalya GÜLLÜK Şiir Derneği Başkanı olarak
(Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarıyla birlikte): 
-ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI-(3)(Olimpos'ta)(2007)
-ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI-4-Daima Hotel'de(2008)
-ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI-5-Otium Hotel' de(2009)
-Aşık Yaşar Reyhani'yi Anma Etkinliği(İl Halk Kütüphanesi Salonu' nda)
-Antalya' da Yaşayan Şairler Buluşması(il Halk Kütüphanesi Salonu' 
nda)
-Antalya Tekelioğlu İl Halk Kütüphanesinde her ay bir şiir etkinliği
358
-Yerel Basından Seçkiler Sergisi-Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon 
Genel Müdürlüğü Katkıları ile-Antalya Sanat Sokağı-2008
-Sanatta 41. Yıl-Tekelioğlu il Halk Kütüphanesi
-Sanatta 43. Yıl (Koskoca 43 yıl geçti)(2009)
-Sanatta 49.Yıl(2015)
*
Etkinlikleriyle Mustafa Ceylan
Asım KISBET 
Dost pınarının kaynağından sulanmış, muhabbet mevsiminin renk ve 
desenleriyle gönüllerini bezeyen şiir yürekli cana dostlar, eğer başımın 
tacı olan 29 harf ve kelimeler; cümle oluşturmama müsaade ederse; ulu 
çınar, sırma saçlı ustam ve yaradılanı Yaradan' ın hatırına Yunusca 
seven gerçek dost, Mustafa Ceylan hocamın hayatındaki önemli 
kilometre taşlarını oluşturduğu 'şiir etkinlikleri' hakkında, eğer, dilim lal 
olmazsa, bilgi aktarmaya çalışacağım.. 
......ABAM BENİ TOPRAK İLE BELLERMİŞ 
......BABAM SEVER SAHBAZ OLSUN İSTERMİŞ 
......VATAN MİLLET SEVDASIYLA BİLERMİŞ 
......HEP BAŞIMI SAYGIYLA EĞMİŞİM... 
....................................(Erdal Özkan-merhum)
Erdal Özkan'ın bu dizeleri, sayın Ceylan' la adeta etle tırnak olmuştur. 
Bir ömrü, daha gençlik yıllarından itibaren şiire ve şaire hizmet için 
harcamış bir şair, usta o...
Anadolu' yu can evinde duyan, yaşayan ustam Ceylan, daha lise 
çağlarında iken doğduğu-yaşadığı Ankara/Elmadağ İlçesi' nde öğretmen 
Mürsel Sümer'in önderliğinde, genç arkadaşlarıyla birlikte 'Genç 
Ülkücüler Teşkilatı' nın Elmadağ Şubesi' ni kurmuş ve başkanı olmuştur. 
Ceylan'ın hayatında her dönemde mutlaka bir 'öğretmen' bulunmuştur. 
Bazen öğrenci, bazen öğretmen olmuştur Ceylan... Bakınız Radyo 
Güllük'e, bakınız Güllük Derneğine; gene öğretmenler var bugün de 
kadrosunda.. 
Neyse, asıl konumuza dönelim, Şube Başkanı olarak memleket sorunları 
hakkında, ilçesindeki gençlere, seminer ve konferanslar vermeye başlar. 
Bir sohbetimiz sırasında 'Ziya Gökalp'in Türkçülüğün Esasları' dahil, 
edebiyatımızın bir çok temel eserini ele alarak toplantılar düzenlediği' ni 
ifade etmişti. 
359
Bütün bunlar, ileride yapacağı etkinliklerin adeta bir ön hazırlığı, bir 
adımıydı Elmadağlı Mustafa Ceylan' ın... 
12 Martta ilçesinde samimi arkadaşı Erol Karaaslan'la birlikte 
tutuklanarak Elmadağ Cezaevinde 17 gün, 12 Eylül' de 87 gün de 
Eskişehir Sıkıyönetim Cezaevinde hapis yatmasında bile, vatana, 
bayrağa ve kutsal değerlere tutkusu vardır. 
Neyse, daha sonra Ceylan'ı, üniversite tahsili yaptığı yıllarda da 
kendisine güvenenlerin göğsünü kabartırcasına HÜRTEK (Hürriyetci 
Teknik Elemanlar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi) olarak ''enerji, iş 
makinaları ve alt yapı '' konularında seminer verdiğini görürüz... 
Ustam Ceylan Mustafa' nın ilk şiiri, daha 14 yaşında iken 1966 yıllarında 
Ankara' daki (Adalet) gazetesinde yayınlanmıştır. Kâğıdın, matbaanın ve 
mürekkebin, o insanı kendine bağlayan kokusu, o yıllarda girmiş 
damarlarına... 
Ceylan, 'Karıncanın gölgesi, Yunusun odunu' olmayı kendisine şiar 
edinerek durmak nedir bilmez, sanat hayatının dostluk adına, şiir adına 
fırtınalı günlerini sakinleştirmeye ve genç kuşaklara rehber olacağına 
olan inancını yitirmeden gıdası ve de yaşantısı şiir olmuştur. 
Ceylan Hoca, bayrak şairimiz sayın Arif Nihat Asya ve şiirin üstadı sayın 
Necip Fazıl Kısakürek in öğrencisi... Baba bildiği sayın Ahmet Tufan 
Şentürk, anası, öz anası gibi değer verdiği sayın Güzide Taranoğlu' nun 
evladı... Mümtaz insan sayın İsa Kayacan beyin cana can yoldaşı, şiir 
yazıyorum diye yola çıkanların has kardeşidir... 
O'nu, Kamu Kuruluşları Basın Derneği Genel Sekreteri olarak, ekip 
arkadaşları İsa Kayacan ve Sami Ateş'le birlikte; ..Sn,Ahmet Tufan 
Şentürk 
...., Enver Tunçalp 
.....,Güzide Taranoğlu 
......,Türk şiirinde anne 
.......,İstanbul' un fethi yıl dönümü
.......,Atatürk ve orman 
.......,Atatürk ve basın......adı altında düzenlediği panellerde, başarının 
kendisiyle bütünleştiğini gözleriz.. 
360
Çok iyi bir Atatürkçü olan Ceylan Hoca, 'Hürriyetçi Demokratik Sistem', 
'Gaz Lâmbasından Keban'a', ''Afganistan Kan Ağlıyor', 'Ermeni 
Olaylarının Gerçeği' gibi araştırma ve incelemeleriyle o yıllarda Hürriyet, 
Sabah, Son Havadis, Tercüman, Hergün gibi gazetelerde ses 
getirmektedir. Hattâ bu sese dış güçler, gayri milli odaklar ve Cemalettin 
Kaplan gibi kara sesler bir çok tehditler yağdırır. Atatürkçü Ceylan, Dış 
Türkler konusunda da duyarlıdır, 'Kirilin Köpekleri', Kerkük meselesini 
anlatan 'Kerküklü Kızlar' şiir ve araştırmaları ülke çapında yankılar 
uyandırır... Tehditlerden yılmak bilmez... 
Sn,Ceylan Hoca' ya durmak ve de yoruldum demek adeta haram olur. 
Çalışkanlığı ve de inandığı ereğe ulaşmanın şevkiyle Kemalist Atılım 
Birliği genel merkezi yönetim kurulu üyesi sıfatıyla aynı ekip 
arkadaşlarıyla beraber sırasıyla; 1-Kazım Karabekir'i anma 
2-Atatürk' le Samsun'a çıkanlar 
3-Atatürk ve İslâmiyet 
4-Atatürk Şiirleri 
5-10 Kasım 
6-23 Nisan 
7-19 Mayıs 
8-30 Ağustos 
9-29 Ekim' lerde günün anlam ve önemine binaen şiir etkinliklerinin 
düzenleyicisi olarak görürüz... 
Sayın Mustafa Ceylan beyefendiyi nefes aldığı başkentimizde 13 Ekim 
ve 27 Aralık tarihlerinde 'Başkent şiir akşamları'nda yine ön saflarda yer 
aldığını görürüz.. 
Bizim şiirimizin pir-i bakisi, ustam Ceylan, durmak bilmez. ve büyüğümüz 
sayın Halil Soyuer -Şair Çoşkun Ertepınar - Bayrak ve Arif Nihat Asyaetkinleriyle de şiirimizin yılmaz bekçisi ve bilgi hamalı olarak sanat 
etkinliklerinin aranan adamı olur... Şiiri herşeyden öne, ön plana alan ve 
mısralarında hemhal olan şairimiz şiirimizde aşk gurbet hüzün 
kahramanlık hiciv taşlama ve bahar etkinlikleriyle o yıllarda Başkent 
Ankara' yı adeta fetheder...... 
Ankara Sanat ve Kültür Etkinliklerinin organizatörü Ceylan, siyasetle 
ilgilenmeseydi, inanıyorum ki, dünyayı sanat ve kültür alanında sarsacak 
etkinlikler ve eserler verirdi. Nihayet, kendisi de politikayı bırakmaya 
karar verdiğinde, siyasetten kurtulmak için Ankara' da Başbakanlık 
361
Danışmanı olarak görev yaparken, düz mühendis olarak kendini Antalya' 
ya 1995'den sonra adeta kaçarak tayin ettirir. 
Ankara' da kalan üstadları ve arkadaşları Ceylan'ın Ankara' dan ayrılışı 
sebebiyle ardından manzum mektuplar, şiirler yazarlar ve dergilerde 
yayınlarlar. Artık, manevi babası Ahmet Tufan Şentürk'ün evindeki Cuma 
günleri yapılan Şairler Buluşması, İsmail Kara' nın Demetevler 4. 
Caddedeki 'Yalaka Mizah Dergisi' ndeki şiir matineleri, Feyzi Halıcı ve 
Faika Sarp'ın 'Fasıl Bar Şiir Etkinlikleri', 28 Ocaklarda ve bazı 
zamanlarda manevi annesi Güzide Gülpınar Taranoğlu' nun evinde ki 
etkinliklerden uzaktadır... Antalya' dadır Ceylan... Siyasetten kaçmıştır, 
ama sanattan kaçamamıştır, yüreği sanat ve şiirle doludur zira... 
Bir sohbetimizde anlatmıştı biliyorum: 'Artık, evlerinden alıp etkinlikleretoplantılara kollarına girerek, arabasıyla taşıdığı Halide Nusret Zorlutuna, 
Arif Nihat Asya, Ahmet Muhip Dranas yoktur... Gayri, Ahmet Tufan 
babası, İsa Kayacan abisi, Güzide anası, Halil Soyuer, Abdullah Satoğlu, 
Rıdvan Çongur, Özkan Gönlüm gibi ağabeylerinden uzaktadır. Artık, 
İsmail Kara, Emine Sönmez, Nusret Turan, Ulviye Savtur, Hüseyin 
Balım, Şemsettin Kuzeci, Ahmet Canbaba gibi daha bir çok 
arkadaşından uzaktadır. Antalya' ya gelmiştir ama, sanki uçaktan 
paraşütsüz atlamış gibidir. Ankara etkinliklerinde ki Türk Dil Kurumu, 
Tür-İş, Türk Tarih Kurumu, Türkocağı, Milli Kütüphane, Odalar Birliği 
salonlarından uzaktadır.. Etkinliklerin yılmaz düzenleyicisi Ceylan, 
Antalya' da öksüz kalmış gibidir... Ankara' yla telefonlaşır, mektuplar, 
dergiler, gazeteler gider gelir... 
Antalya' da bir süre sessiz kalır... Ama, dayanamaz sonunda... 
Duramaz... Emekli olur olmaz, önce, Antalya Yerel Radyolarından 
Radyo Soniks' le başlar işe... Sıvar kolları yine... 
Sonra, merkezi Kayseri' de olan sayın Sabit İnce' nin başkanlığındaki 
ANASAM yani Anadolu İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği 
Akdeniz Bölge Başkanı olur ve İsmet Paşa Caddesi'n de 'Şiir Cafe' isimli 
bir cafe de, Turizim ve Otelcilik Okulu Salonunda, Büyükşehir Belediyesi 
Kültür Salonunda; 'şair Dr Mustafa Akbaba 
'' Şair Ayten Akdağ 
'' Aşık Sağlam 
'' Şair Yunus Kulak 
362
'ŞAİR VE OZANLARIN DİLİYLE ATATÜRK 
'Şairlerin Diliyle 19 Mayıs ve Gençlik konulu, burada isimlerini 
sayamadığım daha bir sürü etkinlikler tatmin etmez 'Yunusun Odunu ve 
Karıncanın Gölgesi' olan Ceylanı.. O yıllarda düzenlediği her etkinliği 
Antalya yerel Radyo ve Tv kanallarında yer alır. Doktor Nevzat Akyar' la 
dostluğunda bu medya olayının payı büyüktür. Antalya' da yaşayanlar ve 
o Anasam etkinliklerini bilenler daha iyi bilirler tabi... Anasam Akdeniz 
Bölgesi'nin yayını olarak İKLİM isimli bir dergiyi de yayın hayatına sokar. 
Çok sayıda şairin kitabına önsöz yazar ve kitapların yayınlanması için 
çalışır, çaba gösterir... Bu sefer yanında, Doktor Mustafa Akbaba, Bolat 
Ünsal, Yunus Kulak, Aşık Sağlam, Ahmet Çelik, Ayten Akdağ, İsmet 
Ilıcan, Ozan Muharrem Yazıcıoğlu, Keskinli Aşık Haydari, Aşık Mehmet 
Akbaba, Ümit Harun ve daha bir çok arkadaşı vardır. Ne var ki Anasam 
genel Merkezi' nin ömrü fazla olmadığı için Akdeniz Bölgesi''ni kapatmak 
zorunda kalır Ceylan... 
Tek başına, BEN demeyen ve KADRO hareketine inanan bir şiir 
sevdalısıdır o... 
Bunların hemen arkasından Antalya Güllük Dergisi editörü olarak, Bolat 
Ünsal ve Ahmet Ünal'la birlikte yanlarına Burcu Ayan ve Sevda Özbey'i 
de alarak Birinci Antalya Şairler Buluşması etkinliğini başarıyla 
düzenler... Bu dönemde Ceylan'ın hayatında artık İNTERNET vardır... 
Öğrendiğim kadarıyla, bu birinci Antalya Şairler Buluşması'ndan zararla 
çıkarlar ve üç arkadaş Ceylan, Bolat ve Ahmet bir araya gelerek 
ceplerinden zararı üçe bölüp öderler... 
Ve ikinci Antalya Şair Buluşması' nı ANŞOYAD Derneği 2. başkanı 
olarak büyük bir titizlikle hazırlayıp yönettiğini hepimiz biliyoruz... 
Akabinde, geçen yıl (2006) Antalya Güllük Şiir Derneği' nin mümtaz 
üyeleriyle beraber Üçüncü Antalya Şairler Buluşması' nı gerçekleştirerek 
yurdun ve dünyanın dört bir yanından gelen dostlarına Olimpos' da şiire 
doyuran Ceylan' dır. Bu kez yanında, Naim Tuncalı, Gülseren Onay, 
Vedat Sümbül, Aşık Kazanoğlu gibi mümtaz isimler vardır. Güllük 
Derneği tüm kadrosuyla ve üyeleriyle oradadır. El ele, yürek yüreğedirler 
Ceylan Hocam ile... 
Hocamızı, GÜLLÜK Derneği kadrosuyla, son günlerde yitirdiğimiz sayın 
değerli ozanımız Aşık Yaşar Reyhani' yi bu salonlarda andığını 
363
görüyoruz... Ceylan'ı, sanat hayatına devam eden gönül adamının yol 
göstericisi sayın Mehmet Kaplan beyefendinin mirascısı olarak şiirde 
tahlil sahasında da iddialı olduğunu gözleriz. Yaptığı tahlillerle Ceylan 
Hoca' yı son kuşağın en önemli şiir teorisyonu olarak, şiir tarihimizde 
bileğinin hakkıyla yerini aldığını söylemeden geçersem haksızlık olur 
düşüncesindeyim. 
Bir değerli ustamız ve de büyüğümüzün dediği gibi “şair düşünürken bile 
beyninde kelimeleri dans ettirendir “ sözünü ispatlarcasına gecesi, 
gündüzü hatta gıdası şiir olan Ceylan' ı ülkemin muhtelif kentlerinde 
düzenlenen şairler şölenlerinde sık sık sayın Rasim Köroğlu ve sayın 
Sabit İnce hocalarla sıkı sıkıya şiir tahlillerine girdiğini gören dostları, 
hocam Mustafa Ceylan' ın etrafını saran gönül dostlarını gören ve de 
bilen biri olarak şunu söylemek isterim: 
Ceylan Mustafa bizlere bıkmadan usanmadan bir abi, edasıyla şiirin 
nasıl yazılacağını anlatan biri olarak şunları söyledi: 
'....bakın dostlar, mısraların birbiriyle uyumu ve bir kıtanın girişi ile bitişi 
arasındaki örgünün sağlamlığına dikkat etmenizi hasseten rica 
edeceğim...' demesi herhalde yıllarını şiire adayan biri için çok zor bir 
istek olmasa gerekir. 
O' na, bana ve sizlere nefes veren Yaradan' ımdan uzun ömürler 
dilerken usul usul çiseleyen yağmur damlalarının verdiği ferahlıkla, beni 
dinleme zahmetinde bulunan siz gönül dostlarının, hoş görüsüne ve 
tevazulu davranışlarınıza şükranlarımı sunarım.... 
ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI-2-
9-10-11 Eylül 2005 TARİHİNDE ANTALYA' DA YAPILDI...
(Basından)
Antalya GÜLLÜK-e Dergisi ve kısa adı ANŞOYAD olan "antalya Şair, 
Ozan, Yazar ve Ressamlar derneği' nce bu yıl 2. si düzenlenen 
ŞAİRLER BULUYŞMASI' na yurt içi ve yurt dışından 204 şair katıldı. 
9 Eylül 2005 günü Antalya Valiliği önündeki Cumhuriyet alanına çelenk 
konulması ile başlayan etkinlikte, çoğunluğu internet ortamında bulunan 
şairler bir araya gelerek, sanal dostluklarını gerçeğe dönüştürdüler. 
364
Etkinlikde 2004 yılı şiir dünyasının değerlendirilmesini yapmak ve şiir 
adına çalışmalar yapan, dergi, yayınevi,internet site ve radyolarına da 
GÜLLÜK Şiir Güldestesi adıyla da tanınan GÜLLÜK e-Dergisi tarafından 
ödüller verildi. 
Ödüller, Antalya' nın sinema sanatından sonra, en geniş katılımlı ve 
yelpazeli bir sanat dünyasını simgelemeye yetti. 
2004 yılının Kasım-Aralık ve Ocak aylarında, internet ortamında kurulan 
jüriler, oluşturulan kamuoyu yoklamaları ve aday gösterilenlerin toplu 
listesi Antalya 2. Noterliğine tevdi edilerek Ocak 2005 ayında belgelendi. 
Çeşitli dallarda hem müracaatlar, hem öneriler alınarak yapılan bu 
tespitte, serbest ve hece dallarında şiir yarışmasına katılan şairlerle 28 
yaş ve altındaki genç şairler kategorileri de bulunmakta idi. 
Bütün bu listeler aylarca http://www.gullukdergisi.com sitesinden 
yayınlandı. Ve sonuçlarının ANTALYA ŞAİRLER BULUŞMASI' nda ilan 
edileceği duyuruldu. 
Konuk şairlerin şiirleri ayrıca Kalekapısı mevkiinde bulunan Antalya 
Devlet Güzel Sanatlar Galerisi bahçesinde sergilendi. Sergi, şiir sergisi 
olarak Antalya' da bir ilki teşkil ediyordu. Üç gün boyunca izleyicelere 
açık bulundu. 
Şairler, birinci gün, gündüz Konyaaltı caddesindeki Barbaros Çay 
Bahçesinde ve akşam da Konyaaltı'nda olbia Otel karşısındaki 
kumsalda, Antalya Şairlerinin her ay yaptığı DOLUNAY ŞİİR 
AKŞAMLARI benzeri bir buluşmada bir araya geldiler. Şiirlerini gaz 
lambası ve mum ışığında seslendirdiler. 
Ertesi gün, Düden Şelalesi' nde yapılan geziden sonra, akşam 
ANTALYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KÜLTÜR SALONUNDA ödül 
töreni gerçekleştirildi. 
ÖDÜL TÖRENİ VE BU ETKİNLİKLER: 
MİLLİYET-HÜRRİYET-SABAH-AKŞAM GAZETELERİNİN AKDENİZ 
EKLERİNDE TRT VE ANADOLU AJANSI İLE DİĞER HABER 
AJANSLARINDA 
Antalya' da yayınlanan 19 adet gazete, yerel radyo ve TV'larda yer aldı. 
Net ortamında konunun yer aldığı bazı linkler : 
365
http://www.trt.net.tr http://www.sairlersitesi.com http://www.siiristan.com 
http://www.radyo09.com http://www.tv8.com.tr http://www.gazetebir.com 
http://www.siirevreni.com http://www.iem.gov.tr http://www.takvim.com.tr 
http://www.gunduzkitabevi.com.tr http://www.antoloji.com 
http://www.bolatunsal.com http://www.seslerim.com 
http://www.radyomedcezir.com http://www.radyoturk.de 
Ödül törenine katılan bürokratlardan Antalya Vali yardımcısı ve 
Büyükşehir Belediye Başkan yardımcısı ile İl Kültür Müdür yardımcıları 
dikkatleri çekti. Antalya Şairler Buluşması, Dünya Kenti Antalya' nın 
sinema sanatından sonra en önemli PROJESİ olma yolunda bir etkinlik 
olduğunu ortaya koydu. 
Bu buluşmayı iyi niyetleri ve amatör ruhları ile gerçekleştiren bir avuç 
şair, (bazı imkansızlıklar nedeniyle yapılan eleştirileri de göğüsleyerek ) 
tabiri caizse dünyanın bütün şairlerini bir araya getirmesini, sanal 
alemdeki dostlukların reele dönüşmesini sağlamış oldular. 
Özellikle, internet üzerinden yayın yapan radyoların, yurt dışında 
yaşayan şairlerin yut içindeki şairlerle ve genç şairlerin ağabeyi 
yaşındaki şairlerle buluşmalarında unutulmaz hatıralar oluştu. 
Buluşması sonrasında, buluşmasının organize komitesi başkanı Mustafa 
Ceylan ve şair arkadaşları Antalya Büyükşehir Belediyesi'ne çağrılarak 
Kültür ve sanat işlerine bakan Genel sekreter yardımcısı ile görüştüler. 
Şairlere bundan sonraki buluşmalarda bir ve beraber olunacağı sözü 
verildi. 
Mustafa CEYLAN Organizasyon Düzenleme Komitesi Başkanı 
AKDENİZ ŞİİR ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU *Dünyanın bütün 
şairleri Dünya Kenti Antalya'da buluştu..* 
1-YILIN GENÇ ŞAİRLERİ DALINDA(28 yaş ve altında) 
BİRİNCİ: Barış ALUK İKİNCİ: Necip GÜLEÇER ÜÇÜNCÜLER:Fatih 
ÖZKONYALI / Özlem Torkul TEKAN 
MANSİYONLAR.: 
366
1-Umut ÜLBEĞİ 2-Bülent KORKUT 3-Sevcan KOYUNCU 
2- YILIN RADYOSU DALINDA 
a-İNTERNET ÜZERİNDEN YAYIN YAPAN RADYOLAR DALINDA 
BİRİNCİ:Radyo MEDCEZİR(Türkiye'nin İlk Şiir Radyosu) İKİNCİ:Radyo 
TÜRK(Almanya) 
b-FREKANS TAHSİSLİ NORMAL RADYOLAR DALINDA 
BİRİNCİ:Radyo BARIŞ (Nisan Serap MURATOĞLU' nun Programı) 
3-YILIN YAYINEVİ DALINDA 
BİRİNCİ:GÜNDÜZ YAYINLARI İKİNCİ:ANASAN YAYINLARI 
ÜÇÜNCÜ:HAYAL DERGİSİ YAYINLARI 
4-YILIN İNTERNET SİTESİ DALINDA 
BİRİNCİ: http://www.antoloji.com İKİNCİ: http://www.siiristan.com 
ÜÇÜNCÜ:' http://www.siir roots.gen.tr 
5-YILIN ŞİİR KİTABI DALINDA 
BİRİNCİ: İbrahim Ethem BİNGÜL-Haziran Küllerimi Savurdu
İKİNCİ:Mehmet IŞIKOĞLU-Gönül Şelalesi ÜÇÜNCÜ:Ali ALTINLI-Kor 
Kızılı Yalnızlığım 
JÜRİ ÖZEL ÖDÜLLERİ 
1-Şemsettin KÜZECİ-Fuzuli Şiir Yarışması ve Türk Dünyası Şiir Ödülü 
Kitabı 2-Ulviye SAVTUR-Mürekkep 3-Fatma UÇARLAR-Sevdim Yetmez 
mi 4-Ekber KOŞALI-Türk'ün Sesi(Dünya Genç Türk Yazarları Birliği 
Başkanı-Azerbaycan) 
6-YILIN ŞİİR DERGİSİ DALINDA 
BİRİNCİ:Aykırı Sanat Dergisi İKİNCi:Şair Çıkmazı Dergisi ÜÇÜNCÜ ikili 
Ekin Dergisi 
Organizasyon Komitemizce DESTEK ÖDÜLLERİ: Yarışma sonrasında 
yayın hayatına giren ve kültür, sanat ve özellikle şiir alanında yayın 
367
yapan, SIĞINAK DERGİSİ-ANADOLU SEVDASI DERGİSİ ve 
YAŞAYAN YARIN DERGİSİ 
7-Antoloji com' da BULUNAN ŞİİR GRUPLARI DALINDA 
BİRİNCİ:Hayal Şairleri Grubu İKİNCİ:Şiir Perisi Grubu 
ÜÇÜNCÜ:Gönlümüzden Taşanlar Grubu 
 MANSİYONLAR:
1-İzmirli Şairler ve Sanat Dostları Grubu 2-Ankaralı Şairler ve Sanat 
Dostları Grubu 3-Hasbihal Grubu 4-Samanyolu Grubu 5-Şiirleri 
Ayarlama Enstitüsü grubu 
8-ŞİİR YARIŞMASI 
HECE DALINDA 
BİRİNCİ:Asım YAPICI 
İKİNCİ:Nedim SAATÇİOĞLU 
ÜÇÜNCÜ:İlyas ÖZMEN 
SERBEST DALDA 
BİRİNCİ:Nurten ALTINOK
İKİNCİ:Orhan DEMİRTAŞ 
ÜÇÜNCÜ:Galip SİNECİKLİ 
8-Organizasyon Komitemizce AKDENİZ ŞİİR ÖDÜLLERİ BÜYÜK 
ÖDÜLÜ' nün de Şair Arif EREN'e, Dr. İsa KAYACAN' a, Rasim 
KÖROĞLU'na verilmiştir. 
Ayrıca, yarışmamıza ZİNNUR ABLA Başlıklı şiiriyle katılan ve daha 
sonra vefat ederek aramızdan ayrılan şair Muhsine İPEK adına ve 
anısına, rahmetlinin şiirlerini toplayan, bir kitap halinde yayınlayacak 
olan, manevi evlâdı şair Bolat ÜNSAL' da bir VEFA ÖDÜLÜ ile 
ödüllendirilmiştir. 
Kamu oyuna saygı ile duyururuz. 
Mustafa CEYLAN 
Organizasyon Düzenleme Komitesi Başkanı 
368
5.ŞAİRLER BULUŞMASI 2008 
Dernek Başkanı Mustafa Ceylan toplantının açılışında yaptığı 
konuşmada, geleneksel hale getirdikleri Şairler Buluşması'nın festivale 
dönüştürmeyi amaçladıklarını, bu konuda Kültür ve Turizm 
Bakanlığı'ndan destek alacaklarını söyledi. Mustafa Ceylan, şiirin tıpkı 
müzik gibi evrensel bir dili olduğuna dikkati çekerek, duraklama 
dönemine giren şiir akımının yakın bir gelecekte yeni akımlarla 
süreceğini söyledi. 
Toplantıya katılan ve Türkiye'nin çeşitli illerinden gelen şairlerin şiirler 
okuduğu, kitaplarını imzaladığı, söyleşiler ve sohbetlerin yapıldığı 
etkinlikler kapsamında, Antalya Güllük Şiir Derneği yılın başarılı 
şairlerine ödüller verdi. 
Güllük Şiir Derneği'nden ödül alan şair ve yazarlar şöyle: 
Sevim Erdoğan Şiir Ödülü: Sabiha Serin 
-Güllük Dergisi öykü yarışması birincisi Hakkı İnanç, Hande Baba 
Nevzat Seçen
Radyo Güllük Gurbet Şiir Yarışması: Murat Duman, Zübeyde Gökbulut 
Sun, Nusret Turan 
Radyo Güllük Gül Konulu Şiir Yarışması: Vahip Aksöz, Erol Börekçi, 
Sevil Nizamoğulları 
Radyo Elmadağ Güfte Yarışması: Ahmet Süreyya Durna 
Radyo Antalya Kardelen Hiciv Şiirleri Yarışması: Galip Kurdoğlu, Aşık 
Çepni, Hıfzı Özbekmez 
Radyo Gülten FM Ozanlar Yarışması: Ahmet Canbaba, İbrahim Şaşma, 
Ümran Tokmak 
Antalya Gelişim Sanat Evi Serbest Şiir Yarışması: Çınar Göle, Seher 
Duman, Erkan Fuçucu 
369
Ahmet Tufan Şentürk Şiir Ödülleri: Hikmet Elitaş, Birdal Can Tüfekçi, 
Nevin Kurular 
Seçici Kurul Özel Ödülleri: Ahmet Ayaz, Emine Sevinç Öksüzoğlu, 
Gürsel Güveloğlu, Mine Ömer, Ayşenur Ökten İzgin, Durmuş Kaya 
Onur Ödülleri: Abdülkadir Güler, İsmet Bora Binatlı, İsmail Kara, Mansur 
Ekmekçi
*
Aleaddin İkican’ın Antalya çıkarması 
18/11/2007 
Aleaddin İkican’ın Antalya çıkarması Her yıl geleneksel olarak yapılan ve 
Türkiye’nin her yerinden gelen şair ve ozanların buluştuğu, Antalya 
Şairler buluşmasının dördüncüsü, 2-4 Kasım 2007 tarihleri arasında, 
Antalya’nın Kemer ilçesinde, “Hotel Daima Resort”da gerçekleştirildi. 
Başta Antalya, Ankara, İstanbul, İzmir, Isparta, Burdur, Nevşehir, Niğde, 
Adıyaman, Gaziantep, Samsun olmak üzere yurdun her yöresinden 
gelen ozan ve şairlerin buluştuğu toplantıya, ilimizden Aleaddin İkican 
katıldı. Her şey Türk Şiiri için...
2 Kasım Cuma günü otele giriş işlemleri tamamlandıktan sonra aynı 
günün akşamı otel kültür salonunda şair ve gazeteci, radyo programcısı 
Bolat Ünsal’ın sunuculuğunu yaptığı bir şiir dinletisi gerçekleştirildi. 
Ardından mitolojik çağlara tanıklık etmiş bir coğrafyada, Akdeniz’in mavi 
sularına ayaklar sokularak sahilde, ay ışığının altında yakılan büyük bir 
ateşin etrafında şiirlerdeki duygular paylaşıldı. Yapılan dinleti ile şiirin 
büyüsü tamamlanmış oldu. 
Etkinliğin ikinci gününde gerçekleştirilen hece şiiri ve serbest şiir üzerine 
gazeteci yazar, (120 adet kitabı mevcut olan) Dr. Isa Kayacan, 
Araştırmacı Yazar ve ILESAM Başkan Yardımcısı Mehmet Nuri 
Parmaksız, ILESAM Üyesi ve Güllük Dergisi Sahibi ve Yazı Işleri 
Müdürü, Güllük Radyosu Editörü, Arif Nihat Asya ve Necip Fazıl 
Kısakürek’in öğrencisi şair ve yazar Mustafa Ceylan, Gazeteci-yazar ve 
şair, Simge dergisi yayın koordinatörü, Radyo programcısı Vedat 
Sümbül"ün yönetici olarak katıldığı panellerde şiir üzerine 
bilgilendirmeler, tartışmalar gerçekleştirildi. Bununla birlikte telif hakları 
yasası ile İLESAM”IN bu konudaki etkinliği ve çabaları anlatıldı. Selçuk 
370
Üniversitesi şair kadrosu ile Güllük Radyo ve dergi çalışmalarını yürüten 
Güllük Şiir Derneği aynı çatı altında buluşarak “Her şey Türk şiiri için” 
düşüncesinden hareketle şiire ve edebiyata her türlü desteği girişimi 
sağlayacaklarını belirttiler. Güllük Radyo sahibi ve Yazı işleri Müdürü 
Mustafa Ceylan tüm şairlere seslenerek radyo kurmak isteyen şairlere 
sadece şiir amaçlı radyo olmak üzere gereken teknik yardımı 
sağlayacaklarını belirtti. Ceylan, şiir alanında radyo çalışmalarını da her 
zaman teşvik edeceklerini ve destek vereceklerini sözlerine ekledi. 
Kazanan Türk şiiri oldu
4.Antalya Şairler Buluşması'nın muhteşem finalinde kazanan Türk şiiri 
oldu. Hecede Pakize Altan, serbestte Durmuş Kaya, öyküde Nurtaç Inci 
birinci oldular. Antalya Şairler Buluşması tek kelimeyle muhteşemdi. 
Hece dalında diğer dereceler ise şöyleydi; Ikinci: Ramazan Kurt, 
Üçüncü: Murat Duman, serbest dalda; Ikinci: Ali Akçeken, Üçüncü: 
Refika Doğan; Öykü' de Ikinci: Serap Hoca, üçüncü: Ümran Tokmak 
ödülleri paylaştılar. Ilimizi temsilen bu etkinliklerde bulunan Aleaddin 
Ikican’ın şiiri “Insan Sevince, Sevilince Güzel” ise ön elemeleri geçerek 
338 şiirin katıldığı yarışmada 18 kişilik aday listeye kaldı. Antalya 
dışından ve ayrı illerde bulunan kendini kanıtlamış etkin şair ve 
hocalardan oluşan jüri tarafından ayrı ayrı yapılan değerlendirmeler 
sonucu ilk üç şiir seçilerek ödüle layık görüldü. Antalya Şairler 
toplantısına katılarak 338 şiirin katıldığı yarışmada ön elemeyi geçerek 
18 kişilik listeye girme başarısı gösteren Alaeddin Ikican’ı tebrik ediyor 
başarılarının devamını diliyoruz. Yaklaşık 200 civarında katılım gösteren 
şairlerden 120 civarında kitabı bulunan, Araştırmacı, Yazar, Şair ve 
gazeteci Dr.Isa Kayacan’ın yanında, ILESAM Üyesi, 21 adet kitabı 
bulunan Güllük Şiir Derneği Yön.Krl Başkanı, Güllük Radyosu kurucu 
editörü ve Güllük Şiir Dergisi sahibi, Yazı Işleri Müdürü Mustafa Ceylan, 
Edebiyat Öğretmeni, şiir üzerine yazdığı makaleleri ve şiirleri "Ilk Yaz, 
Erciyes, Sarmaşık, Gülpınar, Simav Anadolu, Maki, Hisler Bulvarı, Bizim 
Ece, Size, Çağrı vb...” birçok dergide yayınlanan, ILESAM Yönetim 
Kurulu Üyesi ve Başkan Yardımcısı, mektuplarla Cahit Sıtkı isimli 
inceleme dalında eseri bulunan Mehmet Nuri Parmaksız, Ismet Bora 
Binatlı, Bilgi Üniversitesi’nde öğretim üyesi gazeteci yazar şair Yusuf 
Kaplan gibi daha ismini yazamadığımız 200 civarında şair ve ozanın 
katıldığı etkinliklerde, ilimizden katılan Şair Aleaddin Ikican ile bu 
etkinlikler üzerine bir söyleşide bulunduk. Bu söyleşiyi aynen 
aktarıyoruz; Ikicanla, samimi bir söyleşi KH- Sayın Ikican bu etkinliği 
düzenleyenler kimlerdir? Sizin buraya davet edilmeniz kim tarafından ve 
nasıl oldu? AI- Bu etkinlik Antalya Güllük Şiir Derneği, Güllük Dergisi ve 
371
Radyo Güllük tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen Antalya 
Şairler Topluluğu olarak yurdun her tarafından şairler davet edilerek 
gerçekleştirilmektedir. Benim buraya ismen davet edilmem ise, Güllük 
dergisinin gerçekleştirdiği bir şiir yarışmasına "Insanlar Sevince Sevilince 
Güzel" isimli şiirimle katılmam ve şiirimin 338 şiir arasından ön elemeyi 
geçerek tesbit edilen 18 şiir arasına girmesi üzerine Güllük Şiir 
yarışmasını düzenleyen Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Mustafa 
Ceylan’ın davetiyle katıldım. KH- Panellerde neler konuşuldu? Şiir 
yaşamı üzerine sizde bıraktığı izlenimler nelerdir? AI- Özellikle şunu 
söylemek istiyorum; Gerçekten üç gün boyunca şiir konuşuldu. Hece 
vezni ve serbest şiir üzerinde bilgilendirmeler, tartışmalar, istişareler 
oldu. Ben bugüne kadar sadece edebiyatı içeren, şiiri içeren bu tür bir 
toplantıya ilk kez katılıyorum. Biz Trakya’da yaptığımız şiir dinletilerinde 
sadece şiir okuyor ve dinliyorduk. Panel düzenleyip şiir üzerine 
tartışmaları bu denli ciddiyet içerisinde yürütmek mümkün olmuyordu. 
Şairleri toplayarak yaklaşık dokuz yıldır onlara başkanlık eden Sayın 
Nazif Karaçam’ın tüm gayretlerine rağmen katılan şairlerin bilgi ve 
tecrübelerine ilişkin olarak bu tür bilgilendirmeleri içeren panel ve 
konferanslar düzenlenmesinde çok başarılı olduğumuzu vurgulamanın 
doğru olmayacağı özeleştirisinde bulunmak istiyorum. Ama gönül arzu 
eder ki gün geçtikçe toplantılarda bu tür bilgilendirme ve şiir üzerine 
tartışmalar görüşmeler yapabileceğimiz panel ve sempozyumlar 
düzenleyerek tecrübe ve bilgi birikimlerinden istifade edebileceğimiz 
üstad ve hocaları Kırklareli’ne getirerek onlardan istifade edelim. Ancak 
inanıyorum ki, bu eksikliğimizi de gidererek, Trakya’da şiirin gelişmesine 
edebiyattan söz edilmesine ortam sağlayacağız. Panellerde serbest şiir 
koşma, kaside, taşlama, aruz vezni gibi konular ile uyaklı yazılan 
şiirlerde, kafiye düzeninde hiç sesli harf kullanılmamasının şiire ahenk 
verdiği güzellik kattığı, serbest şiirlerde ise özgürce duygularını yazan 
şairlerin zaman zaman serbest şiirin özgürlüğüne kapılarak Türkçenin 
gerektirdiği kuralları yok etmeyi dahi göze aldıkları, bununda aslında 
serbestin özgürlüğü ile birlikte Türkçe kurallarının da müdahaleye 
uğradığı izlenimini verdiği bu nedenle serbest yazan arkadaşların da, 
şiirlerinde yine kafiye düzenini yok etmemeleri ve Türkçe kuralları 
uygulamaları gerektiği konularında bilgilendirmeler tartışmalar ve 
görüşmeler yapıldı. Ben şahsen bu bilgilendirmelerden gerçekten 
yararlandım ve bu bilgileri şairler toplantısında arkadaşlarımla 
paylaşmak istiyorum.
KH- Ince ruhlu duygu yüklü sanatçılar olarak tanımladığımız şairler için 
bir güvenceden, bir koruma ve destek gibi çalışmalardan söz edildi mi? 
372
Eserlerinin korunması nasıl sağlanabilir? AI- Bu konuda ILESAM 
(Türkiye Ilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği) Başkan 
Yardımcısı Araştırmacı Yazar Gazeteci Mehmet Nuri Parmaksız tüm şair 
ve ozanları bilgilendirdi. “Türkiye’de ve dünyada Telif hakları” isimli dergi 
ile üyelerimizin telif hakları için verilen hizmetleri içeren kitapçığı tüm 
şairlere dağıtarak kendilerini bilgilendirdi. 
Bu konudaki görüşmelerden sonra sonuç olarak yakın zamanda sayısı 
çok gelişecek olan şair ve yazarların sadece ILESAM’a kayıtlı olanların 
eserlerinin telif haklarının korunması ve yazarlara tanınacak yeni 
haklardan istifade etmek için Türkiye Ilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri 
Meslek Birliğine kaydolunmasının gerekliliği anlatıldı. ILESAM’ın ana 
görevlerinin, üyelerinin eserleri ile ilgili konularda dava açmak telif 
haklarını korumak için telif ücretlerinin tahsili ve mali haklarının takibi 
başta olmak üzere Türk edebiyatına ve ilim hayatına eserleriyle katkıda 
bulunan üyelerini çalışmalarında desteklemek ve teşvik etmek üzere 
girişimlerde bulunmak gibi görevleri olması, bu gün alıntı ve çalıntı 
ihtimalinin çok yüksek oranda bulunduğu ortamda ILESAM"ın 
gerekliliğinden söz edilmiş olup, bu bilgilerinde arkadaşlarıma toplantıda 
iletmenin yararlı olacağına inanıyorum.
“Yazdığımız şiirler ile oradaki şair ozan ve sanatçıların bakışı arasında 
epey fark var” KH- Orada tanıdığınız ve tanıştığınız şahsiyetler hakkında 
bilgi verir misiniz?
AI- Belki söylemek zor olur ama, gerçeği dile getirmek gerekirse; bizim 
burada yaptığımız şiir dinletileri ve yazdığımız şiirlerin oradaki şair, ozan 
ve sanatçıların bakışı arasında epey fark olduğunu hissettim. Her zaman 
özeleştiriye açık olduklarını, birbirleriyle dayanışma ve beraberlik 
içerisinde iyinin daha iyisini yapmaya gayret ettiklerini, kendisini şair ve 
ozan olarak lanse eden kişilerin özveriyle fedakarca bir dayanışma 
içerisinde olduklarını gördüm. Bu duygu ve hislerin buradaki 
arkadaşlarımda da oluşarak, Kırklareli’de ve Trakya’da şiirin edebiyatın 
sempati ve sevgisini tekrar halka aşılamak için gayret göstereceğimizi 
ümit ediyorum. Birbirlerinin eksikliklerini tamamlayıp, yapıcı olarak grup 
içerisinde tartışma ortamı sağlamışlar. 
Bu çok güzel bir olgu. Eleştirinin kalite ve değerini bilerek yaptıklarını 
gördüm, alınma duyguları şairsel duygularla birleşerek ortadan 
kaybolmuş. Bu durumda tartışma, kırılma ve alınma gibi hislere pek 
rastlamadım. Birbirlerine şiir ve edebiyat alanında çok güzel destek 
373
olduklarını, birbirlerini tamamladıklarını hissettim. Umarım bizler de bu 
tür toplantıların etkisinde kalarak, o duygu ve düşünceleri buradaki 
arkadaşlarımıza hissettirerek, o havayı yakalayabiliriz ve şiir alanında, 
edebiyat alanında gerçekten hizmet etmenin huzur ve mutluluğunu 
yakalamış ve yaşamız oluruz. Tanıdığım şahsiyetlere gelince; Güllük Şiir 
Derneği Yönetim Kurulu Başkanı, Radyo Güllük Editörü, Güllük Şiir 
dergisi sahibi ve Yazı Işleri Müdürü Mustafa Ceylan’ı anlatmak çok zor. 
O kadar kendini edebiyata adamış sürekli çalışma yaşamını edebiyatla 
birleştirmiş ki, onların yanında bizlerin şiir ve edebiyattan bahsetmesinin 
zorluğu yanında sadece onlardan yararlanmayı bilen, dinlemesi gereken 
kişiler olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Sadece şiir alanında, radyo 
kuracak herkese teknik yardım ve destek sözü veren Mustafa Ceylan, 
Türk edebiyatına damgasını vuran Arif Nihat Asya, Necip Fazıl 
Kısakürek ve Mehmet Kaplan’ın öğrencisi olup, kendi şiir kitabını 
yayınlamak yerine, zirvedekilerin tahlilleriyle gençlerin kitaplarını 
yayınlamış, onlara yol göstermiş, halâ da yol gösteren birisi... Şu ana 
kadar kendine ait 25 civarında eseri bulunmaktadır.
Araştırmacı Yazar Şair Gazeteci Dr. Isa Kayacan; Burdur’da adı bir 
caddeye verilebilecek kadar kendisini edebiyata, sanata, yorumculuğa, 
şairliğe adamış biri. Yaklaşık 150 civarında kitabı bulunmakta olup, 
şiirden romana, hikayeden tiyatroya kadar her sahada yazı yazan, kitap 
yorumlayan ve kendisini yazı fabrikatörü ilan ettiren Isa Kayacan yılın 
yazarı seçildi.
Ayrıca “Ece” dergisini çıkardı ve onlarca bakanla birlikte çalıştı.
Araştırmacı Yazar ILESAM Başkan Yardımcısı Mehmut Nuri Parmaksız; 
Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü 
mezunu. 
Şiir üzerine yazdığı makaleleri ve şiirleri; "Ilk Yaz, Erciyes, Sarmaşık, 
Gülpınar, Simav Anadolu, Maki, Hisler Bulvarı, Bizim Ece, Size, Çağrı 
vb...” birçok dergide yayınlanmıştır. Son dört yıl içinde, Milli Eğitim 
Bakanlığı adına, Başkent Öğretmenevi ve Milli Eğitim Şura salonunda, 
öğretmen şairlerin katıldığı toplam altı şiir dinletisi organizasyonu 
gerçekleştirmiş, birçok Devlet töreninde de sunuculuk görevinde 
bulunmuştur. 2006 yılında yapılan seçimde ILESAM Yönetim Kurulu 
üyesi olarak seçildi ve halen ILESAM'ın Başkan Yardımcılığını 
yapmaktadır. Birçok dinleti ve toplantıda, "Şiir Estetiğimiz ve Şiirde 
Olması Gerekenler" konulu bildiri sunmuş ve konferanslar vermiştir. 
"Mektuplarıyla Cahit Sıtkı" adlı bir inceleme eseri bulunmaktadır. 
374
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nün Halk Edebiyatı alanında 
"Âşık Edebiyatında Ağıt Konulu Destanlar" adlı tez çalışmasıyla master 
yaptı.
Çağdaş şair olarak tanınan Bolat Ünsal; Radyo Güllük yorumcularından, 
Güllük Şiir Derneği Yönetim Kurulu Üyesi. Etkinliklerde organizasyon 
sorumlusu, üç adet şiir kitabı yanında birçok gazete ve dergide yayınları 
mevcuttur. Şair, gazeteci yazar Vedat Sümbül; Atatürk Üniversitesi 
Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun. 
Antalya'da çeşitli okul ve dershanelerde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 
olarak görev yaptı. Bir süre gazete yazarlığı da yaptı. Halen Antalya'da 
öğretmen, şair ve “Simge” dergisi Yayın Koordinatörü olarak yaşantısını 
sürdürüyor. Ayrıca http://www.radyogulluk.com'da 'Son Tango' adlı 
programı yapan Vedat Sümbül, radyonun 2007 etkinlikleri sorumlusu 
olarak da görevli olup “Şiirlerimize Yağmur Yağdı” eserinin sahibi.
Ayrıca bu etkinliklere, Harun Yiğit, Hatice Altaş, Nevin Kalafatoğlu, 
Şadan Hızır, Saadet Ün, Ümran Tokmak, Gürsel Güveloğlu, Galip 
Kurtoğlu, Serap Özaltın, Şemsettin Ağar, Nurten Altınok, Numune 
Şehitoğlu, Durmuş Kaya, Erdal Şahin, Şaban Vardar, Emine Duymaz, 
Reşide Okudur, Güngör Özen, Gülay Öğün, Ismet Bora Binatlı, Ahmet 
Canbaba, Ismail Tunç, Mesut Kayabaş, Pakize Altan, Gülşen Kurucuk, 
Neriman Olpaçar, Ali Şeyh Özdemir, Mevlüde Demir, Yusuf Kaplan, 
Gülsüm Işıldar, Osman Karaaslan, Nurettin Toygar, Şaziye Çelikler, 
Nurtaç Inci, Hayatcan Öztürk katılmış olup, kendileri ile birebir 
görüşmelerde bulunmanın mutluluğu ve tecrübelerinden yararlanmanın 
gururunu yaşadım.
Şiir duyguları ile yaşayın
Aleaddin Ikican ile bu samimi ortamda yaptığımız görüşme Antalya 
Şairler toplantısının muhteşem geçtiğini ve yararlanmamız gereken bir 
çok konuda bilgi sahibi olunduğu, bu bilgi ve tecrübelerin burada yapılan 
toplantılarda şair arkadaşlarla paylaşarak Trakya’da şiirin ve edebiyatın 
konuşulduğu bir ortamı oluşturmanın zeminini hazırlamak gerektiği 
sonucunda birleşmekteyiz. Şiir duyguları ile yaşayın, Şiir duyguları ile 
yaşatın...
375
MUSTAFA CEYLAN’IN
KENDİ İNTERNET SİTESİ
(mustafaceylan.net) MESAJI
Hoşgeldiniz 
Daha ilkokul-ortaokul yıllarında iken düştük bu sevdaya. Sevdikçe, 
bağımlısı olduk, yandık, yıkıldık. Hele ortaokul birinci sınıfta iken 
Ankara'da münteşir bir gazetede bir şiirimiz yayınlandı ya, girdi matbaa 
mürekkebinin kokusu damarlarımıza. Giriş o giriş, yaş 50' yi çoktan geçti, 
60'a merdiven dayadı, aynı hastalığın pençesindeyiz. 
Şiir sevdası...
Bir türlü yakalayamadığım şiir. Adıma "şair" bile diyemedim. Şiir 
güzelinin saçlarının rüzgârında savruldum, mısralarının-teninin 
sıcaklığında kavruldum. Yakaladım, tamam dediğim anda, kilometrelerce 
uzağına düştüğümü gördüm.
Ah bu sevdanın kızgın sacında yanıp, tütüp, köz olduk.
Yazdık...
Beğenmedik yırttık. Ya da koyduk bir kenara. Seneler sonra yeniden ele 
aldık. Başlayıp da bitiremediğim o kadar çok şiirim var ki... Benim 
şiirlerimin en güzelleri o yarım kalan ve yayınlayamadığım şiirlerimdir 
diyebilirim.
Kitaplar, dergiler, gazeteler, bültenler derken; geldik çağın tutkusu 
internete. Düştük bu sefer renk tayfının hızına. Bu sefer bu hız, bu 
elektronik sürat başımı döndürmede.
Gelecek zamanlara kalabilecek miyiz? Hangi mısra taşıyacak adımızı 
geleceğe bilinmez. Kimbilir, bel ki unutulup gidilecekler arasında yer 
alacağız. Bilemeyiz ki...
376
Siz, evet siz; merhaba dost yürek!
Hoş geldiniz, safalar getirdiniz!
Umarım, aradığınızı bulursunuz bu internet sitemde ve umarım size ve 
sizden sonra burada bizim dergâhımızı ziyâret edecek herkes, buradan 
ayrılırken mutlu olarak ayrılırlar.
Ve gene umarım ki,
Benim evlâtlarım ve torunlarım dahi, ben öte dünyaya göçmeye 
vardığımda bu siteyi yaşatırlar...
Saygılar, selâmlar...
Mustafa CEYLAN
…………………………….
. (25 Ocak 1952 doğumlu olup demek ki bu yazıyı yazdığında 50-55 
yaşında imiş)
377
HATIRASI CİHAN DEĞER
“KLAVYEMİZ SAZIMIZDI”
Kimden : Rasim Köroğlu (Bay) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih : 10.8.2004 05:19 (GMT +2:00)
Konu : ŞİİRİM MECLİSTEN DIŞARI
Sevgili arkadaşlar, 
Son bir atışma şiiri yazıp bir süre atışmaya ara vererek halk şirindeki 
genellikle aşık edebiyatındaki diğer türlere ait örnekler yazacağım. Ama 
bu son taşlamayı kimse üzerine alınmasın. Aslında bu atışmaları 
sahnede aşık arkadaşlarla yaparken doğmaca olarak ve o anda geldiği 
gibi söyleriz. Buradaki ifadelerin biraz daha ağırını da kullanırız ama 
sahneden inerken eskisinden daha samimiyizdir. Orada seyirci istiyor 
diye yapılır birazda. Yani profesyonelce bakılır olaya. Neyse son bir 
atışma şiiri. Ama buradaki arkadaşlara değil.
SÖZ MECLİSTEN DIŞARI GELİR 
Topa tutuldum ben dört bir yandan 
Nice aşıklardan söz gelir bana 
Ustaları kaçtı gitti meydandan 
Kalan çırakları vız gelir bana 
Rakibi seçerim yüzün içinden 
Düşmanı bilirim gözün içinden 
Söz bulurum nice sözün içinden 
Çaldıkça sazımı hız gelir bana 
Benzetirdim onu koca çınara 
Çoşkun akıp duran dertli pınara 
Bıraktı çırağı çıktı kenara 
Ceylanın yaptığı naz gelir bana 
378
Zaman gelir gam efkarı dağıtır 
Zaman gelir çırağını eğitir 
Ortalık ısınsa hemen soğutur 
Sabitin yazdığı buz gelir bana 
Söylerim sözümü daim aheste 
Bıarakın gençleri onlar heveste 
Elime geçerse koca kereste 
Veririm hızara saz gelir bana 
Yiğit odur vurur vurur göçürür 
Düşmanı kılıçtan oktan geçirir 
Biraz sıkıştırsm hava kaçırır 
Kokusu acayip gaz gelir bana 
Bir kuzu misali meletirim ben 
İndirir dereye sulatırım ben 
Taş üstüne döker yalatırım ben 
Deve yükü ile tuz gelir bana 
Şaşırır acemi haftayı ayı 
Dar ederim ona koca dünyayı 
Koyarım altına on yumurtayı 
Bir kaç tavuk bir de kaz gelir bana 
Kıramam dostları dostsuz kalınmaz 
Şakadır sözlerim kimse alınmaz 
Kardeşler içinde üvey bulunmaz 
Sizlerin hepisi öz gelir bana 
Rasim KÖROĞLU 
Zamanla birbirimizi tanıdıkca çok atışmalar yaparız. Daha bunun 
tekellümü var muamması var çatal ayaklısı var ebcet hesabı var yeterki 
siz atışalım deyin. Ama biraz ara verip diğer örneklere geçelim bence siz 
bilirsiniz arkadaşlar.
*
379
Kimden : sabitince (Bay, 50) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih : 9.8.2004 23:33 (GMT +2:00)
Konu : Yn: [mustafa-ceylan-..] İNCE Ustaya ince bir cevap
ÖZMENEM' E 
Şiir gibi birkaç kelam, 
Yazdıyısam affet İlyas. 
Özmenem'e haktan selam, 
Verdiyisem affet İlyas. 
Manası yok ki çözesin, 
Şuaralarla gezesin, 
İnce'ye niye kızasın, 
Gerdiyisem affet İlyas. 
Dolaştırmam doğru yolu, 
Karıştırmam sağı, solu, 
Bir garip Allah'ın kulu, 
Kırdıyısam Affet İlyas. 
İlhamından ilham aldım, 
Kelamını doğru buldum, 
Kalemine hayran oldum, 
Sorduyusam affet İlyas. 
Aşık Zavallı hocamdır, 
gündüzlerim de gecemdir, 
Üç harf dilimde hecemdir, 
Yardıyısam affet İlyas. 
Kör kuyuyu kaza kaza, 
Ust'olmuşsun yaza yaza, 
Çırak olsak bizler size, 
Vardıyısam affet İlyas. 
380
Şer görüp de kızmadıysan, 
Gerçekleri yazmadıysan, 
Oyunları bozmadıysan, 
Vurduyusam affet İlyas. 
Dilimde diken gördüysen, 
Kalbimde kaya kırdıysan, 
İnce'cik hüküm verdiysen, 
Yorduyusam affet İlyas. 
Sabit İnce Kayseri 9.8.2004 
Gönderen: sabitince 
Alan: Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih: 08.08.2004 23:24:00 
---
İster isen senin yolun, 
Düşer meydana meydana. 
Bilmem acep nolur halın, 
Şaşar meydana meydana. 
Sivri dille gelir isen, 
Bu meydanda ölür isen, 
Eğer haddin bilir isen, 
Taşar meydana meydana. 
Aman fazla çoşup taşma, 
Sen sen ol çizmeyi aşma, 
Üstad Rasim'e bulaşma, 
Deşer meydana meydana. 
Derdiyin dermanı sende, 
İyi koru canın tende, 
Kepirtirler o setende, 
Şişer meydana meydana. 
Şeyh değilim ki uçuram, 
Kaf dağından mı aşıram, 
381
Oflu Hoca'ya kaçıram, 
Düşer meydana meydana. 
Gül isen kokun nerede, 
Salını gördüm derede, 
Üfürürler bir kerede, 
Aşar meydana meydana. 
Arıyısan bal isterim, 
Kamil isen hal isterim, 
İnce'cik bir yol isterim, 
Koşar meydana meydana 
Sabit İnce Kayseri 8.8.2004
*
Kimden : ÖZMENEM (Bay, 41) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Konu : İNCE Ustaya ince bir cevap
Yuh 
Sabit Ustam şiir yazmış 
Manasını çözdüysem yuh 
Beni yerden yere çalmış 
Zerre kadar kızdıysam yuh 
Dolaştırmış doğru yolu 
Karıştırmış sağı solu 
Ben ömrümde Allah kulu 
Bile-bile üzdüysem yuh 
Ben yazarım ilhamımla 
Eksik noksan kelamımla 
Dert ortağım kalemimle 
Yanlış bir şey yazdıysam yuh 
382
Söyle kimdir hocaların 
Okunmuyor hecelerin 
Senin gibi nicelerin 
Mezarını kazdıysam yuh 
Ömrüm geçti yazmak ile 
Kör kuyuyu kazmak ile 
Hal böyleyken bile bile 
Bir gün boşa gezdiysem yuh 
Şer görüpte kınamayıp 
Toy görüpte sınamayıp 
Usta çırak tanımayıp 
Aşık olup azdıysam yuh 
Olaylara şaşı bakan 
Doğrulara karşı çıkan 
Kalbi kaya dili diken 
İNCE'lerden bezdiysem yuh 
İlyas Özmen 
*
Kimden : sabitince (Bay, 50) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih : 9.8.2004 22:35 (GMT +2:00)
Şahaneydi özmenem. Tebrik ve teşekkürler anlaşılıyor ki Rasim usta'nın 
kılıcına dayanacak güçtesin haydi göster kendini yiğidim şu narasına 
karşılık vermeye devam. selam ve sevgilerimle. 
Gönderen: ÖZMENEM 
Tarih: 09.08.2004 18:03:00 
Konu: [mustafa-ceylan-..] MADEM ORTALIK KARIŞTI, BUYRUN 
ÖYLEYSE 
----------
383
RASİM USTAMIN AFFINA SIĞINARAK...... 
Duyduk Türkmen Yurdu Eskişehir'de 
Kanatsız kuyruksuz uçanlar varmış 
Kıspetsiz dolaşıp ermeydanında 
Rakipsiz kürsüye çıkanlar varmış 
Aşıklar anlarmış adam hasından 
Alimin ilminden cahil hırsından 
Güya biçarenin titrek sesinden 
Korkupta meydandan kaçanlar varmış 
Kimini öldürüp kimini vurup 
Kimine kiloyla bir yedek bulup 
Sabitle ceylanı kenara koyup 
Kibirle kendinden geçenler varmış 
Üç beş satır yazmış garip fukara 
Meydanı boş bulmuş atıyor nara 
Pehlivan Özmen'e gelince sıra 
Korkudan dizüstü çökenler varmış 
ÖZMENEM huyumdur çatmam çürüğe 
Değer vermem kıyafete çarığa 
Sizin elde benim gibi çırağa 
Muhabbetle kucak açanlar varmış 
ÖNEMLİ NOT : Dilimin döndüğü kadar atışmanıza iştirak etmeye 
çalıştım,sürç-ü lisan ettimse affınıza sığınırım.SAYGILARIMLA 
İlyas Özmen 
Kimden : Mustafa Ceylan (Bay, 52) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih : 9.8.2004 22:28 (GMT +2:00)
GİTTİ 
İnternet çıkınca delikli demir 
Pas tutan bir demir bilindi gitti 
Kılıcı boşuna sallar Köroğlu 
Yazdığı yeniden silindi giiti 
384
İnternet özürlü İrşadi gibi 
Üç beş yarın ile doluyken cebi, 
Unuttu marangoz koca Recebi 
Hızarla ortadan dilindi gitti. 
Bolat dediğiniz tek kıta şiir 
İrşadi ustası bulunmayan pir 
Namazı kılacak abdestli gelir. 
Kemer'sizdi zaten salındı gitti 
Asıma bakmayın sağlam göbeği 
Yüz okka değil de bin ton bebeği 
İnce' nin kim ola, ağası, beği? 
O da bir kenarda alındı gitti 
Kenarda duramam, bizimdir meydan 
Çıkardık bir kere okları yaydan 
Şu Bolat denilen acemi toydan 
Namazı son defa kılındı gitti 
Bu gelenek yıllar yılı işlesin 
İşlesin de hak edeni taşlasın 
Çık Köroğlu güreş yeni başlasın 
Ceylan' a bir çırak bulundu gitti. 
Çırağım Ahmet' tir soyadı Ünal 
Yadele kılıçtır, dostlara da bal 
Birazdan herkese 'dedim yiğit dal! ' 
Zaman orta yerden delindi gitti. 
Sıra Özmenem'le dostum Nadi' de 
Bardahan girecek sıraya bir de 
Sen bekle ey dostum, Eskişehir' de 
Güller diyarına gelindi gitti 
Irmak şairimiz Nurten Bacı' mız 
Bir şiir yazmış ki yıldız mı yıldız 
Hünkardağlı kenarlarda yalınız 
Üçe değil dörde bölündü gitti 
385
Oflu Hoca susar, bilmem ki neden? 
Sinecikli Galip hazır önceden, 
Köylü Ozan'ıma haber vermeden 
Maç bitti, düdüğü çalındı giiti. 
Beypazar'na gitmiş, Hüseyin Doğan 
'İnce' pastırmaya doğramış soğan, 
'Sevgi militanı'm yağmurdu yağan 
Şemsiye altında kalındı gitti. 
Kırk yıllık Nadi' de son Nabi olmuş 
Ceylan' ım buradan üç gün kaybolmuş 
Iğdırlım susarken, Seyhan' ım dolmuş 
Bugün değil dostlar hep dündü gitti. 
İsterim herkesin adını burda 
Ceylan sayıversin istersen durda 
Bin insan gizlidir insanda sırda 
Böylece dostlara göründü gitti... 
Köroğlu üstadım, sanadır sözüm 
Vallahi sizleri arıyor gözüm 
Metin Eser ile Şahturna yazım 
Onlar da güllere büründü gitti 
Mustafa CEYLAN
Gönderen: Rasim Köroğlu 
Alan: Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih: 08.08.2004 18:56:00 
Konu: ORTALIK KARIŞAŞACAK 
----------
Sevgili arkadaşlar, 
Beş kişiye bir taşlama yazdım Sabit ile Mustafa cevap verdi. Bolat, 
sadece bir kıta yazdı, İrşadi ile Asım ortada yok. Nabi Taşcıoğlu 
arkadaşımız katıldı bu arada atışmaya. Evet bu iş kızışmaya başladı. 
Amacım da buydu zaten. 
386
GİTTİ 
Atınca narayı Eskişehirden, 
İkisi ortadan silindi gitti. 
Bir kılıç salladım beşine birden, 
Garipler ikiye bölündü gitti. 
İrşadi ötmeyen saza benziyor, 
Süzülen gelinlik kıza benziyor, 
Avcının vurduğu kaza benziyor, 
Kuyruğu, kanadı yolundu gitti. 
Açar açmaz kapanıyor çenesi, 
Dünyada kalmamış artık hevesi, 
Ölü gibi çıktı Bolat'ın sesi, 
Yaşarken namazı kılındı gitti. 
Kimine kardeştir, kimine abi, 
Belki çok yaşlıdır, belki de sabi, 
Kantarda yüz okka gelirse nabi, 
Asım'ın yedeği bulundu gitti. 
Sabit'le Ceylan'ı koydum kenara, 
Fırsatı verirsem açarlar yara, 
İcabına bakarım ben bir ara, 
İkisi listeye alındı gitti. 
Bu gelenek yıllar yılı işledi, 
Nice aşık nicesini taşladı, 
Rasim der ki güreş yeni başladı, 
Yiğitler meydana salındı gitti. 
RASİM KÖROĞLU
*
Kimden : Mustafa Ceylan (Bay, 52) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
387
Şahanesin usta... 
İşte sizden beklenen de bu... 
Teşekkürler... 
Gönderen: Rasim Köroğlu 
Alan: (grup üzerinden) Mustafa Ceylan 
Tarih: 09.08.2004 21:59:00
---------- BİR AÇIKLAMA
Sevgili arkadaşlar, 
Başta bizleri böyle güzel bir grup halinde bir araya getiren üstat Mustafa 
Ceylan'a ve burada görmekten mutlu olduğum arkadaşım üstat Sabit 
İnce'ye 
teşekkür ederim. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlarım. 
Aşıklık geleneğinin yaşaması ve kitlelere ulaşabilmesi adına yıllarca 
elimden geldiğince hizmet etmeye, katkıda bulunmaya çalıştım.
Yurdumuzun bir çok ilinde ve ilçesinde Aşıklar Gecesi düzenledim, 
yönettim ve aşık olarak Konya Aşıklar Bayramı dahil bir çoğuna katıldım. 
İnceleme ve araştırmalar yaptım. Türk Halk Şiiri ve Aşıklık Geleneği 
hakkında bir kitap hazırlığım var. 
Bütün bu anlattıklarımdan şuraya gelmek istiyorum. Bu gruba üstat 
Mustafa Ceylan'ın isteği üzerine katıldım. Bir kenarda durup izlemeyi 
beceremedim. İstedim ki ben de burada bir başka pencere açarak 
katkıda bulunayım. Bu yüzden atışmayı başlattık. Geleneğin aslında yani 
Aşık Fasıllarında atışmaya çok sonra geçilir. Ama ben ilgi çekici olması 
açısından ortadan başladım. Tabi ki atışmanın belli kuralları vardır. Bir 
ayağa (uyak) bağlı olarak yapılır. Ayaktan çıkan aşık yenik sayılır ve 
sazını rakibine teslim eder. 
Kaldı ki atışma içerisinde tekellüm, muamma, nazire yapma çeşitler 
vardır. Bir ayak iki sefer kullanılmaz. Yani bir aşık ayakta 'bal'ı 
kullandıysa diğer kullanamaz. 
Bakın koşma deyip geçiyoruz. Kafiye düzeni yönünden düz koşma, 
koşma şarkı, ayaklı koşma, zincirleme koşma, zincirbent ayaklı koşma, 
musammat koşma, yedekli koşma, tecnis gibi çeşitlere ayrılır. Bu sadece 
koşma için bu kadar. Düşünün gerisini.
Sakın ukalalık yaptığım sanılmasın bu benim öğretmenlikten gelen 
alışkanlığım affınıza sığınıyorum.
388
Sayın Nabi Taşçıoğlu arkadaşımız bu konuları birilerinin anlatması 
gerektiğini belirtmiş. Okuyunca bunları yazmadan edemedim. Bu konuya 
talip olduğum sanılmasın. Buna ne zamanım var nede bilgisayarla olan 
ilişkim yeterli. 
Durduk yerde bir sürü gevezelik ettim başınızı ağrıttım. Üstelik bu 
konuyu burada bu kadar sık görmek istemeyen arkadaşlarımız olabilir.
Onlara da saygı duyuyorum. 
Sözün kısası zaman zaman atışma yine yapılsın ama diğer konularda da 
örnekler verilsin. Fakat bütün bunları yaparken sıkıcı olmadan yapalım 
derim. 
Belki bazı arkadaşlara üslup ve tavrım ters gelebilir diye başta bir not 
yazmıştım. Tekrarlamak istiyorum. Ben asla ve asla iyi bir şairim 
demiyorum, ustayım demiyorum. Ortalığı hareketlendirmek için şöyle 
asarım böyle keserim edalarında bulundum. Yanlış anlaşılmak istemem. 
Başınızı ağrıttım özür dilerim.
*
Gönderen: M. Nadi Taşçıoğlu 
Alan: (grup üzerinden) Mustafa Ceylan 
Tarih: 09.08.2004 12:07:00
----------
GİTTİ 
Yol açtı ustalar haydi toplanın 
Rasim narasını sallayıp gitti 
Adınız yok ise burda adlanın 
Nadi, Nabi oldu, yok olup gitti 
Babam tekbir ile Nadi demişti 
Ustalar nedense Nabi’ye çekti 
Kurrada kısmete naiblik çıktı 
Beratı Köroğlu katlayıp gitti 
Kantara işiniz düşmesin sakın 
Diyetler tarifler sizlere yakın 
Seksen okka eder şu tığa bakın 
Rasim’in peşinden atlayıp gitti 
389
Büyüğe, ustaya saygımız yitmez 
İrşadi İnce’nin ardından gitmez 
Bolat’ın Ceylan’a nefesi yetmez 
Asım ortalıktan kaybolup gitti 
Bu Köroğlu atar durur kendince 
Kül yutmayan koç yiğitler yetince 
Ensesinde türlü sesler bitince 
Tası tarağını toplayıp gitti 
Ceylan usta kayıp oldu bu ara 
Bu sesleri biri ona duyura 
Dediler ki; vali oldu Mısır’a 
Sesini soluğu saklayıp gitti 
İnce bir dost sabit oldu meclise 
Ses verse de ağar döner nergise 
Doldu zaman o da yakın terhise 
Gülşenden kendini aklayıp gitti 
Antalya’yı mesken ettim bekledim 
Kayseri’yi eski şehre ekledim 
Hepinizi bu meydanda denkledim 
Denginiz kervana yüklenip gitti 
Söz ustası bunca yiğit meydanda 
Öğrenecek ne çok şey var ortada 
Nadi garip bir mübtedi alanda 
Kitabı sırtına yükleyip gitti 
 M. Nadi Taşçıoğlu
*
Sevgili Dostlar; 
Üstad Rasim Köroğlu’nun başlatmış olduğu taşlama, aşıklık geleneği 
içinde yapılan ve yaşatılmaya çalışılan bir uygulama. Ancak takdir 
edileceği gibi bendeniz dahil bir çok dostumuz bu gelenekten gelmediği 
için, bu uygulamanın tekniği, usulü, şekli, muhtevası, vb. hakkında yeterli 
bilgiye sahip değiliz. Hececi bir mübtedi şair olarak en azından ben 
390
öyleyim. Bu gelenekten gelen, eli nesre de yatkın olan dostlarımız, bu 
atışma sırasında, yapılan atışma ekinde veya ayrı bir yazı ile bu konuda 
bizleri bilgilendirirse sevinirim. 
Ayrıca taşlama mesajları ile ilgili bir önerim var. Taşlamaya katılanlar 
aynı konu adını kullanırsa yazılan mesajlar arasından taşlamayı daha 
kolay takip edebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü taşlamayı yeni takip 
etmeye başlayanlar en baştan almak isteyeceklerdir, katılanlar ise 
taşlamayı zaman zaman geri dönüşlerle okumak isteyebilirler. Bu 
yüzden taşlamaya katılanlar mesajın konusuna “Taşlama” başlığı ve 
ekler yapabilirler mesela. 
Saygılarımla 
M. Nadi Taşçıoğlu
*
TAŞLAMA../ M. Nadi Taşçıoğlu’na
Açılan yoldan ayağı olan yedek gider 
Yollar yüremekle değil yürekle biter 
Namı olmayan destur alır Nüfusa gider 
Taşçıoğlu taş taşımayla yürek yorulmaz gayri 
Tekbir ile Nadi diyene söz olmaz 
Karınca ile arpa yanyana durmaz 
Kurrayla kısmetle erbap olunmaz 
Taşçıoğlu Ceylan'a bir uğra gayri 
Kantarla tartıyla kilo tartılmaz 
Doktordaki diyetle balık yutulmaz 
Tığ ile örülen kazak vücuda uymaz 
Taşçıoğlu İrşadi geldi öte dur gayri 
İnce Üstadla Rasim Köroğlu geldi meydana 
Bolat ile Taşçıoğlu durdu divana 
Ceylan ile Asımı aşkolsun bulana 
Taşçıoğlu gülşenden aklandı gayri 
391
Bunca sene çırak oldum bekledim 
Yediğim taşları evimin duvarına ekledim 
Rasim ile İce Üstadı bekledim 
Bolat ile Ceylanla sen uğraş gayri... 
Barış aRDaHaN
*
Kimden : sabitince (Bay, 50) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
İster isen senin yolun, 
Düşer meydana meydana. 
Bilmem acep nolur halın, 
Şaşar meydana meydana. 
Sivri dille gelir isen, 
Bu meydanda ölür isen, 
Eğer haddin bilir isen, 
Taşar meydana meydana. 
Aman fazla çoşup taşma, 
Sen sen ol çizmeyi aşma, 
Üstad Rasim'e bulaşma, 
Deşer meydana meydana. 
Derdiyin dermanı sende, 
İyi koru canın tende, 
Kepirtirler o setende, 
Şişer meydana meydana. 
Şeyh değilim ki uçuram, 
Kaf dağından mı aşıram, 
Oflu Hoca'ya kaçıram, 
Düşer meydana meydana. 
Gül isen kokun nerede, 
Salını gördüm derede, 
Üfürürler bir kerede, 
Aşar meydana meydana. 
392
Arıyısan bal isterim, 
Kamil isen hal isterim, 
İnce'cik bir yol isterim, 
Koşar meydana meydana 
Sabit İnce Kayseri 8.8.2004
Kimden : sabitince (Bay, 50) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi..
GİTTİ 
-Büyük usta Rasim Köroğlu'naDuyunca naranı Eskişehirden, 
Bedenim ikiye bölündü gitti. 
Ustamız vurunca beşibir yerden, 
İnce bu meydandan silindi gitti. 
İrşadi'nin sazı nasıl ötecek, 
Dumanım kalmadı inan tütecek, 
Köroğlu'yu bırak Ayvaz yetecek, 
Bolat da ortada salındı gitti. 
Asım'ın Simav'dan gelmiyor sesi 
Ceylan'ın naradan çıkmaz nefesi, 
Bilmem ki nasıldır Nabi cüssesi, 
hesapsız kantara alındı gitti. 
Şükür ki bizleri koydun kenara, 
Nasıl kapanırdı açsaydın yara, 
icabıma bakma nolur bu ara, 
Kısbetim meydanda çalındı gitti. 
Bu gelenek senle sürüp gidecek, 
Beklerim ki Rasim düğün edecek, 
İnce Aşık yanar kor'u nidecek, 
Aşkın ateşinde bilindi gitti. 
SABİT İNCE Kayseri 8.8.2004
*
393
))))( 
Fazla atma nara Eskişehir yolun bilmez 
İki ortadan bölününce direk gibi durmaz 
Bir kılıç sallamayla beş kişi ölmez 
Dostlar sen sevinesin diye ikiye bölündü 
İrşadi öyle boş saz gibi ötmez 
Süzülen gelinlik kız başlık almadan tütmez 
Avcının vurduğu kaz yeniden tüy tutmaz 
Kuyruğu kanadı sen yol gayri 
Kimi kardeş bilir kimi abi 
Görmek isteyen görür yaşlı yada sabi 
Kantar bozuksa ne yapsın nabi 
Asım'ın yedeği yanında kul oldu gitti 
Sabit ustamla Ceylanı koyma kenara 
Fırsat verme aman kapanmaz yara 
İcabına bakarken selam söyle yare 
İki üstad topa tutmaya görsün.... 
Barıştır sözüm gelenek bâşım üstüne 
Sözden korkan yelek giysin üstüne 
Gönlüm der ki güreş olmaz üstüne... 
Affınıza sığınarak bende meydana çıktım... 
Barış Ardahan
*
Kimden : ÖZMENEM (Bay, 41) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi..
Meydana
Çok isterim düşer m'ola 
Yolum meydana-meydana 
Biraz sivri sığar m'ola 
Dilim meydana-meydana 
394
Coşar isem tozuturum 
Büyük-küçük gözetirim 
Gelemezsem uzatırım 
Kolum meydana-meydana 
Derdim çoktur sorulur mu? 
Acep derman bulunur mu? 
Örtü diye serilir mi? 
Hal-ım meydana-meydana 
Söylen beni uçursunlar 
Dağdan dağa aşırsınlar 
Ölür isem taşısınlar 
Salım meydana-meydana 
Ustalarım hekim olsun 
Dertlerime deva bulsun 
Dikenlerim bende kalsın 
Gülüm meydana-meydana 
ÖZMENEM der divan kurun 
Ben arıyım sırrım sorun 
Zehirimden uzak durun 
Balım meydana-meydana
(Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi Grubunda 
okuduğum meydan şiirlerinden etkilenerek yazdım. Amacım atışmaya 
katılmak değil sadece eşlik etmektir.Saygılarımla) 
NOT:Şiirdeki ''Meydan''kelimesini Antalya'nın yerine kullandım. 
İlyas Özmen
Kimden : nurten altinok (Bayan) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi..
Konu : Antalya Altın Portakal Şiir Festivali
Antalya’da şiirler açacak bugün 
Antalya’da mis kokulu tomurcuk gül 
Sinecek güllere şiirin kokusu 
Antalya’da şiir, şiir kokacak bugün 
395
Kimi tebessüm olacak dudaklarda 
Kimi seste yükselecek kahkahaya 
Kimi yürekte gözyaşında akacak 
Antalya’da, şiir konuşacak bugün 
Kilim kilim döşenmiş, desen desen gül 
Mısra mısra okunmuş, kıt’a kıt’a gül 
Mavi, yeşil, deniz, bulut, gül bezenmiş 
Antalya’da, şiir dokunacak bugün 
Şiir olmuş şairinde ozanında 
Uzanmış bir eli kutsal destanlarda 
Söz olmuş gül, mızrabında sazında 
Antalya’da, şiir yaşanacak bugün 
Şair sese geldi, ozanım türküye 
Antalya da dile geldi GÜLLÜK diye... 
Nurten ALTINOK
Mustafa Ceylan' a saygı ve sevgilerle...
Gönderen: M. Nadi Taşçıoğlu 
Alan: (grup üzerinden) Bolat ÜNSAL 
Tarih: 08.08.2004 02:08:00
----------
Rasim Köroğlu'nun Söz meydanına ve atışmalarına saygılarımla. 
Bir deli bir taş fırlattı 
Düşüverdi kor meydana 
Nice âkil adım attı 
Girdi bir çok er meydana 
Köroğlu nam deli aşık 
Sanmayın ki o bir kaçık 
Ardından o başı açık 
Ceylan düştü pır meydana 
396
Onca gayret arasında 
Gecenin tam yarısında 
Köroğlu’nun çağrısında 
Koşup geldi bu meydana 
İnce usta durmaz tekin 
Hemen sözü ona verin 
O söylesin sizler yerin 
Kendi gelir o meydana 
Kayseri’den kendi gelip 
Her meydanda yer beğenip 
Nice usta dili yenip 
Tuğun diker bu meydana 
Bolat inlermiş Kemer’de 
Durup dinlermiş her yerde 
Dilde bir kıtalık perde 
Açıp daldı bu meydana 
İrşadi’den ses çıkmadı 
Köroğlu’ndan kıl kapmadı 
Bir tek kelam, söz yapmadı 
Gelir mi ki o meydana? 
Asım Kısbet durur geri 
Bu meydanda onun yeri 
Varsa eğer koşup beri 
Dalar belki bu meydana 
Bu seyirlik perde mi ki? 
Beş ileri olur mu ki? 
Şair, aşık durur mu ki? 
Vurdunuz bir ket meydana 
Gelen gelir kalan kalır 
Yiğit ölür namı kalır 
Köroğlu’na yer mi kalır? 
Biz de attık post meydana 
397
Nadi der ki; söz nihandır 
Önce saygı sonra şandır 
Her bir hece bir nişandır 
Nişanını dik meydana
Kimden : Mustafa Ceylan (Bay, 52) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi..
11 Eylül sabahında 
Bekliyorum Antalya' da 
Arada bir canan canda 
Yokluyorum Antalya' da... 
Dosta adadım kalbimi 
Armağan edip gecemi 
Yiğit’imle Şahin'imi 
Bekliyorum Antalya' da... 
Ozan ozan mızrap mızrap 
Gönül gülşen, beden harap 
Akdenizle mehtap mehtap 
Bekliyorum Antalya' da... 
Gönderen: Mustafa Ceylan 
Alan: (grup üzerinden) HarunYigit 
İçimizin gurbetiydin 
Gönlümüzün sohbetiydin 
Dilimizin şerbetiydin 
Selam olsun bizden sana 
İnan dostum yanındayız 
Dilde değil canındayız 
Antalya' dan yıldız yıldız 
Selam olsun bizden sana 
Mustafa CEYLAN-Antalya 
======================================== 
398
Gönderen: Vedat Şahin 
Alan: (grup üzerinden) Mustafa Ceylan
Destur için minnettarım 
Ozan degil hizmetkarım 
Ustalara hürmetkarım 
Selam olsun bizden size 
Gurbet elde bir garibim 
Dilden yana muzdaribim 
Muhabbettir ızdırabım 
Selam olsun bizden size 
Vedat Şahin 
Gönderen: '_Y@lnızlık Senfonisi_' 
Alan: (grup üzerinden) Vedat Şahin
Gönül sohbet ister 
Kahve bahane 
Atışlamarsa şahane 
Hele durun 
Destur verin gelene 
Vedat ŞAHİN'i dinleyelim 
Gönül güzelliğiyle.... 
Sayın Şahin'den sayfaya bir ses istesem olur mu acaba? 
Saygılar
*
Kimden : M. Nadi Taşçıoğlu (Bay, 43) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi..
Sevgili Köroğlu 
Verdiğiniz bilgiler en azından benim için çok önemli idi. Sanırım bir çok 
arkadaşımızın da ilgisini çekmiştir. Ancak bu açıklamanın yeterli 
kalacağını sanmıyorum. Muhakkak devamı gelmelidir. Burada önemli 
olan bir başka husus, bu tür öğretici, konulara açıklık getirici mesajların, 
mesaj listeleri altında kaybolmamasıdır. Bu ve bundan sonra 
399
yapacağınız bilgilendirici açıklamalar dilerim arşive alınır ve kalıcı olur. 
İnşallah devamı da gelir. 
Teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. 
M. Nadi Taşçıoğlu 
*
Gönderen: Vedat Şahin 
Alan: (grup üzerinden) Mustafa Ceylan 
Tarih: 10.08.2004 00:27:00
----------
Harun Yigit, yigit ozan 
Siir ne ki destan yazan 
Vedat Sahin size kurban 
Olsun gurbet diyarindan 
Selam verip saga sola 
Yürüyelim hep kolkola 
Her kim varsa gelsin yola 
Dolsun gaflet diyarindan 
Saygilar ve sevgiler efendim... 
Vedat Şahin
Gönderen: HarunYigit 
Alan: (grup üzerinden) Vedat Şahin 
Tarih: 10.08.2004 00:06:00
---
Vedat Şahin selamını 
Aldım dostum baş üstüne 
Selamına üç beş satır 
Saldım dostum baş üstüne 
Almanya’dan ilinize 
Yolum düştü yolunuza 
Yiğit olup kolunuza 
Girdim dostum baş üstüne 
…..Harun Yiğit
400
Kimden : sabitince (Bay, 50) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih : 9.8.2004 23:56 (GMT +2:00)
Hizmetkar o Vedat gelmiş, 
Dostlarını usta bilmiş, 
Gurbet elde garip kalmış, 
Hoş geldin Vedat Şahin'im. 
*
Gönderen: Rasim Köroğlu 
Alan: (grup üzerinden) Bolat ÜNSAL 
Tarih: 06.08.2004 02:03:00 
----------
Sayın arkadaşlar, 
Üstat Mustafa Ceylan şair arkadaşları atıştırıp kendisi kenarda duruyor. 
Aşılık geleneğinde ilşme olarak adlandırılan şiire de bir örnek anlamında 
başta üstat Mustafa Ceylan olmak üzere bazı arkadaşlara ilştim. Onların 
yazacağı cevaba göre atışma başlayacak.Ben halk ozanlığı 
geleneğinden geldiğim için belki üslup ve tavrımı yadırgaya bilirsiniz. 
Şimdiden özür dilerim. Aşık dilinden sorumlu değildir. 
MEYDANA 
Aşık isen Ceylan gardaş, 
Al sazını gel meydana, 
Sakın ola etme telaş, 
Usul usul çal meydana, 
Ona buna akıl verme, 
Usulca kirişi kırma, 
Çekilip kenarda durma, 
Önce kendin dal meydana. 
Saçın kısa, aklın uzun, 
Görmez ise iki gözün, 
Sabit olsun klavuzun, 
Öyle gitsin yol meydana. 
401
Yağmur diner, hava açar, 
Şapkasızlar kalır naçar, 
Yaz gününde sıcak geçer, 
Gelme sakın kel meydana. 
(Bu dörtlük şair Asım Kısbet'i gruba davet içindir.) 
Göbeğini yaya yaya, 
Asım çıktı yüz okkaya, 
Gelsin yatsın kuluçkaya, 
İşte koydum fol meydana. 
Bilirim hayırı, şeri, 
Bu meydanlar koşu yeri, 
Gidemeyen kalsın geri, 
Tez dökülsün nal meydana. 
Hedef seçtim beşinizi, 
Bırakmam ki peşinizi, 
Sıkı tutun çişinizi, 
Akıtmayın sel meydana. 
Dilim derde sokar beni, 
Her belaya çeker beni, 
Biri kızıp yakar beni, 
Yığılacak kül meydana. 
Şiir ile vuruşalım,
Antalya'da görüşelim, 
Rasim der ki barışalım, 
Atıyorum gül meydana.
RASİM KÖROĞLU
*
402
Kimden : sabitince (Bay, 50) 
Kime : Grup: Mustafa Ceylan ve Antalya GÜLLÜK Dergisi.. 
Tarih : 7.8.2004 00:56 (GMT +2:00
MEYDANA 
Aşığım sazım elimde, 
Köroğluca gel meydana, 
Hak kelamıdır dilimde, 
Sözlerim gül bu meydana. 
Akılım kendime yetmez, 
efkarım başımdan gitmez, 
söyle söyle sözüm bitmez, 
deryalarca dol meydana. 
Ceylanlar hep ürkek olur, 
Nider eder bir yol bulur, 
Köroğlu'ndan ilham alır, 
Bazen dalar şol meydana. 
Klavuz arar dururum, 
dostlara rehber olurum, 
istersen Ayvaz olurum, 
sererim şal bu meydana. 
Kellik haktan değil ona, 
saç mı kalır yana yana, 
Sen eline yak bir kına, 
İsmailce dol meydana. 
Köroğlu'sun namın yüce, 
Uyutmadın gece gece, 
İnce sorar halin nice, 
olurum kul bu meydana. 
SABİT İNCE Kayseri
……………………………………
403
Gönderen: Mustafa Ceylan 
Alan: (grup üzerinden) sabitince
----------
MEYDANA 
Aşık değil şairim ben 
Sen sazını çal meydana 
Antalya' da hazır onlar 
Korka korka gel meydana, 
Akıl vermek haddim değil, 
Kiriş kırmam, bunu da bil 
Yüreğim var sanki sebil; 
Sen de çeşme ol meydana 
 Başa değil, içine bak 
 Görmez isen gözlüğün tak 
 Sabit senden öyle uzak 
 Yakınları al meydana 
Dinsin yağmur, açsın hava 
Güneş var ya hep bedava 
İflas etmiş ise dava 
Başka yiğit bul meydana 
 İrşadi' de bak haklısın 
 Aklında da hep saklısın 
 Biraz fazla meraklısın. 
 Düşürecek çul meydana 
İRŞADİ
(Bu dörtlük şair Asım Kısbet'i gruba davet içindir.) Demişsin ama o 
hüznün şairi şimdi Simav' da göbek sallaya sallaya keder satıyor ya da 
dağıtıyor.. 
O kocaman baş pehlivan 
Yüreğinde Edirne, Van 
Hep tabandır, olmaz tavan 
Dökmedikçe dil meydana 
404
Hayrı, şerri öğren gene 
Yaşa, yaşat, azcık dene... 
Baykuş konar pencerene 
Tez dökersin tül meydana. 
Hazırız bak beşimiz de 
Köroğlu var döşümüzde 
Ne işin var çişimizde? 
Dökülmesin hâl meydana. 
Zindanlara tıka dilin 
Bir üflesem yok kandilin 
Göz yaşıdır şol mendilin; 
Destekçini sal meydana. 
Vuruşmaya hazır Ceylan 
Antalya' da bekliyor can 
Sen şiirim, sen heyecan! 
Salla dostum el meydana. 
Mustafa CEYLAN
405
ATIŞMALAR
Aşık Kazanoğlu_Mustafa Ceylan Atışması
Cennet' de gözümü açtım 
Adem'le bir yaş idim ben. 
Savruldum Dünya'ya düştüm 
O zaman tek baş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Cehennem'in kapısına 
Gerilen bir döş idim ben. 
Hakk' ı seven güzellerin 
Gözlerinde yaş idim ben. Mustafa Ceylan: 
Tüm bedenler yoğrulurken 
Gönüller huzur bulurken 
Beytullah inşa olurken 
Sırtımda taş taşıdım ben. Aşık Kazanoğlu: 
Gül'düm Leyla avucunda 
Rüzgâr idim saç ucunda 
Geceleri baş ucunda 
Hilal gibi kaş idim ben Mustafa Ceylan: 
Yuvama varayım derken 
Hep düldülünü everken 
Ol Ali iftar ederken 
Sofrasında aş idim ben. Aşık Kazanoğlu:
Gökle yerin birdir hali 
Kâmil insan oğul balı 
Bekir, Ömer, Osman, Ali 
Hepisinde hoş idim ben. Mustafa Ceylan: 
406
Fiyatımız çıkmaz kırka 
Küçülttüler kırka kırka 
Karani'ye oldum hırka 
Sanmayın kumaş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Çanakkale Boğazında 
Nice aşıklar sazında 
Bülbüllerin avazında 
Kutluca bir iş idim ben. Mustafa Ceylan:
Hakikat vardır içinde 
Ona uydum her biçimde 
Mekke-Medine göçünde 
Yuva yapan kuş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Sevda eksilmedi tende 
Çok sırlar saklıdır bende 
Kerem Aslı'ya gidende 
Ona arkadaş idim ben. Mustafa Ceylan: 
Kadr-i Mutlak'dır yazan 
Gerçekten ayrılmaz ozan 
Dediler çık oku Ezan 
Bilal-i Habeş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Gönül akar bir dereden 
O akıştır bak yâr eden, 
Kubbelerden, minareden 
Hak seslenen beş idim ben. Mustafa Ceylan: 
Hak Peygamber'iyim diyen 
Putperestiğe gitmeyen 
Ol Halil'i incitmeyen 
Yakmayan ataş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Ateş güldür kalpte açar 
Kâinata ilham saçar. 
Yarasalar ondan kaçar 
Güneşlere eş idim ben Mustafa Ceylan: 
407
Başımı koymadım pusa 
İhtiyaç duymam fanusa 
Türkmen ozanı Yunus'a 
Doğarklen kardaş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Yunus ben'im, Mevlâna ben 
Gönül verdim insana ben 
Bil ki, hikmet beklenilen 
Saatlerde tuş idim ben Mustafa Ceylan: 
Kazanoğlu buram buram 
Bırakın telime vuram 
Cumhuriyet'i doğuran 
En son ki savaş idim ben. Aşık Kazanoğlu: 
Ceylan'ımdır dağlar aşan 
Çağlayıp kabından taşan 
Atatürk'le destanlaşan 
İzmir, Antep, Muş idim ben., Mustafa Ceylan: 
Aşık Kazanoğlu-Mustafa Ceylan Atışması(2) 
Dostluk çeşmesinden içeyim dersen 
El ile bardağı yanyana getir. 
Leyla diye candan geçeyim dersen 
Beydağı, Nurdağı yanyana getir. Mustafa Ceylan
Konuşurken tad alayım dilinden 
Bal ile kaymağı yanyana getir 
Herkes hisse alsın ehl-i hâlinden 
Baş ile ayağı yanyana getir. Aşık Kazanoğlu 
Aşkım deli taydır tanımaz ova, 
Sevda çiğdem çiçek gül kokan hava, 
Vallahi sevene her yerdir yuva 
Çatıyla çardağı yanyana getir. Mustafa Ceylan:
408
Ne mutlu başını eğebilene 
'Haddimi bilirim' diyebilene 
Muhabbet bir aştır yiyebilene 
Kaşıkla tabağı yanyana getir. Aşık Kazanoğlu: 
Kaç yıldır yemedim baklava, sütlâç 
Yârin nefesidir derdime ilâç 
Gurbet zalim çöldür, sıla bir ağaç 
Yaprakla budağı yanyana getir. Mustafa Ceylan: 
Cahilin rüzgârı tersine eser, 
Maddeden bahseden, mânâya küser 
Ağaçtan sap alan ağacı keser 
Balta ile bağı yanyana getir. Aşık Kazanoğlu: 
Almanya bir uçak, Antalya gemi 
Halâ gözlerimde yârin perçemi 
Ey ozan bir bilsen şu düşüncemi 
Yakınla uzağı yanyana getir. Mustafa Ceylan: 
Gizli bir yaram var durmadan kanar, 
Ağlarken gülerim, el mutlu sanar 
Dışarım buz tutar, yüreğim kanar 
Soğukla sıcağı yanyana getir. Aşık Kazanoğlu: 
Harun'um bırakmış Ilgın Konya'yı 
Dost olan sürdürmez kavgayı, vay'ı 
Ey aşık sazınla düzelt Dünyayı 
Koyunla buzağı yanyana getir. Mustafa Ceylan: 
Hasır tezgâhında dokunmaz kilim, 
Hasret yumak yumak, dert dilim dilim 
Yetmiş yıllık ömür, bir günlük filim 
Tığ ile yumağı yanyana getir. Aşık Kazanoğlu: 
409
Der Garip Ceylan'ım sözünü söyler, 
Bilir mi aşkını ağalar, beyler? 
Bu bahar ayında hastadır köyler 
Kar ile kızağı yanyana getir… Mustafa Ceylan: 
Adım Kazanoğlu coşkunum selden, 
Sabıkam sevdadan, urganım telden 
Söz edelim İsmail' den, Halil' den 
Kurbanla bıçağı yanyana getir. Aşık Kazanoğlu: 
Aşık Kazanoğlu-Mustafa Ceylan Atışması(3)
Gel seninle biraz sohbet edelim 
Oğlan memesinden, kız memesinden 
Arif meclisinde göremezse talim 
Anlaşılır sözü süzmemesinden. Aşık Kazanoğlu: 
Gök ağlar, dağ ağlar, bahçeler yanar 
Ressamın bulutu çizmemesinden. 
Paramparça olur gökkuşakları 
Yedi renk, yedi ses dizmemesinden. Mustafa Ceylan: 
Kuşlar sevgi ile yuvaya konar, 
Kelebek ışığa pervane döner, 
Kayıs mecnun olur, Kerem' de yanar 
Aşığın sevdadan bezmemesinden. Aşık Kazanoğlu: 
Kar, bora, fırtına gönül dağında 
Gezinir Leylâlar aşkın bağında 
Nesimi zindana düşer çağında 
Bıçağın deriyi yüzmemesinden. Mustafa Ceylan:
Padişahı uyarmazsa vezirler 
İsyankâr olana yetmez özürler, 
Tutar minareye kılıf hazırlar 
Bekçinin hırsızı sezmemesinden. Aşık Kazanoğlu: 
410
Mıknatıs demiri kandırıp çeker, 
Fukara geceye sabırlar eker, 
Devlet iflâs eder, maliye çöker 
Torbanın ağzını büzmemesinden. Mustafa Ceylan 
Birazcık aklını geçmişe yorsa, 
Emeğin hakkını çalana sorsa, 
Oğul bozuluyor, kız azıyorsa 
Geninde asalet gezmemesinden. Aşık Kazanoğlu: 
Modadır müziği yâdın, yabanın 
Piyango yerini aldı çabanın, 
Oğlu küpe takar, yaşlı babanın 
Arada oğula kızmamasından. Mustafa Ceylan: 
Dağları aşırır bir dilim ekmek, 
Yakışır mı merde boynunu eğmek? 
Hasrete dayanmak, çileyi çekmek 
Sevdaya salanı üzmemesinden. Aşık Kazanoğlu: 
Her gurbet insanı gark eder derde, 
Bu sebep yüzünden ufuklar yerde. 
Gürültü ayyuka çıkar seherde 
Sarhoşun içip te sızmamasından. Mustafa Ceylan: 
Yanlışın hesabı nereye varır? 
Önce zulüm eder, sonra yalvarır. 
Tarih lekelenir, sayfa kararır 
Yazanların doğru yazmamasından. Aşık Kazanoğlu: 
Deli toynaklara ne ki yokuşlar? 
Zaman deli bir tay, herkesi hoşlar. 
Asmaları kurur, yas tutar kuşlar 
Köylünün bağını bozmamasından. Mustafa Ceylan: 
411
Pişmek istiyorsan bu ocakta yan, 
Arif olur, manâsını anlayan. 
Meclislerde 'ben' diyorsa bir insan 
Özünde düşmanı ezmemesinden. Aşık Kazanoğlu: 
Zerreler çalkanıp evreni yorsa, 
Yunuslar dergâha Tapduğu sorsa, 
Akça süt selede gülümsüyorsa 
Atomun hücrede azmamasından. Mustafa Ceylan: 
Kazanoğlu uyan, kalma uykuda 
'Kün' emriyle herşey gelmiş vücuda 
Deryayı gizlemiş bir damla suda 
Damlatıp bulutun öz memesinden. Aşık Kazanoğlu: 
Hakikat gizlidir sularda, çimde 
Gezinip duruyor başka biçimde. 
Nice ceylan yaşar Ceylan içinde 
Eliyle mezarı kazmamasından. Mustafa Ceylan: 
Mustafa CEYLAN_ - AşıkKAZANOĞLU
412
ATIŞMALAR
Mustafa Ceylan – Harun Yiğit
Harun Yiğit
Çabuk tut bakalım Ceylan elini
Görelim şakıyan güzel dilini
Kızdırma, kaşırım parlak kelini
Bulursam açığın yazarım simdi. 
Mustafa Ceylan:
Sen bırak kelimi,kellerin nerde/
Gonca gonca açan güllerin nerde/
Bülbülce şakıyan dillerin nerde/
Gülün bahçesinde gezerim şimdi
Harun Yiğit
Bugün kellerden de daha beterim
Usta olmasa da sana yeterim
Gül bahçesi buldum simdi öterim
Karşına koç yiğit dizerim simdi
Mustafa Ceylan
NERDEN BULACAKSIN ONCA YİĞİDİ/
CIKTI MI ALMANDA KAZANIN DİBİ
İNCECİK BİR DAVUL DERİSİ GİBİ/
TUTAR SANTİM SANTİM YÜZERİM ŞİMDİ
Harun Yiğit
Göster, benden alâ yiğit var mıdır 
Acep gönlün benim gibi har mıdır
Kolayca yüzülecek derim zar mıdır
Derimi Yüzene kızarım simdi
413
Mustafa Ceylan:
Ufacık dokundum, hemen patladın/
Dereyi tepeyi nasıl atladın/
Sabır taşı idin bak ki çatladın/
Halini buradan sezerim şimdi
Harun Yiğit
Derimi yüzersin, nasıl patlamam
Boşuna hic dere tepe atlamam
Ben sabır taşıyım kolay çatlamam
Ekrandan kelini süzerim şimdi
Mustafa Ceylan
Kameran çalışmaz, bitmez efkârın/
Mazide kalmışsın gelmez ki yarın/
Senin değil gardaş tüm düşmanların/
Ayağım altında ezerim şimdi
Harun Yiğit
Gönlü olanlarda efkar olmaz mı
Maziyi yaşayıp insan gülmez mi
İnsanlığa düşman olan ölmez mi?
Esaret zincirini bozarım şimdi
……………………………..
,
Sabit İnce, Harun Yiğit, Mustafa Ceylan
Ayak: Çıksın-Aksın
Nasıl dayanayım ben bu Ceylana 
Harun Yiğit yok ki çıksın meydana, 
Köroğlu Bolu'dan nere uzana, 
Meşhur narasıyla aksın meydana. Sabit İnce 
414
-
Yiğitim narayı attı da geldi, 
Hasta yatağından kalktı da geldi, 
Ceylan'a şahince baktı da geldi, 
Neyi var neyi yok döksün meydana. Sabitİnce 
Haberim olsaydı atardım derdi 
Hasretlik düştüde özledim yurdu 
Gitti Ceylan hoca meydanın kurdu 
Gidenler dönüpde baksın meydana...H Yiğit
Gördünüz Ceylanı gene kıvırdı, 
Yönünü de eve doğru çevirdi, 
Biz yoğiken epey çamlar devirdi, 
Odunu, kömürü yaksın meydana. S.İnce 
---
Ceylan hoca gelir arkadan atma 
Ceylan gitti diye sakın ha yatma 
Buradayım işte sitemler etme 
Boşalsın içimiz aksın meydana....H Yiğit 
----------
Gelir ise göreceği çoktur ha, 
Ceylan kadar yürek yoktur ha, 
Hazır olsun bir de doktur ha, 
Yarasını sarıp diksin meydana. S.İnce 
Dün beni yalınız bırakıp gitti 
Söyle postu hangi köşeye attın 
Uykuyu görünce erkenden yattın 
Sen yine ustasın teksin meydanda. H Yiğit
Narayı atanlar kaybolup gitti, 
İkatımlık mermi çabucak bitti, 
Belki de yorganı çekip de yattı, 
Yorganın altından baksın meydana. S.İnce 
İzinsiz giderim sanma ha sakın 
Ben burdayım hala etrafa bakın 
Nice uzakları etmişiz yakın 
Uzanıp yatanlar kalksın meydana..H Yiğit 
415
Elektrik gitti netden düştük dost, 
Yorgun düşüp epey koştuk dost, 
Bu yürekle nice dağlar aştık dost, 
İstedik tek Yiğit baksın meydana. S.İnce 
Çağırdım kırmadın beni dost bildin 
Gönlünü tutupda meydana saldın 
Sağlık olsun, şimdi karşıma geldin 
Ceylanın yayında okusun meydana. H Yiğit
Nurten'i, Bolat'ı, Ali velisi, 
Toplansında gelsin cüml'ahalisi, 
Yardım etse Antalya'nın valisi, 
Tankla, tüfeğini soksun meydana. S.İnce
Usta uzak dur ateşli silah 
Oynama sakın patlarsa billah 
Kafan keldir zaten durmuyor külah 
Şapkayı alanlar çaksın meydana. H Yiğit
Nurten hanım börek yapsa da sana, 
Yürek yetmeyince çar'etmez sana, 
Karnını doyursa o Hayme ana, 
Osman gazi şimşek çaksın meydana. S.İnce
Kendi gitti burda Ceylan ın adı 
Nurten börekleri kendisi yedi 
Börek yok çorbaya buyursun dedi 
Buram buram çorba koksun meydana. H Yiğit 
Köroğlu yerleşmiş Bolu dağına, 
Düşer kalkar bakamaz ki sağına, 
Korkarmı ki bir Ceylan'ın ağına, 
Zülfikarın alıp çeksin meydana. S.İnce
Geldim geldim işte canlar burdayım, 
Hem gerçekte hemi büyük sırdayım 
Gülde yanan alev alev kordayım 
Gonca güller cennet koksun meydana.M.Ceylan
416
Çorbanın kokusu yetmedi demek, 
Gitmiş de evine yiyiyor yemek, 
Narayı atıp da sıvışıp demek, 
Hangi köşedeyse seksin meydana. S.İnce
Meydana çıkana bakın siz hele 
Çırakla ustası etmiş velvele 
Bunları anlamak büyük mesele 
Kokmuş ayakları çıksın meydana M.Ceylan
Kokuyu geçeli çok oldu hocam 
Seni de görünce karıştı hecem 
Ayak karıştırdın uzadı gecem 
CEYLAN hoca ayağı taksın meydana.. H Yiğit 
Gördünüz mü şu Ceylan'ın halini, 
Nihayet bulmuş o evin yolunu, 
Allah düşürmesin hiçbir kulunu, 
mülayim maskesin taksın meydana. S.İnce
Usta uzak dur ateşli silah 
Oynama sakın patlarsa billah 
Kafan keldir zaten durmuyor külah 
Şapkayı alanlar çaksın meydana....H Yiğit
Sakın soğan koyma bacım çöreğe 
Vallahi oturur kalır mideye 
Salı değil gelecek perşembeye 
Bağdaş kurup diz çöksün meydana. Mustafa Ceylan
Mehterin sesinden korkar mı sandın, 
Börek yiyip göbek sarkar mı sandın, 
Ceylan gibi bizi ürker mi sandın, 
Nurten çorba tuzun döksün meydana. S.İnce
------------------------------------------
417
AYAK. SAZ-SÖZ ile
Dün gece, dün gece dumandı başım 
Çıkıp ta geldiniz saz ile gardaş 
Altın portakala sevdalı başım 
Haydi cevap verin söz ile gardaş.. M. Ceylan
Dün gece yolunu gözledik durduk 
Sabit hoca ile kadehler kırdık 
Arada bir seni dostlara sordum 
İçimizden gelen öz ile gardaş.. H Yiğit 
Kini kovalayıp öfke boşadım, 
Gün olup dağlardan size ışıdım 
Almanya'ya kadar kanal döşedim 
Gönül pınarından büz ile gardaş ..M.Ceylan
Ne güzel etmişsin kanal döşeyip, 
Kardan buzdan uzak yazı yaşayıp, 
Kini kovalayıp öfke boşayıp, 
Demek hemhal oldun Kız ile gardaş. S.İnce 
Büz dediğin ne ki, mazide kaldı, 
Zaman dediğin şey epey kısaldı, 
Pınarlar kurudu, çay susuz kaldı, 
Çulunu topla, dön haz ile gardaş! . Ahmet Turan Altunsu 
Dinle ey Ceylan'ım Ahmet'i dinle, 
At şu naranı da Köroğlu'n ünle, 
Gelin bitirelim Toyla, düğünle, 
Düşme uçuruma Hız ile gardaş. S.İnce 
Nerede Kayseri, Antalya, Bolu 
Her yana uzansın GÜLLER' in kolu 
Bu yol ki şiirin Altın' sı yolu 
Daha çok işim var siz ile gardaş ....M.Ceylan
418
Sogukta kalırsan sırtına urban 
Ayağına turap üstüne yorgan 
Bizimle uğraşan gönlüne kurban 
İyki uğraşırsın biz ile gardaş......H Yiğit 
Canları can bilip canla karmışım 
Kemal bıçağıyla nefret kırmışım 
Özlem yarasını yeni sarmışım 
Zaman kumaşından bez ile gardaş..M.Ceylan
Özlemin özüne düşene sordum 
Aşkı ateşlerde pişene sordum 
Kanamiş yarasın deşene sordum 
Yana yana bitti köz ile gardaş.........H Yiğit
Elmadağ nedir ki Bolu dağı var, 
Yüreğimde köroğlu'nun yağı var, 
Antalya da şimdi gençlik çağı var, 
Geçiyor ömrümüz güz ile gardaş. S.İnce
ayak istediniz vermedim mi ki? 
Dost yoluna postu sermedim mi ki? 
Menzile nihayet ermedim mi ki? 
Elimde koskoca cüz ile gardaş ..M.Ceylan
Biz yok iken kimler kimle atışmış 
Kızgınlar nasıl ve neyle yatışmış 
Çoktandır içimiz yanmış tutuşmuş 
Muhabbet ateşi köz ile gardaş....H Yiğit 
Köroğlu belini Rasim halleder 
Yiğit olan yiğitliğin belleder 
Ayrılık alevdir beni del eder 
Soğut şakağımı buz ile gardaş ..M.Ceylan
Köroğlu görünmez oldu burada 
Atını sulamış hangi derede 
Bilen var mı acep şimdi nerede 
Çağirın da gelsin tez ile gardaş.....H Yiğit
419
Kini kovalayıp öfke boşadım, 
Gün olup dağlardan size ışıdım 
Almanya'ya kadar kanal döşedim 
Gönül pınarından büz ile gardaş ..M.Ceylan
Bana kadar kanal döşeyen ele 
Kurban olam Ceylan sendeki dile 
Elbet bir gün ben de çıkarım yola 
Yabanda güdüldük yoz ile gardaş....H Yiğit 
Kanal size degil Harun bizedir 
Dostlarin yazdigi ince dizedir 
Bizim izin kis degil yazadir 
Dostlar senden evvel biz ile gardas..N.Kederoglu 
Ne güzel etmişsin kanal döşeyip, 
Kardan buzdan uzak yazı yaşayıp, 
Kini kovalayıp öfke boşayıp, 
Demek hemhal oldun Kız ile gardaş. S.İnce
Hasret kaldı Ceylan inan ki size 
Kalbinin ağrıusı vuruyor dize 
Çıka gel ne olur şu Akdeniz'e 
Ay aydın şafakta iz ile gardaş ..M.Ceylan
Büz dediğin ne ki, mazide kaldı, 
Zaman dediğin şey epey kısaldı, 
Pınarlar kurudu, çay susuz kaldı, 
Çulunu topla, dön haz ile gardaş!..Ahmet Turan Altunsu
Dinle ey Ceylan'ım Ahmet'i dinle, 
At şu naranı da Köroğlu'n ünle, 
Gelin bitirelim Toyla, düğünle, 
Düşme uçuruma Hız ile gardaş. S.İnce
Uçuruma düşenin tut elini 
Yolcu görürü isen kesme yolunu 
Sevdalı başların anla halini 
Bak bi gönüldeki göz ile gardaş....H Yiğit
420
Nerede Kayseri, Antalya, Bolu 
Her yana uzansın GÜLLER' in kolu 
Bu yol ki şiirin Altın' sı yolu 
Daha çok işim var siz ile gardaş --M.Ceylan
Sogukta kalırsan sırtına urban 
Ayağına turap üstüne yorgan 
Bizimle uğraşan gönlüne kurban 
İyki uğraşırsın biz ile gardaş......H Yiğit 
Kaybettim dağlarda o nazlı yâri 
O sebeple kaldım kemikle deri 
Bırakın dalında çürüyen narı 
Bir sepet doldurdum muz ile gardaş ..M.Ceylan
Ne oldu Yiğit'im dilin dolandı, 
Yetmez mi dostlarım beynim bulandı, 
Gözde fer kalmadı inan sulandı, 
Veda etsem size naz ile Gardaş. S.İnce 
Ustalar önünde dolanmaz dile 
Çıkmışız elbet dönülmez yola 
Veda eder isem bir gün bu ele 
Gelirim sizlere toz ile gardaş.....H Yiğit 
İnce Köroğluya acep kastı ne 
Böyle yaparm' ola kaim dostuna 
Çürük soğanların üstü üstüne 
Ayranlar içerken tuz ile gardaş ...M.Ceylan
Canları can bilip canla karmışım 
Kemal bıçağıyla nefret kırmışım 
Özlem yarasını yeni sarmışım 
Zaman kumaşından bez ile gardaş...M.Ceaylan
Özlemin özüne düşene sordum 
Aşkı ateşlerde pişene sordum 
Kanamış yarasın deşene sordum 
Yana yana bitti köz ile gardaş.........H Yiğit 
421
Aşkın ataşında yanar pişerim, 
Dostlarım olmazsa yere düşerim, 
Gafil olan kula hala şaşarım, 
Mey'imi verirler doz ile gardaş. S.İnce 
Derdinle dertlenen bir haldaş ara 
Sözü, özü güzel can gardaş ara 
Mutlaka kendine has yoldaş ara 
Gidilmez yola mız mız ile gardaş...M.Ceylan
Kayserili dostun hiç yüzü gülmez 
Ben neler çekerim o asla bilmez 
Beklerim beklerim kitabı gelmez 
Oyalar da beni naz ile gardaş ...M.Ceylan
Turan dayanamadi lafa daldi 
Okyanus ayirdi ablami aldi 
Selimden ses yok o nerede kaldi 
Mangalda yaniyor köz ile gardas..M. Ceylan
Atlamışım birden gurbet faslını, 
Desinler hele bir işin aslını, 
Var mı biz olmadan meşkin neslini 
Yudumlamak öyle buz ile gardaş..Ahmet Turan Altunsu
Turan'a, Abla' ma selam ederim 
Dostlarım olmazsa acep n'iderim? 
Hasret annem oldu, gurbet pederim 
Şarkı mı söylenir caz ile gardaş? 
Caz dinlemiyorsan sazla geleyim, 
Selimi'ce denmiş sözle geleyim, 
Alamanyalara sizle geleyim, 
Baş edemem vallah Daz ile gardaş. S.İnce 
(Dazlaklar kastedilmektedir.) 
Yeri gelir dinler coşarım sazda 
Yeri gelir kendim bulurum cazda 
Gönül hara düşmüş yanıyor közde 
Yetinmesin bliriz az ile gardaş.....H Yiğit
422
Bir ahu gözlü ki, bakışı çete 
Vallahi ders verir şol memlekete 
Emine Sönmez' de gelsin şu net'e 
Turan'ım gitti mi laz ile gardaş .M.Ceylan
Nurten hanım atışmaya alıştı, 
demek ki dersini iyi çalıştı, 
İnce çoğu ile netden bilişti, 
Ceylan da sürünür diz ile gardaş. S.İnce
Zincir mi vurmuştun ey ince dile 
Harun çeker iken gurbette çile... 
Uğraşma boşuna, sıfır nötr ile 
Gelir elektrik faz ile gardaş ..M.Ceylan
Maarifet sıla da gurbet yaşamak,
İşimizdir İnce ince döşemek, 
Demedik ki verdiğimiz boş emek, 
İşim yok tafrayla, poz ile gardaş. S.İnce
Çenesi düşüyor olmazsa işi 
Sokakta geziyor sıkanlar taşı 
Yabanda bir türlü görmedik kışı 
Bir de şu baharı yaz ile gardaş.....H Yiğit
Almanyaya netten köprü kurdunda, 
Emine, Nusretle Balım sordun da, 
Türkmen'im gariptir Kerkük yurdunda, 
Kürtler oyuyorlar biz ile gardaş. S.ince 
Burda da çoğaldı bizdeki zübük 
Elimde yaralar bağladı kabuk 
Giydiğim pantolon eskidi çabuk 
Sürüne sürüne diz ile gardaş....H Yiğit 
Ceylan' ım dizine kurbanın olsun 
Hemi 'İstanbul', hem de Yunus'sun 
Söyle de ustana ayağın bulsun 
Fayans arasından derz ile gardaş M. Ceylan
423
Yiğit im Yunus un gözüyle baktı 
İstanbul acısı içimi yaktı 
İçimde dertlerim ayyuka çıktı 
Gelip de geçiyor vız ile gardaş....H Yiğit 
Muhanet oduyla ocaklar yakma 
Eğreti at ile yola yollara çıkma 
Hele Gayseri' nin keline bakma 
geliriz baharla yaz ile gardaş...M.Ceylan
Yiğitim dinleme ceylan sözünü, 
Gittik gördük antalya'nın yazını, 
Sen çalmaya devam aşkın sazını, 
Okuruz kur'anı cüz ile gardaş. S.İnce 
İnce titreme var neden sesinde 
Kime ilim verdin kelam dersinde? 
Pastırma sucuk fakültesinde 
Diploma vermezler tez ile gardaş..M.Ceylan
Sucuk fakültesi açmadım daha, 
Burdayım ayakta, kaçmadım daha, 
Bir bardak viskiyi içmedim daha, 
Yanına soyup da Muz ile gardaş.. S.İnce
Sabit hocamızı uyuyor sandık 
Sucuk fakültesi açarsan yandık 
Sıpa pastırması yemenkten kandık 
Yersem dans ederim Nez ile gardaş.....H Yiğit 
Cebi yok ey ince akça kefenin 
Başın alev almış, yüreğin serin 
Birazdan ayağın bitecek senin 
Yumma gözün aman toz ile gardaş ..M.Ceylan
İnce'nin ayagı bitecek demek, 
Gidipde evine yedin ya yemek, 
Düsturumdur yoldan asla dönmemek, 
Uğraşmam alaca boz ile gardaş. S.İnce 
424
Maşallah bu sıra böyümüş ensen 
Göbeğin ne halde böyle gidersen 
Bana mı söylersin dazlak diye sen? 
Yaşarsın yürekten cız ile gardaş ..M.Ceylan
Demek görmeyeli dazlak da oldun, 
Güllük denen yerde sararıp soldun, 
Birkaç kıl kalmıştı onda mı yoldun, 
Uğraşma Maria, Liz ile gardaş... S.İnce 
Kim kime söylüyor karışır oldu 
Kimi güzel sözler asılı kaldı 
İşe el at Ceylan dizeler soldu 
Yazalım dörtlüğü doz ile gardaş....H Yiğit
Soğana benzettin bizim muzları 
Üzerine serptin gene tuzları 
Arayıp gezersin masada zarı 
Maça ası ile koz ile gardaş ..M.Ceylan
Demek ki başladın harf eklemeye, 
Mecbur mu Yiğitler sen beklemeye, 
Ürkek Ceylan gibi bak teklemeye, 
Yılları say hele Ruz ile gardaş. S.İnce 
Bakın kafasında duran perçeme 
Ay ışığı misal düşer geceme 
Harfleri sayamaz dili kekeme 
Değil on ikiyle yüz ile gardaş ..M.Ceylan
Mız mızlanma boşa yok öyle kolay, 
Bolu dağlarından getirtsen kalay, 
Gel şu netde rüsvay, olmadan alay, 
Söylemeye türküyü tiz ile gardaş. S.İnce
Bakarım üstatlar neleri sorar 
Kaçmak için nice bahane arar 
Şimşir tarak elde kelini tarar 
Kavga olsun tadı tuz ile gardaş.....H Yiğit
425
Derdinle dertlenen bir haldaş ara 
Sözü, özü güzel can gardaş ara 
Mutlaka kendine has yoldaş ara 
Gidilmez yola mız mız ile gardaş ..M.Ceylan
Sabit hocamızı uyuyor sandık 
Sucuk fakültesi açarsan yandık 
Sıpa pastırması yemenkten kandık 
Yersem dans ederim Nez ile gardaş.....H Yiğit 
Dans deyince ben de Nez'e yok demem, 
İçerim dostlarla masa yok demek, 
oniki huri olsa gene çok demem, 
Mıstıvali olsam Çöz ile gardaş... S.İnce 
Ceylan' ım dost diye niceye kandım 
Bal sandım zehrine ekmeğim bandım 
Alnı sürttü, garip, secdede sandım 
Çok namaz kılacak farz ile gardaş .M. Ceylan
İnce kıvranır Ceylan dolanır 
Ekrana bakmaktan gözüm bulanır 
Güzel sözler birer birer ulanır 
Yapalım işimiz uz ile gardaş.....H Yiğit
Harun doğru söyler uz gerek bize, 
Tatlıca rüyalar dilerim size, 
Hazırla kendini gelecek yaza, 
Görmez misin gitmez cız-bız ile gardaş. S.İnce
Gökyüzünde ay yuvarlak sini 
Bitirdi ayağın hem de hepsini 
Geceden almıştır elbet dersini 
Ustan üç ay gider şarz ile gardaş M. Ceylan
O_muzlara kadar düşer mi Ceylan, 
Pastırm'olmaz sana salam küheylan, 
Semerin üstüne otur da yaylan, 
Kavurma yaparsın cız ile Gardaş. S.İnce 
426
Sıpaya razıydık neyse gâri 
Eşeğede taktın uyuz mu bari 
Hem sucuk yer hem de söyleriz yari 
Halayda dulumuz kız ile gardaş....H Yiğit
……………………………………….
AYAK: BİLDİM
Harun Yigit- Sabit ince
Geç kaldım bilirim beklettim seni 
Affına sığındım af eyle beni 
İnce yüreğinden öperim hani 
Geldim, sözü söze katalım dostum... Harun Yiğit
Üstadımın yollarını gözledim, 
İnan ki dost dizelerin özledim, 
Sızılarım hep içimde gizledim, 
Bildim, sözü söze katalım dostum... Sabit İnce
Özleyen özüne kurban olayım 
Gönlümü gönlüne burdan salayım 
Söyle ban derdin nedir bileyim 
Doldum, sözü söze katalım dostum Harun Yiğit
Bu aciz kurbandır kurban olana, 
Gerçektir dediğim, varmam yalana, 
Almanya'dan seni bize salana, 
Kuldum, sözü söze katalım dostum. Sabit İnce
Elimizde olan dökülsün yani 
Bizimki muhabbet gerisi fani 
Bu gece burada dostum ben seni, 
Buldum, sözü söze katalım dostum...Harun Yiğit
427
Dökülsün dilinden inci mercanlar, 
Duysun da dinlesin seni tüm canlar, 
Sohbeti özleyip cama bakanlar, 
Yeldim, sözü söze katalım dostum. Sabit İnce
Selam olsun gelin Aynur hanıma 
Sabit İnce dostum geldi yanıma 
Dertler yığınını alıp önüme 
Saldım sözü söze katalım dostlar... Harun Yiğit 
Nurten Altınok da hayıflanıyor, 
Guruptaki dostlar keyifleniyor, 
Biliniz bu Harun beni deniyor, 
soldum, sözü söze katalım dostlar. Sabit İnce
Seni denemek ne haddime düşmüş 
Sabit İnce dostum yüreğin taşmış 
Yiğit im dost için dağları aşmış 
Oldum, sözü söze katalım dostum .. Harun Yiğit
Denesen de hakkın senin, ustasın, 
Tırpan vurup topladığım destesin, 
Belki de yorgunsun, belki hastasın, 
Yeldim, sözü söze katalım dostum… Sabit İnce
Dağlardan topladık pelitle alıç 
Avluda yemlenir tavukla piliç 
Köroğlu duymasın zalime kılıç 
Çaldım, sözü söze katalım dostum... Harun Yiğit
Asıl içindeki gurbeti görsen, 
Hasret biter eğer çıkıp gelirsen, 
Memleketin havasını alırsan, 
Noldum, sözü söze katalım dostum.. Sabit İnce
…………………………..
428
Atışma 2
Harun Yiğit-Sabit İnce- Mustafa Ceylan
Ayak: GÖRÜR
Bir Rasim Köroğlu gibi ustada 
Payı olsun yediğimiz pastada 
Tırpan vurup topladığın destede 
Sayende kendimi görür gibiyim Harun Yiğit 
Köroğlu sofradan korkmuş bir kere, 
O'nu da çağır ha öbür sefere, 
Etme ustam benim gibi nefere, 
Canımı, canana verir gibiyim. Sabit İnce
Yeniden merhaba izleyen canlar 
Dost için yolları dizleyen canlar 
Arada bir bizi özleyen canlar 
İncenin önünde erir gibiyim… Harun Yiğit
Merhaba diyorsun merhaba cana, 
Eririm, eririm hep yana yana, 
Duysun, ilan ettim bütün cihana, 
Harun'un ardında yürür gibiyim.. Sabit İnce
Mustafa hocam gelmiş sefa ile 
Ustayı görünce dönmeyen dile 
Harun Yiğit çıktı bir kez bu yola 
Karşısında divan durur gibiyim… Harun Yiğit.
Bırak ince işi, katıl bizlere, 
Aldırma Mustafa’m sen kem sözlere, 
Uyku yağar oldu benim gözlere, 
Canlı cenazemi sürür gibiyim..Sabit İnce
Yorulmuş da dostum İnce ye kıymam 
Hocam gelmiş iken sohbete doymam 
429
Çekip giderseniz ben bunu saymam 
Serrimi sizlere verir gibiyim… Harun Yiğit
Kıymazsın bilirim Harun'um bana, 
Ne kadar okusam doyamam sana, 
Ustam olduğunu bütün cihana, 
Şerrini üstümden kürür gibiyim. Sabit İnce
Sana takılmaz ki bendeki gancam 
Uykusuzluk zordur bilirim İnce’m 
Dostumsun elbette göğsümde goncam 
Ayağına hali serer gibiyim …Harun Yiğit
Bilirim erlerden Eroğlu, Er'sin, 
Hece de ustasın, sözde de pirsin, 
Ulu tanrı sana muradın versin, 
Sonbahar yaprağı kurur gibiyim... Sabit İnce
Ceylan hocam şimdi nöbeti aldı 
Aforoz edipte Sabit i saldı 
Taşının parçası kafamı deldi 
Acıdı, yerimde döner gibiyim....Harun Yiğit 
Nerede Güllüğün Gurbet Meleği 
Bu bapta onun da vardır dileği 
Çağır be Harun' um ağayı beyi 
Ben de buralardan varır gibiyim... Mustafa Ceylan
Ne kaçarım, ne bahane ararım, 
Gelir isem kel saçını tararım, 
Geç kalırsam ben de saat kurarım, 
Ceylan'ı bir avcı sanır gibiyim..Sabit İnce
Kızmayın üstatlar ikiniz de kel 
Sac tarayacaksan bu Yiğit e gel 
Bende vardır artık taraklı bir el 
Karsınızda ayna durur gibiyim..Harun Yigit
Ey Harun kardeşim güzel aynasın 
İnce uyuyorken, Ceylan oynasın 
430
Dostluk çaydanlığı böyle kaynasın 
Düşmana vallahi bir ur gibiyim... Mustafa Ceylan
Şimşir tarağımı aldım elime, 
Zülfikarı gene taktım belime, 
Düşmeyin ha sakın İnce dilime, 
Muhammed yanında onur gibiyim...Sabit İnce
Şiirce memleket hasreti saldı 
Aynur yemeksiz karni aç kaldı 
Açlık simdi geldi beni de buldu 
Dostlar dörtlüklerde erer gibiyim........ Harun Yiğit
Harun'a şu haber iyi fırsatmış: 
Köroğlu İnce' ye soğanı satmış 
Tutmuş pastırmaya doğrayıp katmış 
Manâsın çözülmez bir sır gibiyim… Mustafa Ceylan
Sağ olasın Harun, ey kadim dostum, 
Sandalye üstüne serdim ben postum, 
Uyku denen işi İnce'den kestim, 
Dostlarla uykuya ganır(kanmak) gibiyim..Sabit İnce
Sizler cay içerken kahve neyime 
Sizle yarış yaptım bakmam boyuma 
İkinizi sakın sunman oyuma 
Yanınızda ayağım sürür gibiyim.....Harun Yiğit
Uyma şu Harun' a hadi git uyu 
Uyku ki, ey canım son dipsiz kuyu 
Sevgiye çiçektir Yiğit'in huyu 
Çiçekle üstünü bürür gibiyim. (Bürür=kapatır) M. Ceylan
Çıktık bu meydana uyku mu kaldı, 
Mecnun gibi bizi çöllere saldı, 
Şafak sökmek üzre, zaman azaldı, 
Guruba yaklaştım ferir gibiyim...Sabit İnce
Rasim hocam benim iki gözümdür 
Köroğlu yokken meydan bizimdir 
431
Bilinmez sevdaya düşen özümdür 
İçten içe yanan bir kor gibiyim .. Harun Yiğit
Güzeldi ey dostum atışman güzel 
Bu güzellik te Güllüğe özel 
Ne olur Ramazanda iftara da gel 
Duanda, sözünde bir nur gibiyim...Mustafa Ceylan
Ne uyku kodunuz ne dünek bende, 
Bu can duruyor mu acep bedende, 
İnce Ozanlara olmuşsa bende (tabi olmak) 
Canımı canlara verir gibiyim... Sabit Ince
Ceylan hocam sanma İnce uyuyor 
Yazdıkça yüreği coşup doyuyor 
Yiğit in döşüne kelin koyuyor 
Sürdükçe elimi demir gibiyim... Harun Yiğit
Sabit' ten istedim pahalı dedi 
Harun'a söyledim derdi yükledi 
Saatler, zamanlar hep sürükledi 
Ben de inanın uyur gibiyim… Mustafa Ceylan
Er oğlu er dedik güvendik cana, 
Yiyemiyom vallah, gönderem sana, 
Rezil edeceksen beni cihana, 
Devralıp nöbeti, koyur (bırakmak) gibiyim.. Sabit İnce
Memlekette her şey ne de güzeldir 
Deresinde akan suyu özeldir 
Baharda dökülen yaprağı gazeldir 
Alman in gözünde hep hor gibiyim. Harun Yiğit
Harun'um resmine dağlar çizdin mi 
Yanına imzanı atıp yazdın mı 
Ceylan' ca uykuya kurşun dizdin mi 
Hayırlı geceler çamur gibiyim... Mustafa Ceylan
Durur, vurur bitti, hor, zor başladı, 
Acep deli gönül neler düşledi, 
432
Dayanamam yüreğime işledi, 
Ozanlar içinde bir tor gibiyim.. Sabit İnce
Gözler yorulmuştur ekran süzmeden 
Bilirsiniz kaçmam dörtlük yazmadan 
Yeter mi bilmem ayak bozmadan 
Dostların önünde kurur gibiyim.......... Harun Yiğit
Kaç yıl var ki kar görmedim bu el'de 
Yağmur iner iplik iplik her yelde 
Hasret denen çile varken güzelde 
Gözlerinden akan efkâr gibiyim... Mustafa Ceylan
Yeter dostlar yeter, bugünlük yeter, 
Sarhoşlar gibiyim, kokladım eter, 
Bizler atışırken el alem yatar, 
Kırk elle yoğrulmuş hamur gibiyim. Sabit İnce
Başı dumanlı su dağları çizdim 
Sade bugün elli beyiti yazdım 
Dostların gönlünde dolaşıp gezdim 
Yorgunluktan inan sair gibiyim.. Harun Yiğit
Sabit İNCE, Mustafa CEYLAN, Harun YİĞİT
433
Mustafa Ceylan İle ŞİİRSEL ANILAR
CEYLAN’DA
Uzaklardan uzanıp ta dilimi
Nakış, nakış örüyorum Ceylan’da
Adım, adım Anadolu kokusu
Deste güller deriyorum Ceylan’da
Sözcükleri birer birer derişi
Dost diyerek dostluğunu verişi
Bir görseniz çınar gibi duruşu
Gölgesinde yürüyorum Ceylan’da
Dost dağının doruğuna varışı
Dostlar ile ne güzeldir yarışı
‘Gardaş’ diye kucaklayıp sarışı
Dostluğuyla eriyorum Ceylan’da
Anaların bağrındaki taşların
Sevenlerin gözlerinde yaşların
Ağrı dağın aşamayan kuşların
Öfkesini görüyorum Ceylan’da
Onda gördüm şeref ile yüce şan
Türkülere hayat veren Yiğit can
Dostlar sofrasına oturduğum an
Soğan ekmek dürüyorum Ceylan’da…
Harun Yiğit, 13.02.2007
………………………………………
434
Ceylan Hoca
Klavyesi cola içer
İçer de kendinden geçer
Kibrit çalsam alev saçar
Yanar durur Ceylan hoca
Saçları yok tarağı var
Dolmuşu yok durağı var
Fırtınasız kurağı var
Diner durur Ceylan hoca
Biraz stres atmak için
Her yazana çatmak için
Şu güllüğe ötmek için
Konar durur Ceylan hoca
Sevinerek serdi postu
Kapanmış radyonun hostu
Görüntülü yayın sustu
Döner durur Ceylan hoca
Şekersiz içiyor çayı
Karıştırdı günü ayı
Geldi unutkanlık huyu
Bunar durur Ceylan hoca
Kara kara düşünür mü
Tırnaksız kel kaşınır mı
Antalya da üşünür mü
Donar durur Ceylan hoca
Sıkı giymiş üstlüğünü
Burdan duydum ıslığını
Yiğit'imin dostluğunu
Anar durur Ceylan hoca....
Harun Yiğit 23.04.2007 12.30
……………………………………….
435
Dün gece düşümde gördüm Ceylan'ı
Kırılmış kanadı düşmüş dallardan
İçimde gizlenen derdim Ceylan'ı
Sabah erken kalkıp sordum yollardan
Hal mi geldi Ceylan'ımın başına
Kurban olsam bir damlacık yaşına
Başım koyup yatsam bir kez döşüne
Islak tenimi sor yunus kollardan
Bazı geceler var gündüzden üstün
Neyime darıldın neyime küstün
Düşümde yel olup üstüme estin
Beni gel bana sor, sorma ellerden
Hastayım işte ilacım sende
Söyleyecek hal kalmadı bende
Şu halime bir bak arkanı dönde
Sormayayım seni sakın çöllerden
Açamadım sana yangın yerimi
Sormadın YİĞİT'i ölü, dirimi?
Ölmeden sarsaydım Ceylan perimi
İnan ki geçerdim bozgun sellerden
Harun Yiğit
Seni çok merak ettim sevgili Ceylan
Yazdıkalrımı kabalık olarak görme bir an içimden doğaçlama geçti ve 
gerçekten seni düşümde gördüm. 
Aslında biraz farklıydın düşümde ama ayzacak kadar cesaretim yoktu bu 
dörtlükleri yazdım..
MSN den ayzamazsan bile yigit_harun@yahoo.de e postasına yanıtını 
beklerim.
Kendine iyi bak seni çok özledim haberin olsun
………………………………………………..
436
Mustafa CEYLAN’a
Maziden kalıntı yollama bana
Yanımda görünen köye bakarım
Kırk yıllık alıntı yollama bana
Karşımda oturan toya bakarım
Ensende görünen tüylere bakma
Olmayan saçını biryana yıkma
Otuz iki dişin hepisi takma
Yüz kiloya doya doya bakarım
Birası elinde güllükde bekler
Osmanı'ın yanına Özcan'ı ekler
Arada bir de İsmail'i yoklar
Dalganın vurduğu koya bakarım
Yoldan geçerken bak etrafa dönde
Çarpacak araba bekliyor yanda
Üst birlik alt birlik karıştı sende
Sandıktan çıkacak oya bakarım
Eyvallah üstadım her bir sözüne
Yiğit kurbandır senin özüne
Karşımdaki Ceylan'ımın yüzüne
Parmaklarım saya saya bakarım
Harun YİĞİT
…………………
GELDİM
Deryaya acilmiş ulu kaptansın
Bu geminde tayfa olmaya geldim
Fırtınalar çıksa gemimiz batsa
Seninle ummana dalmaya geldim
437
Yolumuza nice engel koysalar
Haramiler çevirip te soysalar
Gören iki gözlerimi oysalar
Acılardan nasip almaya geldim
Alıp da kondurdun Güllükte güle
Bırakmadın sen, dost görünen ele
Paylaşmak güzeldir paylasan ile
Sendeki cevherle dolmaya geldim
Yasamaya geldim Âdem donunda
Ömrümü harcadım mazlum yanında
Yiğit olsak bile elbet sonunda
Tüm canlılar gibi solmaya geldim
Harun Yiğit 27 09 2007 
………………..
Antalya'da bir gül açtı
Kokusu ta bura uçtu
Ceylan hocam su getirmiş
Yiğit yudum, yudum içti
Yaprak olsam gonca gülde
Duygulandım yaban elde
Varacağım sarılmaya
Kendim burda gönlüm yolda
Neye yarar kuru beden
İnsan olup nefsin güden
Ceylan hocam var olasın
Yiğit cani mutlu eden 
Harun Yiğit
………………………………………
438
CEYLAN HOCA ya
Yengenin elinde cesaret fişi
Dokunsan keline düşecek dişi
Afyon'a mı gitmiş gılıbık başı
Korkusundan yekiniyor Ceylan'ım
Benim yanımdayken oluyor vezir
Yengenin yanında emire nazır
Kanadın açmış da uçuşa hazır
Rakı sana dokunuyor Ceylan'ım
...
Gece, gece sakın Yiğit'e çatma
Baklava üstüne birayı yutma
Boşa celalenip itiraz etme
Gözlerinden okunuyor Ceylan'ım. 
 
Harun Yiğit 30 .08. 2012
……………………………..
Antalya'da bir gül açtı
Kokusu ta bura uçtu
Ceylan hocam su getirmiş
Yiğit yudum, yudum içti
Yaprak olsam gonca gülde
Duygulandım yaban elde
Varacağım sarılmaya
Kendim burda gönlüm yolda
Neye yarar kuru beden
İnsan olup nefsin güden
Ceylan hocam var olasın
Yiğit cani mutlu eden 
Harun Yiğit
………………………………………
439
CEYLAN HOCA ya
Yengenin elinde cesaret fişi
Dokunsan keline düşecek dişi
Afyon'a mı gitmiş gılıbık başı
Korkusundan yekiniyor Ceylan'ım
Benim yanımdayken oluyor vezir
Yengenin yanında emire nazır
Kanadın açmış da uçuşa hazır
Rakı sana dokunuyor Ceylan'ım
...
Gece, gece sakın Yiğit'e çatma
Baklava üstüne birayı yutma
Boşa celalenip itiraz etme
Gözlerinden okunuyor Ceylan'ım.
Harun Yiğit 30 .08. 2012
……………………………
440
MUSTAFA CEYLAN’A , Aşık KAZANOĞLU
Harun‘a CEYLAN ın Siparişi
Sipariş vermişti taa Almanya ya
Harun'um gelirken almış getirmiş
Bazı isteklerim kalmış haftaya
Birkaç isteğimi bulmuş getirmiş
Bülbüllerin kargam-olur rehberi
Siparişleriyle dolmuş defteri
Ceylan'ın tükenmiş Diet şekeri
Tarlalardan kamış yolmuş getirmiş
Tüketmiş gurbeti gün saya saya
Hasretin gözyaşı dönmüş deryaya
Yanlışlıkla binip gitmiş Küba'ya
Kastro prosunu çalmış getirmiş
Nasıl olsa fırsat düşmüş eline
İstekelri ezber etmiş diline
İlaç bulmuş Güllük köyün keline
Sağa sola haber salmış getirmiş
Kazanoğlu bunun için taşlandı
Yakıt tükendikçe vites beşlendi
Seyis hastalandı beygir yaşlandı
Hüso dan yeni tay almış getirmiş...
Aşık Kazanoğlu
23.05.2009
Edebiyatcılar/Antalya 
……………………………………………….
441
Osman'ım (Harun YİĞİT’e)
Öğlen oldu, halâ nerde
N'apıyorsun ey Osman'ım
Kahvaltıyı on ikide
Yapıyorsun ey Osman'ım...
Dev mi yaptın cüceleri 
Kesip biçip heceleri 
Gündüzleri, geceleri
Öpüyorsun be Osman'ım...
Üstünde mi Pufi Yorgan 
Boynunda mı yağlı urgan?
Dinmiyor hiç neden kavgan?
Tepiyorsun be Osman'ım...
Giymedin mi terlikleri 
Takmadın mı gözlükleri
Vitrinlerden saatleri
Kapıyorsun be Osman'ım...
Gıcıklayın gittin soldan 
Gönül gözlün düştü koldan 
Acep niye doğru yoldan 
Sapıyorsun be Osman'ım...
Ceylan erdi bak sabaha 
Kâinat kalktı da şaha /
Biliyorum TEK Allah'a 
Tapıyorsun be Osman'ım...
Mustafa CEYLAN
…………………………………………..
 
Vatandaş OSMAN’A AÇIK MEKTUP
Mustafa CEYLAN
Can Kardeşim Vatandaş Osman; (Harun Yiğit)
Göndermiş olduğun mektubu aldım. Mektubunda, vatandaş Osman 
olarak bana, “memlekette ne var, ne yok?” dedikten sonra bize çok soru 
sormuşsun. Sorularının bir kısmına bu mektupda cevap vereceğim. Hani 
Halk Şiirinde “ters öğüt destanları” vardı, bir kişiyi övermiş gibi yaparak 
yeren destanlar; tıpkı onlar gibi cevap vermek isterdim ama, sen kadar 
“taşlamacı” olmadığım için, kusura bakma, kendi usülümle 
cevaplayacağım.
Memleketin halini soruyordun değil mi?
A be can kardeşim Vatandaş Osman, akvaryum içindeki balık bilmez ki 
akvaryumun halini, sen Almanyalar’ dan nasıl görüyorsan halimiz öyle 
işte. Küçülen dünyada gizli saklı bir şey mi kaldı da, bana sorarsın.
Gene de azcık manzaradan kesitler sunayım, olur mu?
Bizim burada, seçim sandığını bekler oldu millet işte.
Ancak Osman’ım, demokraside ülkenin doğusundaki-batısındaki; her 
yerdeki vatandaşının oyu eşit olması gerekmez mi? Profesörün de, 
paşanın da, çöpçünün de, gece bekçisinin de, Veli efendinin de, Hacer 
ninenin de oyu eşit olması gerekmez mi? “Evet, öyledir; öyle değil mi? 
Herkes, her vatandaş sandıkta bir oy sahibi” dediğini duyar gibi 
oluyorum. Osman’ım, vatandaşım benim; “ben vatandaş Osman” 
deyişini özledim. Doğru dersin ama, ben de derim ki, işin görünen yanı o 
Osman’ım.
Görünen gerçek yanı ise şu :
İstanbul- Ankara-İzmir-Antalya gibi büyük illerde yaşayan sen gibi ben 
gibi tam 120-130 bin vatandaş bir araya gelerek, sandığa oy atarak bir 
milletvekili seçip meclise gönderiyor, gönderecek. Tunceli, Bayburt, 
Artvin vb bazı illerde ise bu iş böyle değil. Bu illerde, en fazla 30-40 bin 
vatandaş bir araya gelerek, sandığa oy atarak bir milletvekili seçip 
443
meclise gönderecek. Ve meclise gidecek her iki milletvekilinin sadece 
birer oyu olacak…
Şaşırdın mı Osman?
Hiç şaşırma!
Bizim memlekette uygulanan seçim sistemi bu.
Hani eşitti vatandaşın oyu? Eşitlik neresinde bunun Osman?
Bak Osman’ım, Can kardeşim; biraz daha ve bir kere daha izah edeyim.
Nüfus sayımı bitmedi diye; illerin çıkaracağı milletvekili sayısı (ve 
partilerin alacağı hazine yardımı dahil) bir “önceki seçime göre” 
kararlaştırıldı, biliyor musun? Bütün Türkiye’ de 150 bin vatandaş 
Osman’ın oyu bir milletvekili ediyor. İstanbul’da 157 bin Osman, Ankara’ 
da 153 bin Osman, İzmir’ de 157 bin Osman’ın oyuyla bir milletvekili 
çıkıyor. Tunceli’ de 36 bin, Bayburt’ta 41 bin, Kilis’ te 47 bin Osman’ın 
oyu ile bir milletvekili meclise gidiyor. Bizim buralarda buna “temsilde 
adalet” diyorlar Osman. Sizin oralarda ne derler bilmem. Sizin oralarda 
da böyle mi? Almanya’nın seçim sisteminde temsilde adalet var mı 
deyiver, yazıver bana.
Hem sonra, bizim meclisin çoğunluğunun, her zaman ve daima, siyasi 
parti aday listelerindeki Doğu, Güneydoğu kökenlilerin çok olmasına ne 
dersin? Adam, Antalya listesinin başına Genel Başkanın iki dudağı 
arasından çıkan kararla, “paraşütle-ithal aday” olarak yerleşiyor, sonra 
bir bakıyorsun; seçildikten sonra Antalya’ yı unutmuş bile…
Peki Osman, sizin orada nasıl bu manzara? Nasıl; anlat hele, olmaz mı?
Osman’ım, Can kardeşım;
Gayet iyi bilirsin ki, memleketimizi kutsal biliriz. Doğusu-batısıyla 
bütünlüğünü-birliğini de savunmuşuzdur hep ve ömrümüzün sonuna 
kadar da öyle gideceğiz. Benim burada söylemek
istediğimi sakın yanlış anlama. O tarafa çekme, tamam mı? Sistem bunu 
böyle getiriyor işte.
Hem sonra, bizim milletvekillerinin çoğunluğunun avukat-hukukçu ya da 
işadamı-müteahhit olmasına ne dersin? Meclisimiz, bizim halkımızı tam 
anlamıyla yansıtan bir sistemle-seçim sistemiyle seçilerek oluşsa, bu 
mecliste halkın tüm kesimlerinden-mesleklerinden de temsilci olmaz 
mıydı?
Gurbette, sizin oralarda zengin-parası olan mı seçiliyor sahi? Bak, 
Osman’ım bak; bizde vatandaş 2 milyon Ytl si olsa( o da sadece 
444
müracaat için istenen) banka kredi kartı borcunu öder; seçim afişleri, 
yemekler, arabalar, konvoylar, seçim büroları vs’ ye para ayıracak ki, bu 
nerdeyse 200-300 milyarı bulacak; bu kadar parası olsa; valla bir okul 
yaptırır, bir sağlık ocağı, bir de çeşme köyüne… Burada manzara bu 
Osman? Orada da “para” bir numara mı?
Bizim burada, aday olmak için istifa eden memur-kamu görevlisini 
milletvekili yapamazlarsa, bir önceki görevinden daha üst makama 
getirirler. “Bizim için - bizim partimiz için istifa etmiştir” derler. Müşavir 
olur, “bankamatik memuru” olur. Genel Müdür olur, milletvekili olamayan. 
Ancak bir şartla; tabanla-halkla-parti örgütüyle bütünleşmiş, tabandan 
gelenin işi kötü. Onu kendi seçim bölgesinin çok uzağında bir yere 
görevlendirirler ki, mevcut –o yöreden seçilmiş milletvekilleri rahatsız 
olmasın diye Osman’ım.
Bizde, barajlar var. Barajı aşabilmek ve meclise girebilmek için her şey 
“araç” olarak kullanılır. Amaç
meclis kürsüsü, gerisi-aklına ne geliyorsa sadece araçtır Osman…
Biz de anketler yapay ve taraflı. Yönlendiricidir hep. Basın, medya, köşe 
yazarları, sendikaların-odaların vb kuruluşların yönetim kademeleri bir 
şekilde işin içine girmişlerdir. Orada nasıl, bilmiyorum Osman. Hele sen 
anlat da bir öğrenelim.
Osman’ım; her şey bir numara içinde burada. Hani standartlar çıktı ya, 
ondan galiba.
Sakın ola ayakkabı numarası, kapı numarası, vatandaşlık numarası, 
vergi sicil numarası, bağkur numarası, sokak numarası sanma. Seni 
bilirim, bazen ters tutarsın tutacağını, tersini anlarsın anlatılanın.
Ama, bugünlerde numaracı başı olup çıktı bazıları. Birleşmeler, 
ayrılmalar, istifalar; hasılı bir sürü numara. Geçen oturduk Vedat’la 
siyaset numaraları analizi yaptık.
Şu işe bak Osman, numaracı başı derken partisinden milletvekili 
olamayacağını –olsaydı bakan olurdu-kesin-yada olmak isterdiKumbaracıbaşı’nın dediğine bak. Haber aynen şöyle:
“Hikmet Çetin, Mehmet Moğultay, Mustafa Sarıgül, Celal Doğan gibi 
partiler dışında kalan solun önemli isimleriyle bir "Danışma Kurulu" 
oluşturan, Eski Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı solun 
birleşmesiyle ilgili ağır bir analiz yaptı.
445
İşte CNN Türk'te canlı yayına katılan Kumbaracıbaşı'nın sözleri:
Ben buna 'Kanla beslenme siyaseti' diyorum. CHP önce SHP'nin kanıyla 
beslendi. Sonra Kemal Derviş'in kanıyla beslendi, şimdi DSP'nin kanıyla 
beslenecek. Deniz Bey'le bu işi götürmek mümkün değil. Bunu sosyal 
demokratlar da söylüyor. Önemli olan vatandaşı heyecanlandıracak bir 
yenileşme görüntüsü ortaya koymak...”
Yaa gördün mü? Burada Leyla Zana ve arkadaşlarını unutmuş 
Kumbaracıbaşı, öyle değil mi? Bakanken İller Bankası payını nasıl kendi 
seçim bölgesine aktarıverdiğini hatırlar mı acaba?
Kumbara kaynıyor Osman..Kaynıyor da kaynıyor…
Ocağa odun görmesinler bizi.
Kendine iyi bak can Kardeşim. Özledim seni.
Daha çok yazacaktım ama şimdilik bu kadar yeter, olur mu? Gözlerinden 
hasretle öpüyorum. Yeğenlere çokça selam…
Kardeşin Mustafa Ceylan
(imza)
 
VATANDAŞ OSMAN’DAN (Harun YİĞİT)
Mustafa CEYLAN’A YANIT:
Ben vatandaş Osman
Sevgili hocam Mustafa Ceylan;
Gönderdiğim mektuba yanıt vermişsin, ne de güzel etmişsin. 
Almanya’da otuz yıldır ülkemde uzakta yaşıyorum. Almanya’ya gelen 
ikinci kuşaktanım . Nedeni nedir bilemiyorum ama tam otuz yıldır bu 
Almanya’ya bir türlü alışamadım!
Ülkemden uzakta kaldığım her an içerime buruk bir hüzün çöküyor. 
Taşını aldığım otunu yolduğum o toprakların hasreti düştü mü içime, ne 
memleketin tütünü, nede aslan sütü rakısı özlemlerimi gidermeye 
yetmiyor işte. Burada dostluklar bile tıpkı makineler gibi olmuşlar. Belli 
bir zaman sonra çalışmaktan dişlisi kırılan makineye benzeseler yine 
sözüm yok! Bozulunca işe yaramıyor buradaki dostluklar. Kaldır çöpe at 
anlayacağın.
Sevgili Mustafa Ceylan hocam;
Sen ülkemdeki çarpıklıklardan yakınıyorsun, ben gurbetteki vatan 
hasretliğinden, yabancılığımdan ve dışlanmaktan, yozlaşmadan 
bahsediyorum.
Anlaşılan ikimizin derdi de birbirimizinkinden farklı olsa da, ortak bir yanı 
var.
Eğer o güzelim ülkemizde dışa bağımlılık olmasaydı da Mustafa Kemal 
in çizdiği doğrultuda olup üretici bir ulus olma azmi gösterebilseydik, 
bugün biz göçmen insanlar olarak rüzgarın savurduğu kum taneleri gibi 
yaban ellere savrulmazdık. İhracat % 9 ithalat % 23 ü aşmış.
Yoktan bir ülke kurulmuş, olmayan bir Osmanlı’nın bir sürü borçlarını 
ödeyip bütçemize hatırı sayılır para koulmuş, gelişmekte olan bir sanayi 
kurulmuş. Tanklarıyla, toplarıyla bu ülkeye ayak basamayanlar bir gün 
masa başında nasıl da işgal edivermiş memleketi. Kısa zamanda 
borçsuz ve sanayi devrimleri yapan bir ülkeden, sermayesinin %70 den 
fazlası yabancı sermaye olan borç batağında bir ülke konumuna 
düşüvermişiz. IMF boğazımıza bir tasma takmış, istediği yerlere 
sürükleyip duruyor! Yellensen ekonomik kriz oluşuyor.
Bütün bunlar bir yana sevgili hocam Mustafa Ceylan; bir de Sevr’i 
hortlatan politikacılarımız var. Sen ülkenin içinde yaşadığına bazı şeyleri 
sana göstermiyor olabilirler. Ama Almanya’dan görünenler çok çok farklı.
447
Mektubunda Türkiye’deki seçim adaletsizliğinden yakınıp diyorsun ki: 
‘’İstanbul- Ankara-İzmir-Antalya gibi büyük illerde yaşayan sen gibi ben 
gibi tam 120-130 bin vatandaş bir araya gelerek, sandığa oy atarak bir 
milletvekili seçip meclise gönderiyor, gönderecek. Tunceli, Bayburt, 
Artvin vb bazı illerde ise bu iş böyle değil. Bu illerde, en fazla 30-40 bin
vatandaş bir araya gelerek, sandığa oy atarak bir milletvekili seçip 
meclise gönderecek. Ve meclise gidecek her iki milletvekilinin sadece 
birer oyu olacak ‘’ deyip eklemişsin: ‘’ Bize her türlü yaptırımı 
uygulayan batı neden seçim baraj konusuna değinmiyor’’?
Ah benim canım hocam bilmez gibi deme sende. Nedenini bal gibi 
biliyorsun, biliyorsun da yine de bana soruyorsun.
Bak sana kısa bir olay anlatayım. Bir arkadaşım ekonomik sıkıntıları 
yüzünden Almanya’ya gelmiş ve sözde siyasi iltica talebinde bulunmuş. 
İfadesini almak için çağrıldığı yerde önüne Türkiye haritası koymuşlar ve 
arkadaşıma sormuşlar: ‘’Nerede doğdun bize haritada göster’’ demişler. 
Arkadaş da haritada doğduğu ili işaretlemiş. Soran yetkili haritayı alıp 
odadan çıkmış. Daha sonra iltica talebinin kabul olduğunu bildirmişler; 
neden mi? Arkadaş Kürt olmadığı halde Alman yetkilinin elindeki 
kürdistan haritası içinde kalıyormuş doğduğu il de ondan!
Daha çok örnek vereyim mi sevgili hocam. Ben gece gündüz çalışıyorum 
ve alışverişe giderken elim titriyor. Her şey ateş pahası. Maaşımı zor 
yetiriyorum. Ama burada teröristler, her alışverişte, alışveriş arabası 
ağzına kadar dolu. 30 Yıldır Almanya’dayım daha bir defa olsun alışveriş 
arabam o şekilde dolu olmadı. Almanya, ben ve benim gibi çalışanların 
vergisiyle terörist besliyor.
Ah benim sevgili Mustafa Ceylan hocam ahhh
Sen memlekette seçim sisteminden yana yakıla dem vurup anti 
demokrat nedenleri bana soruyorsun. Dış işleri bakanı ABDullah Gül’ün 
Vatan Gazetesi’nden Sedat Sertoğlu’na röportajını görmedin mi? Adresi 
aşağıda veriyorum.
http://www.yenimesaj.com.tr/index.php?haberno=7006827&tarih=2007-
04-27
448
Memleket aşkıyla yanıp tutuşanlar ya sürgüne gönderiliyor, ya mahpusa 
ya da Ülkeden kovulup Vatan haini damgasını yerken birilerine ülkesine 
küfür ettirtip büyük ödül veriliyorlar.
Birileri ülkenin ‘’ üniter yapısını devrederek federasyona geçecek.’’ diye 
imza attırtıyorlar ama Cumhurbaşkanı adayı göstertiliyor.
Daha çok sevgili hocam hangi bir ihaneti sana yazayım, hangi ihaneti?
Yine ben burada mektubuma şimdilik son verip hani senin çok sevdiğin 
hiciv var ya onunla noktalayayım yine.
Sevgili Mustafa Ceylan hocam, kendine iyi bak, bütün dostlara selam ve 
sevgilerimi ilet. Oy kullanmaya geleceğim. Haziran’da memleketteyim.
Ben Vatandaş Osman
Al bayrakla meydanlara çıkanı
Saysın hele ben vatandaş Osman’ım
Kulak verip milyonların sesini
Duysun hele ben vatandaş Osman’ım
Boş beyinle avaz avaz yırtınan
Çıkar için sağa sola sürtünen
Arapların çarşafını örtünen
Uysun hele ben vatandaş Osman’ım
Şüphe vardır düzenbazın dininde
Nefret gizli seksen yıllık kininde
Elde çomak üç beş koyun önünde
Yaysın hele ben vatandaş Osman’ım
Seyrederim böyle komik tirajı
Çürük çarık doldurdular garajı
Adaletsiz seçimlere barajı
Koysun hele ben vatandaş Osman’ım
Bir olup ta conilerin itiyle
Bölücüler ortak olmuş batıyla
Tüyü bitmez yetimlerin etiyle
Doysun hele ben vatandaş Osman’ım
449
Saçımızı tel, tel yolup eğiren
Meydanlarda öküz gibi öğüren
Her köşede ayrı, ayrı bağıran
Baysın hele ben vatandaş Osman’ım
Giyinmişler el alemin saltanı*
Duydunuz mu gizli gizli haltını
Delik deşik memleketin altını
Oysun hele ben vatandaş Osman’ım
Kesilecek artık bize ur gelen
Uyansınlar Yiğit’liğe ar gelen
Yıllar yılı başımıza her gelen
Soysun hele ben vatandaş Osman’ım… 
Harun Yiğit. 
*Salta: Yakasız iliksiz kolları bolca bir çeşit kısa ceket.
……………….
450
MUSTAFA CEYLAN’IN
BESTELENEN ŞİİRLERİ
BİR YANARDAĞ FIŞKIRMASI
BİR YANARDAĞ FIŞKIRMASI
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
CEYLANLARIN HIÇKIRMASI
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
NEYE YARAR ÇOK İLE AZ
BİRAZ SEVDA BİRAZ DA NAZ
YUNUS’A CAN VEYSELE SAZ
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
YÜKSEKLERDE HARMAN OLUR
DERTLİLERE DERMAN OLUR
AŞK DENİN FERMAN OLUR
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
NEYE YARAR ÇOK İLE AZ
BİRAZ SEVDA BİRAZ DA NAZ
YUNUS’A CAN VEYSELE SAZ
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
*
DOST DAĞININ BÜYÜK ÇIĞI
ÇİĞDEMLERİN HIÇKIRIĞI
SU KÖPÜĞÜ GÜN IŞIĞI
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
451
KANATLANIP GÖĞE UÇAR
KENDİSİNDEN KENDİ KAÇAR
HASRET HASRET ÇİÇEK AÇAR
BENİM GÖNLÜM DELİ GÖNLÜM
Söz:Mustafa CEYLAN
Beste:İsmail İPEK
Düzenleme:Musa EROĞLU 
ANTALYASPOR MARŞI
Çıkmış Akdeniz’ den dalgalar gibi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Kırmızı, beyazlı bayraklar gibi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Antalya seninle gurur duyacak,
Her maçın sevinçle dolup taşacak,
Peşpeşe golleri şimdi atacak
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Peşpeşe golleri atacak şimdi,
Zafere zaferler katacak şimdi,
Bir şimşek misali çakacak şimdi
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Antalya seninle gurur duyacak,
Her maçın sevinçle dolup taşacak,
Peşpeşe golleri şimdi atacak
Geliyor, geliyor şimşek geliyor...
Şiir:Mustafa CEYLAN
Beste:Gültekin ÇEKİ
Makam: Nihavent
Usül: Sofyan
452
GÜLÜM
Bu aşkın ateşi sardı tenimi
Dumanım tütüyor, sönmüyor gülüm.
Bırak şu ellerin elimde kalsın,
Gurbete gidenler dönmüyor gülüm.
Hasret girdabına düştüm giderim,
Şu zalim kadere küstüm giderim,
Gönül dağlarından estim giderim
Bulutlar ağlıyor, gülmüyor gülüm.
Hasret yokuşuna çıktım giderim,
Dağları yerlere serdim giderim,
Yorgun seneleri yaktım giderim
Umudun kandili yanmıyor gülüm.
*
Sevgi denizimin sonsuz kıyısı,
Dilimin duası, aşkın şarkısı
Mavi gök yüzünün çılgın martısı
Kanat kanat yere inmiyor gülüm.
Bir kara sevdadır içimde duran
Ezberimde adın, dilimde her an,
Bak perişan oldu, bu garip Ceylan
Bakışın umutlar sunmuyor gülüm...
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa Ceylan
453
Götüreceğim 
Dağıldı ufkumda sihirli duman,
Bu dertli türküyü bitireceğim.
Eridi kar gibi zaman ve mekân
Tutup ellerinden götüreceğim.
Terket geceleri boşluğa terket,
Çağıldar içimde huzur, bereket.
Zümrüt şafaklara az kaldı sabret!
Tutup ellerinden götüreceğim.
Bütün istasyonlar aydınlık güzel,
İşte bu trende ebed ve ezel.
İster su ol, ister ateş, ister yel
Tutup ellerinden götüreceğim.
Bütün mesafeler aşk ile sarhoş,
Eridi kin, öfke; hudutlar bomboş.
Gel sarıl boynuma, durma haydi koş!
Tutup ellerinden götüreceğim.
Çiçek açtı dallar, işte apansız
Ötelerde bizi bekler bir yıldız.
İster putperest ol, ister imansız!
Tutup ellerinden götüreceğim.
Gurbeti alnına yazmış olsan da,
Gizli iklimleri gezmiş olsan da,
Yüz bin kere tövbe bozmuş olsan da
Tutup ellerinden götüreceğim.
Beste: Mevlüde BUDAK
Şiir : Mustafa CEYLAN 
454
Antalyalı Güzel
Saçların dalgalı Akdeniz gibi
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Bu deli kalbimin sensin sahibi
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Gözlerin yeşille mavi arası
Yüreğin sevginin çiçek serası
Sessiz ağlamanın şimdi sırası
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Gülüşün yakışır elma yanağa
Vur dudak mührünü şu geçen çağa
Dikmişsin gözünü neden uzağa?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Şelale benzeri gümbür gümbürsün
Mor dağlar, bulutlar kadar özgürsün
Deniz kıyısında ne düşünürsün?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Afrodit çıldırır seni görünce
Dünya toz dumandır kalbe girince
Acaba ne dersin Ceylan sarınca?
Antalyalı mısın söyle be güzel?
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN
455
CEYLANIM
Kara bulurlara döndü her yanım,
Sen meleksin amma, ben de insanım
Yıkıldım, tükendi dizde dermanım
Halsiz koma beni dön gel ceylanım
Gönül toprağına attım bir tohum,
Yeşermedi kaldı hep boğum boğum,
Bir yerde musalla, bir yerde doğum
Sensiz koma beni dön gel ceylanım
Ceylanım dön ceylanım
Ceylanım gel ceylanım
Gönül vadisinde susuz dereyim
Ne çağlayanım var, ne de akan sel...
Aşkın yağmurunda zerre zerreyim
Susuz koma beni dön gel ceylanım
Dudağında beni parça parça böl,
Öleceksen bile kolarımda öl,
Bin tarafta bomba, bir tarafta gül
Gülsüz koma beni ceylanım gel gel...
Gözümde o güzel gözlerini yum,
Özümde sen, filiz filiz umudum
Sana gelen iki satır mektubum
Pulsuz koma beni ceylanım gel gel...
Bulmadın beni, ben seni bulmuşum
Güzel gözlerine köle olmuşum
Herkes bağırırken susmuş, susmuşum
Dilsiz koma beni ceylanım gel gel...
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN 
456
HABERİM YOK
Bir kapıdan içeriye
Girmişim de haberim yok.
Bin odayı bir kilide
Vermişim de haberim yok.
Haberim yok vermişim de haberim yok
Ne ki Ceylan' ımın sözü?
Kan, yaş ile dolmuş özü,
Bir aynada on bin yüzü
Görmüşüm de haberim yok.
Haberim yok haberim yok
Görmüşüm de haberim yok
Düşüp sonsuz deryalara,
Daldım, gülden dünyalara.
Yüreğimi ben sokaklara
Sermişim de haberim yok.
Haberim yok sermişim de haberim yok
Bir ışıkta bin görünen,
Çiçekten “urba” bürünen,
Milyon parçaya bölünen
Bir' mişim de haberim yok.
Dağ dayanmaz feryâdıma,
Ceylan diyorlar adıma,
En sonunda muradıma
Ermişim de haberim yok.
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN
457
ESSİN DELİ RÜZGÂR 
Essin deli rüzgâr, içimde yangın
Yalnızım, sensizim ah yanıyorum!
Sardıkça ruhumu o güzel aşkın
Alevler içinde uyanıyorum...
Kışın ortasında bahar gibisin,
Beni benden alır ılık nefesin,
Billâhi sevdiğim sen de delisin!
Hasrete sabırla dayanıyorum...
Essin deli rüzgâr, içimde deprem
Bu ayrılık değil korkunç cehennem...
Alevler içinde ufkum, çerçevem
Ateşin rengiyle boyanıyorum...
Gönül dağlarımda açan kardelen,
Simsiyah geceyi ortadan bölen.
Karşıma geçip de naz edip gülen
Doru tay, ben sana kıyamıyorum...
Essin deli rüzgâr, tüter dumanım
Gurbet ellerimde geçmez zamanım.
Sevdanla akıyor damarda kanım,
İnan ki, sevgine doyamıyorum...
Soğuktur geceler geçmek bilmiyor,
Ne kadar çağırsam yârim gelmiyor.
Gökten yağmur yağsa beni bulmuyor,
Nice bulut geçti sayamıyorum...
Essin deli rüzgâr, Ceylan ağlasın
Çıldırsın, yas tutsun, kara bağlasın.
Söyleyin gelmezse mektup yollasın
Bu sıra sesini duyamıyorum...
Beste: Mevlüde BUDAK
Şiir: Mustafa CEYLAN
458
BANKAMATİK KIZ
Öyle hazırsın aşka 
Bankamatik gibisin.
Görmeseydim seni keşke
Matematik gibisin.
Yanımdayken özlersin,
Yollarımı gözlersin,
Kaybolsam temizlersin
Omomatik gibisin.
Rüzgâr olup esersin,
Hiç düşünmez küsersin,
Ben küsersem kesersin
Bir permatik gibisin.
Yollarına düşürttün,
Dağdan dağa aşırttın,
Sevenleri şaşırttın
Şakamatik gibisin.
Gurbetler geziyorsun,
Sevgide yüzüyorsun,
Her yana uzuyorsun
Sanki lâstik gibisin.
Umutları yeşerten,
Duyguları dirilten
Damla damla eriten
Otomatik gibisin.
Beste: Cavit KARABEY
Şiir : Mustafa CEYLAN
459
YAVRU
Ciğeri beş para etmez adama
Öptürdün de yavru, bana bakmadın.
Bütün gençliğini, umutlarını
Kaptırdın da yavru, bana bakmadın.
Gördüm de kar yağıyor dertli döşüne
Yıllar kurşun sıkar, garip başına.
Koşar deyip, topal atın peşine
Takıldın da yavru, bana bakmadın.
Yüzüne gülene eğilip de baktın,
Aşık oldu sandın, gözyaşı döktün.
Deli tay gibiydin, bak nasıl da çöktün?
Yıkıldın be yavru, bana bakmadın.
*
Meydan okuyordun aya ve güne
Süslenip giderdin her bir düğüne.
Paslı bir çiviyle aşk kütüğüne
Çakıldın da yavru, bana bakmadın.
Arılar sen varken yapmazdı balı,
Cümle gençlik derdi: “Benim olmalı! ”
Sevgisiz ellerde limon misali
Sıkıldın da yavru, bana bakmadın.
Beste: Şeno YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN
460
Girsen de Yüz Yaşına 
Girsen de yüz yaşına, ben seni alacağım
Gözlerinin içinde aşkımı bulacağım...
Cehennemin dibinde olsan da sevdiceğim
Yemin ettim bin kere ben senin olacağım...
Alnımıza yazılan yazılar değişecek,
Sevdamızın fidanı boy atıp yetişecek,
İçimdeki ihtilâl gülersen yatışacak
Aşkın bayraklarıyla hep sende kalacağım...
Büyülü gözlerinle zincirledin kendine,
Adamışım ömrümü, hiç bitmeyen sevgine
Ne olur nazlanma, bu aşkın sahibine
Gölge gibi peşinden kovsan da geleceğim...
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN
461
İKİYE BÖLECEĞİM
Uzat bana elini öpeyim, koklayayım
Aşkını yüreğimde ebedi saklayayım,
Kimmiş sana bakanlar, söyle de haklayayım? !
Ölümü göze aldım, uğrunda öleceğim...
Çağla rengi gözlerin,
Elma elma yanağın
Bir hilâldir kaşların,
Bal şekerdir dudağın
Fincanları tersine çeviriyor parmağın
Parmağınla zamanı ikiye böleceğim...
Ceylan’ ımsın diyerek meclisten kanun çıktı,
Gizli saklı değildi, öylesine açıktı,
Aşka susamış ruhum, yalnız sana acıktı
Bakışını yemesem açlıktan öleceğim...
Yemin ettim bir kere ben senin olacağım...
*
Ne kadar kaçarsan kaç, düşeceksin elime
Kutsal bir yemin olup yerleşmişsin dilime
Sırıl sıklam aşığım, şöyle bir bak halime
Gördüğüm her varlıkta tek seni bulacağım...
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir:Mustafa CEYLAN 
462
NERDESİN
Goncasın açılacak
Açılıp saçılacak
Yalnız benim olacak
Sevdiğim sen nerdesin?
Yollarını beklerim
Bitmiyor gecelerim
Adını hecelerim
Sevdiğim sen nerdesin?
Kurumuş bir daldayım
Sana giden yoldayım
Bir bilsen ne haldeyim
Sevdiğim sen nerdesin?
Maviler mavi değil
Yeşiller yeşil değil
Özlüyorum seni bil
Sevdiğim sen nerdesin?
Beste:Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN 
463
OKURSUN DİYE
Adını dağlara taşlara yazdım
Gelip de geçerken okursun diye
Şu deli gönlümü Pazar eyledim
İplik iplik alıp dokursun diye
Yılları saçımdan fırlatıp attım
Seninle hayatı anladım tattım
Gönül ağacından dallar uzattım
Bülbüller misali şakırsın diye
Gel bana gül bana uzat elini
Ey menekşe gözlüm Türkmen gelini
Döktüm mısralara bütün kalbimi
Şarkılar söyleyip okursun diye
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN 
464
SİLDİM SÜPÜRDÜM
Seni seviyorum demek suç mudur?
İçimden ateşi söndürme güzel
Elini uzatmak öyle güç müdür?
Aşkımı kimseye bildirme güzel
Günahı yasağı sildim süpürdüm
Güneşi omzuma alıp götürdüm
Sevdiğim aklımı sende yitirdim
Tabutum kalsın da kaldırma güzel
Sil de göz yaşını bana ağlama
Giyin kuşan gezin kara bağlama
Bırak kavuşayım beni eğleme
Yâdele belini sardırma güzel
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN
465
DERTLİ ŞARKILAR 
Yanık bağrımızın inleyen sesi
Şarkılar şarkılar dertli şarkıar
Menekşe kokulu yârin nefesi
Şarkılar şarkılar dertli şarkılar
Hasret nağmesinde gamlı dilimiz
Yârin gözlerinde masmavi deniz
Asırlar boyunca çalar söyleriz
Şarkılar şarkılar dertli şarkılar
Özlem denizinde dalga dalgadır
Her gece rüyâma giren sıladır
Gönül sazımızla coşar haykırır
Şarkılar şarkılar dertli şarkılar
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN 
466
ELVEDA
Arkamdan göz yaşı döküp ağlama
Elveda sevdiğim elveda sana
Gül oyna neşelen karalar bağlama
Elveda sevdiğim elveda sana
Kaç gece bekledim gelirsin diye
Pişmanlık duyup da seversin diye
Şimdi mahzun oldun acaba niye
Elveda
Elveda elveda elveda sana
Elveda sevgilim elveda sana
Gelmedin delirdim Mecnun’a döndüm
Bir ömür boyunca aşkınla yandım
Vallahi bilmem ki nasıl aldandım
Elveda sevdiğim elveda sana
Beste:Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN 
467
YEMİN ETTİM
Dağlar taşlar şahit olsun
Sevmemeye yemin ettim
Evinize buğday dolsun
Gelmemeye yemin ettim
Çiçek açsın bağın bahçen
Altın askı dolsun bohçan
Bir padişah olsun kocan
Bilmemeye yemin ettim
Yalan yanlış hepsi sende
Gör gerçeği tahtından in de
Cenazen varsa camide
Kılmamaya yemin ettim
Beste : Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN 
468
ZALİM FELEK
Zalim felek sana nettim neyledim
El âleme beni muhtaç eyledin
Nice yıldır yapıştın da boynuma
İçi rüzgâr dolu bakraç eyledin
Kilitledin sandıklara kürkümü
Dilimde bıraktın gönül türkümü
Doldurdun da çilelerlen arkımı
Zehirleri bana ilâç eyledin
Hicran vardır ekmeğimde aşımda
Dert dağları bağdaş kurmuş döşümde
Yosun gözlü bir güzelin peşinde
Durmadan dönen bir topaç eyledin
San ki dönüp duran topaç gibiyim.
Beste : Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN 
469
GÖZ YAŞINI SİLMELİYİM
Nazlı yârin yanağından
Göz yaşını silmeliyim
Takvimlerin yaprağından
Göz yaşını silmeliyim
Ağlayan mor menekşenin
Gurbet ele düşenin
Kara sevda çekenlerin
Göz yaşını silmeliyim
Ah Mecnun gibi aşıklardan
Yunus gibi eşiklerden
Bir yavrunun beşiğinden
Göz yaşını silmeliyim
Dalında gonca güllerin
Öksüz kalan bülbüllerin
Yâre giden mendillerin
Göz yaşını silmeliyim
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN 
470
KADERİM
Çile yokuşuna sürdün atımı
Evimin üstüne yıktın çatımı
Kendi bedenime vurdum çakımı
İttin kuldan kula kaderim beni
Dost diye düşmanlar çıktı karşıma
Hep de insan taciri bindi salıma
Ayrılık göz yaşı düştü şansıma
Attın halden hale kaderim beni
Birini sevmiştim elimden aldın
Yaralı gönlümü belaya saldın
Göz yaşıyla benim üstüme geldin
Koydun selden sele kaderim beni
Beste : Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN 
471
KARA BIÇAKLAR
Hiç kımıldamadan sessiz sedasız
Dağların ardında bekler geceler
Sonra sinesinde binlerce yıldız
Sınırsız gökleri kaplar geceler
Bir fener misali tutarak ay’ı
Işıtmak istiyor koca dünyayı
Yaparak güneşle büyük kavgayı
Kara bıçakları saplar geceler
Koymaz hiçbir şeyi koymaz yarına
Düşmanca mercimek verir fırına
Helâl kazananlar gelmez aklına
Haramzâdeleri aklar geceler.
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir : Mustafa CEYLAN 
472
GÖLGEM
Bir ömür peşimde gezinip durdun
Ne geçti eline söyle be gölgem
Güneş çıktığında beni bulurdun
Ne geçti eline söyle be gölgem
Düştüm zindanlara beni bekledin
İlerledi yaşım sen de tekledin
Gizli sırlarımı tutup sakladın
Yârimin gezdiği köyde be gölgem
Bazen önümdesin bazen arkamda
Yıkıldım yıkıldın her bir adımda
Ne buldun bilemem sen bu adamda
Senle yaşıyorum senle be gölgem
Beste: Şenol YAĞAR
Şiir: Mustafa CEYLAN 
473
RAZIYIM CANIM
Ne yana baksan da beni görürsün
Alnına yazılmış yazıyım canım.
Gözlerin içimin yağmuru oldu,
Islat, sicim sicim razıyım canım...
Yılları sineme sarmadın gitti,
Kanıma bir türlü girmedin gitti,
Hani can verirdin avuçlarımda?
Nedense bir türlü vermedin gitti...
Kalbimi görürsün ne yana baksan,
Yağsan yağmur gibi su gibi aksan,
Başımı bin türlü belâya soksan
Uğrunda kurbanlık kuzuyum canım.
Yılları sineme sarmadın gitti,
Kanıma bir türlü girmedin gitti,
Hani can verirdin avuçlarımda?
Nedense bir türlü vermedin gitti...
Beste: Mevlüde BUDAK
Şiir : Mustafa CEYLAN 
474
GÜL ÜSTÜNE
Çarşafın, yorganın, perden
Gül üstüne güller açıyor.
Fakirim, yoksulum; lâkin yüreğim
Gül üstüne güller açıyor.
Bitmesin gece kollarında,
Tükensin ömrüm yollarında,
Baharı yaşarken senin yanında
Gül üstüne güller açıyor.
Çağırır gözlerin beni uzaktan,
Kurtarır ipek tenin büyük tuzaktan,
İnan ki seni sevdiğim zaman
Gül üstüne güller açıyor.
Uykun, uykun karanfil uykusu
Duygun, duygun ırmaklar dolusu,
Kalbim, kalbim seninle doğrusu
Gül üstüne güller açıyor.
Beste: Mevlüde BUDAK
Şiir : Mustafa Ceylan
475
ÇEKENLER BİLİR
Demedim mi sana kara sevdalım
Gurbetin derdini çekenlere sor. 
Ayrılık ölümden beter diyorlar
Ağlayıp gözyaşı dökenlere sor.
Hasret mektupları nikâhlın oldu,
Bak deli gönlüne kederler doldu,
O mutlu günlerin neden kayboldu ?
Yerinden takvimi sökenlere sor.
Kendi sicimini kendin yağladın,
Aşkın küheylandı tutup bağladın,
Sonra da bir bulut olup ağladın
Yağmuru dağları yıkanlara sor.
İndirip semadan yıldızı ay’ ı
Hayat çemberinde yuvalanmayı,
Deli kuşlar gibi havalanmayı
Aşkın şerbetini içenlere sor.
Sen bir istiridye ben sende inci,
Umut için koşar yaşlısı genci,
Ha şanlı sultanlar, ha bir dilenci
Şu kara toprağa girenlere sor.
Sıyrıl bulutlardan doğ şu ülkeme,
Sev gurbeti de sev, bana ne deme !
İç kalbin kanını, el aşın yeme !
Dostun kazığını yiyenlere sor.
Musalla taşında dur hocalarla,
Gözyaşı dökerek git bacılarla,
Nasıl yaşanırmış kal acılarla
Hıçkırıp uykuyu bölenlere sor.
Demedim mi sana kara sevdalım ?
Ayrılık dağını hemen aşalım !
Kavgayı bırakıp kucaklaşalım
Sevgi nasıl bir şey, gülenlere sor.
Beste Mevlüde BUDAK
Şiir: Mustafa CEYLAN 
476
SEVGİ GİRSİN İÇERİYE
Açın açın kapıları
Sevgi girsin içeriye.
Açın açın asırları
Sevgi girsin içeriye.
Duvarları hepten yıkın,
Ayrılığa kurşun sıkın,
El ele tutuşup çıkın
Sevgi girsin içeriye.
Kısır döngü iftirâyı
Atıver haram parayı,
Kurulsun gönül sarayı
Sevgi girsin içeriye.
Merdiven uzatın güne,
Yüz çevirin hırsa, kine
Çiçekler uzat küsene
Sevgi girsin içeriye.
Kini kökten biçiverin,
Dost bâdesin içiverin
Kilitleri açıverin
Sevgi girsin içeriye.
Madde yalan, Dünya yalan
Çağlar çağı var mı kalan? 
Kalbini açık tut Ceylan
Sevgi girsin içeriye.
Şiir: Mustafa Ceylan
Beste: Ozan GÜNDEMİ
İÇİNDEKİLER
477
Sayfa Başlığı
 3 Hayatı
 6 Çocukluğu - İsmail Kara 
 9 Gençliği İ. Kara
10 Sanatı İ. Kara
12 Mühendisliği 
16 Üstatdları İ. Kara
17 Önemli Makaleleri-1 (Şiir Neyi Değiştirir?)
24 Makale-2 Mısra Mısra
27 Makale-2 Harf
29 Makale-2 Hece - Kelime
30 Makale-2 Kafiye
31 Makale-2 Yarım Kafiye
32 Makale-2 Tam Kafiye
33 Makale-2 Zengin Kafiye
34 Makale-2 Tunç Kafiye
35 Makale-2 Cinaslı Kafiye
36 Şiirin Dili Mısrada Gizli
38 Arif Nihat Asya ve Çok Özel
42 Anılar Yağmuru
45 Zöhrem Gelmedi (Ağıtlar Üzerine)
48 Yavuz DONAT/ SABAH GAZETESİ
51 HALİDE NUSRET ZORLUTUNA ve BEN 
55 MUSTAFA CEYLAN’IN KİTAPLARI
56 YAYINLADIĞI DERGİLER
57 ÖNSÖZ YAZDIĞI KİTAPLARDAN BAZILARI 
58 "GİDERSEK" İsimli Şiirinin Tahlili 
 Çelebi ÖZTÜRK
66 ŞİİRLERLE ŞAİR ÇİZGİSİ/ O. Hasan BİLDİK
69 M.CEYLAN ŞİİRİNDE TASAVVUF/ R. DOĞAN
87 M. CEYLAN'dan ÖZLÜ SÖZLER
90 M. CEYLAN'IN BAŞARILARI/İ. KAYACAN
92 TAHLİL USTASI M. CEYLAN/İ. KAYACAN 
93 GÜZİDE TARANOĞLU Hakkında/ A. SATOĞLU
94 Halil Soyuer'i Tanıtan Kitap/ M. UYGUNER
97 Gülüm/ Ülker AYGÜN
99 YILDIZCA/ H. YILDIZ
100 Kardeşim Ceylan'a/ İ. KARA
101 MUSTAFA CEYLAN VE CEVAT UYGUR ÜSTÜNE 
478
 BİR SÖYLEYİŞİ/ A. TUFAN ŞENTÜRK
104 Destanlaşan KAYACAN/ M. DURUCAN
107 TOROSLARIN TÜRKÜSÜ/ İ: KAYACAN
109 Anılar Koridorunda Sarıvelililer/
 İsa KAYACAN
110 BUGÜNLÜK ELMADAĞ'DAN/İ: KAYACAN
112 Mustafa Ceylan Olabilmek/Şerif KUTLUDAĞ
114 Öldürülen 101 Şair/ M. NACAR
117 Öldürülen 101 Şair Üzerine/ N. SAYIN
119 Şair Öldürmek Kolay/ R. MİTHAT YILMAZ
124 Şairler De Öldürürlermiş/Ş. KUTLUDAĞ
127 41. Sanat Yılınca M. Ceylan/İ. Kayacan
129 M. Ceylan İle 49 Yıl/S. İNCE
131 Hakkında Yazılanlardan. İsmail Kara
134 Neden Mustafa Ceylan Şiiri(Faik Ardahan)
160 Mustafa Ceylan ile Röportajdan
163 Röportaj 2 SİZE DERGİSİ
167 Mustafa Ceylan’ın 50.Sanat Yılı(Halil Erdem)
170 Mustafa Ceylan’ın Şiirleri(Abdulkadir Güler)
173 Mustafa Ceylan(Yusuf Özcan)
179 Zafer S. Tunçalp’den
181 Dost Şair Mustafa Ceylan(Ahmet Ayaz)
184 Ahmet Canbaba
188 Ahmet Turan Kul
190 Ali Rıza Atasoy
192 Ahmet Süreyya Durna
195 Ahmet Ünal
197 Alaeddin İkican
200 Ali Gözütok
205 Ali İrşi
207 Alp Altundal
210 Arslan Bayır
212 Asuman Soydan Atasayar
214 Aşık Kazanoğlu
216 Coşkun Karabulut
217 Durmuş Kaya/Yitik Ozan
219 Eqber Qoşalı
220 Fedai Bircan
221 Galip Kurdoğlu
223 Gülten Ertürk
224 Gazanfer Eryüksel
479
226 Gültekin Toga
227 Halil Avcı
229 Harun Yiğit
239 Hasan Tülkay
241 İsmail Demirel
243 İbrahim Sağır
346 İsmail Tunç
247 Kamile Yılmaz
249 Kibriye Koçak
250 Mehmet Nuri Parmaksız
252 Mehmet Çiçek
253 Mehmet Nacar
255 Mehmet Sökmen
257 Metanet Yazıcı
258 Muharrem Kubat
260 Muhsin Durucan
362 Şevket Atalay
363 Naim Tuncalı
266 Nazende Gülistan
268 Nazmi Öner
272 Nedim Uçar
274 Nusret Turan
276 Osman Öcal
281 Ökkeş Öztürk
283 Ömer Ekinci Micingirt
285 Pınar(Ceylan)Sarp
287 Ramazan Efe/Ozan Efe
288 Rahime Kaya
289 Refika Doğan
300 Sabit İnce
303 R.Sami Hamamcı
305 Selingül Kızıltan
306 Sündüz Yaşar Biga
308 Şükran Gülcenaz Aydoğan
309 Şükran Günay
312 Ulviye Savtur
314 Ümid Harun
318 Yasemin Turan Demir
319 Ali Kurenoğlu
319 Gülay Uysal
319 İlhan Otamış
480
320 Gizem Gökşen Topoğlu
320 Vedat Dündar
321 Nurten Altınok
321 Ramazan Topoğlu
322 Şakir Susuz(Mektuptan)
323 MERSİN Günlük GAZETESİ/Abidin Güneyli
326 Manzum Mektuplar(M.Ceylan-Karozan)
342 Torosların Türküsü(Ahmet Özdemir)
345 Türk Dünyası Efsaneleri(Ahmet Özdemir)
347 Öldürülen Şairler(Osman Öcal)
349 Sultan Şaire(Ünal Şöhret Dirlik)
352 Kitabın Adı Tahir Kuti Makal
 (Ünal Şöhret Dirlik)
356 Mustafa Ceylan’ın 
 Düzenlediği Etkinliklerden Örnekler
375 Mustafa Ceylan’ın İnternet Sitesi Mesajı 
377 Antoloji com Gülce Grup şiir ve Yazışmalar
405 Mustafa Ceylan-Aşık Kazanoğlu Atışmaları
407 Kazanoğlu Ceylan Atışması
412 ATIŞMA Ceylan-Harun
413 ATIŞMA-1/ M.Ceylan, S.İnce, H.Yiğit
428 ATIŞMA-2/ M.Ceylan, S.İnce, H.Yiğit
433 M. CEYLAN ile Şiirsel ANLAR/ H. YİĞİT
440 Kazanoğlu/ Ceylan'ın Harun'a Siparişi 
441 Osman'ım (Harun YİĞİT’e) M. CEYLAN Şiiri
442 Vatandaş OSMAN’A AÇI)K MEKTUP
446 Vatandaş Osman'dan YANIT
450 M. CEYLAN'ın BESTELENMİŞ ŞİİRLER
 
   
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden