HARUN YİĞİT / VADANDAS OSMAN'IN YERINE HOS GELDiNiZ
  Efsane-Ümmü Kız Efsanesi
 
Ümmü Kız Efsanesi/Teke/Burdur- (Gülce BAHÇE)

Harun YİĞİT

‘’Yaşadığın en büyük mutluluk çektiğin en büyük acı’’
Deseler de
Hasretlik zor
Acı çekmekse külfet
Vurulursun sırtından
Düşersin bir gün aşk od-una

*

Yokuşu ben çıkmışım
İniş senin olsun
Zehir-i ben içmişim
Su senin olsun

Biz anlatalım
Ümmü kızın efsanesini
Gayrı siz düşünün ondan ötesini

Burdur, Teke yöresinde bir zaman
Beyin kızı Ümmü varmış
Ahmet’i görünce garip gönlünü
Sevda denen ateş sarmış

Töre diye Ümmü kızı zorlayıp
Yüreklerde ateşleri korlayıp
Sevdiğini fakir diye horlayıp
Babası yâd ele vermiş

Ateşler üstünde çıplak ayakla
Yürümek daima ziyandır akla
Beş nefesin dördü nefsini yokla
Sevenlere dünya darmış
……..Ahhh,
…….…Gözü
……….Kör olsun
………..Fakirliğin.
……….…Buzda yanarmış
………….Fakirin ekmeği
…………..Fırında da donarmış

 
Giyinip gelinliği yola çıkmış Ümmü kız
Umudu kesilince candan bıkmış Ümmü kız

Ahmet dayansın eli kucaklayıp sarmanı
Zalim baba eliyle yazmış bir kez fermanı
Yürümeye kalmamış dizlerinde dermanı
Giyinip gelinliği yola çıkmış Ümmü kız

Etrafına bakınıp sevdiğini aradı
Boyun büküp yazgıya ayağını sürüdü
Köprünün ortasına ağlayarak yürüdü
Umudu kesilince candan bıkmış Ümmü kız
………Bıkmış Ümmü kız bu hayattan
……….Hayattan umudunu keserse insan
………..İnsanlıktan çıkmaz demen sakın
…………Demen sakın
………………….Sakın
…..……… Ay balam sakın


Yürüyen mezara dönmüş Ümmü
İçi başka
Dışı başka
Hangi yürek nasıl dayanır
Söyleyin ay balam
Böylesi aşka
Ve nihayet
Tercih etti ölümü, atlayarak çaya
Bir gün görmedi Ümmü, hayatta doya doya
Sonsuzluk ilacıydı, acıyı kesecek
Çekemedi bu zulmü, sığındı ol suya
……..Suya verdi canını
………..Bıraktı ardı sıra
………….Gül yüzlü cananını
 

Ardın-dan atladı kurtarmak için
Ardın güçsüz ise yan için için
……..Giden gitti ay balam
………Geri dönecek sanma
………..Ümmü’yü yuta çay balam
…………Geri verecek sanma

Çırpınır Ahmet
Ne etse
Ne yapsa
Kurtaramaz sevdiğini
Kaybolmuştur
Azgın sularda sevdiceği.
Suçlar
Kızın babası, Ahmet’i
‘’Kızımı çaya bu itti” der.
Suçlu bulunarak
Atılır mahpus damına
Acısı gönülden kopup vurur diline
Bir türkü dökülür yanık yanık
Her gün hücresinde
Hem ağlar hem söyler
“Çaya da düştü tutamadım kolunu
Uzak ta gitti bilemedim yolunu
Güzel de Mevla’m kısmet etmiş ölümü
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü’mü
Suna boylu yârim…”
Kadı’nın evi yakındır mahpusa
Duyar her gün bu türküyü
Duyar da işler içine

“Ses''
Dedin
Ay oğul
Ya duymazsa
Körler, sağırlar
Bağır avaz avaz
Zamanı gelir elbet
Bir duyan olur elbet.
Sessizliğin sesi
Yıkılacaktır.
Sermayendir
İnanmak
İnan
Can.
Can çıkmadıkça düşme umutsuzluğa
Umutsuzluğa düşersen eğer
Eğer eksik olmaz sırtından.
Sırtından geçinen asalaklar
''A-Salaklar'' diye güler
Güler kahkahayla sana.

Diren, genç adam.
İnanan bir tek kendin kalsanda
öğren, inannmanın gücünü
Gücünü özünden alan
Yollarda kalır mı sandın
Kalbini avcuna alan
Yalınız olur mu sandın.

Her gün
Yanık yanık söylenen türküyü
Duyar kadı
Duyar Ahmet’in sesini
Düşünür
Taşınır
Karar verir sonunda
Ahmet’in suçsuz olduğuna
Serbest bırakır
O günden sonra
Türkü
Her geçen gün
Dolaşır halkın dilinde
“Çaya da düştü tutamadım kolunu
Uzak ta gitti bilemedim yolunu
Güzel de Mevla’m kısmet etmiş ölümü
Akmayası çaylar nerelere koydun Ümmü’mü
Suna boylu yârim…”

Harun YİĞİT

 

Bu haber 1024 defa okunmuştur.

 
 
   
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden